19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pazar 13 Mart 2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN Birhan Keskin Boğaziçi Üniversitesi’nde Boğaziçi Üniversitesi (B.Ü.) Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin düzenlediği “Yazar & Şair Buluşmaları” etkinlik dizisi bu ay Birhan Keskin’i ağırlıyor. Keskin ile şiir serüveninin konuşulacağı ve şairin yeni kitabı “Fakir Kene”den şiirler de okuyacağı etkinlik, 17 Mart günü Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu’nda saat 18.30’da gerçekleşecek. Moderatörlüğünü Zeynep Uysal’ın yapacağı buluşma, herkese açık ve ücretsiz olacak. TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN [email protected] 19 Bir değil bin Duygu Asena! Önceki akşam İstanbul’daki Fransız Kültür Merkezi’nde coşkulu, hüzünle sevinci harmanlayan bir akşam yaşandı. 2016 PEN Duygu Asena Ödülü’nü “İstanbul Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi”ne verdik. Hüzünlü: Çünkü Duygu Asena’nın yokluğunu içimizde duyuyorduk. Ödül töreninde de vurguladım: 90 yıllık Cumhuriyet döneminin enkaz diye nitelendiği....... “Harem, okuldu, eğitim yuvasıydı” denebildiği... Şeriat isteğinin, hilafet isteğinin ilan edildiği bir ortamda bir değil, binlerce Duygu Asena’ya gereksinimimiz vardı. Sevinçliydik, çünkü sonsuz değer verdiğimiz, aydınlatmacı, kuşaklar arasında sımsıkı köprüler kuran, ilmi, bilgiyi, birikimi, iletişimi, insanlığı, kadın olmayı ve geleceği yücelten bir kuruma şükranlarımızı sunuyorduk. Siyaset hukuka el atarsa Sondan başlıyorum: Ödül töreninde “Canımı Yakma” adlı kitabımızın tanıtımı da vardı: Norveç PEN’in katkılarıyla Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan 25 yazarlı kitabımız, kadına yönelik şiddetin binbir yüzünü yansıtıyor. Norveç PEN’in Başkanı William Nygaart sırf bu tören için gelmişti İstanbul’a. Sahnede, PEN’in düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki hassasiyetini vurgularken ülkemizdeki uygulamalardan, siyasetin adalete müdahalesinden duyulan endişeyi de dile getirdi. Şu ironiye bakın ki, o bu konuşmayı yaparken Erdoğan, Burdur’da Can Dündar ve Erdem Gül’ü bir kez daha hedef gösteren konuşmasını yapmış, yerel mahkemeye kararda direnme buyruğunu vermişti bile.. Hani, Norveçliye dönüp de, “yooo bizim ülkemizde böyle şeyler olmaz, siyasiler davalara karışmaz” falan deme durumumuz da yok!!! Sahnedeki aydınlık Dönelim ödül törenine: Başkan Fatmagül Berktay’ın Duygu Asena’yla kütüphaneyi buluşturan konuşmasından sonra işte kurucular sahnede... Kurucularından ikisi Jale Baysal ve Füsun Akatlı aramızda değildi artık. Ancak kızları Ayşe Buğra ve Zeynep Akatlı sahnedeydiler. Onları, Füsun Ertuğ, Aslı Davaz, İmren Sipahi’yle birlikte sahnede gördüğümde, meşalenin kuşaktan kuşağa geçtiğini ve hep geçeceğine inancım arttı. İstanbul’dan uzakta yaşayan Şirin Tekeli’ye de sahneden selam yolladık. Duygu’nun “öğrencisi” arkadaşı “Sanatatak” Ayşegül Sönmez, ödülü verirken Duygu da bizi sahnedeki beyazperdeden izliyordu. (Bir Parantez: Bilim insanı Ayşe Buğra, Tarık Buğra’nın kızı olarak da bilinir. Çoğu kimse bilim insanı Jale Baysal’ın kızı olduğunu bu törende öğrendi! Erkek egemen toplumun cilvesi!) ‘Canımı Yakma!’ Evet, dünyanın her yerinde kadına şiddet vardı. Ama kimi ülkelerde daha da çok vardı. Kadına yönelik şiddetin politik olduğunun bilincine varan toplumlar bu sorunu daha etkili biçimde çözmeye yanaşabiliyordu. Olmayanlarda ise ne yapsanız boşuna... Kitabımızı tanıtırken 25 yazar değilse de Ayşe Kulin’den Işıl Özgentürk’e, Nilüfer Açıkalın’dan Büşra Ersanlı’ya, Zeynep Aliye’ye, Tülin Dursun’a birçok yazar sahnedeydi... William Nygaart sahnede yer alan yazarlara kırmızı karanfiller verirken bir rastlantı sonucu İstanbul’da bulunan Uluslararası PEN’in önceki başkanı John Roaltson Saul da herkesi kutluyor ve duygu seline kapılıyordu... Ben o akşam her karanfile bir ad taktım: Özgecan, Güldünya, Münevver, Şemse, Ayşe Paşalı, Urfalı kız çocuğu Sevgi... Muhteşem bir sergi Törenin öncesinde ve sonrasında Fransız Kültür Merkezi’ndeki muhteşem sergiyi görme fırsatım oldu. 36 yaşında kendini boşluğa bırakan ünlü fotoğrafçı Kate Barry’nin fotoğraf sergisi. (Kate Barry, Jane Birkin ile besteci John Barry’nin kızıydı.) Tanıdığınız ya da tanımadığımız kadın oyuncuların fotoğraflarını öyle bir çekmiş ki her birinde ayrı bir öykü, bir gerilim, bir çığlık, bir suskunluk, dişilik ve şehvet var. Kaçırmayın! ‘Aşk Dersleri’ oyununda devletin okullarda vermediği cinsellik eğitimini sahneden veren Füsun Demirel: “Hayatımı kadınların özgürleşmesine adadım. Her şeye rağmen inadına kahkaha!” diyor EZGİ ATABİLEN n Oyunun “Aşk üzerine eşinizin, sevgilinizin, jinekoloğunuzun, psikoloğunuzun, annenizin bile söyleyemediği her şeyi bu oyunda bulabilirsiniz...” gibi büyük ama doğru bir iddia var. Niye anlatmıyorlar bize sizin anlattıklarınızı? Topyekün bir tabu. Okullarda ders olarak anlatılmıyor, aileler bilgilendirmiyor. Gençler, çocuklar nereden, nasıl öğrenecek sağlıklı bilgiyi? Bu toprakların tamamında var bu tabu. Neredeyse kader haline gelmiş. Bu tabuyu aşabildiğimizde toplum çok başka bir yere sıçrayacak. Ama uzun soluklu mücadele gerektiriyor. n Baktınız devlet vermiyor, ben vereyim cinsellik eğitimi mi dediniz? Devletin çok görevi var eğitim konusunda ve aslında o kadar çoğunu yapmıyor ki... Sivil toplum örgütleri, kuruluşlara çok iş düşüyor. Sanatla ilgili herkese de tabii. n Sizce cinsel devrim bu dünyanın ve ülkenin tüm sorunlarını çözer mi? Çok sorununu çözer. Temelde bilgi eksikliği ve tabularla yetişme sonucu yaşanan mağduriyetler bu toplumda her gün artıyor. Dario Fo; dans ederek, sevişerek devrim yapmak ne kadar güzel şeydir, der. Bu söze inanıyorum. ‘Penis toplumuyuz’ n Sizce Türkler klitorisin yerini ne zaman bulacak? Bu gidişle klitoris tümden kaybolacak galiba! Sadece bir penis toplumuyuz çünkü. Öyle bir çaba yok yani. Oyunda da öyle bir laf var ya hani, “Aman derdimiz klitoris olsun, ülke kan ağlıyor” esprisi. Tabii ki öyle değil. Ne yazık ki AKP iktidarıyla birlikte sürekli fetvalarla ülke yönetilmeye başlandı. Neredeyse artık dinle yönetilme noktasına geliyoruz. ‘Hep rollere n Gezi’de ütopyalara kapıldık dediniz. Gezi bir heyecan müdahale ettim’ dı ve bitti mi? Ben de bunu o hareketin içinde olan bütün genç dost “Hep ‘börek açan’ lara soruyorum. Ne oldu, bit kadınları oynadım. ti mi? Çünkü Sur’da, Silopi’de, Ama feminist ve Diyarbakır’da bir sürü yerler sosyalist yanımdan de, yaşananlara bakıyorum. dolayı o kadınlara bence Gezi ruhunun topyekün hep müdahale ettim. her yerde yaşanması lazım. Kadının razı olmadığını, içinden ‘Kuş’ değil ‘vajina’ de olsa isyan ettiğini hep hissettirdim. Bunlar için o rollerde çok çabaladım.” n Kendi çocuklarınıza cinselliği nasıl anlatıyorsunuz? 45 yaşlarında cinsel farkındalık başlıyor çocuklarda. 8 Aşk Dersleri yaş bir sürü şeyi bilmeleri gereken bir yaş. Aslı mesela kadın cinsel organına “vajina” di Füsun Demirel, İtalyan yazarlar Dario Fo, Franca Rame ve Jacopo yor, “önpopo”, “kuş” falan değil. Pedagoglar da bunun doğruluğunu söylüyorlar. Yaşları gereği ne bilmeleri gerekiyorsa Fo’nun kaleme aldığı onu anlatıyorum. İnsanların sa “Seks? Eh, Hayır dece dişi ve erkekten ibaret ol Demem!” oyununu madığını, dünyada farklı cin Türkiye’ye, kadınların sel yönelimler de olduğunu me koşullarına uyarladı; sela. Zaten onlar 8 yaşında bu kişisel tecrübelerini nun pratiğini hayatın içinde ya seyirciyle paylaşıyor. Oyunda Demirel’e Ayşegül Cengiz Akman ve Mete Küçülmez eşlik ediyor. Oyun 18, 25 ve 31 Mart’ta Sahne Aznavur’da. Biletler Sahne Aznavur ve Biletix’te. şıyorlar. n İkizlerden biri kız, biri er kek. Onlara kadın erkek eşitliğini nasıl öğretiyorsunuz? Hep o mücadele içindeyim. Ben feminist bir anneyim. Doğuştan itibaren dişi ve erkeği izleme fırsatım oldu. Bu feminist bakış açımı perçinledi. Hiçbir öğreti olmadığı halde er Füsun Demirel, ikizleri Aslı Memo ve köpekleri Carmen ile kocaman, sıcacık, enerji dolu bir aile. n Meclisteki tüm milletvekillerinin mutlu cinselliği olsaydı, Türkiye nasıl olurdu? Çok güzel bir ülke olurdu. Harika yasalar çıkardı. Dario Fo der ki, kadınlar dışarıda bütün bu şiddete maruz kalırken, parlamentoda erkek milletvekilleri m*lafatlarını kürsülere dayayarak siyaset yapmayı sür n Erdoğan 8 Mart konuşmasında, “Bu ülkenin kadınını yanına alanın sırtı yere gelmez, karşısına alan da iflah olmaz” dedi. Kendisi bir sürü kadını karşısına aldı halbuki. İflah olmamak konusunda haklı çıkabilir mi? Eskiden çok ütopyalarım vardı ama artık yok. Gezi’yle me olacaksa kadınlar öncüsü olacaklar. Çünkü kadınlar bu toplumda gerçek acıyı çeken taraf. Sayın Erdoğan’ın da dediği gibi, bir kere anne. Bu ülkede yapılan bütün bu zulüm ve neredeyse iç savaş sırasında, en büyük acıyı anneler, yani kadınlar yaşadı. kek çocuğun şiddete meyli var. Diyorum ki Memo’ya: “Sizin fiziki gücünüz eşit değil. Seninki 10’sa, kız kardeşinin 5. O halde ona fiziki kuvvet uygulamamalısın Memo. Çünkü seninle o şekilde baş edemez.” Bazen oğlum Memo “Anne, içimdeki öfkeyi durduramıyorum” diyor. Demek ki durdurmaya çalışıyor! dürdüler. O kadar evrensel ki bu söylediği. Onun için de zaten bir adım ileriye gidemiyoruz. Bizim seçtiğimiz insanlar ‘Hapse girmeyeyimberaber yine muazzam ütopyalara kapıldık, ama ondan sonra bir türlü kıpırdanamıyoruz. Onun için bunlar ama ne yazık ki malze çok hayal kuramıyorum. diye İtalya’ya yolladılar’meçokzayıf. Ama eğer toplumda bir iv n Küçükken güncenize şöyle yazmışsınız: “Devrimci olup silahı alacağım, bu haksızlıkları yapanları kurşuna dizeceğim.” Yaş ilerledikçe haksızlık yapanlarla mücadele yöntemleriniz evrildi mi? Aslında kafamda hiçbir şey değişmedi inan bana! Yaşım ve fiziksel durumlardan ötürü onlar biraz hayal oldu. Dağa filan ‘Gerilla rolü istiyordum’ n Kürt meselesine dokunan çok filminiz var. Güneydoğudaki savaşı kimin tekrar başlattığını herkes farklı okuyor. Siz nasıl okuyorsunuz? Demirtaş ve HDP çok büyük bir umuttu, 7 Haziran seçimi sonuçları Türkiye’deki demokrasi ve özgürlükler adına çok önemliydi. PKK, Demirtaş ve HDP’ye fırsat vermedi. Hem devlet hem de PKK bu savaştan o kadar yararlanıyor ki, bitirmek istemiyor. n Oynamak istediğiniz rol kaldı mı? Çok var. Mesela o dağlardaki gerilla kızları oynamayı çok istedim. Belki bir gerilla annesi olurum artık ya da anneannesi. Bütün hayatımı kadınların özgürleşmesi için çalışmaya ve üretmeye adadım. Ölene kadar da devam edeceğim. Her şeye rağmen inadına kahkaha! çıkacaktım sözde! Hatta benim babamın beni yurtdışına yollama sebebidir. Bir gün bu kızı cezaevi kapısına gidip beklemektense hasret çekerim yeter ki gitsin buralardan, dedi. 1977 yılında, Türkiye’de en yoğun sağsol çatışmalarının olduğu dönemde bir gün valizimi hazırladılar, hadi kızım İtalya’ya diye yolladılar. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle