20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Şubat 2016 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Şubatın tarihsel tadı ubat ayına tarihsel tadını veren TİPTürkiye İşçi Partisi’nin 1961, DİSKDevrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun da 1967’de 13 Şubat günü kurulmuş olmalarıdır. Her ikisini doğuran ana da özgürlükçü 1961 Anayasası’dır. İnsanlar gibi toplumların yaşamında da ergenliğe erişme (Arapçayı sevmeye başladıysanız, aklı baliğ olma) dönemleri vardır; 1961 Anayasası bu toplumun ergenliğe ulaşmasının belgesidir; TİP de onun çok önemli siyasal uygulaması. Ş ‘Öldürdüğüm adam’, kimin çocuğuydu? ankt Georg Avusturya Lisesi’nin son sınıfında okuduğum sırada, yıl sonu oyunu olarak Fransız yazar, şair ve oyun yazarı Maurice Rostand’ın “Öldürdüğüm Adam” (“L’homme que j’ai tué”) adlı eseri seçilmişti. Hatırladığım kadarıyla epey başarılı bir temsil oldu. Oyunun savaş ve ayrımcılık karşıtı mesajını ise aradan altmış yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hiç unutmadım; o yıllar boyunca dünyada ve ülkemde olup bitenler, buna fırsat tanımadı. S İdeolojisinin kaynağı bilimsel sosyalizm olan TİP, emekçi sınıfların öncülüğünde seçimle iktidara gelmek istemekteydi. TİP’in düşünsel oluşumunu ya da ideolojisini biçimlendiren Mehmet Ali Aybar ve ona katılan arkadaşları, bu ana temel üzerine iki yerli düşünsel dayanağı özenle yerleştirdi. Bunlardan biri Mustafa Kemal’in emek; öbürü de ulusal bağımsızlık vurgusuydu. Söz Aybar’ın: “Ölümsüz Atatürk dili ile ‘Çalışmak sayesinde bir hakkı iktisap ederiz.. çalışmadan yaşamak isteyenlerin bizim toplumuzda yeri yoktur’. .. TİP’in amacı… ilk Kurtuluş Savaşı’nı yapmış.. emperyalizme ve sömürücülüğe karşı… tam bağımsız... bölünmez, halkçı, emekten yana devletçi, devrimci, laik, insan haklarına dayanan bir… Cumhuriyettir. ”(TİP Tarihi, I, 2089.) ABD’yi arkalarına alan Türkiye’nin ırkçı ve dinci sağcıları, askeriyesi, siyasetçisi ve sermayesi el ele vererek ülkeyi özgürlükçü anayasadan uzaklaştırdılar; TİP’i ve TİP ile birlikte emeğe dayalı özgürleşme süreçlerini; gençliğin ulusal bağımsızlık çığlıklarını da boğdular. Bugünlere böyle gelindi. Kendilerine aydın denilen ve solcu geçinen kimi kişiler, yakın yıllara kadar açıkça AKP destekçiliği yaptılar. Bunu yaparken de hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmadan Kemalizmi karaladılar; AKP’nin Kemalizme tepki olduğunu öne sürdüler; bu ezberden bugün de kurtulamıyor, böylece dolaylı da olsa AKP’yi haklı çıkarıyorlar. Bu aydınların birçoğu, yanlarına kendileri gibi geçmişte AKP’ye hizmet etmiş kimi siyasetçi eskilerini de çağırarak geçen hafta sonu bir araya geldiler. ABD’ye sığınmış olan; kendileri gibi yıllarca AKP ile kol kola yürüyen ancak şimdilerde iktidarın çok ağır bir biçimde hışmına uğrayan imamın damgasını taşıyan Abant toplantılarının Demokrasinin Türkiye Sorunu adıyla 34.’sünü yaptılar; imamın Abant’ın karla kaplı o güzelim doğasındaki izdüşümünden demokrasi çıkarmaya çalıştılar. İmamlardan imam beğenir duruma düştüklerinin bilincine bile varmayan bu aydınlar biat kültüründen özgürlük devşirmeye; demokrasi pazarlamaya kalkıyorlar. Bunlarla ilgili en doğru saptamayı Aybar yapıyor: “Şu bizim aydınlar var ya onların çoğu belkemiği olmayan yaratıklardır…her şekli kolaylıkla alabilirler.” (Cumhuriyet, 18 Kasım 1969.) Son elli yılın faşizan uygulamalarıyla dik duran ve durabilecek aydınların çok büyük bir bölümü yok edildi; ortalık omurgasızlara kaldı. Gezi müezzini örneği dürüst din insanları bağışlasın, siyasetin hemen her yerinde, ülke yönetiminde, üniversitede, basında ve ekonomide imamlar köşe başlarını tuttu. Sormak gerekiyor. Kemalizme, gerçekte Cumhuriyetin kazanımlarına, küfür etmeyi iş edinen ve ülkenin bugünlere gelmesinden çok büyük ölçüde sorumlu olan enteller, AKP konusunda aldandık diye tel tel dökülmediniz mi; şimdi hangi yüzle bu topluma demokrasi dersi vermeye kalkıyorsunuz? Hiç olmazsa 13 Şubat’ların öncülerinin düşünsel namusuna yarım asır sonra da olsa saygı duyun! Doğru yorum ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Bir günah çıkartmanın hikâyesi… Omurgasız olunca! zgür basının çok yönlü baskı altında olduğu günümüzün gerçeğidir. Siyasi baskılara yine gücünü siyasetin desteğinden alan yargı baskısı; bitmez tükenmez hakaret davaları, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar, kafaya silah dayamaya kadar varan zorbalıklar sürüp gidiyor. Özgür basın yaşama, halkın haber alma hakkını koruma savaşı veriyor. Bu baskılara satışları engelleme, reklam verenleri baskılama ekleniyor. Bu durumda gazeteciler, gazeteler ne yapabilir? Bütçelerini ayarlamaya, masraflarını azaltmaya, habercilikten vazgeçmeden ayakta kalmaya çalışıyorlar. Dayanışmadan başka bir yol yöntem var mı? İşte bu nedenlerle BirGün gazetesi okurlarına başvurdu. Dayanışma çağrısı Ö Gazeteler ve Gazeteciler Arası Dayanışma yaptı. Bu çağrıya katılıyor ve başarıya ulaşmasını diliyoruz. Özgür basın yaşamalıdır. Gazeteler kuşkusuz okurları olmadan yaşayamaz, okurlar da eğer gerçek haberleri duymak, okumak istiyorlarsa gazetelerine destek vermek durumundadırlar. Bu dayanışma çağrısına, gerçeğin peşinde haber yapmak ve bunun için bedel ödemekten kaçınmayan gazeteciler, gazeteler, meslek örgütleri de görülüyor ki yürekten katılıyor, dayanışmayı nasıl daha etkili hale getirebileceklerini tartışıyorlar. Gazetelerin önündeki en büyük engelin sosyal medyadaki gelişme olduğu sık sık söyleniyor. Bu iddianın gerçeği tam olarak yansıttığı kanısında değilim. Gelecekte gelişmenin ne yönde olacağını şimdiden söylemek zor, ama yazılı basın ile sosyal medya arasında gelişecek bir sinerjinin her iki alanı da güçlendireceği, en azından bugünün gerçeğidir. Geniş yazar kadrolarıyla, büyük özveriyle çalışan muhabir ağlarıyla çalışan gazeteler olmasa sosyal medyanın çok yoksullaşacağı da ortadadır. Düşük maliyetle, dar olanaklarla çalışan internet siteleri kendi kadrolarını oluşturana kadar da bu durumun süreceği ortada. Bunu da doğal ve teknik olarak kaçınılmaz sayıyoruz. Ama bu durumun da dayanışma ruhuna gereksinim duyduğu, duyması gerektiği ortadadır. Gerçekleri paylaşmakta, siyasetin, siyasetçinin olumsuz dayatmalarına, iktidarların baskısına karşı dayanışmakta, dayanışmanın daha etkin yol ve yöntemlerini tartışmakta büyük yarar var. 8 ŞUBAT 2016 SAYI: 32996 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Nazende Körükçü Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya erhaba, yıllardır Cumhuriyet okurum. Naçizane 1 ay önce bir şirketle ilgili okuduğum haberi de1 ay sonra yapıldığında da hatırlama kapasitesine sahibim. Sizler gazetede bir haber çıktığında ertesi hafta o haberle ilgili ne çıkıyorsa aleyhte ya da lehte fark etmez, takip ediyorsunuzdur. Ya da ben okur olarak öyle varsayıyorum. Mesela 1 ay önce bir şirketin hükümetten ne kadar ballı projeler aldığını ve kayrıldığını yazıyorsunuz. Ay bitmeden o şirkete bu sefer methiyeler diziyorsunuz. Gelelim sadede. Yılbaşından hemen sonraki gün Cumhuriyet’in manşetinde Hazal Ocak imzalı haberde bir büyük arazinin adı yolsuzluklarla anılmış bir inşaat şirketine nasıl peşkeş çekildiğini anlatıyordunuz. Buraya kadar evet, iyi habercilik. Hatta haberin devamı 2 gün sonra da yine aynı muhabirin imzasıyla yapıldı. Ama arada bir ay geçmeden 31 Ocak tarihli gazetede bu sefer gayrimenkul muhabiriniz Ceren Kumbasar söz konusu şirketi yere göğe sığdırmayan bir haber yaptı. Şirketin projesine neredeyse yarım sayfa ayırdı. Peki, aradan 1 ay geçmeden ne değişti de bu şirketin haberini bu kadar büyüttünüz? Bu sayfaları reklam almak için yapıyorsanız, reklam karşılığı dahi ol Hangisine inanalım! Dilekler, öneriler azetenin (Bizde gazete denince Cumhuriyet anlaşılır) birtakım mali sıkıntılar içinde olduğu gerçek. Bu sıkıntıdan çıkmak için Bilim Teknoloji eki kaldırıldı. İzmir bürosu kapatıldı. Cumhuriyet okurları geçmiş günlerde, gazeteyi siyahbeyaz çıktığı zamanlarda sevmişti. Yani bizim için birtakım resimlerin hatta karikatürlerin renkli olması önemli değil. Önemli olan gazetenin içeriği. Mali sıkıntıdan çıkmanın yolunun maliyetleri düşürmek ve geliri artırmak olduğu da ayrı bir gerçek. Bu açıdan: l Gazetenin renkli basılmasından vazgeçmek yararlı olabilir. İnanınız ki Cumhuriyet okuru o renkli sayfalardan memnun değil. Amerikan Başkan Yardımcısı’nın fotoğrafını renkli görmek okuyucuya katkı sağlamıyor. Renkli baskı muhakkak ki siyah beyaz baskıdan daha pahalı. l Birkaç aydır sayıyorum. Reklamlar bütün gazete içinde 2.5 sayfa kadar tutuyor. Bir tek Mustafa Koç’un vefat ilanlarının yayımlandığı nüshada biraz arttı. (Resmi ilânlar dahil) Reklamların daha çok yer kaplamasına çalışmak gerekiyor. Biz düşünmüyor muyuz diyeceksiniz. Muhakkak düşünülüyor ve çaba gösteriliyordur, belki sektör ekleri yararlı olabilir. l Yeni yönetim ile magazin haberleri arttı. Harika Avcı’nın yaralanma haberi manşete bile taşındı. İnanın ki, Cumhuriyet okurları magazin haberleri istemiyor. Bu haberlerin verilmesi tiraj artırıcı unsurlar değil. l Ayrıca maliyeti azaltmanın yolu eleman çıkarmaktan geçmiyor. Bilakis kaliteli eleman çalıştırmaktan geçiyor. Kaliteli eleman kendisine verilen ücreti her halükârda çıkartır. Maksadım işlerinize karışmak değil, ama gazeteyi seviyorum. Saygılarımla... Rüknettin Kumkale M. Rostand’ın 1921 yılında kaleme almış olduğu aynı adlı romandan kendisinin oyunlaştırmış olduğu metin, Birinci Dünya Savaşı’na katılmış genç bir Fransız askerinin bir tür günah çıkartışı diye de nitelendirilebilir. Savaş sırasında kendi yaşlarında genç bir Alman askerini vurup öldürmüş olmanın şokunu atlatamayan Fransız, eylemini şöyle nitelendirir: “Benimkisi, gerçi bütün dünyanın bağışladığı, fakat insanın iç dünyasının derinliklerinde kendi kendisine karşı asla bağışlayamayacağı bir cinayetti.” Bu türden eylemler bütün dünyada onaylandığı, dahası yüceltildiği için, yeryüzünde hiçbir yargı makamı onu bu cinayetinden aklayamayacaktır. Genç Fransız, bu duyguyu şöyle dile getirir: “...ve beni bağışlayan Tanrı’nın kendisi olsaydı bile, onun da bunu yapma hakkının bulunmadığını düşünürdüm…” Günah çıkartması konusunda ise dünyaya satırları ile şöyle seslenir: “Bunu yapmamın amacı günahlarımdan arınmak değil, fakat beni kişiliğimin şimdiki bütün zavallılığı içersinde tanımanızı sağlamaktır.” Oyundaki anlatıcının kendisi de cephede ağır yaralanmıştır. Askeri hastanede kendine geldiğinde, olup bitenleri bütün açıklığı ile hatırlar ve o andan başlayarak sadece eyleminin acı veren düşüncesiyle yaşar. Öldürdüğü askerin kolundan aldığı bir bilezikte “Herman von Hölderlin” adı yazılıdır. Bu isim ve Alman askerinin vurulduğu tarih olan 12 Ekim 1915, artık genç Fransızın belleğine kazınmıştır. Hele cephede, kendisini görmeyen Alman askerini vurduktan sonra kurbanının yanına gittiğinde içinde kopan fırtınaları hiç unutmaz. Önünde uzanmış yatan gencecik delikanlı, savaşsız bir dünyada ancak dostu olabilecek biridir! M sa 1 ay önceki haberinizi neredeyse boşa çıkaran böyle bir habere neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Ceren Kumbasar’ın haberinden anlaşılıyor ki kendisi ya çalıştığı gazeteyi hiç okumuyor ya da yöneticiler çelişkinin farkında değil. Ama Cumhuriyet’in okuru olarak, takibi yapılmayan haberleri bize layık gördüğünüz için üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Saygılar. Ali Barış Karlı Okur Temsilcisi’nin notu: Okurumuzun dikkat çektiği haberleri karşılaştırdım ve okurumuza hak verdim. Bu konu, yazıişleri yöneticilerine, haberlerin yazarlarına da okurumuz tarafından iletildi. Ama bugüne kadar haberleri yapanlardan ya da editörlerden ya da yazıişleri yöneticilerinden bir açıklama gelmedi. Konuyu üzerinde durulmaya değer buluyorum. Kuşkusuz şirketlerle ilgili haberler, örneğin gayrimenkul piyasası da okurlarımızı ilgilendirir ama bu türden “haberler” iyi irdelenmelidir. “Haberlerde haberin ana ya da vazgeçilmez unsuru olmadıkça şirketler, ticari ürünler ve markalar yer alamaz” ilkesinin ihlal edip edilmediğine dikkat etmekte de ayrıca yarar var. Sonuç olarak haberler gazetenin inandırıcılığına gölge düşürmemelidir. G Ve bir ‘kefaret’in umarsızlığı… Anlatıcı, savaş bittikten üç yıl sonra Almanya’ya gider, bilezikteki adın yardımıyla öldürdüğü gencin ailesini bulur. Annesine, babasına ve nişanlısına kendini oğullarının yakın bir dostu olarak tanıtır. Ailenin ısrarıyla bir süre onlara konuk olur. Ancak o ortamda vicdan azabı giderek dayanılmaz hale gelir ve bir akşam gerçek kimliğini öldürdüğü gencin ailesine açıklar. Herkesin gözü, anneye çevrilmiştir. Oğlunun “katiline” en şiddetli tepkiyi elbette o verecektir. Oyun, annenin sessizliği bıçak gibi kesen şu cümlesiyle sonlanır: “Ben kendimi o yıllar boyunca hep savaşta evlatlarını kaybeden Fransız analarına, hiçbir şeylerini yitirmemiş Alman analarından çok daha yakın hissettim …” Ve ışıklar söner … Sahi, savaşlarda ölen bütün o gençler, gerçekte kimlerin çocuklarıdır? Milli Görüş’ün önemli ismi Fehim Adak öldü illi Görüş hareketinin öncü isimlerinden, Devlet, Ticaret, Bayındırlık, Gıda Tarım ve Hayvancılık bakanlığı görevlerinde bulunmuş Fehim Adak 85 yaşında vefat etti. Bir süredir Ankara Güven Hastanesi’nde tedavi gören Adak, dün yaşamını yitirdi. Mardin’de 1931 yılında dünyaya gelen, Fehim Adak, TBMM’de 16, 16, 20 ve 21’inci dönem Mardin milletvekilliği yapmıştı. Ankara Hacı Bayram Veli Camii’nde ikindi sonrası kılınan cenaze namazına Adak’ın ailesi, yakınlarının yanı sıra Milli Görüş camiasından çok sayıda kişi ile birlikte TBMM Başkanı İsmaFehim Adak il Kahraman, bakanlar Bekir Bozdağ, Faruk Çelik, Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Saadet Partisi yöneticilerinden Oğuzhan Asiltürk, Recai Kutan eski bakanlardan Murat Başeskioğlu ve vatandaşlar katıldı. Namaz öncesi Adak’ın çocukları taziyeleri kabul etti. Kılınan cenaze namazı sonrasında helallik alındı. Adak’ın naaşı omuzlarda, tekbirler eşliğinde cenaze aracına taşındı ve Bağlum Mezarlığı’nda toprağa verildi. M Editörün seçtiklerine ne oldu? erhaba, CUMHURİYET’in layan günlerden bu yana gittikçe M bir dolu problemleri ve size özensiz, düzensiz, eksik ve yanbaşvurulabilecek hataları arasınlış bilgiler veren sayfayı ya hepten da bu şikâyetim sizler için önemsiz olabilir ama her hafta pazartesi günleri tüm sayfa ve fevkalade zengin ve detaylı basılan haftanın sanat çizelgesi gittikçe yok oluyor. Sayfa sayısının azalması vs. gibi problemleri gayet iyi anlıyorum ama o güzelim tüm sayfada (ben İstanbul’da yaşamıyorum) kültürsanat olaylarının verildiği zamanlar hakikaten bilgi sahibi oluyorduk. “Editörün Seçtikleri” şeklinde baş Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.34 05.18 05.25 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.01 12.25 15.09 06.44 12.10 14.56 07.02 12.35 15.28 Akşam 17.36 17.23 17.52 Yatsı 18.57 18.42 19.16 kaldırın ya da lütfen lütfen düzeltin! 1 Şubat yarım sayfa çıkan Sanatta Bu Hafta sayfasındaki “31 Ocak’ta biten Urartu Takı Koleksiyonu sergisi” yerine hiç değilse yeni başlayan başka bir sergi koyun! Ben bu konuyu daha önce birkaç kez telefonla da şikâyet etmiştim ve en iyi çarenin size yazmam olduğu söylenmişti, bir işe yarayacağını ümit ederek saygılarımı sunarım. Lale Smekal C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle