20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 2 Şubat 2016 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 10 ilivri’de mutluluk, belli saatlerde kapınızı çalar: “Görüşmecin var” “Mektubun var” “Kargon var”. Görüş ve mektup dağıtım günleri sabittir. Ama kargonun ne gün verileceği belli olmaz. Bazen iki hafta dağıtılmadığı olur. Bunun nedenini sordum: “Köpeğe bağlı da ondan” dediler. Meğer cezaevine gelen kargoları koklayarak kontrol eden bir köpek varmış. Onun iş yoğunluğu nedeniyle bizim kargolar aksarmış. Bunu öğrenince “vahim” diye mırıldandım: “Kesin odur”. Biliyorsunuz MİT TIR’larını durduran savcılar ve jandarmalardan sonra o operasyonda görev alıp “insani yardım malzemesi” filan değil düpedüz silah taşınıp taşınmadığını koklayarak kontrol eden köpek de görevden alınıp sürgüne yollanmıştı. Adı: Vahim’di. “Durumu da vahimdir kesin” diye düşünüyordum. Kargo işini öğrenince Vahim’i Silivri’de kargo koklama memuriyetine sürmüş olabilecekleri geldi aklıma... O da müebbetlikti muhtemelen... S inadına her kış kırmızı eldiven giyeceğim; Silivri hatırası... Paha biçilmez hediye Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz atı’da, Türkiye’nin Rusya ile Suriye konusunda savaşa girmesi olasılığının arttığına dair yorumlar yapılıyor. İlk bakışta bunlar aşırı gelebilir. Ancak, son gelişmeler Rusya ile gerginliğin tehlikeli bir seyirde ilerlediğini gösteriyor. Cuma günü bir Rus savaş uçağının tekrar Türk hava sahasını ihlal etmesi de buna dahil. Ankara, tüm vahim olasılıkları hesapladığı için olsa gerek, bu kez Rus uçağını düşürmek yerine Rus Büyükelçisi’ni uyarmakla yetindi. Bundan TSK’nin “angajman kurallarının” bu olayda gevşetildiğini anlıyoruz. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu yeni bir ihlalde Türkiye’nin gerekeni yapacağını söylediler. Haberlere göre Hava Kuvvetleri Komutanlığı da tüm üslerini “turuncu alarma” geçirerek bölgeye takviye uçak göndermiş. Pilotlara da “beklemeden vurun” talimatı verilmiş. Bu arada Rusya’nın da boş durmayıp Lazkiye’deki hava üssüne takviye uçak gönderdiğini Rus basınından öğreniyoruz. Rusya’nın bölgede 70 adet savaş uçağını hazır beklettiği söyleniyor. Savaşlar işte böyle çıkar. Küçük bir alev kısa zamanda yangına dönüşebilir. Ankara ile Moskova arasında ciddi bir restleşme söz konusu olduğu için tüm olasılıkları göz önünde bulundurmak zorundayız. Kasımda düşürülen uçağı ve öldürülen pilotunun intikamını almak isteyen Rusya’nın “brinkmanship” yani sözlük anlamıyla “amacı uğruna tehlikeyi göze alıp” Türkiye’yi kasıtlı olarak tahrik ediyor olması olasılığı da buna dahil. Başka bir deyişle, Moskova, NATO tarafından da doğrulanan hava sahası ihlalleriyle, Ankara’yı dövüşe çekmeye çalışıyor olabilir. Bunu yaparken NATO’nun Türkiye’ye vermeyi vaat ettiği desteğin sözde kalacağını da kanıtlamaya çalışıyor olabilir. Ankara’nın Batılı müttefiklerinin, Türkiye uğruna Rusya ile savaşa girmeye hazır olup olmadıkları hâlâ meçhul. NATO sözleşmesinin 5’inci maddesi de, üyelerin mutlaka bir müttefik uğruna savaşa girmelerini öngörmüyor. Saldırıya uğrayan müttefike “uygun gördükleri desteği vermelerini” öngörüyor. Başka bir ifadeyle, vaat edilen destek, Rusya’ya karşı yaptırım uygulamak veya diplomatik protestolarda bulunmakla sınırlı da kalabilir. Türkiye ile Rusya Suriye’de zaten, önceden örtülü bir şekilde yürütülen, fakat artık aleni hal alan dolaylı bir askeri mücadele içindeydiler. Daha önce de bu sütunda belirtildiği gibi, PYD’nin Cenevre’ye davet edilmesini engelleyen Ankara’nın, Suriye’nin Kuzeyi ile ilgili “otonom Kürt bölgesi kâbusu” da bitmiş değil. Cenevre nedeniyle ABD’ye karşı hayal kırıklığı duyan PYD’nin Rusya’ya artık daha fazla yaslanacağına dair işaretler de var. Bu da PYD’nin askeri kanadı olan YPG’yi, Fırat’ın batısında zemin kazanma konusunda teşvik edecektir. Ankara “buna izin vermem diyor” ama bunu engellemek için bölgeye girmesi halinde çünkü bu Türkiye’den yapılan top atışlarıyla engellenemez karşısında zaten “kavga arayan” Rusya’yı bulması olasılığı yüksek. Erdoğan ve Davutoğlu’nun, Kürtlerin Fırat’ın batısına geçmemeleri konusunda yaptıkları sert uyarılara rağmen işlerin Ankara’nın istediği gibi gitmemesi halinde, Türkiye’nin bölgeye müdahale etmekten başka çaresi de kalmayabilir. Ancak, Türkiye ile Rusya arasında bu çerçevede yaşanacak bir çatışmaya NATO’nun ne kadar askeri olarak bulaşmak isteyeceği belli değil. Sonuçta Cenevre’ye davet edilmemiş olsalar da, PYD ve YPG hâlâ ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonun sahadaki en etkin müttefiki konumundalar. Daha açıkça konuşmak gerekiyorsa, ABD’nin bile Türkiye’nin YPG ve bu yüzden Rusya ile gireceği çatışmaya sıcak bakacağı kuşkulu. Kısacası, Türkiye Suriye konusunda son derece tehlikeli bir dönemece girmiş bulunuyor. AKP iktidarı bu süreci akılcı bir şekilde yönetemezse, Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana komşularıyla savaşa sokan ilk parti özelliğini de kazanmış olacak. Emanet mendil B Gelelim en çok canımı yakana... Geçen ay postadan mavi bir zarf çıktı; zarftan da beyaz bir kâğıt... Üzerinde 2 satır el yazısı: “İçinizi ısıtması dileğiyle babamın çekmecesinden bir hatıra”. İmza: Nükhet... Fakat ne yazık ki zarf boştu. Üstüne bantlanmış kâğıtta şöyle yazıyordu: “Mektup zarfının içerisinden 1 (bir) adet ‘mendil’ çıkmıştır. Mendil, emanet eşya birimine teslim edilmiştir.” Anladım tabii... Bu, Abdi İpekçi’nin mendiliydi. Kızı, sevgili Nükhet, muhtemelen Silivri’ye “Umut Nöbeti”ne geldiğinde içeri yollamıştı. İnceleyen heyet, mendilde nasıl bir tehlike gördüyse, bu paha biçilmez hediyeyi alıkoymaya karar vermişti. Hakikaten üzüldüm. Dün 1 Şubat’tı.. Mesleğimizin efsane ismi Abdi İpekçi’nin katledilişinin yıldönümü... Cumhuriyet’in Genel Yayın Müdürü, kendisinden genç yaşta öldürülen, Milliyet’in Genel Yayın Müdürü’nü bir hapishane hücresinde andı. Lanetli bayrağı böyle devraldı. 37 yıl sonra onun çekmecesinden çıkıp bana gelen hediye, “henüz çilen bitmedi” denmiş gibi, Silivri’nin emanet deposunda bir kutuya konuyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan, iflah olmaz bir paranoyanın, korkunun, nefretin elinde, benim gibi tutsak... “Emanet”im, emanette; bana yasak. Silivri kapısındaki küçük nöbet çadırı, o nefretin kurbanı olmuş ustalarımızın yakınlarını ağırladı birer birer: Nükhet İpekçi’yi... Güldal Mumcu’yu... Dolunay Kışlalı’yı... Zeynep Altıok’u... Ve biz, onlardan devraldığımız bayrağı, onlara yaraşır şekilde taşıyabilmenin gayreti içindeyiz. İlkelerini zihnimizde, emanetlerini yüreğimizde taşıyoruz. Emanetteki emanet Kargo açma töreni Neyse... Eğer kargonuz koku denetiminden geçmişse şöyle oluyor. Kapınızın deliği açılıyor. Bir ağız, içeri bağırıyor: “Can Dündar! Kargon var.” Bu, “Noel Baba ziyaretine geldi” müjdesi gibi bir haber... Koğuştan çıkıp, her zamanki gibi aranıyorsunuz; sonra iki görevli eşliğinde “kargo dağıtım masası”nın önüne götürülüyorsunuz. Burada 10 kadar infaz koruma memuru ve asker oluyor. Ve masanın üzerini doldurmuş hediye paketleri... Bir düğünün takı törenini andırır şekilde, paketleriniz heyet huzurunda açılıyor. Yılbaşında çam altında yığılı hediyeleri açma heyecanından farkı, size gelen hediyeleri başkalarının açması... Ve sizin bu heyecanı uzaktan, vekâleten izlemeniz. Bir görevli paketin kargo numarasını, gönderenin adını, gönderme tarihini kay dedip imzanızı alıyor. Sonra başka bir görevli paketi açıyor. Çoğunlukla kitap bunlar... Defter, kalem, bloknot, kazak, hırka, atkı, ve uçuk kaçık armağanlar çıktığı da oluyor. Kâh imrenerek, kâh gülümseyerek izliyorsunuz bu töreni... Paketin üstündeki isimler bazen can dostlarınız oluyor, bazen hiç tanımadıklarınız. Bazen muzırlıklar çıkıyor paketten, bazen elzem malzemeler. Yasaklı eldiven Bu hediyeleri koltuğunuzun altına sıkıştırıp bir yılbaşı alışverişinden döner gibi koğuşunuza döndüğünüzü sanmayın. Çoğuna idare el koyuyor. Kitaplar, gözünüzün önünde silkelenip içinde gizli mesaj olup olmadığı kontrol ediliyor ve size sonradan teslim edilmek üzere “inceleme birimine gönderiliyor”. Kantinde satılan türde eşyaların teslim alınması yasak; o yüzden kalem, defter türü malzemeler verilmiyor; bazen özel bloknotlara izin çıkıyor. Kazak, hırka, gömlek vs.de sınırlı hakkınız var. Üç kazak hakkınızın üzerine yenisi gelirse ancak birini iade etmek koşuluyla alabiliyorsunuz. Öyle içerde gardırop düzmek yok. Ama tabii zamanla depoda sizden bağımsız bir gardırop oluşuyor. Mesela şu an benim depoda 2 kazağım, 1 hırkam, 1 pijamam, 4 kalemim, 2 defterim, 6 diş macunum, 1 yara bandım, 1 sarı renkli 33’lük tespihim ve kitap aralarından çıkan kurutulmuş çiçeklerim var. Dışardan nevresim takımı almak yasak... Çünkü uyuşturucuya batırıp yıkıyor, durulamadan kurutup içeri yolluyorlarmış. İçerde suda çözüp kafa bulanlar varmış. Ben kargocuların yalancısıyım. En son bir çift kırmızı eldivenime el koydular. “Erdem’le kartopu oynarız” diye umutlanmıştım oysa... “Niye vermiyorsunuz” diye sordum. “İçine bir şeyler gizlenebiliyor”muş. “İhtiyaç varsa dilekçe yazacakmışız.” İdareye değil size yazıyorum işte; buradan çıkınca Adlar farklı akıbet aynı Can Dündar’dan, Abdi İpekçi’nin katledilişinin 37. yılında kızı Nükhet İpekçi’ye mektup KEMAL KILIÇDAROĞLU İLE DİLEK DÜNDAR ALMANYA’DA BULUŞTU Hukuktan eser yok Kemal Kılıçdaroğlu Rutkay Aziz Dilek Dündar CHP lideri Kılıçdaroğlu ile Almanya’da bir araya gelen Dilek Dündar, Nazım Hikmet için düzenlenen etkinlikte Can Dündar’ın mesajını okutu. illiyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi katledilişinin 37. yılında, Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında anıldı. Anma törenine Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet’in yanı sıra Milliyet Gazetesi Yayın Koordinatörü Ercüment Erkul, gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreter Sibel Güneş, gazeteciler katıldı. Törende bir konuşma yapan Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi acısına ortak olanlara ve ilk günden beri kendisini yalnız bırakmayanlara teşekkür etti. İpekçi, “Bazen insanın içinden sadece bir ‘ah’çıkabilir. Bazen tek bir şü M Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet, anma töreninde Can Dündar’ın kendisine gönderdiği mektubu okudu. kür, teşekkür ama kapsamı büyüktür. İlk andan beri, o ‘ah’ı içinden, can evinden hissedenlere, ilk yıldan beri, hep burada olanlara, çok uzaklardan o ah’ı kalbiyle hissedenlere ve bir toplu ‘ah’ halinde birlik olanlara, bir daha olmasın çabalarına teşekkür” dedi. İpekçi şu anda, babasının kaybından sonra da onun gibi bir kişinin aydınlığının herkese bir umut olduğunu belirterek “Can Dündar, tıpkı onun gibi, her yıl bu günde, hem gazetecice hem kardeşçe, yanı başımda olan çok güçlü bir varlık” dedi. Nükhet İpekçi, Can Dündar’ın cezaevinden kendisine Herkese umut oldu yazdığı mektubu da okudu. Dündar, mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Sevgili Nükhet, 24 Ocak’tan 1 Şubat’a mektup yazmak, hele de bunu Silivri’den yazmak, kısa bir basın tarihi cümlesi kurmak gibi. Çileyi devralan ikinci kuşak olarak onlara layık olma gailesindeyiz. Öfkenin sahibi, türü, dozu değişiyor, kendisi sabit kalıyor. Kurbanın adı, yaşı, gazetesi değişiyor, akıbeti sabit kalıyor. Ama neyse ki umut da hep sabit değer; hiç azalmıyor; hatta çoğalıyor.” Sibel Güneş ise Abdi İpekçi gazeteciliğiğinin Türkiye’de çok şeyi değiştirdiğini belirtti. l İSTANBUL / Cumhuriyet Aygün’e, ‘Davutoğlu’na hakaret’ten hapis cezası ski CHP Tunceli Milletvekili Aygün, Twitter’daki paylaşımlarıyla “Başbakan Ahmet Davutoğlu’na hakarette bulunduğu” gerekçesiyle 1 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. Suçlamaları kabul etmeyen Aygün’ün cezası ertelendi Karar sonrası Twitter’dan bir mesaj paylaşan Aygün, “Davutoğlu’na twitterda ‘IŞİD’sever’ dedim diye 2 yıl hapis cezası aldım. Ee köşe yazısına müebbet isteyenler, tek kelimeye de 2 yıl verir” dedi. l Haber Merkezi C Gözdağı yıldıramaz E an Dündar ve Erdem Gül’e destek amacıyla Silivri Cezaevi’nde başlatılan Umut Nöbeti’ni dün gazetemiz gece amiri Erol Atasoy ile gazetemiz eski arşiv çalışanlarından Ali Aktaş devraldı. Atasoy, “Dündar ve Gül şahsında, tüm insanlara, muhalif olan tüm kesime gözdağı vermek istiyorlar, korkutmak, yıldırmak istiyorlar. Yılmayacağız” dedi. Aktaş ise çok zor bir süreçten geçildiğini vurgulayarak “Bu süreçte de bütün demokrasi güçleri bir araya gelmeli. Baskı sistemine karşı dik durmamız gerekir” diye konuştu. Umut Nöbeti’ni bugün ise mimar ve gazeteci Aydın Boysal ile sanatçı Mustafa Alabora devralacak. lmanya’da temaslarda bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Essen kentinde düzenlenen Nâzım Hikmet Kültür Etkinliği’ne katıldı. Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın da katıldığı etkinlikte bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin darbe dönemlerinden beter bir manzaraya sahip olduğunu vurguladı. Temel hak ve özgürlüklerin bütünüyle tehdit altında olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Basın özgürlüğü yok. Düşünceyi açıklama özgürlüğü yok. İnanç özgürlüğü yok. Mahkemeler bütünüyle baskı altında. Bağımlı ve taraflı yargı Nazileri aratmayacak bir bağlılık içinde bir partinin çıkarları için çalışıyor. Hukuk yok. İnsanlar keyfi olarak hapsediliyor. İntikam duygusuyla insanların mal varlığına el konuluyor. Basın kuruluşlarına kayyım atanıyor. Toplumsal barış bilinçli olarak yok ediliyor. Toplumun fay hatları kaşınıyor. Etnik, dini ve siyasi sebeplerle ayrımcılık sistematik hale getiriliyor. Türkiye’de hukuk devletinden eser kalmadı” dedi. Etkinlikte, Can Dündar’ın cezaevinden yazıp gönderdiği mesajı eşi Dilek Dündar okudu. Dündar mesajında, “Türkiye’de yazar, düşünür, aydın olmanın zaruri duraklarından biri hapishanedir. Nâzım’ı yetiştiren de yattığı hapishanedir. Hapishane bizim ikinci evimiz, üniversitemiz, atölyemiz olageldi. Zulme buradan isyan ettik, zalime buradan kafa tuttuk. Bugün hapiste öğrenme, demlenme, pişme sırası bende. Dışarıda nasıl gür yazıp konuşuyorsak içeride daha üst perdeden ses veriyoruz. Bu dayanışma bizi özgürlüğe, ülkemizi aydınlığa kavuşturacak” dedi. l Haber Merkezi A C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle