27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 15 Şubat 2016 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: SERPİL ÜNAY Türkiye en çok dini alanda dernekleşiyor aşkan vekilleri arasında Rahmi M. Koç ve Güler Sabancı’nın da yer aldığı Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı’na (TÜSEV) göre Türkiye’de sivil alan daralıyor. Vakfa göre örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğünün kullanıŞEHRİBAN mı ile sivil topluKIRAÇ ma aktarılan kaynakların yetersizliği gibi sorunlar sivil alanın gelişmesinin önünde engel teşkil ediyor. TÜSEV’in genel sekreteri Tevfik Başak Ersen’e göre Türkiye’de hükümete yakın dernekler her zaman kayrılıyor. Sivil toplumun bu kadar tek tipleştirilmemesi gerekiyor. Türkiye’de şu anda 104 bini aşkın dernek ve 5 bin civarında da vakıf bulunduğunu, Türkiye halklarının sadece yüzde 13’ünün derneklere üye olduğunu anlatan Ersen, kurulu derneklerin de ezici bir çoğunluğunun 20 bin civarında derneğin dini içerikli cami kurma ve yaşatma derneklerinden oluştuğunu aktardı. Türkiye’de sivil toplumun Gezi Direnişi’nden sonra bir kırılma yaşadığını da anlatan Başak Ersen ile yakın bir zamanda açıkladıkları “Sivil Toplum İzleme Raporu” ve Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin sorunlarını konuştuk. n Türkiye’de sivil toplum örgütleri nasıl gelişim içinde? Geçen 10 yıla bakıldığında sivil topluma katılımda yüzde 100’lük bir artış var. Sivil topluma katılım AB ortalaması veya üyelik müzakereleri yürüten Batı Balkan ülkelerine kıyasla hâlâ düşük. 2014 verilerine göre, Türkiye nüfusunun yalnızca yüzde 13’ü dernek üyesi ve her 747 kişi için bir dernek bulunuyor. Dernek üyeleri ekonomi 9 Uçurumun kenarından notlar... imi okuyucular yazdıklarımı çok kötümser buluyorlar. Ne yazık ki iflas etmiş bir uygarlığın içinde ve iflas etmiş Osmanlı’yı tekrarlamaya çalışırken, Osmanlı’nın çöküşünü tekrarlamaya başlayan bir rejim altına yaşarken iyimser olmak zor. Bu rejim, “Türkiye tribünden izleyecek bir ülke değil” diyor, acilen sahaya inmek istiyor. Peki, öyleyse buyurun sahayı konuşalım Münih Güvenlik Konferansı 2016’nın yayımladığı “Sınırsız krizler, pervasız oyunbozanlar, aciz koruyucular” başlıklı Güvenlik Raporu, Estonya Devlet Başkanı Ilves’in “Soğuk Savaş sonrası dönemin kapandığını anlamalıyız. Artık başka bir şeyin içindeyiz. Barış, aşk, Woodstock, Kumbaya, gelin savunma harcamalarını azaltalım, barış getirileri, filan... artık bunlar geride kaldı”... sözlerini, W.H Auden’in “1 Eylül 1939” şiirinden “Alçak, aşağılık bir on yıla giriyoruz” dizesini aktararak başlıyordu. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’ın, “Radikalizme karşı etkili olmalıyız. Bir tarihçi olarak tarihteki çok tehlikeli anlardan birine benzetiyorum... I. Dünya Savaşı’ndan önceki günler gibi” sözleri de anlamlı. Bu kadarı bile “dünyanın efendilerinin’” ruh halini aktarmaya yeter, ama biz ABD istihbarat kompleksinin (CIA, FBI, NSA, DIA) en üst düzey görevlisi James Clapper’in, 9 Şubat’ta, Senato İstihbarat Komisyonu’da yaptığı sunuştaki saptamalarla devam edelim. Clapper, dünyanın çok kritik bir noktada olduğunu, kimi ulus devletlerin parçalanmaya başladığını, kimileri için ciddi rejim riskleri oluştuğunu, kimilerinin de tehlikeli istikrarsızlık olasılıklarıyla karşı karşıya olduğunu, kaynak sıkıntısının silahlı çatışmaları beslediğini, göçmenler krizinin Avrupa’yı tehdit ettiğini, Afganistan’da bir siyasi çöküş olasılığını, 40 ülkede teröristlerin aktif olduğunu, teknolojik gelişmelerin yeni güvenlik zaaflarını da beraberinde getirdiğini vurguluyordu. Clapper’e göre bir “öngörülemez istikarsızlık” durumu söz konusu. Bu resme şunları da iki ekleyebiliriz: (1) Reagan ve G.W. Bush yönetimlerinde savunma bakanı yardımcılığı yapmış Zakheim’in “Büyük Geri dönüş: Obama’nın askeri yığınağı” başlıklı yorumuna göre, Obama savunma harcamalarını azalmaktan vazgeçerek 2017 savunma bütçesinde, özellikle Avrupa Güvenlik Fonu’nda çok büyük bir artırıma gidiyor (National Interest, 09/02/2016). (2) NATO Rusya’ya karşı yeni bir caydırıcılık modelini benimsiyor, Avrupa’daki varlığını hızla artırıyor (Wall Street Journal, New York Times) Washington Post’da Samuelson, “The Crash of 2016?” başlıklı yorumunda, “ABD’nin ve dünya ekonomilerinin ne kadar kırılgan olduğunu, yükselen piyasa ekonomilerindeki çöküşü kavramadan anlayamazsınız” diyordu. Bu çöküşün öyküsünü daha önce aktarmıştım, ayrıntılara girmeden devam edersem, Samuelson, “ABD de bu durumdan kendini koruyamaz” diyor; tüketicilerin ve firmaların taleplerinin yetersiz kaldığına işaret ederek ekliyor, “ABD ekonomisine dışarda bir destek gerekiyor”. Ben de Cecil Rhodes’un ünlü “Beyler, ülkede devrim istemiyorsanız emperyalizmi (dışarıya, başka topraklara gidip kaynak getirmemiziE.Y) kabul etmelisiniz” sözlerini anımsıyorum. Muhafazakâr The Daily Telegraph’ın ekonomi yorumcusu Allister Heath de “Dünya bir mali krize daha dayanamaz. Bizim bildiğimiz kapitalizm yıkılır. Yeni ekonomik kriz, İngiltere, ABD ve Avrupa’da hepimizi yoksulluğa sürükleyecek bir siyasi tepkiye yol açar” diyor, ekliyor “mali ve psikolojik olarak o kadar kırılganız ki, seçkinlere güveni sarsılan halkın tepkisi bir ekonomik krizde o kadar patlayıcı olur ki, bizzat serbest ticareti, küreselleşmeyi, piyasa ekonomisini tehdit eder. Ücret ve fiyat kontrolleri, cezalandırıcı vergiler talep edilir, City’ye (mali merkezE.Y) savaş açılır, gelişigüzel hapis cezaları verilir”. (10/02/2016) Sahada durum böyle; inmeye heveslileri “kan ve çelik”, savaşlar ve diktatörlükler, terör belki de devrimler bekliyor... TÜSEV Genel Sekreteri Tevfik Başak Ersen’e göre Türkiye’de her zaman hükümete yakın olan kuruluşlar kayırılmıştır. Sivil alan gittikçe daralıyor K B Vedat ARIK Şeffaf olmak şart n Sivil toplum örgütlerine bir güvensizlik söz konusu değil mi, toplanan bağışlar konusunda bir şeffaflık yok mu? Doğal afet dönemlerinde bağışçılıkta bir artış oluyor. Marmara, Van depreminde yaşadık. Buradaki yardımlarda yaşanan sıkıntılar örgütlenememekten, kordine olamamaktan kaynaklı yaşandı. Marmara depremine baktığımız da devlet sivil toplumdan daha hazırlıksızdı. O yüzden son dönemde AKUT çıktı. Sivil toplum, kamuyu dönüştürdü. Sivil toplum üzerinde nihayi denetleme mercinin toplum olduğunu düşünüyorum. ‘Aşağılık, şerefsiz bir on yıl’ TÜSEV Genel Sekreteri Tevfik Başak Ersen, Şehriban Kıraç’ın sorularını yanıtladı. Ersen’e göre 80 milyonluk Türkiye nüfusunun sadece yüzde 13’ü derneklere üye. nin yalnızca yüzde 4.8’inin kadın olması ve yüzde 70’inin 3050 yaş aralığında olması da bir diğer dikkat çekici bulgu olarak ortaya çıkıyor. Derneklerin yüzde 1.5’i, yeni vakıfların ise sadece yüzde 0.5’i insan hakları ve savunuculuk alanlarında faaliyet gösteriyor. n Diğer sivil toplum örgütleri hangi alanlarda faaliyet gösteriyor? 20 bin civarında camii yapma ve yaşatma derneği var. İkinci büyük grup spor dernekleri oluşturuyor. Kadın, çocuk, LGBTİ derneklerinin oranı yüzde 1.5 civarında. Vakıflarda da en büyük grup eğitim, sağlık ve sosyal yardımlaşma kuruluşları. Vakıflarda da hak odaklı yüzde 0.5’lik oran var. Sivil toplum hâlâ kamunun kendine biçtiği rolü oynuyor. n Sivil toplum kuruluşlarının ortak sorunları neler? Bunu üç başlık altında toplayabiliriz. Örgütlenme özgürlüğü. Toplanma özgürlüğü ve ifade özgürlüğü. Örgütlenme özgürlüğü ifade özgürlüğünün biçimidir. Yani ifade özgürlüğü olmadan hiçbiri olmaz. Son dönemde Türkiye ifade özgürlüğü konusunda son derece geride. Türkiye hukukunda somut bir şekilde tanımlanmayan “Genel ahlak” ve “Türk aile yapısı” gibi kavramlar keyfi yorumlara açık bir durum oluşturmaktadır. Gezi Parkı eylemleri başta olmak üzere yapılan gösteri, toplantı ve yürüyüşlerin büyük bir bölümünde gördük ki toplanma özgürlüğü hakkı sınırlandı. Örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğü anayasada serbest görünüyor. Ama kanunlarla engelleniyor. Gezi Parkı eylemleri Türk sivil toplumu için bir kırılma noktası oldu. lebiliyor, karşı protestolar ise engellenebiliyor. n Yurtdışında Gezi benzeri eylemlere baktınız mı, ne tür benzerlikler gördünüz? Türkiye için biz de beklemiyoduk bu kadar uzun süreli bir işgal eylemini. Birçok ülkede örgütlenmek çok daha kolay ve normal. Türkiye’de 1980’de örgütlenme öyle tehlikeli bişey oldu ki dolayısıyla ‘örgüt’ lafının kullanmak bölücü, terörist gibi kavramlarla isimlendirilir hale geldi. Bugün bile öyle. Sivil toplum örgütü desem yanlış sivil toplum kuruluşu desem daha bir iyi algı yaratır. Bu da örgütlenmenin ne kadar tehlikeli görüldüğününün göstergesi. Bizim raporda da Ankara Emmiyet Müdürlüğü’nün üniversite öğrencilerinin hazırladığı karikatürler var. Örgütlenirsem başım belaya girer gibi açık açık mesajlar var. Bizde şu var, çoçuk yaşta evlenebiliyorsunuz, 18 yaşında hapse girebilirsiniz, 2223 yaşında üniversite öğrencisi olursunuz ama çocuk muamelesi görürsünüz. Hâlâ üniversitelere giden öğrencileri velilerine şikâyet ediyorlar. Bu trajik komik bir şey. 20 bini dini dernek Hesap istenmeli Tabii burda sivil toplum kuruluşlarına da iğneyi batırmak gerekir. Ben bağış yapıyorsam sivil toplum kuruluşundan hesap istemem lazım veya sivil toplum kuruluşlarının bunu yerine getirmesi gerekir. Asıl sıkıntı kamuya güvensizlikten çıkıyor. Kamunun burada standartları oluşturması mekanizmaları şeffaflaştırması gerekiyor. AKP’nin taahhütleri neydi sivil toplum kuruluşlarının geri bildirimde bulunmasının önünü açmaktı, edevlete geçmek ve şeffalıktı. Bunların bir kısmı oldu bir kısmı daha yapılıyor. Hak dediğiniz şey verilemez alınır. Bu evrensel kuraldır. Tehlikeli görüyor Bunu hep konuşuyoruz. Tam olarak Gezi’nin ne gibi şeylerle sebebiyet vereceğini bilmiyoruz. Bizim açımızdan en önemi şey şuydu; klasik örgütlenme modellerinin yanında insanların bir şeyler yapabildiğini gördük. Sosyal medyanın etkisini gördük. Yapılan araştırmalar Gezi’ye katılanların sadece yüzde 10’luk kesim bizim klasik dernek, vakıf veya parti üyelerinden oluşmuştu. Hükümete yakın protestolara izin veri n Gezi niye kırılma noktası? ‘O kadar kırılgan ki...’ İktidara yakın olana destek n AKP döne minde sivil toplum kuruluşlarına baskı arttı mı? Tevfik Başak Ersen Bu Türkiye’nin kültürel sıkıntısı hükümetle bire bir bağlantılı değil. Türkiye’de sivil toplumun en büyük darbeyi aldığı zaman 1982. Derneklerin hepsi bir kalemde kapatıldı. Bugün daha iyiyiz. Bizde her zaman hükümete yakın olan kuruluşlar kayırılmıştır. AKP’nin iktidarda olduğu 13 yılda belli kuruluşlarının desteklendiğini bazılarının engellendiğini görüyoruz, bu bir gerçek. Geziye kadar giden daha liberal politikada Gezi Parkı eylemleri sonrası baskıcı politikaya geçildi. Sivil toplum kuruluşları da bundan nasibini aldı. Fethullah Gülen’i destekleyen dernekler bir dönem çok büyüdü, sonra üzerine gidildi. Balyoz, Ergenekon süreçlerini yaşadık. TÜSİAD’ın karşısına MÜSİAD çıkarıldı. Sivil toplumu o kadar da tek tipleştirmememiz, toplumsal destek alması lazım. n Bazı derneklerin ya da vakıfların dış güçler, terör örgütleri tarafından fonlandığı şeklinde eleştiriler var, nasıl değerlendiriyorsunuz? Sivil toplumun gelişimi için sivil toplum kuruluşlarına etkin kaynak aktarımının sağlanması büyük önem taşıyor ancak rakamlar bu alanda hala kat edecek yolumuz olduğunu gösteriyor. Sivil Toplum İzleme Raporu’na göre, 2013’te vakıf ve derneklere yapılan bağış miktarı 7 milyar 101 milyon TL oldu. Bağışlar dernek gelirlerinin yüzde 41.5’ini, vakıf gelirlerinin ise yüzde 30.2’sini oluşturuyor. Birçok sivil toplum kuruluşunun mali kısıtlar nedeniyle insan kaynaklarına erişiminin kısıtlı olduğu bilinmekle birlikte, gönüllülük esasına dayalı çalışmaların yaygınlığı dikkat çekiyor. Derneklerin gelirlerinin sadece yüzde 1.7’si vakıfların yüzde 0.8’i yurtdışından alınan yardımlardan oluşuyor. Beko, yeniden DİSK Başkanı evrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 15. Genel Kurulu için genel başkanlık adaylığını açıklayan Birleşik Metalİş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, seçim günü adaylıktan çekildiğini açıkladı. DİSK’in mevcut genel başkanı Kani Beko, seçimlere tek aday olarak girdi. Dün kongrenin 3. günü gergin başladı. Daha önce DİSK yönetimine yeniden aday olmayacağını açıklayan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, yeniden genel sekreterliğe aday olma gerekçesini açıklamak için söz aldı. Çerkezoğlu, “Adnan Bey ile ken D disinin içinde bulunduğu, benim içinde bulunmadığım yönetim kurulu için konuşmak istedik. Adnan Bey benimle asla görüşmeyeceğini söyledi” diye konuştu. Yaşanan tartışmanın ardından Birleşik Metalİş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve Birleşik Metalİş delegeleri ile birlikte Sosyalİş ve Nakliyatİş delegeleri salonu terk etti. Serdaroğlu, genel başkan adaylığından çekildi. Daha sonra söz alan DİSK Genel Başkanı Kani Beko “22 sendikamıza da aynı gözle baktık. Genelİş Sendikası başkanlık döneminde ‘babam bana sarılmak istiyorsan önce kolla rını aç’ derdi. 22 sendikamıza DİSK Genel Başkanı olarak sarılmak istiyorum. DİSK sınıf kardeşlerimizin evidir; kapımız herkese açıktır. Siyasetlerden teklif de aldık. Ama kabul etmedik. Milletvekili olmayacağız, DİSK’in içinde kalacağız dedik” dedi. 282 geçerli oyun kullanıldığı seçimde Genel Başkan Kani Beko 257 oy alarak Genel Başkan olurken Arzu Çerkezoğlu da Genel Sekreterliğe getirildi. Yönetim kurulu ise şu isimlerden oluştu: Aladdin Sarı, Cafer Konca, Cemal Poyraz, Kamber Saygılı, Mustafa Saffet Yahyaoğlu. l Ekonomi Servisi ürkiye’de akaryakıt sektörüne 2006’da adım atan ve Petrol Ofisi’ni (PO) toplam 3 milyar dolara alan Avusturyalı OMV 10 yıl sonra dağıtımdan çıkıyor. Petrol Ofisi’nin talipleri arasında Azeri Socar, Opet ve Doğan Grubu’nun olduğu konuşuluyor. 2006’da PO’nun yüzde 34’ünü 1 milyar dolara satın alarak giren ve daha sonraki satın almalarla şirketin tamamına 3 milyar dolara yakın para ödeyen Avusturyalı OMV, PO’yu satılığa çıkardı. 2000’de özelleştirilen T Petrol Ofisi’ne üç talip çıktı PO’yu ilk Doğan Grubu satın almıştı. 2010’a gelindiğinde ise OMV, Doğan Grubu’nun elinde bulunan hisselerin tamamını satın almış ve PO’nun yeni sahibi olmuştu. 2014’te 33 milyar TL satış geliri elde eden OMV PO’nun şu anda bünyesinde yaklaşık 2 bin akaryakıt istasyonu bulunuyor. Akaryakıt istasyonları dışında PO, 1 madeni yağ fabrikası, 11 akaryakıt, 3 LPG dolum terminali, 19 havaalanı ikmal ünitesine de sahip. l Ekonomi Servisi Gurbetçinin harcaması 160 dolar azaldı Türkiye’yi geçen yıl ziyaret eden gurbetçi sayısı, bir önceki seneye göre yüzde 8.2 artarken, gurbetçilerin Türkiye’de yaptığı harcama kişi başı 160 dolar azaldı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2015’te Türkiye’yi 41 milyon 617 bin 530 turist ziyaret etti. Bu rakamın 6 milyon 25 bin 370’ini yurtdışında ikamet eden Türkler oluşturdu. Türkiye’yi ziyaret eden gurbetçi sayısı, bir önceki yıla göre 460 bin 586 kişi arttı. Geçen yıl 31 milyar 464 milyon 777 bin dolar olarak hesaplanan turizm gelirinin de 5 milyar 843 milyon 74 bin doları gurbetçilerden geldi. Önceki yıl ortalama 1130 dolar olan yurt dışında ikamet eden gurbetçilerin Türkiye’de kişi başı yaptığı harcama, geçen yıl 160 dolar azalarak 970 dolara geriledi. Gurbetçilerin 2014 yılında 18.5 olan ortalama geceleme sayısı da 17.5 geceye düştü. l Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle