20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 15 Şubat 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 15 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Küresel görünüm ürkiye ekonomisiyle ve siyasetiyle küresel gelişmelerin giderek yoğunlaşan ağırlığının altında sarsılıyor. Ülke içinde yaşanan ve artık kaldırılamaz boyutlara varan çatışma ortamı yetmiyormuş gibi, Suriye, Rusya, AB ve ABD dörtlüsüyle ilişkilerin çok kötü yönetilmesinin yıkıcı sonuçları yaşanıyor. Yeni açıklanan G20Antalya tutanaklarına göre, AB yöneticilerinden birine Cumhurbaşkanı ben bir üçüncü dünya ülkesini temsil etmiyorum (Cumhuriyet, 9 Şubat) dese de, dış ilişkileri, Türkiye’nin göbeğinde yer alacağı yeni bir dünya savaşı mı sorusunu akıllara getirecek kadar korkutucu bir aşamaya varmış bulunuyor. Yıllardır bu topluma serbest piyasanın ne kadar kutsal olduğu masalları anlatılırken geçen hafta sahneye çok eski bir oyuncu, narh çıktı; devlet, kıyma ve kuşbaşı türü et ürünlerine tavan fiyat biçti; Tarım Bakanı, serbest piyasanın zulme dönüştüğünden yakınıyor. Yalnızca bu olay bile başta tarım olmak üzere ekonominin ne kadar yanlış yönetildiğinin yeni ve çok önemli bir göstergesidir. Yıllardır ekonomiyi yönetenlerden biri olan Maliye Bakanı, enflasyon tehdidinden, tasarrufların yetersizliğinden yakınıyor. Üçüncü dünya kavramı soğuk savaş yıllarında kaldı. Artık tek dünya var. Ülkeler, ekonomilerinin sayısal ve niteliksel durumuna göre sıralanıyor. Ekonominin üretim, işsizlik ve gelir dağılımı gibi reel; enflasyon, döviz ve faiz gibi parasal göstergelerinin, özellikle son bir yıl boyunca, kırılganlık sınırlarında dolaştığı biliniyor. İhracatta ve turizmde hızlı düşüşler yaşanıyor. Türkiye kişi başına 10 bin dolar gelirle yıllardır orta gelir durağında çakılı duruyor. Cumhurbaşkanı, “2016’yı yerli malı yılı yapalım; turizmde yurtiçine yönelelim” demek zorunda kalıyor. Küresel sermayenin sözcüsü The Economist geçen haftaki sayısında “Erdoğan’ın Yeni Sultanlığı” başlığıyla yayımladığı Özel Rapor’unda Türkiye ekonomisini Erdoganomics olarak niteliyor ve “potansiyelinin çok altında çalıştığını” vurguluyor. Türkiye niteliksel olarak da geri düşüyor. Hukuk devletinin yerinde karayel esiyor; ilgili bakanın geçen hafta açıkladığı gibi ekonominin kurumları etkin ve verimli çalışmıyor; basın özgürlüğü Silivri’de dört duvarın arasındadır. Üniversite özerkliği mi?! Barış çağrısı yapan bilim insanlarına üniversite yönetimleri utanç soruları soruyor; bir Emniyet görevlisi: Bunların başına sıkacaksın! Ve savcılık doğal (!) olarak onları soruşturuyor! Ülke, başta eğitim ve bilim olmak üzere insanının beynini özgürleştirecek yerde eziyor. Oysa küresel oyunun acımasız kuralına göre beynini çalıştırmayan üretemez; üretemeyen de geri düşer! ABD, geçmişte, bu ülkede komünizme karşı kendi çıkarlarını korumak amacıyla hükümetler devirdi. Bu kez durum farklı; ABD’nin komünizm karşısında kale gibi sağlam duran bir Türkiye’ye değil, yükselen köktenci İslamın Avrupa’ya ve kendisine yönelmesinin dizginlenmesinde kullanabileceği güçlü bir desteğe gereksinimi var. Bu görev yerine getirildiği sürece, hele de yakın yıllarda yaşadığı Irak yıkımından sonra ABD Türkiye’nin şimdiki yönetimini kolayca çizmez. Başta Cumhurbaşkanı, AKP yönetiminin büyük küresel yanlışlarının düzeltilmesinin yolu bunların karşısında seçim kazanmaktan geçiyor; AKP içindeki içi boş kayıkçı kavgasına ya da Washington’a umut bağlamaktan değil! İç siyasetinin ve ekonomisinin içinde bulunduğu koşullarda Türkiye Cumhurbaşkanı’nın önüne gelen küresel oyuncuya “ey!” diye efelenmesi bu ülkenin çok dalgalı küresel denizlerde yapayalnız olduğundan başka bir anlama gelmiyor. T Cizre ölçeğinde bir şehir… lbert Einstein’dan: “Yalnız barışçı değil, bir barış savaşçısıyım. Barış uğruna savaşım vermek istiyorum. İnsanlar savaşa savaş açmadıkları sürece, hiçbir şey savaşları ortadan kaldıramayacaktır…” “Harekât”’ bitmiş. Resimler sosyal medyaya servis edildi. Yazılı basında, “Sevgililer Günü” reklamlarına ait kıpkırmızı yürek ve armağan resimlerinin arasında. Görsel basında ise aynı resimler, ama sesli ve hareketli. Baskın renk, yürek kırmızısı. Kan kırmızısı ile yürek kırmızısının birbirine karıştığı, hareketli ve hareketsiz resimler. Yolların, daha doğrusu “bir zamanlarki” yolların resimleri. “Şehrin yolları …”, ama şehir eksik. Şehir yerine delik deşik yıkıntılar. Resimlerde kan yasağı var. Daha doğrusu kan ve ceset yasağı. “Görenler fena olur…” diye zahir. Ama batı bölgelerinde, ışıklar ve alkol kokuları içinde yüzen şehirlerin sakinleri fena falan olmuyor. AVM’ler de boşalmış değil. Tam aksine. Tatil günlerinde ve işgünlerinin sonunda hepsi, sevgililer gününe geç kalmamak için hediye peşinde koşuşturanlarla dolu. Sevgi sözcüğü, yasaklanmayan ender sözcüklerden. Çünkü zaten yok ki yasaklansın! Sevginin her türü mezheplerin, tarikatların ve daha bin bir türlü ayrımcılığın girdabında çoktan yitip gitmiş. Geriye yalnızca birbirlerini sevdiklerini böyle bir günde ne de olsa yılda sadece bir güncük! söyleyen canlı sevgi kadavraları kalmış… Bunları düşündüğüm günlerden birinin akşamında, şehrin ortalık yerinde, Sultanahmet’te, sabah dokuz Alman turistin bombayla parçalandıkları günün akşamında, gençlerle dolu bir pub’ın yanından geçerken, alkol kokularına masalardan birinden yüksek sesle bir “rahatlama” karışıyor: “Neyse! Ölenlerin arasında hiç Türk yok!” Ya da şöyle sorulabilir mi: “Peki, ya böyle deyip rahatlayanlar, hangi canlı türünden sayılmalı?” Cizre’den kalanlar yayımlandı. Bir zamanlar insanların, bir adım sonra, birkaç merdiven basamağına doğru ilerlerken, bir vitrine bakarken, bebeğine içireceği süt yeterince ılınmış mı diye diliyle tadarken, ya da sokağa çıkma yasağı yüzünden gömemeyip birkaç gün önce buzdolabına kaldırdıkları cesetler bozulmuş mu diye dolabın kapağını açıp bakarken, kurşun, şarapnel ya da taş yağmurlarında can verenlerin yaşamış oldukları mekânlar. Akşam haberlerinde de artık sıralama belli. Birinci sırada, o gün ölenler ve öldürülenler. İkinci sırada, daha önce ölenlerin cenazeleri. Üçüncü sırada burayı siz kendiniz de doldurabilirsiniz. Biz, isterseniz yine Einstein’a dönelim: “İnsanlar savaşa savaş açmadıkları sürece, hiçbir şey savaşları ortadan kaldıramayacaktır…” Ne dersiniz? A Yeniden ‘narh’! ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Kanlı görüntüler yasak… Yazıların uzunluğu Şubat Pazartesi günkü Murat Sabuncu köşesi biçimsel olarak şa8 şırttı... Niteliksel geriye düşüş sürüyor Savaş Tamtamları Çalarken Barış Gazeteciliğinin Zorunluluğu ugünlerde aydınlara ve özellikle de gazetecilere düşen görev savaşa kararlılıkla karşı çıkmaktır. Çünkü savaş tümüyle hayatı, insan hayatını hiçe sayan insanın yarattığı değerleri, doğayı yok eden barbarlığın adıdır. Yine bugünlerde yüzyıl önce formüle ettiği “kütleçekim”le ilgili teorisi kanıtlanmış bulunan Einstein’ın savaş karşıtı tutumunu hatırlamanın da zamanıdır. Bilimsel araştırmaları sırasında Nazilerin atom bombası yapmak için bir proje üzerinde çalıştıklarının öğrenilmesi üzerine ABD Başkanı Roosevelt’e bir mektup gönderen Einstein, daha sonra bunun bir hata olduğunu söyleyecek, 1954 yılında Hiroşima ve Nagazaki felaketlerinden sonra Princeton Üniversitesi’ni ziyareti sırasında, “Hayatımda bir büyük hata yaptım: Başkan Roosevelt’e atom bombası yapılmasını tavsiye eden mektubu yazdım. Fakat haklı bir gerekçem vardı: Bombanın Almanlar tarafından yapılması tehlikesi” diyecektir. Gerçekte Einstein bombanın yapımı ile ilgili başkaca bir çaba içinde olmamıştır. Ama yazdığı mektup nedeniyle duyduğu büyük acıyı Hiroşima’da bombanın patlatılmasından sonra açık bir şekilde ifade etmiş, 10 Eylül 1954’te Chicago Üniversitesi rektörü Robert M. Hutchins’e yazdığı mektupta günümüz gazetecilerine ders olabilecek şu sözleri söylemiştir: “Uluslar sınırsız egemenlik istedikleri sürece kuşkusuz savaşlar B ABD vazgeçmez! 15 ŞUBAT 2016 SAYI: 33003 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya daha büyük ve teknolojik olarak daha gelişmiş silahlarla yapılacak. Aydınların en önemli görevi, halka bunu açıkça anlatmak ve iyi örgütlenmiş bir dünya hükümetinin kurulmasını tekrar tekrar vurgulamaktır. Aydınlar silahlanmanın yasaklanmasını ve askeri sırların ifşasını savunmalıdırlar.” (21. Yüzyıl İçin Einstein; Alfa Bilim yayınları; s.154) Bilinen nedenlerle böyle bir dünya devleti kurulamadı. Emperyalizm, kapitalizmin doğası ve yöntemleri; faşizm, teokrat, otokrat ve sözde demokrat yönetimler çıkarları için savaşı sürekli tırmandırmaktan, savaşmaktan, kırımdan, kıyımdan vazgeçmiyorlar. O nedenle de Einstein’ın aydınlara tavsiyesi, barış gazeteciliğinin temel bir sloganı olmayı sürdürüyor. Şimdi yine bu kez sınırlarımızda, üstelik yayılma tehlikesi gösteren, kimilerinin bir dünya savaşı tehlikesinin belirtileri olarak adlandırdığı çatışmalar başladı. Türkiye ne yazık ki bu çatışmaların tarafıdır; bu da barış gazeteciliği görevini hem zorlaştırıyor, çünkü böyle zamanlarda savaş tamtamları çalanların milliyetçi söylemleri ve baskıları zirveye çıkar, hem de zorunlu kılıyor. Çünkü insan olmanın gereği, kim başlatırsa başlatsın, hangi “ulvi duyguları” gerekçe gösterirse göstersin savaşa karşı çıkmak, olup biteni halka olduğu gibi, saklamadan, gizlemeden duyurmaktan vazgeçmemektir. Öyleyse barış gazeteciliğine, gerçekleri aktarmaya devam. 1. Daha önce köşe yazılarının 3 bin vuruşla sınırlandırıldığını yazmıştınız. Oysa Sabuncu’nun bu yazısı 5 bin 630 vuruş? Bu ayrım neden? 2. Gazetede yazının başlığı “Havada kalan sözler” iken internet sitenizde “Erdoğan ‘kükrüyor’ Türkiye zora giriyor” yazılı! Bu fark neden? 3. Kullanılan görseller de farklı! Acaba neden? Bilginize… Teşekkürler... Sergen Çarkın Okur Temsilcisi’nin notu: 1 Köşe yazarlarının Genel Yayın Yönetmeni’nin kısa yazma önerisine her zaman ya da genellikle uymadıkları, uyamadıkları bir gerçektir. Ama burada katı bir “direktiften” de söz etmiyoruz. Yine de yazıların belli bir ölçüyü aşmamaları haberlere daha fazla yer açmak açısından önem taşımaya devam ediyor. 2,3 Gazete yazıişleri ile internet sitesinin editoryal yönetimi farklıdır. Haberleri farklı başlıklar ya da görsel malzeme ile sunmaları doğal karşılanmalıdır. Peki ya ‘ölenler’ kim? Yerçekimi değil kütle çekim 2 Şubat Cuma 20. sayfadaki haber güzel ama ifadede hata var. “Yerçekimsel dalga” değil, “kütleçekimi dalgası” olmalıydı. Hem sesi kulağa kötü geliyor hem de söz konusu olan çok genel, bütün evren çapında bir olgu, oysa “yerçekimi” yalnızca gezegenlerin ve yıldızların yüzeylerinde ve çok yakınlarında, yaklaşık olarak söz konusu. Refik İpekçi 1 abam Yusuf Kaplan gazeteniB zi okurken fark etti ki 1928 tarihi olarak paylaştığınız Julne Verne do Jules Verne ne zaman doğdu? ğum tarihi aslında 1828 olmalı idi. Kendisi adına paylaşır, iyi günler dileriz. Saygılarımızla... Yusuf Kaplan adına Evrim Kaplan Erdoğan konferansı İ Organizatörler konferans salonu girişinde Erdoğan’ın dev posteri önünde poz verdi. ‘Mecmuası’ değil ‘mecmuu’ uray Mert’in 29 Ocak günkü yazısından: “....., en kötüsü tüm bunların mecmuasını ‘dava’ sanmak, özetle ‘zavallılık’, kısaca ‘acınacak hal’.” “Mecmua” geçen yüzyılın ortalarından sonra işlekliğini gitgide yitirmiş, artık pek kullanılmayan, yerini “dergi”ye terk etmiş Arapça kökenli bir sözcük. Belli ki yazar, mecmua değil, toplam anlamına gelen “mecmu” demek iste N Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.26 05.10 05.33 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.53 12.25 15.16 06.36 12.10 15.02 06.56 12.33 15.28 Akşam 17.45 17.31 17.56 Yatsı 19.05 18.50 19.13 miş. Özgün metinde mecmua mı yazmış, yoksa mecmu mu bilinmez. “Mecmuasını” dediyse bir Türkçe hatası yapmış, düzeltmen de atlamış; yok, “mecmuunu” yazdıysa o nasıl “mecmuasına” dönüşmüş? Merak ettiğim şey şu: Yazarların makalelerinde yaptıkları Türkçe hataları olduğu gibi bırakılıyor mu? Düzeltilmesi gerekmez mi? Emre Yazman erçek dost, kara gün dostudur. İyi güG nünde yanında olanların sayısına değil, kötü gününde yanında kalanlara bakarak an Her gün bir Cumhuriyet layacaksın gerçek dostun kim olduğunu. Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, hukuka aykırı olarak, önce gözaltına alınmışlar, ardından da, siyasal erki elinde bulunduranların keyfi emri ile tutuklanmışlardır. Silah yüklü TIR’larla ilgili, malumun ilanı niteliğindeki bir haberi, ortaçağ papazlarının anlayışı ile suç sayıp, iki aydın gazetecinin ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile yargılanması bir hukuk cinayetidir. Demokrasiye inanan tüm halkımızı her gün bir Cumhuriyet gazetesi almaya davet ediyorum. Mehmet Gümüşçü zmir’de Menderes Belediyesi tarafından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı anlatan bir konferans düzenlendi. Genel olarak AKP’lilerin katıldığı ve Kültürpark’taki İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde yapılan konferansın açılışında Menderes’in AKP’li Belediye Başkanı Bülent Soylu şunları söyledi: “Asrın lideri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı anlamak, onun ustalık kademesine gelene kadar yaşadıklarını irdelemek için önemli bir etkinlik. Milli iradenin teveccühüyle milletin adamı olmayı başarmış Cumhurbaşkanımız için ne söylesek az kalır.” Konferansta Sanat Düşünce Eğitim Derneği Başkanı Tahir Fatih Andı da konuşma yaptı. Salondakiler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ayakta alkışladı. l İZMİR (DHA) C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle