23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 26 Aralık 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 13 Her yer terör! Toplumun yıllardır birlikte yaşadığı terör, giderek yoğunlaştı; günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası oldu. Yeni bir yıla girilirken, toplum telleri ateşten bir terör yumağı oluyor; terör topuna dönüşüyor. Terörden kurtulmanın mutlaka bir yolu bulunmalıdır! Yaşanan terörün, denilebilir ki, iki ana kaynağı var; Kürt hareketi ve radikal İslam. Bu yazıda sorunun radikal İslam boyutuna çok sınırlı olarak değiniliyor. Önce biat, sonra cihat! Radikal İslamın terör yönü çok sorunlu bir alandır. Sorunların ilki gerçeklerin saklanmasıdır. Büyükelçinin öldürülmesini yabancı TV kanalları anında ve olduğu gibi yayımladı. Teröristin cinayeti işlerken söylediği sözlerine dayanarak dünya kamuoyu da, İslamcı bir Türk polisi Rus büyükelçisini öldürdü sonucuna vardı. Ya bizdeki basınyayın ne yaptı? Neredeyse tamamına yakını teröristin sözlerini sansür etti. Ülkeyi yönetenler de tamamıyla duyarsız ve sorumsuz bir tutumla, o bir alçak teröristtir, demekle yetindiler. Bu tutumu takınanlar, akılları sıra İslam dinini koruduklarını sanıyor. Teröristlerin çok büyük bir bölümü, yıllardır, bunu din adına, yani cihat için yaptıklarını, büyükelçiyi öldüren dahil, yaşamlarını sonlandırırken söyledi. Ancak, çok ilginçtir, hayır, siz yalnızca alçaksınız denilerek, teröristler yalanlandı. Böylece terörist, bağlantılı olabileceği çevreden uzak tutularak soyutlandı; tek başına olan, tek kişiye indirgendi. Oysa, teröristlerle ilgili gerçekler toplumdan saklanmasaydı ülke bu noktaya gelmeyebilirdi. Şimdilerde teröristin soyutlanması çok daha ileri götürülüyor. Herhangi bir terör örgütüne bağı bulunmayan teröristler yalnız kurt diye tanımlanıyor. Gerçek şu ki terörist bir toplumsal çevrenin ürünüdür. Bir nokta daha; bu toplumun kültür kaynaklarının içinde kurdun saygın bir yeri var. Öyleyse bu adlandırma ne kadar doğru? Böyle gitmemeli! Bu durumun düzelmesinin biri hemen yapılması gereken, diğeri de, uzun dönemde sonuç alınabilecek iki yolu var. Birinci iş, can güvenliğinin sağlanmasıdır. Devletin varlık nedenlerinin başında ülkede yaşayanların can güvenliğini korumak gelir. Bu ülkede can güvenliği sürekli saldırı altındadır. Ancak devlet bu yaşamsal yetersizliğine çözüm aramıyor. Cumhurbaşkanı 15 Temmuz 2016 kalkışma haberini eniştesinden aldığını açıkladığı TV’ye İstihbarat zaafı var ne yazık ki demişti (El Cezire/Al Jazeera, 20 Temmuz). Bu tarihten sonra altı aya yakın bir zaman geçti ve yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Ülke istihbaratının zayıflıktan kurtulması için ne yapıldığı bilinmiyor. Bu konuda, siyasetten MİT’e kadar akıl almaz bir sorumsuzluk ve duyarsızlık sergilenebiliyor! Uzun dönemde terör yumağı olmaktan kurtulmanın doğru ve kalıcı yolu, öncelikle teröristin kimliği konusunda gerçekleri halktan saklamamaktır. Sonra biat kaynaklı ve cihadı kutsayan kültürün İslam dinine verdiği büyük ve yıkıcı zarar, açıkça, enineboyuna, korkusuzca ve bilimsel olarak tartışılabilmelidir. Daha sonra da, başta eğitim, kültür kurumları ve diğer örgütlenmeler olmak üzere, toplumsal yapının cihatçı üreten özelliklerinden arındırılması mutlaka sağlanmalıdır. Bunu yapmanın sorumluluğu da öncelikle, siyasetçileri, uzman ve düşünürleriyle İslam dini adına konuşmayı iş edinerek Türkiye’yi bugünlere getiren kesiminin omuzlarındadır. Topluma düşen ilk görev ise biat kültürünün bir ürünü ve onun kalıcılaşmasını sağlayacak olan anayasa önerisinin reddedilmesine çalışmaktır. 26 ARALIK 2016 SAYI: 33318 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.47 06.30 06.50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.21 13.12 15.28 08.02 12.56 15.16 08.20 13.19 15.43 Akşam 17.50 17.38 18.05 Yatsı 19.17 19.03 19.28 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Suikastı gördüm İBRAHİM BERKSOY Makina mühendisi/Ankaralı Gezginler grubu üyesi İş çıkışında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki “Gezgin Gözüyle Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya” başlıklı fotoğraf serginin açılışına gitmiştik o akşam güle oynaya... Nasıl olsa vaktimiz var, daha sonra her birini uzun uzun inceleriz diyerek, sergilenen fotoğraflara şöyle bir baktıktan sonra açılış törenindeki konuşmaları dinlemek üzere davetliler arasındaki yerimizi aldık. Anne, baba, çoluk çocuk Rus dostlarımızla birlikte izlemeye başladık. İlk olarak, serginin koordinatörlüğünü yapan Timur Özkan’ın soğuk bir Ankara akşamında sanatseverlerin içini ısıtan hoş geldiniz konuşmasını dinledik. Karlov’un konuşması Timur beyin hoş geldiniz konuşmasından sonra kürsüye Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov geldi. Karlov, fotoğrafların sergilendiği sanat merkezinde bir onur konuğu, bir misafir gibi değil de içimizden biri gibi, sanki ev sahibi gibi konuşuyordu. Konuşması öylesine içten, öylesine sıcaktı. Konuşmasının bir yerinde, Timur bey gibi, sergiye adını veren “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya” sözüne değinip anımsayabildiğim kadarıyla şunları söyledi: “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya, yani Rusya’nın batısından doğusuna uçakla 9 saatte, trenle 9 günde gidilir. Ben ülkemin en batısından en doğusuna kadar gittim, gördüm. Bugün burada, Türk fotoğraf sanatçılarının sergilediği fotoğraflar eşliğinde, onların gözüyle, ülkemin en batısından en doğusuna yaklaşık 45 dakikada gitme şansına sahipsiniz. Bu güzel sergiye emeği geçenlere çok teşekkür ederim.” Büyükelçinin ülkesine duyduğu derin özlem ve sevgiyi yansıtan bu sıcacık sözleri yalnız bizler değil, o saldırgan da dinliyormuş; hem de büyük bir soğukkanlılıkla! Ellerini koruma polisleri gibi göğsüne yakın bir yerde birbirine kenetlemiş, tıraşlı, siyah takım elbiseli, kravatlı saldırgan Büyükelçi’nin hemen bir metre kadar arkasında öylece durup sabırsızlıkla Büyükelçi’nin konuşmasının bitmesini bekliyormuş! Büyükelçi konuşmasını bitirirken Türkiye ile Rusya arasında binbir zorlukla yeniden tesis edilmeye çalışılan iyi Büyükelçi, öldürülmeden birkaç dakika önce şöyle diyordu: “Kaliningrad’dan Kamçatka’ya, yani Rusya’nın batısından doğusuna uçakla 9 saatte, trenle 9 günde gidilir. Ben ülkemin en batısından en doğusuna gittim.” Katil Mevlüt Mert Altıntaş ilişkilerin önemine ve değerine dikkat çekiyordu ki olanlar oldu... Saldırgan, büyük bir soğukkanlılıkla, silahını profesyonellikle iki eli arasına alıp Büyükelçi’ye yakın mesafeden kurşun yağdırdı. Eli hiç titremedi... Büyükelçi hemen oracıkta yere yığıldı. Sonrası bağırış, çağırış, feryat figan; tespih tanesi gibi etrafa saçılan mermi kovanları, merdivenlerde oraya buraya savrulan insanlar... Herkes travma yaşıyor Salonda yankılanan silah sesleri kalabalıkta büyük bir paniğe yol açtı. Kimileri hızla merdivenlerden inip sergi salonundan dışarı çıkabildi, kimileri salonda mahsur kaldı. O anı yaşayanların yüzündeki derin endişe ve korku o sırada çekilen birkaç kare fotoğrafa yansımakla kalmadı; o kişilerinden ömürlerinden ömür aldı. Sanatçılar duygularını, düşüncelerini sanatın evrensel diliyle ortaya koyarlar. O sergide fotoğrafları olan fotoğraf sanatçıları, serginin koordinatörü Timur Özkan’ın da belirttiği gibi, sergiyi, fotoğraf sanatının diliyle, Türkiye ve Rusya arasındaki iyi ilişkilere küçük de olsa bir katkı olsun diye düzenlemişlerdi. Orada fotoğrafları sergilenenler, sergiyi gezmeye gelenler, o akşam orada olan tüm davetliler bu menfur saldırıdan dolayı çok üzgün. Ne yazık ki sanatın evrensel diliyle saldırganın acımasız dili başka, bambaşka... O akşam orada, bir sergide olabilecek olanın en kötüsü oldu. Onca fotoğraf sanatçısı, onca davetli işte bu yüzden derin bir üzüntü içinde. Üzgün olmanın ötesinde derin bir travma geçiriyorlar. Hâlâ şok içerisindeler. Kısa mesajlarla, epostalarla, telefon görüşmeleriyle o gün orada olanlar, o menfur saldırıya tanık olanlar, deyim yerindeyse birbirlerini “onarmaya” çalışıyorlar. Gündelik hayatlarında artık derin bir güvenlik kaygısı yaşıyorlar. Kalabalık yerlere, kapalı alanlara gitmekten çekinir olduk. Üstüne üstlük yakınlarımız, dostlarımız dışarıya her adım atışımızda bizleri “aman dikkat et”, “oraya buraya gitme” diye uyarır oldu. Bir cenderenin içerisinde yaşar gibi yaşamaya alışmamız “telkin” ediliyor. Böylesi telkinlere uyup gündelik hayattan elimizi eteğimizi çekersek, bu olup bitenleri “kanıksamaya” başlarsak korkarım ki hem bireysel hem de toplumsal ruh sağlığımız telafisi zor bir biçimde bozulacak! Yaşamı savunalım Eğer bu menfur saldırı yaşanmasaydı soğuk bir kış günü Ankara’da bu sergiyi izlemeye gelen çoluk çocuk, anne, baba, eş dost değerli fotoğraf sanatçılarının sergilediği birbirinden güzel fotoğrafların önünde durup fotoğraflar çektireceklerdi. Kaliningrad Katedrali, Petersburg fotoğrafları, Nevskiy Bulvarı, Neva Köprüsü, Moskova’dan izlenimler, Moskova Metrosu, Kızıl Meydan, Bolşoy Tiyatrosu, Nâzım Hikmet’in Mezarı, Kozmonot Müzesi, Trans Sibirya Treni, Kamçatka ve daha fazlası... Oysa her şey ne kadar da güzel başlamıştı. Büyükelçi’nin konuşması ve ülkesine özlemi yarım kaldı. Bize kalan da teröre ve her şeye rağmen yaşamı savunmak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Bir aydın: Bertan Onaran Çevirmen Bertan Onaran’ı 16 Aralık günü yitirdik… “Çevirmenlik”, onun genelde bilinen uğraşının adıydı. Tüm yaşamını dolduran gerçek uğraşı ve misyonu ise bir kültür insanı olmaktı. Ortamımızdaki kültür insanlarının azlığı nedeniyle, “kültür insanı” da pek yaygın olmayan bir tanımlama. Ama öte yandan çok da gerekli. Çünkü gerçek anlamda uygar toplumlar, ancak kültür insanlarının attıkları temeller üzerine inşa edilebilir. Benim en çok benimsediğim tanımıyla kültür dünyaca ünlü ABD’li kültür tarihçisi Will Durant’a göre bir toplumda yaratıcı eylemi elverişli kılan toplumsal düzendir; başka deyişle, yaratıcı etkinliği olanaklı ve elverişli kılan tüm etkinliklerin ve koşulların toplamıdır. Kültürü yaşama biçimi olarak seçmek… En çok, çevirmen diye bilinen Bertan Onaran, sadece bir edebiyat ve düşünce eserleri çevirmeni değildi. Yaşadığı toplumda “kültür” ve “sanat” başlıkları altında gerçekleşen ve gerçekleşmesini o toplumun uygarlaşması adına olmazsa olmaz saydığı, Will Durant’ın tanımı doğrultusunda, yaratıcı etkinliği olanaklı ve elverişli kılan tüm etkinliklere tanık olmayı ve bunların koşullarını hazırlamayı bir görev, bir yaşama biçimi diye seçmiş biriydi. Yani: Kafası her zaman yozlaşmalardan, bulanıklıklardan, büyüklenmelerden uzak kalmış gerçek bir aydındı. Bu açıdan bakıldığında Bertan Onaran’ın Cervantes’ten Wilhelm Reich’a, Gide’den Sartre ve Camus’ya ve başkalarına kadar uzanan geniş çeviri repertuvarı, önümüze çok kapsamlı ve eleştirel düşünceye hep yeni boyutlar katan bir aydınlatma programı olarak da çıkar. Çevirmen Bertan Onaran, çevirdiği tüm eserleri herkesten önce kendisi derinliğine özümsemiş bir kültür insanı kimliğiyle, diyalog kurduğu herkese sohbetleri aracılığıyla da yeni düşünme kulvarlarının kapılarını açar. Onunla en sıradan ve günlük konularda konuşma fırsatını bulanların bile yanından: “Ben bu konuyu hiç böyle düşünmemiştim…” izlenimi ile ayrılmaması neredeyse olanaksızdır. Bir ‘kültür elçisi’ kimliği… Yetmişli yılların sonunda, üniversiteden ayrılışımın ardından çalışmaya başladığım Avusturya Kültür Ofisi’nde yeni bir hava esmeye başlamıştı. O zaman Avusturya Kültür Temsilcisi daha sonra da aynı yerde Kültür Ataşesi olarak görev yapan Prof. Hans E. Kasper, bir sohbetimizde bana bu kurumu sadece Avusturya kültürünü tanıtan bir mekân olarak değil, fakat iki kültürün buluşma noktası niteliği ile de görmek istediğinden söz ederek, bu bağlamda neler yapılabileceğini sormuştu. Ben de kendisine işe örneğin aylık paneller ile başlayabileceğimizi söylemiştim. Bu panellerde alanlarında uzman Türk ve Avusturyalı konuşmacılar, ortak kültür konuları üzerinde tartışabilirlerdi. “Acaba ilgi görür mü?” kaygısıyla başlattığımız bu toplantılar, daha ilk gününden salonda oturacak yerin kalmadığı buluşmalara döndü. Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Tomris Uyar, Hulki Aktunç, Doğan Kuban, Bülent Özer, Akşit Göktürk vb. gibi “müdavimlerin” yıllarca bir tür aydınlar ocağına çevirdikleri bu buluşmalarda Bertan Onaran, sonuna kadar kültürün en önde gelen destekleyicilerinden biri sıfatıyla yer aldı. Bertan Onaran’la birlikte, artık sayıları çok, ama çok azalan katıksız Cumhuriyet aydınlarımızdan birini daha yitirdik… Yalıda ‘siyasi tartışma’ cinayeti ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr İstanbul Beykoz’da bir yalıda 20 yıldır aile şo förü olarak çalışan Nihat Bulca (50), tartıştığı işa damı Sabri Yürür’ün oğlu Tarkan Yürür tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İddialara göre, Tarkan Yürür, önceki gün aile şo förleri olan evli ve bir çocuk babası Nihat Bulca’yı Tarkan Yürür saklandığı evde yakalandı. aralarında geçen tartışma yüzünden, boynundan ve omurgasından 3 bıçak darbesiyle yaraladı. Bul ca, dün sabah hayatını kaybetti. Görgü tanıkları Yürür ve Bulca’nın güncel siyaset ve Suriye gün demini tartıştığını iddia etti. Olaydan sonra ka çan Tarkan Yürür, saklandığı evde yakalandı. AKP Beykoz İlçe Teşkilatı üyesi Bulca’nın cenazesi bu gün Beykoz’da toprağa verilecek. l DHA 3 Pakistanlı genci kaçırıp fidye istediler Pakistan uyruklu üç genci kaçırarak, işkence yaparken çekilen videoları yurtdışında bulunan ailelerine gönderip fidye isteyen 8 şüpheli yakalandı. 12 gün boyunca türlü işkencelere maruz kalan gençler, polis tarafından kurtarıldıktan sonra hastaneye kaldırıldı. Şüpheliler çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Ailelerden 50’şer bin lira para istendiği öğrenildi. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle