14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 10 Aralık 2016 EDİTÖR: AYFER ARSLAN TASARIM: SERPİL ÜNAY Durgunluk kaçınılmaz ekonomi 9 Deloitte’a göre, Türkiye ekonomisi kritik bir eşiğe geldi. Kapsamlı bir ekonomik program kurgulanmadan ve siyasi istikrar olmadan OVP hedefleri artık oldukça iyimser kalıyor Son yıllarda büyümede hem yavaşlama hem de kalite sorunu yaşandığına dikkat çekilen Türkiye ekonomisinde belirgin bir yavaşlamanın kaçınılmaz olduğuna dikkat çekildi. Deloitte Türkiye Ekonomi Danışmanı Dr. Murat Üçer tarafından hazırlanan “Ekonomik GörünümBüyü(yeme)me Sancıları” raporu yayımlandı. Raporda hem küresel ekonomi hem de Türkiye ekonomisindeki gelişmeler değerlendirildi. Hazırlanan raporda büyümede son yıllarda hem bir yavaşlama hem de kalite konusunda sorunlar olduğu vurgulandı. Uzun vadeli sürdürülebilir büyümenin kaynağı olan üretkenlik artışlarının son yıllarda yerinde saydığı belirtildi. Raporda şu noktalara dikkat çekildi; 4 Ülkede klasik kırılganlık unsurlarından enflasyon tarafında küresel koşullar düşünüldüğünde yüzde 5’lik hedef dahi yüksekken, Türkiye’de enflasyon trendi yüzde 8 civarında katılaşmış durumda. 4 Cari açık, petrol fiyatındaki düşüşe karşın, halen 35 milyar dolar civarlarında. GSYH’ye oranla yüzde 5 gibi yine oldukça yüksek bir oranda. İşsizlik kaçınılmaz 4 Turizmde büyük kayıplar etkili olmakla, düşük büyüme ve kurda sert değer kaybına rağmen “çekirdek” dengedeki bozulma dikkat çekici. 4 Büyümenin tetikleyici si dört ana motordan özel tüketim, kamu harcamaları, özel yatırım ve ihracatta, sadece özel tüketim ve kamu harcamaları ağırlığı çekiyor. 4 Bu sağlıksız bir yapıya işaret ediyor. Türkiye özelinde büyüme daha çok yatırım ve ihracat ağırlıklı olmalı. 4 Sonuç olarak Türkiye ekonomisinin büyüme dinamikleri açısından kritik bir eşiğe geldiği vurgulanan raporda, kapsamlı bir ekonomik program kurgulanmadan ve siyasi istikrara kavuşmadan Orta Vadeli Prog ram hedefleri maalesef oldukça iyimser kalıyor. 4 Yılın ikinci çeyreğinde başlayan yavaşlama eğilimi, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında derinleşti. Dönemsel olarak görülen yavaşlama artık yapısal olarak izleniyor. 4 Verimlilik artışlarının yerinde sayması büyüme açısından uzun vadede en temel risk. 4 Deloitte’a göre, yılın tamamı ve 2017 için, büyümenin son çeyrekteki seyri kritik olacak ancak şu an için 2016’nın yüzde 2.6 civarı bir büyüme ile kapatılması, 2017’de ise büyümenin yine bu düzeylerde oluş Riskle dolu bir yıl n Dünya ekonomisi 2016’yı da oldukça vasat bir büyüme ile kapatıyor. 2017 riskler ve belirsizliklerle dolu bir yıl. n Enflasyonda belli bir katılık oluşmuş durumda. Enflasyonu düşürmek için çok kapsamlı bir yaklaşım, bir toplumsal uzlaşıya gerek var. Bunun olmadığı bir senaryoda, enflasyonda kalıcı bir düşüş mümkün görünmüyor. n OPEC ve OPEC dışı ülkelerin üretimi azaltmakta anlaşması petrol fiyatlarına bir miktar yükseliş getirebilir. n Küresel ekonominin geneli düşünüldüğünde önümüzdeki dönemle ilgili en temel risk unsuru siyaset. n Brexit ve ABD seçimlerinin ardından Avrupa’da yaklaşan seçimler, popülizmin GE’ler için gittikçe belirgin bir risk faktörü olduğunu gösteriyor. ması bekleniyor. Saydamlık yok 4 Önümüzdeki dönem için büyümede yavaşlamanın devam ettiği ve işgücüne katılım oranının ise tekrar azalma trendine girmediği bir senaryoda işsizlik oranında artışın kaçınılmaz olacak. 4 Son dönemde kamu harcamalarında saydamlık konusuna özellikle uluslararası kuruluşlar tarafından (IMF, OECD, Dünya Bankası) sıkça dikkat çekildiği gözlemleniyor. 4 Cari açıkta, düşük enerji fiyatlarının desteklediği daralma eğiliminin son aylarda tersine döndüğü görülüyor. 4 Dış ticaret tarafında da son aylarda bir bozulma görülüyor. 4 Deloitte’un beklentisi 2016’da 3435 milyar dolar civarı bir cari açık ile tamamlanmasından sonra 2017’de de benzer bir düzey. 4 Türkiye’nin 200 milyar dolar civarında bir finansman ihtiyacı olduğu hesaplanıyor. Gerek küresel piyasalardaki riskler, gerekse içeride siyasi ortamın yarattığı belirsizlik ve liradaki hızlı değer kaybı nedeniyle finansman açısından ülkeyi çok da kolay bir yılın beklemediği değerlendiriliyor. l Ekonomi Servisi IMF, doları dikkatle inceliyor IMF Sözcüsü Gerry Rice, IMF ekonomistlerinin, gelecek ay güncellenecek Dünya Ekonomik Görünüm Raporu kapsamında dolarda son dönemde yaşanan yükselmeyi yakından incelediklerini dile getirdi. IMF, geçen aylarda yayınlanan raporlarında, dolarda yaşanan ani değişimlerin yükselen piyasalar üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle küresel finansal istikrar için risk teşkil ettiğine dikkat çekmişti. Uluslararası Para Fonu (IMF) Sözcüsü Gerry Rice, IMF’nin Washington’daki merkezinde düzenlenen brifingde, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. ECB’nin önceki günkü toplantısında, aylık 80 milyar Avro’luk varlık alım programının Aralık 2017’ye kadar sürdürme kararı almasına yönelik soru üzerine Rice, “ECB’nin sahip olduğu tüm araçları kullanmaya yönelik süregelen isteği, IMF’yi cesaretlendiriyor” ifadesini kullandı. l Ekonomi Servisi Dört milyar kişi uçacak IATA Başkanı Alexand re de Juniac “2017’de havayoluyla 4 milyar yolcunun uçmasını ve 55.7 milyon ton da kargonun taşınmasını bekliyoruz” dedi. Cenevre’de açıklanan IATA verilerine göre, 2017’de 4 milyar kişinin havayolunu kullanması ve 55.7 milyon ton kargo taşınması beklenirken, petrolün varil fiyatı 55 dolara yükselecek. Havayolu şirketlerinin ödediği vergi rakamı da 123 milyar dolara ulaşacak. Toplam koltuk kapasitesi yüzde 5.6’lık artışla talepten daha yüksek büyürken doluluk da yüzde 79.8’de olacak. Küresel ölçekte vergi yükü 123 milyar dolara ulaştı. Doğrudan maliyetler ve yetersiz altyapı nedeniyle milyarlarca dolar boşa harcanıyor. l Ekonomi Servisi Yolsuzluk ÇİĞDEM TOKER’E ÖDÜL Medya dalında yazarımız Çiğdem Toker, gazetecilik yaşamı boyunca sürdürdüğü yolsuzluk karşıtı tutum ve çalışmalarıyla 2016 Yılı Şeffaflık Ödülü’ne ödüle layık görüldü. Ödülü Cumhuriyet gazetesinin sağladığı özgürlük ve bağımsızlık duygusu sayesinde aldığını belirten Toker, “Bu ödülü başta Silivri’de tutuklu 10 yönetici, yazar ve karikatürist arkadaşlarım ve gazetecilik yaptığı için tutuklu bulunan tüm meslektaşlarım adına alıyorum” dedi. Toker’e ödülünü Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan verdi. öldürür Uluslararası düzlemde kullandıkları ‘Yolsuzluk öldürür’ sloganının Türkiye’deki karşılığını açıklayan Şeffaflık Derneği Başkanı Oya Özarslan, Aladağ’daki öğrencilerin, Soma’da, Ermenek’te, Siirt’te ve son olarakda Şirvan’daki işçilerin hayatını kaybetmesinin de ihmallerden kaynaklı birer yolsuzluk olduğunu dile getirdi. Uluslararası Şeffaflık Derneği, 9 Aralık Uluslararası Yolsuzluk Mücadele Günü’nde “Yolsuzluk, Cezasızlık ve İnsan Hakları” başlıklı panel düzenledi. İstanbul Elite World İstanbul Hotel’de gerçekleştirilen etkinlik sırasında verilen 2016 yılı Şeffaflık Ödülleri’nin med ya dalına yazarımız C¸igˆdem Toker layık görülürken, kurumsal alanda Ovacık Belediyesi adına Belediye Bas¸kanı Fatih Mehmet Mac¸ogˆlu, yurttas¸/sivil inisiyatif dalında Ac¸ık Ac¸ık Dernegˆi ödül aldı. İhlalciye cesaret Panelin açılış konuşmasını yapan Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan, “Yolsuzluk genel olarak ekonomik bir suç olarak değerlendirilir ve ihmal edilir. Oysa tamamen adalet meselesidir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nde kullandığımız bir kavram var: ‘Yolsuzluk İnsanı Öldürür’ deriz. Biz bunu Türkiye’de sürekli görüyoruz. Aladağ’da çocukların yanması olayı da öyledir” dedi. Cezasızlıkla mücadele etmenin öneminin vurgulandığı ilk oturumda konuşan Avukat Turgut Kazan, “Korkusuz yaşama hakkı için cezasızlıkla mücadele temel bir demokrasi ve hukuk devleti sorunudur. Etkin bir soruşturma ve kovuşturmanın olmayışı ihlalciyi cesaretlendiriyor” diye konuştu. Örtülü ödenek harcamalarının son yıllarda, özellikle de Suriye’deki iç savaşın başladığı dönemde hızlı bir artış gösterdiğine değinen Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ortak kullanımında olan örtülü ödenek, hesabı sorulmayan bir ödenektir. Yürütme erkinin kamu kaynaklarının kullanımı, muğlak ifadeler kullanılmak suretiyle esnetilmektedir. 1.8 milyarlık bir bütçeden söz ediyoruz. Aylık ortalama 147 milyonluk bir harcamaya denk geliyor ki bu da 113 binden fazla işçinin 1 aylık asgari ücretine denk geliyor. Bunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum” dedi. İktisatçı yazar Mustafa Sönmez de Türkiye’de artık yolsuzlukların yolunun yapıldığını vurgulayarak, “Son dönemdeki yolsuzlukların sistematik olduğunu” dile getirdi. Rekabet gücü en düşük il Şırnak Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) işbirliğiyle Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) tarafından hazırlanan ‘İl Bazında Rekabet Endeksi Raporu’na göre rekabet gücü en yüksek il İstanbul, en düşük il ise Şırnak oldu. 2008 ve 2014 yılı sonuçlarını karşılaştıran rapordaki genel endekse göre en rekabetçi ilk üç il İstanbul, Ankara ve İzmir olarak sıralanırken rekabet gücü en düşük son üç il ise Şanlıurfa, Muş ve Şırnak oldu. En rekabetçi ilk otuz şehir arasında Trabzon, Rize ve Artvin’in yükselişi dikkat çekerken Zonguldak, Mersin ve Adana ilk otuz içinde en hızlı rekabet gü Rekabet gücü en düşük üç il 6 puanla Şanlıurfa, 3 puanla Muş ve 2 puanla Şırnak oldu. İstanbul ile Türkiye geneli arasındaki farkın açıldığı saptandı. cü kaybeden şehirler arasında yer aldı. Farka dikkat Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) ta rafından ilki 2009 yılında açıklanan ve 81 ilin rekabet güçlerini değerlendiren ‘İl Bazında Rekabet Endeksi Raporu’, Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) işbirli ğinde daha gelişmiş bir veri seti ve metodoloji ile güncellendi. Daha fazla refah üreten ve bu refahı daha fazla dağıtan bir ülke için, bölgesel kalkınma ve rekabetçiliğin kritik öneme sahip olduğunu ifade eden TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, “Türkiye’nin en önemli gündem maddeleri orta gelir tuzağı, orta demokrasi tuzağı ve orta eğitim tuzağı sorunlarıdır. Bölgelerarası ekonomik ve sosyal farklılıklar, ülke genelinde derin kalkınma farklılıkları yaratmaktadır. Ülke ve bölgelerin rekabetçiliğini artıracak kamu politikalarının uygulanması da gerekmektedir” dedi. l Ekonomi Servisi İktidar; yıkımının enkazı altında... Benim gibi rakamların dilinden anlayacak kadar uzman olmayanlar ekonomik krizlere ilişkin sıfırların okunmasında hep zorlanıyorlar. Zaten çoğunluk için anlamları insanların yaşamının hangi ölçeklerde karabasana çevirecekleri üzerinden... Hükümetin büyük krize ilişkin önceki gün yapılan paketin içindeki açıklamalarından, alınmasına çaba gösterilen önlemlerden, yeni kriz dalgasının en çok üretimi dibe çeken boyutu öne çıkıyor... Ekonomik kalkınma seferberlik sözlerinin hiç bu kadar balonlaştığı bir süreci anımsamıyorum... Dünya ölçeğindeki ekonomik gelişmelerle, ülkemize sıcak para girişi olasılığı dibe vurmuş. Üstüne İktidarlarının, sıcak paranın, yabancı yatırımın gelebilmesinin koşullarını bir bir ortadan kaldıran icraatlarının sonuçları bindirmiş... Sermaye girişinin, yatırımın, olmazsa olmaz güvenlik arayışlarının, ekonomiksiyasal istikrarın, insan hakları, hukuk devleti düzeninin işleyişi, yargı bağımsızlığı ayakları yok. Üretimin yetişmiş insan açığı, ekonomik bilimsel gerçekliğin ölçüldüğü PISA raporu sonuçları ile nasıl dibe yuvarlandığı ortada. Doların önlenemez yükselişini bir ölçüde frenleme düşü ile dövizden vazgeçip liraya dönüş, başka ülkelerle kendi paralarıyla doğrudan ticaret seferberliği, Reis damgalı seferberlikle ilan edilmiş ancak hangi ülkeyi örnek alırsanız alın ithal ettiğiniz ürünlerin dengiyle yarışmayı unutun, yanına yaklaşılacak ihraç ürünleriniz yok. Zaten Hükümet açıklamasında da, ortadirek, KOBİ’ler, esnafın çöküşte olduğu, iflaslar patlaması gerçeğinden yola çıkılmış. Dudak uçuklatacak rakamlara varabilecek çöküşe gidişi frenleyebilmek yolunda, işçinin sigorta primi, vergi borçlarının faizsiz ertelenmesi yanında, yeni para, kredi girişlerinin bulunabilmesi arayışlarına öncelik tanınmış... HHH Türkiye’nin büyük depremin de katkıları ile yakın tarihte yaşanmış en büyük ekonomik krizinin bedeli Ecevit koalisyon hükümetine ödetildikten sonra, yaşanan toparlanma şansını yakalamış Erdoğan liderliğindeki AKP İktidarlarının, “Enkaz devraldık, Türkiye’yi dünya liderliği ülkelerinin katına uçurduk...” kampanyalarının gazı kaçtı... İktidarlarının sadece ekonomi ayağında değil, yaşamın her alanına dönük icraatlarının sonucu, birbirlerine eklemlenerek, arka arkaya katlanarak gelen yıkımların, ağır enkazlarının altında ezilen halka, yalansız dolansız masallar bile anlatmanın olanağı yok... En son bizim kesemizden, bizim geleceğimizin dövizle borçlandırıldığı süper projelerle yapılan havalı reklamlardan sonra... Şehirlerarası ağır araç, otobüs trafiğinin çok ağır ek maliyetlerle zorla yönlendirildiği süper köprüler projeleri yüzünden günlük sebze meyve, otobüs biletleri zamları, yakıt israfı, zaman kayıpları ile bedel ödemeye başlamamız bir yana. Bomboş kalan bu yollar için bu projeleri üreten firmalara gelecek kaç yıl, kaç kuşağımızın döviz olarak kaç para ödemek zorunda bırakıldıkları ürkütücü gerçeğini kafamıza oturtamasak da artık biliyoruz. Baksanıza zorunlu tasarruf kapsamında acil görev yapacak polis araçlarına para tasarrufu yapabilmek üzere, kara mizah konusu olabilecek gibi, bu yollardan geçmeleri yasaklanmış. İktidarın, iktidar erkinin kilit kurumlarını yasadışı, hukuksuz, haksız yöntemlerle, kirli çıkar ağı da kurmuş olarak ele geçirmelerinde; darbe yapacak terör örgütü kimliği kazanmalarına kadar başından sonuna suç ortaklığı yaptığı FETO örgütlenmesiyle hesaplaşmasında, kitleleri de kapsayan bir o kadar haksızlık, hukuksuzlukla beslenen operasyonlarında henüz başlangıç sürecindeyiz. FETO bahane ülkenin insan hakları, hukuk devleti, parlamenter düzeni, laik Cumhuriyet, Atatürk devrimleri, Anadolu aydınlanması toplumsal kazanımları örgütlenmelerinin tümünün hedef alındığı haksız, hukuksuz, diktatoryal operasyonlar şahane... Ortadoğu bataklığının tüm sorunlarının, dünya tarihinde örneği yaşanmamış göç yükünün, terör kuşatmasının kıskacında krizden krize savruluşumuzun enkaz yüküne sıra bile gelemedi... İktidarları sadece ve sadece kendi icraatları ile yarattığı yıkımların enkazı altında, hâlâ seferberlik masalları ile daha da acımasız otoriterleşmeye doğru başkanlığa yürüyüş savında ya... Dünyada 800 milyon insan açlık çekiyor Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, dünyada 1 milyar insanın aşırı yoksul, 800 milyon insanın aç, 1.4 milyar insanın da aşırı kilolu olduğunu, her yıl 1.4 milyar ton gıdanın israf edildiğini söyledi. TBMM Genel Kurulu’nda Bakanlık bütçesi hakkında konuşan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, “Dünya nüfusunun yüzde 40’ı tarımda istihdam ediliyor. Dünyadaki yoksulların yüzde 75’i ise birincil geçim kaynağı tarım sektörü. Bunun yanında 1 milyar insan aşırı yoksul, 800 milyon insan aç, resmen aç, açlıkla karşı karşıya, iç içe. Buna mukabil 1.4 milyar insanın da aşırı kilolu olduğunu görüyoruz. Dünyadaki en zengin yüzde 20’lik dilimde yer alanlar toplam gıdanın yüzde 77’sini tüketiyor. 34 ülkede gıda, 80 ülkede ise su sorunu var. Eşitsizliklerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Bu mevcut hâlimizin tespitidir” diye konuştu. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle