28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 3 Eylül 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 En zor meslek muhalefet vekilliği Karanlıkta bile olsa yüzleşmekten korkma okaktaki gürültü artmıştı, her şeyi yıkıp yağmalayan grup apartmana doğru yaklaşıyordu. Korkuyla kalkıp perdeleri çektiler, ışığı söndürdüler. Karanlığa sığındılar kurtulmak için. Olmadı. “Çünkü Türk evleri ışıkları açıyor. Pencerelerden dışarı çıkıp bağırıp çağırıyorlardı. Perdeleri kapatan evlerin Rum evleri olduğu belli oluyordu” diyor Mihail Vasilyadis. “Evi gördüğüm zaman şaşırdım kaldım. Dört duvar vardı sadece, pencereleri bile söktüler” diye anlatıyor 60 yıl önce çocuk gözlerinin tanıklığını İstanbullu bir Rum. “Felaketti. Aklım almadı bu işi. Nasıl olabilir? Nasıl olabilir” sorgulamasında o gün küçük bir kız çocuğu olan kadın. 67 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşanan vahşetin en hafif anlatımları bunlar. Belki birçoğunuz çok daha fazlasını dinledi, okudu. Bir de anlatılmayanlar var. Bugüne dek saklanan, konuşulmayan, bilenmeyen. İşte onların bir kısmı bu pazar günü “karanlıkta” ortaya çıkacaklar, anlatacaklar yaşananları. “Karanlık İşler”in organize ettiği “Zifiri Karanlıkta 67 Eylül” gecesinde yüzlerini görmeden sadece seslerini duyuracaklar. İstanbul’da Beyoğlu’nda, Kurtuluş’ta, Samatya’da, Adalar’da yaşayan Rumlar o gün yaşadıkları korkuyu, ölümü, yağmayı anlatırken dayanışma ve sevgiden oluşan hikâyeleri de anımsatacaklar. Tanıdığımız, bildiğimiz isimler dışında hiç tanımadığımız Yunanistan’dan kalkıp gelecek tanıklar da konuşacak. 60 yıl önce yaşadığı travmayı atlatamadığı için İstanbul’a ayak basmaya korkanlar ise sadece sesini kaydedip gönderecek. Sadece mağdur tanıklara çağrı yapmadı Karanlık İşler. Aslında en çok sanıkları dinlemek istiyorlar. Amaç yargılamak, cezalandırmak ya da yüzlerine tükürmek değil, sadece yüzleşmek ve gerçeği özgürleştirmek. Karanlık İşler’in koordinatörü Nuri Kaya, “Neden karanlık” sorusunu “Karanlıkta körleştiğiniz için diğer dört duyunuzu daha iyi kullanırsınız. Görmek önyargıdır aynı zamanda. Görmediğiniz zaman ise kimin konuştuğu önemini yitirir, ne söylediği önem kazanır” diyor. Sırf bu nedenle yakın tarihin bıçak sırtı konularını hep karanlıkta gündeme getirmiş Karanlık İşler. Daha önce yaptıkları Struma faciası, 12 Eylül, eşcinsel askerler konuları gibi. Kaya’nın verdiği bilgilere göre, mekâna girerken cep telefonu ve çakmak gibi ışık saçan tüm eşyalar kapıda bırakılıyor. Görme engelli refakatçılar eşliğinde salona giriliyor. Etkinlik bitip dışarı çıkana kadar da karanlıkta kalınıyor. Ayşe Hür’ün moderatörlüğünde, Kafe Aman’ın solisti Stelyo Berber’in müziği eşliğinde karanlıkta gerçekler görünür kılınacak bir kez daha. Belki bir gün aydınlıkta da yüzleşiriz umuduyla. lahi tecelliye bakar mısınız? 49 yurttaşımızla birlikte rehin alınan diplomatımız Öztürk Tuncay’ın, milletvekilliğine başvurduğu gün, yine Irak’ta 16 işçimiz daha kaçırıldı. Tuncay ve yanındakiler 101 gün rehin tutulmuş ve içeriği gizli tutulan bir pazarlık sonucu serbest bırakılmıştı. O dönemde Musul Başkonsolosu olan Tuncay, sağduyu ve soğukkanlılıkla yönettiği bu rehine olayı sırasında önemli bir deneyim kazandı. Daha sonra da büyükelçi oldu ve TacikistanDuşenbe Büyükelçiliği’ne atandı. Acaba, iktidar yetkilileri 16 işçimizi kurtarmak için, onun bu zorlu deneyiminden ve bilgisinden yararlanmak isteyecekler mi? Keşke... Ama sanmıyoruz. Çünkü vekillik başvurusunu CHP’den yaptı. HHH Kendi saflarından olmayana bu iktidar ne yazık ki iyi gözle bakamıyor. Sırtı ve aklı Saray’a dayalı bir Başbakan var. Bakan yaptıklarına, ülkeyi yönetme yetkisi verdiklerine bile güvenmiyor. Kendi kabinesinin, kendi atadığı bakanların atama yetkilerini, bir önceki bakanların imzası ve katakulli bir kararname elinden alabiliyor. Bu zihniyet dış politikada neler yapmaz?! Yaptılar da zaten; Bodrum sahillerine vuran Suriyeli bebek cesetleri bunun kanıtı. Biz yine de işçilerimizin sağ salim kurtarılmasını dileyelim, dua edelim. HHH Asıl konumuza geçelim. Konumuz “milletvekilliği!” Bu konu “ehliyettahsilterbiye” değilse bile “deneyim” gerektiriyor. Deneyim? Yani Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “merdivenden düşmüş” olmak! Türkiye Büyük Millet Meclis üyeliği elbette “merdiven İ S den düşmek” olmayıp “merdivenden çıkmak”tır. Çıkmak? Dört yıl... Bir dört daha! Bir daha! Ömür boyu merdiven tırmanmak da basamakta dikilmek de olmayacağına göre... Milletvekilliği haklı olarak “terfi” gerektiriyor. Ama “mebusluk merdiveni” yazık ki her zaman “bakanlık” katına çıkarmıyor. Bu ayrı, derin ve hatta hazin bir hikâye. Özeti ise şu: “Liderinizde ve partinizde iktidar olma istidadı” yoksa, siz değil “bakan”, yetenekleriniz (elbette bugünküler gibi değil) “başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı” kalitesinde de olsa sittin sene muhalefetten milletvekili olmaya mahkumsunuz. Bunun istisnaları var. Ama bu istisna bile iktidarda: Aslanlar gibi “asrın lideri”ne bağlılığını kanıtlamış olan Prof. Burhan Kuzu bile, 13 yıl kurbanlık koçlar gibi çırpınıp durduğu halde bu geçici 60 günlük kabinede bir bakanlık kapamadı. Vekillik zor zenaat. Öz mesleğinin ve unvanlarının “murdar” olması da cabası! HHH Büyükelçi Öztürk Tuncay’a vekillik teklifini bizzat CHP lideri yapmış. İyi de yapmış. Değil şimdi önümüzdeki on yıllarda bile ülkemizin komşularıyla sorunları azalmayacak, daha da artacak. Komşu ülke camilerinde cuma namazı kılmak isteyen behicak@yahoo.com.tr cihangir ruhlu derin stratejistlerin ele geçirdiği bu iktidar çekip gitse bile yaptığı tahribatın onarılması yıllar alacak. Bunun için ama daha önce de ülkeyi bunlardan kurtarmak için CHP’nin belki daha da çok birikimli ve ehil diplomatlara gereksinimi var. Genel başkan yardımcılığı da yapmış olan büyükelçiler Faruk Loğoğlu ve Osman Korutürk “kazaya” maruz kaldılar. Onların yeri doldurulamadı. Elbette Büyükelçi Murat Özçelik de bölgeyi ve dengeleri iyi bilen deneyimli bir hariciyeci. Ama Tayyip Bey’in ayranının kabardığı sırada ülkeye verebileceği zararı değil onarmak, sergilemek için bile değil bir, bir düzine Özçelik bile yetmez! HHH TBMM yolunda IŞİD eski rehinesi Büyükelçi Öztürk Bey’e başarılar. Seçimlerde, adı inşallah handikap teşkil etmez. Yalan ile gidem dersin uçmaya... leride tarihçiler, Türkiye’nin son yıllarını nasıl nitelendirecekler? “Çağları aşmış” ya da “başdöndürücü” olarak değil de “Halktan gerçeklerin saklandığı”, “Yalanın kol gezdiği”, bir zaman olarak tanımlanması olasıdır. Bu ülkede gerçekleri anlatması gerekenler, ağızlarını her açtıklarında neden en az on kalem brüt yalan dökülüyor? Kabataş’taki bacımızdan camide içki içilmesine, IMF’ye borç verdik, Türkmenlere gıda yolladık açıklamasına kadar sonra yüz kez yalanlanan sözler dinledik. Eskiye gidelim: 2500 yıl önce Hindistan’da bir prensin saraydan çıkmasına izin verilmezmiş. Babası, onun üzüntüden uzak yaşaması için her önlemi aldığından adı Sidharta olan bu prens, yaşamı, bitmez tükenmez gençlik ve mutlulukla süren pembe dizi gibi bir şey sanırmış; sabahları yaman bir cengâver olması için gereken dersleri görür, akşamları da güzel kızların verdikleri konserlerle kendinden geçermiş. Günün birinde bir fırsat çıkıp başkenti gezebildiğinde, duvarların ötesindeki gerçek yaşamı, yani hastaları, yaşlıları hatta ölmüşleri görünce sarsılmış, hemen kendisinden bu gerçekleri gizlemiş olan babasından, saraydan uzaklaşmaya karar vermiş: Yaşamın gerçeklerini, insanların dertlerinin nedenlerini aramaya koyulmuş. Yıllarca sürmüş arayışları sonucu öğrendikleri ve söyledikleri, onun zamanla Buda yani “aydınlanmış kimse” olarak tanınmasına yol açmış. Buda’nın gerçeklerin saklanmasına gösterdiği tepki bugün öğretilerini izleyen 1600 milyon insan için esin kaynağıdır. Asya’da yaşadıkları yerlere İslam gelmeden önce Türkler de Buda’nın öğretilerini izlerlerdi. Doğu ve Batı Göktürk İmparatorluğu 7. yüzyıl başından 8. yüzyıla dek birer Budist ülkesiydi. 8. yüzyılda Kırgızistan ve Kazakistan’da yaşayan Karluklar da Budisttiler. Onları izleyen Karahanlılar, sonra Doğu Türkistan Uygurları da öyleydiler. Bu bölgelere 7.8. yüzyılda akınlar yapan Araplar, İslam dinini Türkler arasında yaydılar. Türklerin eski dinleri olan Budizm, gerçekleri saklamayı, yalanı ayıplıyordu da yeni dinleri onaylıyor muydu? Hayır, yalanı kınayan birçok sure ve hadis vardır. Örneğin Casiye suresi, “Gerçeği sürekli tersyüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline!” der. İslam da bize, “Gerçekleri sakla, yalan söyle” demiyorsa bugün bu çapta yalancılık, gerçekleri halktan gizlemek, sansürle, saptırmakla halkı kandırmak neden? Tarihçiler bundan yüzyıl sonra, “Budist olmadıkları kesin ama demek ki Müslüman da değillermiş!” diyecekler birbirlerine. Biri soracak, “Peki neymişler?” Bir görüş atılacak ortaya: “Herhalde o zaman yalanı mubah sayan bir peygamberin izleyicisiydiler!” Ve bu görüşü yadsımak pek kolay olmayacak. İ KİM KİME DUM DUMA BEhİç aK Yalana bu görkemli yatkınlık neden? ÇİZGİLİK KaMİL MaSaraCI kamilmasaraci@gmail.com.tr Karanlıkta, zifiri karanlıkta bile olsa hiç yabana atmamalı “yüzleşme”yi. Aynen Akademisyen Murat Paker’in “Türkiye’nin Yüzleşme Meselesi: Neyle ve Nasıl?” başlıklı çalışmasında söylediği gibi: “Mesele, yalnızca tarihle yüzleşme meselesi değilse, yüzleşmeye bugün de dahilse ve tek bir olaydan değil de, ortak paydası devletin yurttaşına hukukdışı eziyet etmesi olan bir dizi olaydan/dönemden bahsediyorsak, o zaman belki ‘Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi’ yerine ‘Türkiye’nin kendisiyle yüzleşmesi’ demek daha doğru olacak. Yüzleşilmesi gereken tek tek tarihi ya da güncel olaylar bolca var kuşkusuz, ama bütün bu olayları enine kesen, bu olaylara neden olan egemen politik kültürün bizatihi kendisiyle yüzleşmesi, daha doğrusu yüzleştirilmesidir esas olan. O yüzden ‘yüzleşme’ derken bugün Türkiye’de bunun paralel anlamı ister istemez ‘demokratikleşme’dir.” Türkiye’nin yüzleşme meselesi HARBİ SEMİh POrOY ŞANS TOPU 05, 08, 11, 13, 33 + 06 5+1 BİLEN: 673 bin 944 TL (1 kişi) 5 bilen: 4 bin 493’er TL 4+1 bilen: 311.10’ar TL 4 bilen: 30.65’er TL 3+1 bilen:18.85’er TL 3 bilen: 3.95’er TL 2+1 bilen: 5.65’er TL 1+1 bilen: 3.30’ar TL 3 EYLÜL 2015 SAYI: 32838 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı AKIN ATALAY Genel Yayın Yönetmeni KDV iadesinde çile sona erecek mi? elir İdaresi 2000’li yılların başından itibaren, vergiye gönüllü uyum ve çözüm odaklı olarak mükellef haklarının önemini vurgulamaktadır. Bu bağlamda Gelir İdaresi Başkanlığı’nın kurulması ve vergi dairelerinin yeniden yapılandırılması sürecinde, devamlı surette mükellef haklarını ön plana çıkarmış, yayımlamış olduğu bildiri, reklam, ilan ve afişlerde bu konuyu devamlı sıcak tutmuştur. Bugün herhangi bir vergi dairesine gittiğinizde, kapıda ilk karşılaşacağınız afiş “Mükellef Hakları”nın yer aldığı afiş olacaktır. Ancak bugün itibarıyla niyet ile uygulama birbiriyle örtüşmüyor. Niyette belirtilen hususlar tamamen olması gereken ve vergisini ödeyen bir mükellefin anayasadan kaynaklanan hakları olmasına rağmen ve bu husus siz daha vergi dairesinin kapısından girdiğiniz anda hakkınız olarak belirtilmesine rağmen, uygulamada maalesef bu hakların hiçbir önemi kalmıyor. SOSYAL GÜVENLİK Bilinmeyen tehlike: Meslek hastalığı CAN DÜNDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür abbas Yalçın Görsel Yönetmen hakan akarsu l Haber l Ekonomi: G Reklam Genel Müdürü Özlem ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü hakan çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Devlet vergi alırken, mükellef haklarını hatırlarken, sıra alınan verginin iadesine gelince ortada hak kalmamaktadır. İadenin yapılmaması için vergi daireleri tarafından yasal ve idari birçok mazeret ortaya konmakta ve iade süreci bıktırıcı bir hal almaktadır. KDV iadesinde yaşanan sorunların çözülmesi için 23 Ağustos tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığı internet sitesinde 152 adet KDV iade rehberi yayımlandı. Söz konusu rehberler GİB’in internet sitesinde “Rehberler” bölümünde yer almakta. Rehberlerin yayımlanması öncesi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yayımlanacak rehberlerin vergiye gönüllü uyum çerçevesinde, gerek mükellef gerekse de muhasebeci ve mali müşavirlerin işlerini kolaylaştırmak amacıyla hazırlandığını belirtti. GİB’in internet sitesinde yayımlanan rehberler, KDV iade sürecine ilişkin mükellef ve mali müşavirlere yön gösteren açıklayıcı metinler olmasına rağmen sorun sistemde yapılan düzenlemelerle tek başına çözülecek bir sorun değil. KDV iadesinde sorunların çözümü için öncelikle gelir idaresinin, devlet kasasına giren KDV’nin iadesinin mükellefin hakkı olduğuna inanması gerekmekte. İadenin bir hak olduğuna inanılmadığı sürece KDV iadesindeki sorunların çözümü mümkün olmayacak. Sorularınız için malicozum@ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Merkezi Müdürü: aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim altuğ l Spor: arif Kızılyalın l Gece: ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, ali Sirmen, hikmet çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. 152 rehber Basında iş kazalarına yönelik yer alan haber ve açıklamalar kamuoyunu önemli şekilde etkilemekte ve dikkatleri bu konuya çekmektedir. Özellikle son yıllarda meydana gelen iş kazası sonucu toplu ölümler tüm dikkatleri iş kazalarına yöneltmiştir. Ancak iş kazaları gibi dikkatleri üzerine çekmese de toplumdaki en önemli tehlikelerden birisi de meslek hastalıklarıdır. Meslek hastalığı, çalışma hayatında işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması nedeniyle ortaya çıkan ve sigortalının maruz kaldığı geçici ve sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleri olarak tanımlanabilecektir. Her mesleğin maruz kalabileceği tipik bazı meslek hastalıkları vardır. Mesleki bir faaliyetin yürütümü ya da bazı işlerde sürekli çalışma, kişide bu faaliyetlerle doğrudan bağlantılı hastalıklara yol açabilmektedir. 5510 sayılı kanunda meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal özürlülük halleri olarak tanımlanmıştır. Meslek hastalığı, işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ve sigortalı olarak çalıştığı işten kaynaklanmış ise, sigortalının 5510 sayılı kanunla sağlanan haklardan yararlanabilmesi için eski işinden fiilen ayrılmasıyla hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde belirlenen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır. Meslek hastalığından söz edebilmek için uğranılan hastalık veya sakatlığın (ve hatta ölümün), sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir nedenle ya da işin yürütüm koşulları yüzünden ortaya çıkması gerekir. Dikkat edilirse, meslek hastalığı için kanunun öngördüğü nedenlerin her ikisi de sigortalının gördüğü iş ve çalıştığı işyeriyle ilgilidir. Yani meslek hastalığı, sigortalının işyerinde gördüğü işten veya işyerinden kaynaklanmaktadır. Meslek hastalığı, belirli bir mesleğin ifası sonucu o mesleğin nitelik ve yürütüm şartlarının doğurduğu bir sakatlık veya hastalıktır. Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı işyerinin şartları ve durumuyla da ilgili olabilir. Meslek hastalığı, zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Kaynak: İş! İade dikkate alınmıyor! İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.54 04.41 05.08 Güneş 06.25 06.11 06.35 naMaZ VaKİTLErİ Öğle İkindi 13.1 1 16.48 12.55 16.32 13.18 16.54 Akşam 19.44 19.28 19.49 Yatsı 21.08 20.50 21.08 Mükellef haklarının dikkate alınmadığının en net örneği KDV iade sistemi. KDV, genel hatlarıyla mal teslimi hizmet ifası üzerinden uygulanan, yaratılan katma değer üzerinden doğan ve nihayetinde verginin tamamının nihai alıcı üzerinde kaldığı bir vergi. Temel kural; hesaplanan KDV’nin indirim yoluyla giderilmesi, bazı teslim ve hizmetlerde ise indirim yoluyla giderilemeyen KDV’nin iade yoluyla mükellefe geri verilmesidir. Hal böyle olunca üzerinde KDV biriken ve iade hakkı olan mükellefler bu vergileri Gelir İdaresi’nden nakden ya da mahsuben iade yoluyla alma hakkını yasal düzenlemeler çerçevesinde kullanmak istemekteler. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle