17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 13 Eylül 2015 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK Davutoğlu kongreyi kaçırmaya çalışmış R İZLENİMLE RESİNDEN AKP KONG haber 7 Resim Çerçeveye Başbakan, AKP kongresini Erdoğan yurtdışındayken yapmak istemiş Sığmıyor Neden 12 Eylül? azandı farkında değil” demiştik, kuşkulu okur soruyor; “AKP hâlâ birinci partiyken bu nasıl kazanmak?” İlk bakışta haklı gibi duruyor bu soru. Toplumsal dinamikleri, temsili demokrasinin sürprizlerini dikkate almazsanız öyledir. Gerçek ise merdivenleri, inenlerle çıkanları görmeyi, göstermeyi önemser. Buradan yola çıkıyoruz. HHH Meclis’e güçlü bir şekilde girmeyi başaran HDP aynı zamanda toplumsal dinamikleri dikkate alan partidir. Hatta ağırlığı bu dinamiklere verdiği bile söylenebilir. Ama HDP siyasetini kendi özgüveni ile yürütmekte zorlanıyor. Önünü kesen iki güçten birisi AKP, diğeri PKK’dir. Şimdi ikisiyle de ilişkilerini nasıl yürüteceğini bilememenin sıkıntısını yaşıyor. PKK’nin siyaseti her alanda belirleme, HDP’ye alan bırakmama tutumuna açık, net bir karşı çıkış yapamamak işini zorlaştırıyor. Öte yandan geçici seçim hükümetinde neden yer aldığı izaha muhtaçtır. Yanlış, HDP’li bakanların Cizre kapısında durdurulmalarıyla ortaya çıkmadı mı? AB Bakanı AB ile görüşmelerde bile yoktur. “Seçim güvenliği için katıldılar” demek ise gemileri çoktan yakmış AKP’yi anlamakta zorlanmak demektir. HHH Kazanan ama kazandığının farkında olmayanların ikincisi temsili demokrasinin “Ana Muhalefeti” CHP’dir. Neden? Çünkü CHP, toplumsal dinamikleri dikkate almak yerine AKP’nin, Beştepe’nin gittikçe daralan meşruiyet alanına boyun eğerek, o alan içinde siyaset yapmayı tercih etmiş gibi görünüyor. Kendini baskıyla, zorbalıkla, sıkıyönetim benzeri uygulamalarla, oldukça hoyrat ve keyfi bir şekilde uygulanan güvenlik yasalarıyla ortaya koyan, çapı çerçevesi gittikçe daralan meşruiyete ayak uydurmak, toplumsal hareketlilikten uzak durmak, Meclis’i toplantıya çağırmamak, kazandığının farkına varamamanın en önemli belirtileridir. HHH CHP siyaset merdivenlerinde inmekte olanla tırmananı kavramakta zorlanıyor. Türkiye’de eğilimi ne olursa olsun herhangi bir siyaset gözlemcisi, temsili demokrasinin parlamentosu dışındaki hareketli kitlenin sandıkla etkileşimini, kendi iç dinamiklerini, Gezi örneğinde olduğu gibi tüm siyasi hesapları nasıl altüst edeceğini görebilir. Görmeyen ya da daha doğrusunu söyleyelim bu dinamikten ürken, hadi daha da açığını söyleyelim; ürktüğü için görmezlikten gelen CHP inenle çıkan arasındaki matematiğin, çerçeveye sığmayan resmin farkında değildir. O nedenle “kazandın ama farkında değilsin” diyoruz CHP’ye. HHH Peki gerçekten de siyaset dengelerini değiştirebilecek güce, potansiyele sahip olduğunu göstermiş olan toplumsal dinamikler de kazandıklarını bol keseden harcama şaşkınlığı içinde değiller mi? Haksızlık etmeyelim ama bölünerek güçlenme gibi tuhaf bir “diyalektiğin” içine girenler, kendi varlık gerekçelerini hep “ötekilere göre biz” yaklaşımıyla kurmaya çalışmak gibi bir yanlışın içindeler. Bölünerek parçaları çoğaltmak mümkündür, ama güçlenmek mümkün değildir. Hiç değilse parçaları daha anlamlı bir büyük paydada toplamak, orada toplanmak gerekmez mi? Ve merdivenlerden, inenlerden, çıkanlardan söz ederken “sevinçli bir telaş içinde”, “iniyor, işte iniyor” determinizminin rahatlığına kapılmak pek de iyi olmayabilir mi acaba? “K Hikâye bitmiş ç yıl önce de bu salondaydım. AKP’nin, 30 Eylül 2012’de toplanan 4. Olağan Kongresi’nde. O sıra çalıştığım gazete, bugün yalnızca ismi aynı kalmış bir iktidar yayını. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son kez AKP Genel Başkanı seçildiği o günün ertesinde manşetler “Çankaya Sinyali” diye atılmıştı. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi seçilmesine de “Çankaya” kelimesi artık Cumhurbaşkanlığı makamını anlatmıyor. Üç yıl önceki kongrede, 2071 diye bir hedef konulmuştu. Dünkü Kongre’de, 49 gün sonrasına randevu verildi: 1 Kasım seçimleri. Üç yıl önceki Kongre’de, Erdoğan’ın “Hiç kimse aramıza nifak sokamaz” sözüyle Cemaat’i mi, yoksa o sıra Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ü mü kastettiği sorusu tartışılmış, kesin cevap bulunamamıştı. Ne ki, dün salonda her iki ihtimal de namevcuttu. Gül davet edilmesine karşın gelmeyi tercih etmezken, Cemaat’e yakın medyaya akreditasyon uygulandı. Üç yıl önce dağıtılan 63 maddelik reform kitapçığında, “Nefret suçu” düzenlemesi taahhüdü vardı. Dünkü Kongre’de Hürriyet gazetesine düzenlenen taşlısopalı “protestonun” önündeki isim, divan üyesi olarak seçildi. Üç yıl önceki Kongre’de Neşet Ertaş türküsü dinletilmişti... Dünkü Kongre’de doğru bir kararlaşehitlere saygı için müzik çalınmadı. Üç yıl önceki Kongre’de coşku ve tezahürat, salonun her yanındaydı. Dünkü Kongre’de, sadece gençlik teşkilatının bulunduğu kanattan ses geldi. Coşku açığı, ataları mum ve çakmak olan cep telefonu ışığının “Kaldırın havaya” siparişiyle kapatılmaya çalışıldı. HHH Hatırlatmak gerekirse...13 yıllık iktidar geleneği, geniş tabanı ve ekonomik gücü faktörlerinden dolayı AKP Kongreleri’nde salonun boş olma gibi bir ihtimali yok, hiç olmadı. Nitekim dünkü Kongre’de de salon tamamen doluydu. Ama doluluk, heyecan anlamına gelmiyor. İçeride cep telefonu ışıklarıyla konsolide edilmeye çalışılan “heyecan”ın yalın hali, dışarıda çok daha belirgindi. Konuşmaların yansıtıldığı barkovizyon alanında, aralarında bir süre oturduğum partililerin yüzünde; tanıtım filminde anlatılan “büyük sevda”nın izlerini boşuna aradım. Keza, Davutoğlu’nun söz ettiği “yüreklerin ritmi”ni duyabilmek de mümkün olmadı... Aralarında sohbete dalmış kadınlar, partinin hiçbir kongresinde ihmal etmediği bolluk içinde kumanyalarından yiyen çocuklar, can sıkıntısıyla tespihlerini çeken, gözleri bir noktada sabitlenmiş erkekler; içinde bol bol “menzil, sefer, kutlu yürüyüş, yiğitler” geçen konuşmayla pek ilgileniyor gibi değildi. Ne, “Cizre’nin Keşan gibi Bergama gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin aziz bir toprağı olduğu” cümlesi duyuldu, ne de “Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmesine izin vermeyeceğiz” sözü. Davutoğlu’nun tek cümleyle andığı bu iki konunun; ülkeyi 13 yıl yönetmiş partisinin bugün demokratik hukuk devleti çerçevesinde kontrol edemediği ve sadece kendi geleceği değil, tüm Türkiye açısından risk taşıyan iki temel alanı işaret etmesi bir rastlantı olabilir mi? Kürt Sorunu ve ekonomik veriler. AKP, üç yıl önceki Kongre’de (Erdoğan henüz Cumhurbaşkanı değilken, 1725 Aralık patlamamışken, iç savaş tehlikesini iliklerimize kadar hissetmezken, ekonomik veriler bu kadar kötülememişken) üzerine hâlâ çok hikâye anlatabileceği bu iki başlıkta, artık yeni cümleler kuramaz durumda. Cümle kurulamayan yerde hikâye biter. 59 yıllık hedef, 49 güne küçülür. Ü KP’de eskileryenilerGülcüler ayrımlarının ilk kez netleştiği kongre çatlağının görülenden de derin olduğunu gösteren bir gelişme ortaya çıktı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, AKP kongresini müdahale etmesini önlemek için Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışındayken yapErdem mak isteGül di. Bunu öğrenince çok sert tepki gösteren Erdoğan, 12 Eylül’deki yurtdışı seyahatini iptal etti, kongrenin iplerini eline aldı. Başbakan Davutoğlu, erken seçimin 1 Kasım’da yapılacağının kesinleşmesi üzerine sürpriz bir kararla 12 Eylül’de AKP kongresini toplama kararı almıştı. Seçimler nedeniyle kongrenin neden ertelenmediği tartışmalarının yanı sıra “askeri darbe” günü olan 12 Eylül’de kongre tercihinin nedenleri de tartışılmıştı. Kongreye doğru son 48 saat, seçilecek yeni MKYK listesi konusunda yaşanan görüş ayrılığı ve Binali Yıldırım’ın adaylığının gündeme gelmesiyle Davutoğlu ile Erdoğan’ın karşı karşıya gelmesine ramak kalan bir A kriz yaşandı. Davutoğlu’nun geri adım atarak tek aday olarak çıkabildiği kongreyle ilgili krizin daha derin olduğu ortaya çıktı. AKP kulislerinden edindiğimiz bilgiye göre Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki kriz, kongre tarihinin belirlenmesiyle başladı. Davutoğlu, 12 Eylül tarihini Erdoğan’ın yurtdışı programını dikkate alarak belirledi. Buna göre Davutoğlu kongre tarihi olarak 12 Eylül’ü belirlediğinde Erdoğan’ın programında da Kazakistan seyahati görünüyordu. Buna göre Erdoğan 1011 Eylül tarihlerindeki Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Konseyi zirvesine katılmak için Kazakistan’ın başkenti Astana’da olacaktı. Erdoğan’ın, 913 Eylül tarihlerinde Astana’da olması planlanmıştı. Davutoğlu da parti yönetimiyle paylaşmaksızın kongreyi 12 Eylül tarihinde toplama kararı aldı. Davutoğlu’nun Erdoğan’ın Türkiye’de olmadığı bir tarihte kongre toplamasının, kendi genel başkanlığında ilk kez oluşacak listeye müdahalesini önleme amacına yö Astana’da olacaktı nelik olduğu belirtiliyor. Davutoğlu’nun bu seçiminin, “Erdoğan’ın karışamayacağı bir kongre isteğinden kaynaklandığı” da AKP içinde ifade ediliyor. Ancak Erdoğan, Davutoğlu’nun kongre için 12 Eylül tarihini seçmesinin doğrudan kendisine yönelik bir karar olduğunu hemen fark etti. Davutoğlu’nun 12 Eylül kararıyla kendisinin yurtdışında olduğu sırada kongre yapmayı amaçladığını gören Erdoğan çok kızdı. Bu kızgınlığı, yakın çevresine de yansıtması nedeniyle parti kulislerine yansıdı. Erdoğan kızmakla kalmadı, Davutoğlu’nun planının boşa çevirmek için harekete geçti. Ve Kazakistan programını iptal etti. Üstelik de kendisinin karıştırılmak istenmediği kongre planına karşı kongrede ipleri tamamen eline alarak karşılık verdi. Ve kongreye iki gün kala, yeni parti yönetimini bizzat oluşturarak, genel başkan olarak kalmasına karşın Davutoğlu’nun elini ciddi biçimde daraltacak hamleler yaptı. Hatta Binali Yıldırım kozunu da konuşturarak Davutoğlu’na, “Bugün değilse de en yakın bir zamanda bu görevden alınabilirsin” mesajını çok net olarak verdi. Erdoğan’ın kongrede ipleri tamamen eline alması, AKP kulislerinde “2000 yılındaki Fazilet Partisi (FP) dönemine dönüş” olarak da değerlendiriliyor. O dönem Recai Kutan başkanlığındaki FP’nin tüm kritik kararları “yasaklı” konumdaki Necmettin Erbakan tarafından alınıyordu. Bu nedenle Erdoğan’la birlikte hareket eden Abdullah Gül, “yenilikçi hareket” adıyla, parti içi muhalefeti, “Parti emanetçi eliyle Balgat’tan idare ediliyor” teziyle yükseltiyordu. Sonrasında da 14 Mayıs 2000 tarihinde Gül, Kutan’a karşı genel başkanlık yarışına girmiş ve sonrasında da AKP’nin temelleri atılmıştı. AKP’de kongrede ortaya çıkan rahatsızlık, “15 yıl sonra parti yasaklı bir lider değil ama bizzat Cumhurbaşkanı tarafından idare ediliyor” denilerek ifade edilmeye başlandı. 1 Kasım seçimlerine kadar partinin bu şekilde gideceği, ama sonrasında 2000 yılında FP’dekine benzer gelişmelerin yaşanabileceğini söyleyen çok sayıda AKP’li bulunuyor. l ANKARA Fazilet günleri... 7 Haziran’da 30 kişi başvurdu, 1 Kasım için sadece 2 aday var KP, 1 Kasım seçimleri için Hakkâri’de aday bulmakta zorlandı. 7 Haziran seçimleri için 30 kişinin aday adaylık başvurusu yaptığı Hakkâri’de AKP’ye 1 Kasım seçimleri için 3 kişi adaylık başvurusu yaptı. Ancak daha sonra adaylık için başvuran 3 kişi AKP Hakkari’de aday bulamadı A den Necmi Güldal adaylıktan çekildiğini açıklayınca, AKP’nin aday sayısı 2’ye düştü. Yüksekova Haber’de yer alan habere göre, 31 Ağustos tarihinde başlayıp 3 Eylül’de sona eren aday adaylığı başvurusunda AKP’nin Hakkâri Milletvekili adayları Osman Kızılban, Rustem Zeydan ve Mehmet Ertuş 1 Kasım seçimleri için başvuru yapmadı. 7 Haziran seçimlerinde aday adaylık başvurusu yapan 30 kişiden sadece Ahmet Budak aday adaylığı için başvuruda bulundu. 1 Kasım’da yapılacak 26. dönem milletvekili seçimlerinde AKP’den Hakkâri Milletvekilliği aday adaylığı başvurusu yapanların, Abdi Tatlı, Necmi Güldal ve Ahmet Budak olduğu öğrenildi. Üç adaydan Necmi Güldal ise daha sonra bir açıklama yaparak, adaylıktan çekildi. l Haber Merkezi ‘Muhallebici’ itirazına reT CHP’de seçim heyecanı Tunceli’de üyeler bugün sandık başına gidiyor FIRAT KOZOK Kemal Kılıçdaroğlu Kadir Topbaş CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında “Kaptanı Derya Camisi vardı İstanbul’da. Yıktılar, yerine Saray Muhallebicisi yaptılar...” dedi. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, mahkemeye başvurarak Kılıçdaroğlu’ndan 50 bin TL tazminat istedi. Topbaş ayrıca, verilecek hükmün Türki ye çapında yayımlanan tirajı en yüksek üç gazetede ikişer hafta ara ile iki kez yayımlanmasını istedi. Ancak Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi Topbaş’ın açtığı davanın reddine karar vererek kişisel haklara bir saldırı olmadığı için tazminat ödenmesine gerek görmedi. l FIRAT KOZOK/ANKARA Kasım aday listeleri üzerinde yoğun mesai harcayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, listelerin YSK’ye tesliminden önce Parti Meclisi’ni toplayacak ve son değerlendirmeleri yapacak. Yakın çevresine “7 Haziran’da seçilen vekiller bugüne kadar yalnızca yemin ettiler, dolayısıyla çok fazla oynama yapmayacağım” mesajı veren Kılıçdaroğlu’nun, buna rağmen bazı illerde sürpriz yapabileceği belirtiliyor. Vekil çı 1 kartamayan illerde ise liste ve sıralama değişimi yoğun olacak. Kılıçdaroğlu’nun “kontenjan kullandığı” isimlerde de bazı değişikliklere gidebileceği konuşuluyor. CHP’de liste tartışmalarının hafta sonuna doğru sona ermesi bekleniyor. Bu çerçevede en kritik toplantı olan Parti Meclisi toplantısının çarşamba ya da perşembe günü toplanması planlanıyor. Bu toplantıda yapılacak değerlendirmelerin ardından CHP’nin 550 kişilik aday listesi YSK’ye iletilecek. CHP liderinin 1 Kasım için özel likle partinin oy ya da vekil kaybettiği illere müdahale etmesi bekleniyor. Maraş ve Ardahan, bu illerden ikisi ancak, Tunceli, Niğde, Adıyaman gibi iller de bu çerçevede liste değişikliklerinin yapılacağı iller arasında yer alıyor. Bu kentler arasında yer alan Tunceli’de örgütten gelen talep doğrultusunda bugün eğilim yoklaması yapılacak. Yarışın işadamı Gürsel Erol, işadamı Polat Şaroğlu ve eski milletvekili Hasan Güyüldar arasında geçmesi bekleniyor. l ANKARA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle