23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 9 Ağustos 2015 EDİTÖR: MİNE ESEN TASARIM: BETÜL BERİŞE pazar yazıları 17 Gecelerin Brüksel’i! BRÜKSEL ERDİNÇ UTKU Medellin’de şiirin büyüsü MEDELLİN ATAOL BEHRAMOĞLU Açık alanda gerçekleşen festivale ilgi yoğun. B rüksel denince, Brüksel’i görmemiş olanların zihninde bürokratik sıkıcı bir kent algılanır. Kasvetli binalarda robot gibi çalışan, tekdüze bir yaşam süren soğuk insanlar sanılır Brükselliler. Yoğun trafik, koşuşturan takım elbiseli insanlar ve bir de akıllarda yer eden protesto gösterileri... Cıvıl cıvıl şenlenen Brüksel’in gündüz de gece de yaşayan neşeli bir kent olduğunu yazabilmek için iş başa düştü. Gece hayatı denince aklına sinema, tiyatro, konser ve sanatsal gösterilerden başka bir şey gelmeyen, “gece hayatı” yerine “hece hayatı”nı yeğlemiş eğlence dünyasından uzak biri de olsam, yazının hakkını vermeliyim ve “Brüksel’in bütün gece kulüplerini dolaşmalıyım bu akşam” arkadaş! Hem bu arada yazarlık bahanesiyle felekten birkaç gece çalmış olurum! Brüksel’in gece hayatı beklediğimden daha hareketli. Daha da önemlisi çok uygun bir bütçeyle gece boyu eğlenmeniz mümkün. Alkollü içkilerin gece kulüplerinde bile 810 Avro arasında satıldığını görmek şaşırttı beni. Bazı kulüplere ödenmesi gereken giriş ücreti de makul düzeyde. Türkiye’de lüks mekanlarda eğlenebilmek için bir servet harcamak gerekirken burada sıradan bir çalışan bile en klas kulüpte uygun koşullarda kurtlarını dökebiliyor. İş çıkışı Brükselliler, Grand Place, Place du Luxembourg, Place du Chatelain, Saint Gery ve Saint Catherine civarlarındaki kafelerde genellikle bira eşliğinde muhabbet ederler. Bira denince Brüksel’in Nevizadesi diyebileceğimiz Rue de Boucher lokantalar sokağının arkasındaki küçük bir arada bulunan Delirium’u ziyaret etmeden olmaz. PazartesiCumartesi sabah 04.00’e kadar, Pazar günü saat 02.00’ye kadar açık olan bu mekhanda tüm dünyadan yaklaşık 2500 çeşit birayı tatma fırsatı bulacaksınız. Eski bira reklamları, plaketleri, şişeleri ve birayla ilgili materyalle dekore edilmiş kafe görende müze algısı yaratıyor. 1944’ten beri önceleri René Magritte’in de aralarında olduğu sürrealistlerin şimdilerde de yazar çizerlerin buluşma mekânları olan “La Fleur en Papier Doré” gibi isim yapmış kafeler de var. Le Roy d’Espagne, L’Archiduc, A La Mort Subite bunlardan birkaçı! Saat 23.00’den itibaren durdu sanılan Brüksel’deki hayat özellikle Cuma ve Cumartesi günleri 50 kadar gece kulübünde sabaha kadar coşkuyla devam ediyor. Uluslararası düzeyde ünlü DJ Brüksellilerin yarattığı eğlence atmoferine alışıklar ve haftasonları ünlü simaları kentte görmek mümkün. Techno, electro, house, R ’n’ B, Ragga, salsa, eskiler... Müzik seçimi gidilen gece kulübüne göre değişiyor. Mutlaka her zevke uygun bir gece kulübü var. Düzenli olarak (haftalık, aylık, 3 ayda bir, yıllık) düzenlenen konseptli partiler ise yeni moda! Brüksel’in klas gece kulüpleri dekorları ve mekân görüntüsüyle hemen kendini belli ediyor. Buralarda FM radyolarda çalan müziklerin aynıları ile eğleniliyor. KNal, Mirano Continental, Spirito, Sett Club, Martini Bar, Jeux d’Hiver bu kategoride. Bir gece geçirdiğim Spirito daha önce kiliseymiş. Mirano ise sinema. KNal kanal kıyısında bir sığınak binası gibi. Topluluk ya da belli gruplara özgü gece kulüpleri de var. Le You gençlerin mekanı, ortamını gidip gördüğüm Le Cactus 30 yaş ve üzerindekilerin, Nostalgia Club geçmişe yolculuğu, Havana Club ise Latin Amerika atmosferi sevenlerin buluşma ve eğlenme noktaları. Bazı gece kulüplerinde ise Pazar günleri gaylere ayrılmış durumda. Bir de DJ’leri ile öne çıkan kulüpler var. Fuse bunlar arasında. Ormanın içindeki ilginç bir mekân olan The Wood yaz aylarında açık havada yapılan büyük electro partileri ile tanınıyor. Gecelerine aktığımız Brüksel’de Jacques Brel’in şansonları ile dans eden romantik âşıkları aradı gözlerimiz. Gece kulüplerinde sabaha “Bonjour” (günaydın) diyor Brüksel. Gece de yaşayan neşeli, cıvıl cıvıl bir kent olduğunu techno, electro vb. müziklerle cümle âleme ilan ediyor... erdincutku@binfikir.be H er şey Kolombiyalı şair Fernando Rendon’un 1982’de Kolombiya’nın Medellin şehrinde “Prometeo” adıyla bir dergi çıkarmasıyla başladı. O günden bu güne geçen 33 yılda 102103. sayısına ulaşan “Revista Prometeo” bütünüyle bir dünya şiir hazinesi olmasının yanı sıra 1990’dan bu güne 25’ine ulaşan Medellin Uluslarararası Şiir Festivali’nin de esinleyicisi ve yayın organı oldu... Nitekim 1990’dan bu yana her yıl Temmuz ayında gerçekleştirilen, dünyanın kuşkusuz bu en büyük katılımlı uluslararası şiir festivali sırasında, derginin Temmuz sayısı da festival özel sayısı olarak yayımlanıyor. 25. festival sayısında 90’a yakın şair ve yüzlerce şiir yer almakta. Dünyanın neredeyse her ülkesinden şairlerin, Şiirin başkenti... birer şiirlerinin İngilizce çevirisi ve birkaç İspanyolca şiirle yer aldığı bu büyük seçkiler, günümüz dünya şiirinin bulunduğu yeri gösterme bakımından en güvenilir bir el kitabı olma niteliğinde. Bir zamanlar uyuşturucu ticareti ve cinayetlerle anılan bu Kolombiya şehri, nasıl oldu da çeyrek yüzyılda dünya şiirinin başkentine dönüştü? Bu başkent sözünün bir abartı olmadığına inanın. Çin’de, Japonya’da, Rusya’da, Avrupa’nın hemen bütün ülkelerinde, Kuzey Amerika’da, pek çok ülkede belli başlı bütün uluslar arası şiir festivallerine katıldığımı söyleyebilirim. Geçen yıl Meksika’daki şiir festivalinin de konuk şairleri arasındaydım. Bunlardan hiçbirinin Medellin’le boy ölçüşmesi söz konusu olamaz. Batı Avrupa’dakiler zaten, çoğunlukla orta yaşlarda bir avuç şiir severin buluşma ortamları görünümünde. MakedonyaStruga Şiir Festivali onlara göre az çok bir farklılık oluşturuyor. Mexico City’dekinin kitlesel bir yanı var, fakat o da Medellin Festivali’nin yanında küçük boyutlu kalır. Medellin Şiir Festivali, büyük bir alanda, açık havada, çoğunluğu çok genç binlerce izleyiciye, katılımcı şairlerden bir bölümünün şiirlerini okumalarıyla başlıyor. Her şairin bir ya da birden çok şiirini anadilinde okuması sonrasında, deneyimli bir tiyatro sanatçısı bu şiirlerin İspanyolcasını sunuyor. Beş, altı saat süren bu açılış izlencesinde, tek bir kişinin kalkıp gittiğine tanık olmadım dersem, abartmadığıma inanın. Bu nasıl bir büyü, nasıl bir şiir sevgisi, anlaması da anlatması da kolay değil... Açılıştan sonraki günlerde şairler Medellin ve çevresinde, başkent Bogota’da, belediyelerin ve başkaca kuruluşların kültür salonlarında, küçük topluluklar halinde dağılarak şiirlerini okuyorlar. Kent merkezlerinin dışındaki bu okumalarda özellikle gözlemlediğim, kadınıyla erkeğiyle, en gencinden en yaşlısına ve her toplumsal tabakadan izleyicinin, şiir konusunda insanın içini titreten duyarlılığı, dokunaklı sevgisi. Bu nedir, nasıl iştir, anlaması gerçekten kolay değil... Katıldığım ilk Medellin Şiir Festivali 2011 Temmuzu’ndaki 21.’sidir. Bu festivalin tarihsel önemi ve ayrıcalığı, kurucularından ve eşgüdüm kurulu üyelerinden biri olduğum Dünya Şiir Hareketi’nin (WPMWord Poetry Movement) kuruluşunu bu sırada gerçekleştirmiş olmamızdır. Dünya Şiir Hareketine ve (ülkemiz de içinde olmak üzere) bir çok ülkedeki etkinliklerine ilişkin bilgiler www.wpm2011.org sitesinde yer alıyor. Eşgüdüm kurulunun sayısı 1012 arasında değişen üyeleri yaklaşık ayda bir kez özel bir site üzerinden “chat”leşerek şiirin dünya barışına, daha insanca bir yaşama ilişkin neler yapabileceğini görüşüyor, kararlar alıyor ve uyguluyoruz. Şair ve şiir adına yaprak kımıldasa, her ülkedeki temsilcileri yoluyla dünya şiir hareketinin ve dünya şairlerinin bundan haberi oluyor. Örneğin, Medellin’de geçirdiğim kaza sonrasında adını ilk kez duyduğum bazı ülkelerin şairlerinden bile geçmiş olsun mesajları aldım. Şairlerimiz internet siteleri üzerinden bu kuruluşla ilişki kurmalı, şiirle ve şairle ilgili çeşitli konularda öneri ve görüşlerini duyurmalı, gerekli gördüklerinde bana da iletmeliler... 2011’deki 21. festivalin açılışında binlerce izleyici önünde okuduğum şiirlerden biri de “Onun Türküsünü, Guevara’nın” adlı şiirimdi... Şiirin Türkçesi güçlü bir alkış aldı. İspanyolca okunuşu sonrasında ise önce ilk birkaç sıranın mırıltıyla başladığı “Comandanto Che Guevara” şarkısının bir anda binlerce kişinin bir ağızdan katıldığı muazzam bir koroya dönüşmesi bütün yaşamımca aldığım en onur ve heyecan verici alkışıdır... Festivalin 25. yılı için yayımlanan, 155 ülkeden 230 şairin yer aldığı “Bir Dünya Şiiri Haritası”(Un mapa de la poesia mundial) başlıklı büyük seçkinin iç kapağına, benim bu ilk katılımda kitle önünde şiiri okuyuşumun fotoğrafının konulması belki de bu unutulmaz olayla ilgilidir. Bu ikinci katılımdaki benzer sevinçler ve mutluluklar 15 Temmuz Çarşamba gecesi uğradığım (“kaza” bile denilmesi güç) bir talihsiz olayla ne yazık ki kesintiye uğradı ve sonraki birkaç gün hastanede geçti. Yağmurlu bir gece yarısı saatinde, ıssız denebilecek bir sokakta, telefonla çağırdığımız taksiye birkaç arkadaşla binmek üzere hızlıca ilerlerken, bir başka taksinin nereden nasıl çıkıp beni önce havaya uçurduktan sonra nasıl yere serdiğini hâlâ anlayabilmiş değilim. Şu anda da tek bildiğim ve şükrettiğim, ölümle sonuçlanması akla daha yakın bu olaydan sağ omzumda ve kürek kemiğimde birer kırıkla sağ çıkmış olmam... Bir de, Fernando Rendon başta olmak üzere festival yöneticilerinin, festivale katılan pek çok ülkeden istisnasız bütün şair arkadaşlarımın, hastanede bulunduğum sırada ve ülkeye sıkıntısız dönmem konusunda yakın ilgi gösteren Bogota’daki değerli Büyükelçimiz Sayın Engin Yürür’ün ve elçilik mensuplarının, Madrid Büyükelçiliği’miz ve THY görevlilerinin, Dışişleri’yle bağlantımızı sağlayan Brüksel Büyükelçilik müsteşarı sevgili Yaprak Ece’mizin, kendilerine büyük sıkıntı ve kaygı yaşattığım sevgili eşimin, sevgili kızımın, gazetemiz Cumhuriyet’in, başkaca yayın organlarının, dost ve arkadaşlarımın sıcak ilgi ve desteklerini unutamam... ataolbehramoglu@gmail.com Dünya Şiir Hareketi 2500 çeşit bira merika’da doğup yetişmiş, sonra anne baba ülkesi Kolombiya’ya yerleşmiş şair George Mario Angel Quintero’yla 2011’deki festival sırasında tanışmış, dost olmuştuk. Adı gibi enine boyuna ve yine adı gibi melek yürekli bu sevgili arkadaşım başımdan geçen kazadan (ve sohbetlerimizden) esinlenerek yazdığı şiiri bana birkaç gün önce gönderdi. Beni taksinin vuruşuyla değil de kendi kanatlarımla uçurmuş ama, şiirin ve şairin olaylarda bu kadarcık değişiklik yapmaya hakkı olmalı. Fakat ambulansla hastaneye giderken söylediklerim, (İngilizcesiyle) aynen öyledir... Medellin notlarını George Angel dostumun “Büyülü Gerçekçiliği Keşfetmek için 73 Yıl Bekleyen Türk Şairi” başlıklı iki bölümlük şiirinin ilk bölümüyle bitiriyorum: A George Angel’den ‘fantastik bir son’ etmediğine göre./Babamınkine çok benziyor gözlükleri, kara kaşlar altındaki bakışları önceden görerek/ Yamulmuş hafifçe, çoğu kez kendi kendine gülümsüyor, sabırla dinleyen bir profesör sanki,/Ama ne var ki bu adam adımını atınca karanlık sokağa uçtu havaya,/ Medellin’in güzel kokulu havasına, alay ederek yer çekimiyle ( ve ilk kez olmuyordu bu)/Yükseldi göğe, Suriyeli bir şairin dediği gibi dört metre havaya, yıldızlı gökte,/ ve Indi aşağıya, yapraklı dallar arasından, ulaşılmaz uzaklıktaki asfalta/ böylece yeniden hoş geldi aramıza, kopamadığı insanların yanına, bize öylesine gerekliydi/. Emindim öldüğümden, dedi, nasıl da apansız ve beklenmedik bir şeydi/Acaba kuşlar da uçmanın esrikliğinde yollarını şaşırırlar mı böyle/Un fin fantástico,(fantastik bir son) dedi hastaneye giderken ambulansta yanındaki birine... Festival molasında, George Mario Angel, Fernando Rendon ile birlikte bir grup şair bir aradayız. enin için iki freskim var, sevgili okur, keyifsizliğin üstündeyken,/Birincisi, ışıklar ve klakson sesleriyle bir çiçek dürbünü karışıklığı içinde/Gece gürültülü bir sokakta geçiyor, renkler daha parlak yağmurdan kalan ışıltıda/Yaşlı bir adam ama o kadar da değil, kanatları o kadar da büyük olamaz/Hayatının titrek ışıklı 73 yılında hiç kimse fark S Gelmeyin, Danimarka sizin bildiğiniz gibi değil kopenhag SADİ TEKELİOĞLU Che Guevara coşkusu Her zevke müzik B lendikleri yerlerde ellerinde seyahat katalogları ile oturup gidecekleri ülkeyi belirlemeye çalıştıklarını... Bakanın bu girişimini kamuoyuna açıklamasının ardından sert tepkiler geldi. Birçok Danimarkalı daha şimdiden gazetelere tam sayfa ilan vererek sığınmacıları Danimarka’ya davet ederken, İngiltere’ye ulaşmayı başarabilmiş göçmenlere hitaben Guardian gazetesinde bir yazı yayımlatıldı. Yazıda, orada sığınma hakkı bekleyen mültecilerin Danimarka’ya gelip sığınma başvurusunda bulunması isteniyor. İki milyona yakın Suriyeli göçmenin bulunduğu, darda kalan her halkın çare u ay sonunda ya da önümüzdeki ay başında Türk gazetelerini açan okurlar büyük bir ihtimalle Danimarka göçmen bakanlığı tarafından hazırlanıp yayınlattırılan ilanlarla kaşılaşacaklar. İlanlarda ülkesinden kaçarak başka bir ülkeye sığınmayı tercih eden sığınmacılar Danimarka’ya gelmemeleri konusunda uyarılacak ve bu soğuk Kuzey ülkesine gelme planlarını rafa kaldırmaları istenecek. Evet, yanlış okumadınız, dünyanın en zengin ilk altı ülkesi arasında yer alan, halkı arka arkaya her yıl dünyanın en mutlu halkı seçilen, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bedava olduğu Danimarka’da hükümetin bir bakanı Türkiye, Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki gazetelere tam sayfa ilanlar vererek sığınmacılar için Danimarka’nın uygun bir ülke olmadığını anlatacak. Bakanlık ilanlarında, can havliyle ülkesinden kaçan, ya da ailesi, çocukları için daha iyi, huzurlu bir gelecek umuduyla her şeyi göze alıp yola çıkan sığınmacılara, “Danimarka’ya gelmeyin de, nereye giderseniz gidin” denilecek. Geçen Haziran ayı ortasında yapılan seçimler sonucunda oy kaybederek 3. sıraya yerleşen Liberal Parti’nin kurduğu azınlık hükümetinin Yabancılar, Uyum ve Konut Bakanı İnger Stöjberg işbaşına gelir gelmez ilan projesini ortaya attı. Aslında ilanın hitap edeceği insanların durumu söz konusu olmasa parodisi yapılabilecek bir konu olan bu girişimin aslında kime hitap ettiği, bu kesime ulaşıp ulaşamayacağı da belli değil. Bu bakan herhalde insan kaçakçılarının hava durumunu izler gibi ülkelerin durumunu izleyip ona göre yola çıktıklarını sanıyor olmalı, ya da sığınmacıların yola çıkmadan önce giz Tepki yarattı nizde tuttuğunuz bu gazetenin yetkilisinin dışında hiçbir ilanreklam servisi şefi, yazıişleri müdürü net bir cevap veremedi. “Malzeme gelsin bakarız” diyenler, “Hakaret içermediği sürece biz basarız” diyenler çıktı. Yani, 2 milyon kişinin sığındığı ülkemizin gazete yetkilileri, küçücük bir ülkenin oraya gidip gidemeyecekleri bile kesin olmayan çaresiz insanlara hitaben, “Buraya gelmeyin” çağrısını “İlan metnini görmeden değerlendirme yapamayız” diye cevaplandırabiliyor. Bu araştırmam esnasında karşılaştığım en tuhaf durum ise, bana cevap vermekte zorluk çek olarak gördüğü ülkemizde bu tür ilanlar nasıl karşılanır acaba diye merak ettim. Her gün aldığı gazetesinde bu kadar ahlaktan uzak, bencilce hazırlanmış bir ilanı gören okuyucu acaba ne düşünür çok merak ediyorum, bunu öğrenme şansım yok, ama ülkemizde yayımlanan büyük gazetelerin ilan reklam servisleri ve yazıişlerini arayıp kısa bir araştırma yaptım. Eli tiği her halinden anlaşılan bir ilan reklam şefinin, beni yanlış anlayıp, tam sayfa ilan fiyatını bildirmesi oldu. Kendisine malzemeyi gönderirsen en kısa zamanda bana dönüş yapacağını yazdı bu arkadaş. Bu topraklarda gazete çıkaranların “Böyle ahlaksızlık, bencillik olmaz, tabii ki basmayız” demesini beklerdim aslında. Bakalım ay sonunda ya da önümüzdeki ay başında gazetelerimizde bu ilanları görebilecek miyiz. Daha doğrusu bakanın hedef kitlesinden kaç kişi bu ilanı okuyup da korkuya, paniğe kapılıp güzergâhını değiştirecek. sadi.tekelioglu@gmail.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle