17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 8 Ağustos 2015 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK haber 7 Gazetecilere davanın amacı BASIN KONSEYİ VE 93 STK’DEN OLUŞAN GAZETECİLERE ÖZGÜRLÜK PLATFORMU, 21 GAZETECİYE AÇILAN ASIRLIK DAVAYI ELEŞTİRDİ asın Konseyi ve 93 STK’den oluşan Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP), aralarında gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Sorumlu Müdür Abbas Yalçın’ın da bulunduğu 21 gazeteci hakkında savcı Mehmet Selim Kiraz’ın fotoğrafını yayımlandıkları gerekçesiyle 7.5 yıla kadar hapisle “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılmasını eleştirdi. Açıklamada, “Gazeteciler haberlerinden ötürü terörist muamelesi göremezler. Gazeteciler için ceza davaları açılmamalıdır” denildi. sansür, korkutma, yıldırma B AKP İpin Ucunu İyice Kaçırdı... u yazıyı milletvekili seçimini izleyen 62’nci günde yazıyorum. Bir başka deyişle, AKP’nin tek başına iktidarı kaybedişinin kesinleşmesinin ve iktidarı bırakmamak için direnişini sürdürmesinin 52’nci gününde... AKP direniyor, ama kaçırdığı ipin ucunu bir türlü toplayamıyor ve ülkenin durumu daha da kötüye gidiyor. “Çözüm Süreci” tanımıyla başlatılan ve her sıkışıldığında adı değiştirilerek sürdürülen süreç, neden sonra oy getirmeyeceği ortaya çıktığı için bitirildi. Bitirildi ama sürecin kazananı, terör örgütü PKK oldu. “Çatışmasızlık” görüntüsü altında valilere tanınan “görmezden gelme yetkisi” PKK’nin silahlarıyla dağdan yerleşim yerlerine ve kent merkezlerine inmelerine olanak sağladı. Süreç bununla da kalmadı, uyuyan hücreler ellerine silahlarını alıp yollara döküldüler. Çatışmasızlık sürecinin sonunda verilen onlarca şehit ve can kaybı yetmezmiş gibi güpe gündüz ellerinde roketlerle Yüksekova Emniyet Müdürlüğü’ne doğru yürüyen iki teröristin fotoğrafını yayımlayan ilçe kaymakamı durumu kısa yoldan özetlemiş oldu. HHH Ortalık yangın yeri gibi. Terör yeniden ülke sorunları arasında birinci sıraya yükseldi. Pembe tablolarla ve gerçekler gizlenerek yansıtılan ekonomik durum her gün daha da bozuluyor. İktidarda tek başına AKP var ama ne hikmetse “AKP tek başına iktidarı kaybedince böyle oldu” kanısı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. AKP yöneticileri ve yandaşları, ülkeyi bu duruma nasıl getirdiklerini bir yana bırakıp “suçlu avına çıkmış başarılı kişiler” gibi davranmayı yeğliyorlar. Doğal olarak ortam daha da geriliyor. AKP her seçim öncesi uyguladığı ve oy getirdiğine inandığı gerginlik yaratma stratejisini, olası yeniden ya da erken seçim için piyasaya sürmüş durumda. HHH AKP’nin rafa kaldırma zorunluluğunu duyduğu kavramlardan biri de “Milli İrade”, yani ulusal istenç. Her sıkıştığında can simidi gibi sarıldığı ve kötüye kullanmanın sayısız örneklerini verdiği ulusal istenç, 7 Haziran seçimiyle yok sayılır oldu. İktidar ve Erdoğan, kendi ulusal istençlerini yeniden yaratmanın arayışına girdiler. Yaklaşımları, “Benim başım derde gireceğine ülkeninki girsin” görüşünü yeğledikleri kanısını yaratıyor. Bakalım ne zaman “böyle gitmez” gerçeğinin ayırdına varacaklar... B Misket Dikmen Pınar Türenç Doğan Satmış Türenç: Talihsiz bir karar Basın Konseyi ve GÖP adına, dün Osmanbey’deki Basın Konseyi merkezinde bir basın toplantısı düzenlendi. Basın Konseyi Başkanı ve GÖP Dönem Başkanı Pınar Türenç, gazetemiz Genel Yayın Danışmanı Doğan Satmış ve Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyesi, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen’in katıldığı toplantıda, ortak açıklamayı Pınar Türenç okudu. Türenç, açılan dava için “Gazetecileri terörist ilan eden ve gazeteleri terör Can Dündar örgütü propagandası yapmakla suçlayan, zorlama bir talihsiz karardır. Bunların kabul edilmesi mümkün değildir. Haber peşinde koşan gazeteciler terörle suçlanamaz. Söz konusu fotoğrafta nefret söylemi yoktur” dedi. Türenç, dava Abbas Yalçın konusu fotoğrafın başta USA TODAY olmak üzere dünyanın birçok yayın organında yayımlandığını da hatırlattı ve “Yabancı gazetecilere de dava açılacak mı? 12 gazete ve 21 gazeteciyi terör propagandası yapmakla suçlamayı son derece orantısız buluyoruz. Ayrıca Basın İlan Kurumu da 39 gazeteye ilan kesme cezası uyguladı. Bu da yanlış. Özellikle yerel basının dayanağı resmi ilanlardır. Bu yolla basının can suyu kesilmek istenmekte” dedi. Türenç, son dönemde IŞİD ile ilgili vahşeti gözler önüne seren yayınların ve fotoğrafların serbestçe yayınlandığını, kimsenin de dava açmadığını hatırlattı. Türenç şöyle dedi: “Bugün Türkbasını, sansür, otosansür, korkutma, yıldırma, hatta yok edilme tehlikesiyle boğulmaktadır. Tüm bu çabalar, halkın haber alma hakkının yok sayılması anlamına gelmektedir. Asıl Türkiye fotoğrafı budur.” l İSTANBUL/Cumhuriyet Trajikomik bir olay asın Konseyi Yüksek Kurulu B üyesi Doğan Satmış, “21 gazeteciye 157.5 yıl hapis istemek başka bir ülkede olsa komedi olur. Trajikomik bir olay. Bu dava maalesef Türkiye’nin itibarını aşağı çekiyor. Sonuç vermeyecek bu mantıksız davada sağduyunun galip gelmesini ve mahkemenin beraat vermesini bekliyoruz” diye konuştu. Brezilya’nın Ceara eyaletinin küçük bir kenti olan Camocim’de gazetecilik yapan Gleydson Carvalho, radyo programında, yerel siyasetçilerin de adının karıştığı bazı yolsuzlukları ifşa ettiği sırada içeri giren silahlı iki kişi tarafından vurularak öldürüldü. Kimliği henüz bilinmeyen saldırganlar kaçtı. Gazetecinin öldürülmesi üzerine halk sokağa dökülerek yetkililerden katillerin bulunmasını istedi. Carvalho, programında farklı partilerden yerel siyasetçilerin karıştığı yolsuzlukları açıkladığından dolayı, Facebook sayfası üzerinden sayısız tehdit alıyordu. Biri canlı yayında vuruldu diğerini parçaladılar Laik blogcuyu linç ettiler BrezilYALı ALHO gazeteci CarV İ BLOGCU BANGLADEŞL NILOY NEEL Bangladeş’te laik görüşleriyle tanınan bir blogcu başkent Dakka’da palalı bir grup tarafından parçalanarak öldürüldü. Evinde saldırıya uğrayan Niloy Neel, bu yıl öldürülen dördüncü laik blogcu oldu. Tüm cinayetlerden radikal İslamcı militanların sorumlu olduğu düşünülüyor. AFP’ye bilgi veren Bangladeş Blogcular ve Aktivistler Ağı’nın sözcüsü, Neel’in militanlar tarafından hedef gösterilen blogcular listesinde olduğunu söyledi.l Haber Merkezi 21 gazeteciye açılan dava ile ilgili bir eleştiri de ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. ABD Dışişleri Mark Toner Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner tarafından yapılan açıklamada, Türk hükümetinin yargı, ifade ve toplanma özgürlüğüne müdahalesine yönelik kaygılarının sürdüğü ifade edildi. ABD’den de eleştiri geldi Nuh Köklü’nün fotoğrafı gazeteciler galerisinde Kadıköy’de bıçaklanarak öldürülen gazeteci Nuh Köklü’nün adı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Öldürülen Gazeteciler” listesine eklendi. Türkiye’de öldürülen 65. gazeteci Köklü’nün fotoğrafı dün TGC Basın Müzesi’ndeki Öldürülen Gazeteciler Galerisi’ne asıldı. Törene katılan anne Çiğdem Köklü “Başka canlar yanmasın, başka gazeteciler ölmesin. Bıçağın üstüne düştü diyorlar oğlum için duruşmada. Bıçak ne arıyordu orada” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Turgay Olcayto Çiğdem Köklü Bu ormanlar neden yanıyor? Cudi, Akkuyu, Lice ve Kulp... Arka arkaya orman yangınları 1990’ların bir savaş politikası olan ekolojik yıkımı da anımsatıyor. HDP İstanbul milletvekili Beyza Üstün’le konuştuk ürkiye toptan yangın yerine dönmezden evvel, teşbihsiz orman yangını haberleri düşüyordu gündeme üst üste. Son birkaç haftaya bakalım. Önce Cudi yandı, derken Akkuyu’dan yangın haberi geldi. Arada Adıyaman’a operasyon hazırlığı yapılıyordu, Suruç’taki canlı bomba saldırısı o gün gerçekleşti. Sonra Lice alevler içinde kaldı, Cudi tekrar yandı r Pına ve Kulp... Yaz ayları isÖğünç tatistiki açıdan yangın yüzdesini artırıyor. Diğer yandan çatışma sürecine dönüşün hatırlattığı, devletin adı konmuş, konmamış olağanüstü hal uygulamaları arasında bir savaş taktiği, güvenlik politikası olarak orman yakmak, ekolojik tahribat da var. Ekoloji hareketinden gelen, çevre mühendisi, akademisyen Beyza Üstün, HDP İstanbul milletvekillerinden. “Cudi’deki orman yangınına kayıtsız mı kalacaksınız?” diyen eylem planladıkları sırada Suruç’taki patlamanın haberini almış. “Uyduruk birkaç iş makinesiyle itfa ‘güvenlik barajı’ ettiği uygulamalardan biri kalekollarsa, diğeri de 1990’lardan beri bir politika haline gelmiş “güvenlik barajları”ydı. Batıdan bakıldığında neye güvenlik barajı ya da askeri baraj dendiği, Türkiye sathına yayılmış plansız, kamu yararı gözetmeyen diğer baraj projelerinden farkı anlaşılmıyor. Üstün şöyle anlatıyor: “Herkes baraj görmüştür, karşı tarafa geçmeniz için tamamen dolanmanız gerekir. FıratDicle havzasındaki barajlara baktığınızda hepsi hazneli barajlardır, su öyle tutulur ve birinin bittiği yerden diğeri başlar. Bir kıyıdan diğerine geçiş mümkün olmaz böylelikle. Köyler, halklar birbirinden kopartılır. Burada bir güvenlik bakışı var. Bu örneğin Karadeniz’de yaptıklarından farklı. Oralarda borulama ve kanallamayla suyu akışından kopararak kendi rezervine götürüyor, buradaysa göletleyerek deniz oluşturuyor.” Köyler arası irtibatsızlığı sağlamak kadar, olası PKK geçişini engelleme amacı da söz konusu. Bu şekilde yaşam alanlarının daraltılması 90’lardan beri göçü teşvik maksadıyla da hızlanmış. Üstün, meselenin ikinci boyutuna da dikkat çekiyor: “Askeri barajları önce devlet yaptı arka arkaya. Peri’ye, Munzur Vadisi’ndeki barajlara bakın, her bir güvenlik barajının sahibi bir de şirket var. İki taraflı vuruyorlar yani”. sürecinin görünür çatışmaÇözüm sızlık ortamında Kürtlerin itiraz ‘Batı’dan anlaşılmayan T Vedat ARIK Beyza Üstün: Uyduruk birkaç iş makinesiyle itfaiye gönderdiler, koca bir dağın yanmasına seyirci kaldılar. iye gönderdiler, koca bir dağın yanmasına seyirci kaldılar” diyor, “Vekil arkadaşlarımız, yangınlara müdahale etmeyen helikopterlerin Lice’de, Kulp’ta yukarıdan gelişigüzel ateş ettiklerine tanıklık etmişler. Bu iki orman yangınını da kalekolların yakınlarında, farklı noktalardan eşzamanlı çıktığını gören partili arkadaşlarımız, halktan insanlar var. Bu tanıklıklar kıymetli, o kadar büyük alanların bu kadar ça buk yanması da mümkün değil, yine de kasıtlı çıkarıldı kısmını bir yana bırakalım. İnatla müdahale etmemek, telefonlara çıkmamak zaten yanmasına göz yummak demektir. O yüzden ormanlar ‘yakıldı’ fiilini kullanmakta sakınca yok. Askeri hareketliliğin yapısı da hazırlanıyor olabilir, buna da bakmak lazım. Batı’da yanan ormanlarla Doğu’da yanan ormanların anlamı farklı. Sermayenin projelerine yer aç Bir de Doğu’daki yangınlara “çevrecilerin sessizliği” meselesi var. Hâlâ önyargılar olsa da görünür bir dayanışma gayreti de mevcut. Cudi yanmaya başladığında birçok yerel mücadele inisiyatifi toplu destek beyan etti. Ama söz Greenpeace, TEMA, Doğal Hayatı Koruma Vakfı gibi daha “büyük” sivil toplum örgütlerine geldiğinde bu sessizliği başka yorumluyor Üstün: “Bildik anaakım STK’ler zaten yaşam alanlarını antikapitalist perspektifle korumayanlardır. Her birinin ayrı kaygıları var. Örneğin Greenpeace orada olamaz çünkü termik ya da nükleer üzerinden mücadeleyi büyütürken sermayenin diğer alanlarına itirazı yoktur. Zaten bu gibi yapılar kapitalist sistemin entegrasyonu içinde vardır. Kürtler böyle bakmadıkları için ‘çevreci’ deyince akla ilk gelen o örgütleri anıp şikâyet ediyor olabilirler. Bence onlar da tanıyacak. Karadeniz halkı bunu yaşayarak anladı örneğin.” l İSTANBUL Çevreciler neden sessiz? mak dışında, buradaki anlamı köyleri kontrol altında tutmak, görüş mesafesi açmak.” C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle