14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 25 Temmuz 2015 TASARIM: İLKNUR FİLİZ dizi 15 A mazon Kadınlar deyişini cesur, devrimci, fedakâr, sevecen anlamında kullandım. Cumhuriyet, bu portreleri yayımlamayı kabul ettiğinde, çoktandır mutsuz ve karamsar yaşantıma bir yaşam sevinci katmış oldu. Bu müthiş kadınları tanıdığım için sevinçliyim. Cahide Sonku yüzüme hiç bakmadı. Notumu vermişti kapıdan çıkarken dedi ki: Önce insan ol sonra oyuncu CAHİDE SONKU evasa Cahide Sonku hakkındaki kitapları okumuş, oyunları izlemiştim. Yaptığı zengin evliliği, parasız kaldığında garsona, bahşiş yerine pırlanta yüzük armağan ettiğini biliyordum. Altan, bana, bir zamanlar kocaman kenarlı şapkasıyla, Beyoğlu’nda dolaşırken, yayaların iki kenara dizilip, Cahide Hanım’ı aralarından geçirdiklerini, Muhsin Ertuğrul ile filmler çekmiş olduğunu ve ne denli ünlü olduğunu anlatmıştı... Ne yazık ki onunla bir tek kez karşılaşabildim. D Dormen Tiyatrosu’nda Altan’la evlenmişim (1964), Dormen Tiyatrosu’nda çalışmaktayım. Ses Tiyatrosu’nun arka kapısı (şimdilerde Ferhan Şensoy Tiyatrosu oldu), Abanoz’un (genelev sokağı) az ötesindeydi. Bu evler artık kapandı, ama sokaktaki tüm kapıların üzerlerinde açılan gözetleme delikleri hâlâ duruyor. Amerikan askerleri ülkeye geldiğinde tadilat görmüştü bütün evler... Yıldız Kenter Hoca da, fahi şelikle ilgili bir oyununda, rol ala girmesini, kapının arasına ayağımı koyarak engelledim. cak olanları oraya gözlem yapma Altan Erbulak’ı görmek istiyoları nedeniyle götürmüştü. Araya rum, dedi. ben de sızmıştım. Çoğunun çocuHayli sinirlenmişti. ğu bile vardı. Ben Altan’ın komşusuyum. Siz Şakır şakır yağmur yağıyor; hakimsiniz, diye sordum. ni İngilizlerin gökten kedi köpek Ben Cahide Sonku’yum. düşüyor dedikleri cinsten... Ben Bayılacak gibi olup kapıyı arkulisteyim. Oyun oynanıyor bir dına kadar açtım. Kendimi bir siyandan... Eskiden Fransız Tiyatnek gibi hissediyordum. rosu olan Ses’te, genelde yabancı Buyrun ablacığım; çok özür didansözler, oyun sonrası, erkek selerim. yircilerle buluşur İnsan gibi davlarmış. Hatta içPerde arası olranmak için, adımı lerinden biri “Ayfer Hanım’ı görmuştu. Kulise in öğrenmen mi gerekti? Sen de oyunmek istiyorum” di, Altan’la sarılıp cusun, öyle mi? dediğinde, Ayfer Onu buyur ettikFeray’ı çağırmışöpüştüler: ten sonra koşarak tık, ama hiç ta“Altan’cığım bana sahne katına çınımadığı biriydi. bin lira gerekiyor. kıp Altan’ı buldum. Yani arka demir arası olmuşkapıyı dikkatlice Meyhaneye çok Perde tu. Aşağıya indi, açmak gerekiyorborçlandım” dedi. sarılıp öpüştüler. du. Konya’da mü Altan’cığım bazikaller açık sana bin lira gerekiçıklık nedeniyyor. Meyhaneye çok borçlandım. le saldırıya bile uğruyordu, o za Ne demek? Daha fazlasını gemanlar... tiririm. Bayılacak gibi oldum Sen ne biçim komiksin? Komikler palyaçolar, insan halinKapıyı araladım. Uzun, karmaden anlar. Sadaka istemiyorum. karışık saçlı, yüzünde derin hatYeniden içebilmek için, borcuları olan, maksi bir etek giymiş, mu ödemek istiyorum. sırtında yerlere kadar uzanan Haldun Dormen de indi aşağıyün şalıyla bir kadın duruyordu ya... Gayet kibar, mesafeli bir şekarşımda... Sırılsıklamdı... İçeri Devasa Cahide Sonku hakkındaki kitapları okumuş, oyunları izlemiştim. Yaptığı zengin evliliği, parasız kaldığında garsona, bahşiş yerine pırlanta yüzük armağan ettiğini biliyordum. kilde selamlaştı. Eğer istersen yeniden birlikte çalışabiliriz; gibisinden bir şeyler geveledi. Cahit Irgat’la evliyken, Haldun Bey onlarla, küçük sahnede çalışmış. Ben tiyatroyla vedalaştım, teşekkür ederim, dedi. Kızı, ölümünden sonra tiyatrolarda oynanan Cahide Sonku uyarlama ya da denemelerini hoş karşılamamış, engel olmuştu. Son günlerde Fatoş Güney’e miras davası açan, Yılmaz Güney’in kızını da hem anlamak mümkün hem de kanımca oldukça zor. Cahide Abla çayını içti; etrafı süzdü; oyun resimlerine, duvardaki panoda asılı, yeni oyun düzenlemelerine baktı. Hiç kimseyi tanımıyorum artık... Eskiden bunca oyuncu yoktu. Hele kadın oyuncu hiç yoktu. Maşallah pıtrak gibi çoğalmışlar, dedi. hissediyorum. İzin verirseniz ziyaretinize gelmek isterim. İnanın duyarsız biri değilim. Ama bu ayıbımı yaşadığım sürece unutmayacağım. Sizden öğrenecek pek çok şeyim var. Gelebilir miyim? Senin insan olmak ya da iddia ettiğin gibi duyarlı olmak için, daha pek çok fırın ekmek yemen gerekiyor. Ömrüm kifayet ederse, ki hiç sanmıyorum; o zaman gelirsin. Önce insan, sonra oyuncu olunmalıdır. Nice ünlü ve ne yazık ki iyi oyuncu, insanlık vasfını taşımaz. Kimi belli bir süre, kimi de ölümüne dek... Hızla çıkıp gitti. Notumu vermişti Göz göze gelmek için çırpındım ama bana hiç bakmadı bir daha... Notumu vermişti. Parayı alıp arka kapıya yöneldi. Dedim ki; Cahide Abla’cığım, Cahide Hoca... Ben kendimi çok kötü Küçük odanın duvarındaki resim AYFER FERAY 1962 yılında Haldun Dormen, Küçük Sahne’den Ses Tiyatrosu’na taşındı. Liseyi bitirmiş, edebiyat fakültesi felsefe bölümünde okuyorum. “Ayı Masalı Refik Erduran” yazıyor, kapıdaki kocaman afişte... Ayberk Çölok’un önerisiyle içeri giriyor ve inşaat molozları arasında işe alınıyorum. Ailem karşı çıkıyor, ama dinlemiyorum. “Eğlendiren değil, eğlenen ol” diyor babam... Beni yurtdışına gönderip yönetmen yetiştirmekten söz ediyor. Kadroda Ayfer Feray, Nisa Serezli ve Şevkiye May da var. Güçlü bir oyuncu Ayfer Feray... Dirençli. Bir keresinde Altan’a: O kadar küçük bir odada yaşıyorum ki, pencereyi açtığımda, karşımda aydınlığın duvarını görüyorum. Hep orada denizi, martıları, güneşi görebileceğim günleri özleyip duruyorum, diyor. Altan da evinin anahtarını araklayıp, bir matine suare arası odaya giriyor. Kalın fırçasını bir uzun dal parçasına bağlayıp karşı duvara deniz, martılar, bulutlar, bir de kayık resmediyor. Yağmurda akmasınlar diye, üzerlerini fiksatifle örtüyor. Acaba bu resim, o boşlukta hâlâ durmakta mıdır? Ertesi sabah Ayfer, pencereyi açtığında çılgına dönüyor. “Altan’ın işi bu” diye düşünmeden edemiyor. “Son Yaprak” öyküsü ile filmini de hatırlıyor. Tiyatroda oyuncular kıskançlık krizleri geçiriyorlar. “Bizde öyle boşluk falan yok ama duvarlarımıza bir şeyler çizebilirsin” diyorlar. Altan, Ayfer Feray’ın evine gizlice girmiş ve odasının duvarını martılarla, bulutlarla süslemiş kadındı. Tuvalet bulamadığımız uzun yolculuklarda, yol üstündeki tek katlı gecekonduların kapısını tıklatır ve “Çok sıkıştım” derdi. Peşinden çoğumuz eve doluşurduk. Evdeki çocuklar, genç kızlar etrafını sarar, onunla şakalaşırlardı. Çoğuna resim imzalayıp verirdi. Çaylarımızı da içip, yeniden yola çıkardık. Bir film çekiminde, ateşe eğilip fal bakan bir kadını oynuyor. Uzun peruk takmışlar, saçlar tutuşunca peruğu çıkarmak ya da ateşi söndürmek kolay olmuyor. Hastanede ziyaretine gittiğimde hamileydim. Yüzüm ne hale geldiyse, Korkma. Karnında bebeğin var. Bana fazla bakma, dedi. Ayna vermiyorlar. O da sürekli, “Ne olur söyleyin, çok mu berbat” diye soruyor. Bir Hürriyet muhabiri, üst kat odayı kiralayıp kendini bağlayarak Ayfer’in odasına sarkıp fotoğrafını çektiğinde, Altan, Sakın kızmayın. İşini yaptı, demişti. ‘Oyuncu namuslu olamaz’ Ayfer’in başından bir evlilik geçmiş. Bir kız ve bir erkek çocuğa kavuşmuş. Ben tanıdığımda duldu. Samsun’un ünlü ailelerinden, (yani çok zengin demek oluyor) ünlü birinin oğluyla flört etmeye başlıyor. Ama aile oğullarına, O bir oyuncu. Namuslu olamaz. Dilediğin gibi yat kalk, eğlen, ama evlenemezsin, buyuruyor. Samsun’a turneye gittiğimizde, herif onu gezdirir düşüncesiyle, hepimizden çok gece elbisesi getirdi Ayfer... Ama İstanbul’da hemen hemen her gün görüştüğü adamı, Samsun’da hiç göremedi. Ve Amazon kadınlığı depreşip, çok üzülmesine karşın, herifi terk etti. Onu sözüm ona teselli ederken, Simone de Beauvoir’dan cümleler aktarırken, kadınerkek ilişkileri üzerine doçentleştim adeta. Bana çok şey öğretti. Ailelerin namuslu, el değmemiş kız takıntıları halen geçerli maalesef... Aynı şey biricik kızımın da başına geldi, ama kızacağı için anlatamıyorum. Ayfer, turnelerde çok neşeli bir Amazon kadınlığı depreşip, çok üzülmesine karşın, herifi terketti. Acaba duruyor mudur? Yine sahneye döndü Haldun’un sevgili eşi Betül Mardin Londra’daydı. Beyaz örtülere sarılıp havaalanına gitti. Betül’ün aracılığıyla Londra’da uzun bir tedavi süreci geçirdikten sonra, gene sahnelere dönüp çılgınca alkışlandı. Jean Coeteau’nun tek kişilik “İnsan Sesi”ni oynadı. Sırtı dönük başlardı oyuna... Göğsünde gıdısında yanık izleri belirgindi. Kendine güveniyle salonu birkaç ay doldurabildi. Yıllar sonra, Erol Simavi’nin Bodrum’daki köşkünde, müştemilatta yaşamaya başlıyor. Erol Bey kendisine orada bir ev veriyor. Annesi ve kız kardeşiyle oturuyorlar. Kalabalık davetleri organize ediyor. Erol Bey’in sohbetlerine katılıyor ve pek tabii, deniz gören pencere hayali gerçekleşiyor. Altan’la ikimiz, Çevre Tiyatrosu ile Bodrum’a turneye gittiğimizde, Ayfer’e uğradık. Evde kimse yok. Altan, açıktaki barın üzerinden tuz alıp yere “Ayfer seni çok seviyorum” yazıyor. Ayfer her zaman dilediği gibi yaşadı. Ne mutlu!.. Altan her zaman mutluluk ve sevinç dağıttı. Ne güzel!.. ‘Ayı Masalı’ oyunundan: En önde Füsun Erbulak, ortada Ayfer Feray, hemen arkasında Şevkiye May... Yıl: 1962 YARıN: ŞEvKİYE MAYŞEKİbE ÇElENK C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle