28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 8 Haziran 2015 EKONOMİ P lar/TL, dört gün içinde 2.57’ye kadar geriledi. 15 Mayıs’tan bu yana yüzde 3’ün üstünde yükselen kur, yeniden 2.70’i test etti. Borsa İstanbul 100 endeksi ise son iki haftalık süreçte yüzde 5’ten fazla düştü. Sabancı: Barış ve uzlaşma yolunda atılmış önemli bir adım Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın genel seçim sonuçlarına ilişkin açıklaması TASARIM: SERPİL ÜNAY şöyle; “Türkiye seçmeni, dört partili bir meclis oluşturma yönünde irade ortaya koymuştur. Bu, Türkiye demok rasisi açısından barış ve uzlaşma yolunda atılmış önemli bir adımdır. Ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.” EDİTÖR: PELİN ÜNKER Başkanlık tartışması bitti piyasalar rahatlayacak Ekonominin ekonomi dışı araçlarla cezalandırılması tedirginliği duyan piyasaları, başkanlık sistemini rafa kaldıran seçim sonuçlarıyla rahatlayacak iyasalar seçim sonuçlarına kilitlendi. Piyasa uzmanlarının kafasındaki en büyük soru işareti ise Halkların DemokŞEHRİBAN KIRAÇ ratik Partisi’nin (HDP) barajı geçip geçemeyeceği ve başkanlık sistemine geçişti. Seçim sonuçlarına göre Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçmesi hayali suya düştü. Ekonomi uzmanlarına göre piyasalar kumanda merkezinin Erdoğan olmadığı bir yönetim istiyordu. Seçimler öncesinde analistler, HDP’nin barajı aşamaması halinde artabileceği belirtilen politik gerilimin piyasalar açısından endişe verici olacağını ifade edilmişlerdi. Mayıs ayının başından itibaren iyimser bir sonucu satın alan piyasalar, son iki haftalık süreçte seçimlerdeki belirsizlik endişesiyle satıcılı seyir izledi. 11 Mayıs’ta 2.69’a çıkan doğan başkan olmasın” ifadesini kullandı. Kozanoğlu, seçim sonuçlarına göre başkanlık sistemine geçişi sağlayacak bir tablonun oluşmadığını bunun da piyasa aktörlerinin isteği olduğuna işaret etti. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, piyasaları rahatlatan en önemli konunun başkanlık sisteminin hayata geçmeyecek olması olduğunu vurgulayarak, “HDP’nin barajı aşması, 2011’e göre daha demokratik bir yola girdiğimizin göstergesi. Bu ekonomi açısından da çok olumlu karşılanacak” dedi. si Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, “İş dünyası AKP’nin 330 milletvekili bulmamasını temenni ediyordu. Tek başına iktidar olsun ama başkanlığa gidecek birtakım maceracı politikalara yol açacak gücü bulmasını istemiyordu. Piyasalar başkanlık tartışmasının bitmesiyle rahatladı diyebiliriz ancak, tek başına iktidar olamayacağı için de iş dünyasının tüm beklentileri karşılanmadığını söyleyebiliriz” ifadesini kullandı. 21 Hangi aydın? iz bu satırları okuduğunuzda seçimlerin sayısal sonuçları alınmış olacak. Oysa seçimlerin niteliksel sonucu da çok önemlidir. Niteliksel sonuç, AKP’dir. Bu sonucun aydın sorumluluğu boyutunu sorgulamak gerekiyor. HHH Yakın geçmişe bakalım. AKP’yi iktidara taşıyan destekler nereden geldi? AKP’nin iktidara geldiği 2002’de, başlangıcını Sovyetler’in dağılmasından alırsak küreselleşmenin ikinci on yılına giriliyordu. ABD’nin Ortadoğu’daki çok boyutlu çıkarlarının korunmasında Türkiye, kilit ülkeydi. Çok ağır bir ekonomik ve siyasal bunalım içinde olan ülke, IMFABD destekli bir istikrar programının kaskatı uygulanmasıyla ayakta duruyordu. Türkiye siyaseti 12 Eylül 1980’den sonra 20 yıl geçmiş olmasına karşın toparlanamamıştı; sağ kanadı da, sol kanadı da darmadağınıktı. Basınyayın, sendikalar, meslek oda ve birlikleri, üniversiteler ve diğer toplumsal örgütler 12 Eylül paletlerinin dişlilerinin derin izlerinden bir türlü kurtulamıyordu. 12 Eylül ortamı yalnızca siyasal İslamın yükselmesini kolaylaştırmıştı. Kısaca, 2000’lere girilirken ılımlı olması koşuluyla bir siyasal İslamcı iktidara yeşil ışık yakmayı, iç ve dış sermaye çevreleri de ABD de uygun buldu. HHH O ortamda kamuoyunu siyasal İslamın olası sonuçlarına karşı uyarabilecek tek toplumsal güç, liberal aydın olarak tanımlanan ve toplumda etkili olan yazar ve yorumculardı. Liberal aydınlar, o günlerde toplumu uyarma görevlerini yapmadılar. Liberal aydınların büyük ve tarihsel yanlışı, siyasetin dinselleşmesinin, özgürlükleri sınırlayabileceğini, giderek ve yer yer yok edebileceğini önceden görememeleri ya da görmezlikten gelmeleridir. O günlerin liberallerine göre, eğitimden yönetime dek, kamusal alanda dinin varlığını yadırgamak anlamsızdır; siyasetin İslamlaşmasında da hiçbir sakınca yoktur. Görüşleri TV ve gazete patronlarının da desteğiyle çok güçlü bir biçimde egemen kılınan liberallere göre, bir kişinin özgürlükçü sayılabilmesi için siyasetin dinselleşmesini kayıtsız koşulsuz desteklemesi gerekir. Buna karşı çıkanlar, düpedüz özgürlük düşmanıydı; üstelik bunların çoğu da birer lanetlik(!) Kemalistti! Sonuç, liberal destekle kalıcılaşan AKP iktidarı oldu. HHH AKP karşıtlarını acımasızca ezerek kamu alanını bütünüyle dinselleştirmeyi iş edindi. Muhalefetin, basınyayının ve özgürlükçü toplum kesimlerinin bu sürece karşı çıkmaları, iktidarın, hukuku hiçe sayan polisiye yöntemleriyle düzenli biçimde engellendi. Tamamının değilse de kimi liberallerin Cumhurbaşkanı’nın, Cumhuriyet’e ve Can Dündar’a yönelik son suçlamalarına basın özgürlüğünü anımsayarak karşı çıkmaları, doğrusu, 2010 Anayasa halkoylaması sırasında yine kendilerinin kullandığı sözlerle, yetmez ama evet dedirtiyor! Ancak bu hiç yetmiyor. Çünkü, Cumhurbaşkanı’nı eleştirileri, ideolojik içerikten tümüyle yoksun, diktatörlük ve yolsuzluk suçlamalarıyla sınırlı kaldı. Diyanet’in de katılımıyla gelinen noktada dinselleşmeyen kamu alanı kalmadı; devlet din ile bütünleşti. Kamusal alan, dinin içinde eridi. HHH Liberal aydınların bir kısmı kendilerini AKP treninin penceresinden dışarı atmakla aklanırlar mı? Buna tarih karar verecek. Seçim sabahının can alıcı sorunu, seçmenin işbaşından uzaklaştırmaya çalıştığı AKP sultasının sonrasında demokratik bir yapılanma için ne yapmalı sorusuna yanıt bulmaktır? S Merkez Erdoğan olmasın Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “Genel piyasalar AKP’nin çoğunlukta olduğu bir iktidar ancak, başkanlık sistemine geçişin olmayacağı bir sonuç arzuluyordu” diyerek “Ancak, son dönemde Bank Asya olayı, Gezi sırasında Divan Oteli nedeniyle Koç Holding, yayınlarından dolayı Doğan Holding gibi belli grupların normal piyasa enstrümanları dışında cezalandırılmaya çalışılması, özellikle uluslararası sermayede ve piyasada, kumanda merkezinin Recep Tayyip Erdoğan olmadığı bir yönetim istenir oldu. Piyasalara göre, AKP büyük güç olsun ama Erdo Kısa vadede çözüm zor Güçlü muhalefet olumlu Şişman, Türkiye ekonomisinin zaten problemli olduğunu bu seçim sonucuyla ekonomideki sorunların daha derinleşmeyeceğine işaret ederek güçlü bir muhalefetin piyasalar tarafından da olumlu karşılanacağını anlattı. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üye Bloomberght.com’a konuşan Credit Suisse Stratejisti Bhaveer Shah da, piyasanın koalisyon ihtimalinde kısa vadeli istikrarsızlığa karşı duyarlı olacağını söyledi. Analistlerin en çok ilgilendiği konulardan biri de yeni Meclis’in ve ekonomi yönetiminin hangi isimlerden ve partilerden oluşacağı da olacak. Uzmanlara göre seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Türkiye ekonomisinin sorunlarına kısa vadede çözüm bulunması zor gözüküyor. ‘Tüketici reklam değil hikâye istiyor’ u yıl gelirlerinin Mor Çatı’ya aktarılacağı ‘Araştırmada Yenilikler Konferansı’nın 6’ıncısı Araştırma şirketi IPSOS tarafından düzenlendi. Küresel yenilikler ve pazarlama konularının ele alındığı konferansta konuşan Ipsos Başkanı Didier Truchot, tüketici taleplerinin değişim yönüne dikkat çekerek, “Tüketiciyi işe dahil etmeniz, onu çekmeniz, farklı bir bakış açısı yaratmanız lazım. Şu an birçok şirket bununla uğraşıyor. Eskiden radyo ve televizyonda çok fazla reklam vermek işi çözüyordu ama şimdi tüketici daha deneyimli ve daha eğitimli. Eğer rekabet edici, ilgi çekici bir hikâyeniz yoksa ilgilenmiyorlar” dedi. Ipsos Türkiye Üst Yöneticisi Sidar Gedik ise, doğru pazarlama, ekonomik ve sosyal kararlar için araştırmanın önemine dikkat çekerek, ilerleyen global ve yerel yenilenmeye ayak uydurmanın şirketler açısından önemini vurguladı. Seçim sonrası ekonomiye ve tüketici davranışı senaryolarına da değinen Gedik, “Seçimler yaklaşırken bütün ülkelerde bir endişelenme hali oluşuyor. Bu gibi dönemlerde tüketici güven endekslerinde bir gerileme ya da stabil kalma hali olabiliyor. Ama bu stabil kalma ya da gerileme hali tüketim duracak ya da gerileyecek demek değil. Türkiye’de yılın başından beri hane içi tüketimde bir duraksama yok. Dayanıklı tüketim mallarında ise geçen seneden beri bir yükseliş var” dedi. l Ekonomi Servisi u yazıyı yazarken seçim sonuçları belli değildi ama, şu bence kesin: Bugün, ne kadar süreceği belli olmayan, yeni, çok tehlikeli bir dönemin ilk günü... B OECD verilerine göre Türkiye, yıllık ortalama 1855 saat ile çalışma süresinin en uzun olduğu ülkelerden biri Gerileme normal Çok çalışıyor, az kazanıyoruz OECD üyesi ülkelerde hane halkı net harcanabilir ortalama gelir 26 bin doları bulurken Türkiye’de bu rakam 15 bin dolar bile etmiyor harcanabilir ortalama geliri 25 bin 908 dolar olurken, Türkiye’de bu sayı 14 bin 95 dolar olarak hesaplandı. Türkiye gelir kategorisinde 36 ülke arasında 33’üncü sırada yer aldı. Türkiye, OECD tarafından hazırlanan “İyi Yaşam Endeksi” verilerine göre çalışma saatleri en uzun, gelir, sağlık ve eğitim göstergeleri en kötü ülkeler arasında. İstihdam oranınkonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göE re üye ülkelerin yıllık hane halkı net da 36 ülke arasında 35’inci olan Türkiye, çalışma başlığında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde de 35’inci olabildi. Uzun süreli işsizlik başlığında 20’nci sırada yer alan Türkiye’nin iş güvenliği sıralaması da 33’üncülük oldu. Türkiye araştırmaya katılan ülkeler arasında çalışma sürelerinin en uzun olduğu ülkelerden bir tanesi. Çalışanların yüzde 13’ünün haftada ortalama 50 saatin üzerinde çalıştığı Türkiye’de bir emekçinin yıllık ortalama çalışma süresi 1855 saat olarak hesaplandı. Araştırmaya katılanların yaşamdan tatmin olma düzeylerini 0 ile 10 arasındaki bir ölçeğe göre değerlendirdikleri araştırmada Türkiye’nin ortalaması 5.6 oldu. Buna göre Türkiye 36 ülke arasında 33’üncü sırada yer aldı. Türkiye ortalama 35.1 mikrogram hava kirliliğiyle 36 ülke arasında 35’inci olurken, su kalitesi açısından da yine 35’inci sırada yer aldı. l Ekonomi Servisi B uçurumun içine atlar mı?” tartışması, özellikle, AKP’nin seçimlerden istediği sonucu alarak çıkması durumunda, son derecede yaşamsal bir önem kazanacak. İki olasılık, bir uçurum Şimdi ya; HDP Meclis’e giriyor. AKP’nin, anayasayı, Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemini kuracak yönde değiştirme şansı çok azaldı. Kamu oyu yoklamaları, ülkedeki genel hava, uluslararası aktörlerin arzuları, AKP liderliğinin panik düzeyine ulaşan korkuları hep böyle bir beklentiye işaret ediyordu. Dolayısıyla bu sürpriz bir sonuç olmayacak. Bu durumda, önümüzdeki günleri çeşitli koalisyon formüllerini, Erdoğan’ın başkanlık sistemi varmış gibi davranma çabalarını tartışarak geçireceğiz. “HDP bazı tavizler karşılığı AKP ile uzlaşır”, “Ya da AKPMHP koalisyonu kurulur” korkularına ilişkin belirsizlik, şöyle ya da böyle ortadan kalkmaya başlayacak. Ya da HDP Meclis’e giremiyor, AKP arzuladığı Meclis çoğunluğunu elde ederek yeni hükümeti kuracak. AKP hemen ana yasayı değiştirmeye, bir daha bu seçimlerdeki duruma düşmemek, iktidardan uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmamak için tüm muhalif sesleri susturmaya başlayacak. Seçim öncesi beklentiler birinci olasılık Yeni bir dönemin başında tan yana giderek daha fazla yoğunlaşmakta olduğundan, ikinci olasılık büyük düş kırıklığı yaratacak, seçimlere hile karışıp ka rışmadığını, Kürt hareketinin vereceği olası tepkileri, CHP’nin geleceğini, AKP yanlısı olmayanların güvenliğini tartışmaya başlayacağız. Yoğun toplumsal protesto eylemleri olasılığı de cabası... Eğer İran’ın, “2006 tarihli savunma anlaşmasının gereklerini yerine getireceğiz” açıklaması bir blöf değilse, İran bir devlet olarak ordusuyla Suriye’ye girecek. Böylece Türkiye’nin önünde çok derin bir uçurum açılmaya başlayacak. “Hükümet bu Batı basını, 2007 seçimlerinde AKP’yi, muhalefetine adeta simgesel şiddet uygulayarak, sert bir söylemle destekledi. Bunlara göre, Cumhuriyet mitinglerine katılan laik ve cumhuriyetçi kitleler “halka yukardan bakan orta sınıf züppeler”di. “Muhalefet darbeciydi”, “Siyasal İslamın barışçı, demokratik yollarla hükümete gelebileceğini, demokrasiyle barışabileceğini kanıtlamak için AKP seçimleri kazanmalıydı”. AKP ve liderliğinin, ideolojik kültürel yapısını, yaşam pratiklerinin ürettiği alışkanlıkları, önyargıları (Bourdieu’nun “habitus” kavramıyla kapsadığı şeyleri) ısrarla yadsıyan bu yorumların, en iyi niyetli ifadeyle ne kadar safça olduğunu, tarih ortaya koydu. Şimdi bu çevreler 180 derece döndüler. Tüm oklarını Erdoğan’a yönelttiler (Financial Times gibi, “CHP hâlâ geçen yüzyılda yaşıyor” –ne demekse yorumunu sokuşturmayı da ihmal etmiyorlar). Yanılmış ol Erdoğan, demokrasi, diğer fanteziler malarının tek sorumlusu Erdoğan; Erdoğan şöyle, Erdoğan böyle; seçimler bir Erdoğan referandumu. Erdoğan basını susturmuş, sosyal medyayı düşman ilan etmiş, aniden Putin olmaya başlamış, kendine saray yaptırmış, yolsuzluk söylentileri varmış, Erdoğan Türkiye’de demokrasiyi tehlikeye sokuyormuş. Bölgenin Müslüman ülkelerindeki tek demokrasi, Erdoğan’ın başkan olması engellenirse, kurtulacakmış. Bunlara göre bugün Türkiye demokratik bir ülkedir çünkü seçimler yapılabiliyor! Peki güçler ayrılığını kaldıran anayasa, İç Güvenlik Yasası, devlette kadrolaşma, polisin siyasallaşması, yargının AKP’leşmesi, yandaş basın ne anlama geliyor? Bunlara göre, “Demokrasiden” saparken olanların hepsi Erdoğan’ın marifeti. Peki, o tüm bunları tek başına yapmayı nasıl başardı? Erdoğan gidince onun bunları yapmasına olanak veren yapılar, kadrolar, yasalar ne olacak? Erdoğan gitse bile, AKP’yi iktidara taşıyan, 12 yıldır bir arada tutan, Batı’nın şimdi işine geldiğinde Müslüman Kardeşler’e benzettiği toplumsal hareket ne olacak? Bu hareketin örgütlenmelerine, toplumun 12 yıldır şekillenen yeni dokusuna ne diyeceğiz. Gelin gözü Erdoğan’a dikip, onu orada tutan şeyi gözden kaçırmayalım; özellikle bu yeni dönemde... Deutsche Bank’a yeni CEO Almanya’nın en büyük bankalarından Deutsche Bank’ın üst yöneticiliğine (CEO) John Cryan atandı. Deutsche Bank’tan yapılan yazılı açıklamada, bankanın Eş CEO’ları Anshu Jain ve Jürgen Fitschen’ın erken istifaları üzerine Cryan’ın CEO olarak atandığı belirtildi. Bankanın CEO’su 1 Temmuz 2015’ten itibaren Cryan olacak. Turizmde büyük iflas Rus turist sayısının bu yıl en az 500 bin düşmesi beklenirken Türkiye’ye 30 bin turist getiren Kazakistan’ın en büyük operatörü Travel System battı. turizmguncel.com’un haberine göre Travelsystem’in Antalya’daki incoming acentelerine ve otellere borçları olduğu öğrenildi. İflasa gerekçe olarak Scat Hava Yolları ile başlattığı operasyonlardan 2 milyon dolar zarar etmesi gösteriliyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle