27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 27 Haziran 2015 Karagöz’süz gün geçmez! Dünyaca ünlü gölge tiyatrosu ustası Cengiz Özek’in Hacivat Karagöz sergisi Zorlu Center’da açıldı FAYDALI BİLGİLER yeryUzU sofraları TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Ramazan Derleyen tayfun atay 15 VAHDETİ VÜCÛD Bu yüzden en çok okkanın altına giün İbni Teymiyye’nin İbni den o. Hâlbuki çağdaşı Mevlâna da Arabi’yi “kâfir” saymasında kal“vahdeti vücud”cu ama ona hiç kimmıştık. Sebep, onun “Vahdeti Vücud”, se Muhyiddin’e olduğu kadar yüklenip yani yaratıcı ile yaratılanın “yekvücut” olabileceğini savunan bir tasavvu vurmamıştır. Rumi’nin Rubailer’deki şu ifadelerine bakın mesela: “Ne ben fi anlayışla ortaya çıkmış olması. benim, ne sen sensin, ne sen benim, Muhyiddini Arabi’nin vahdeti hem ben benim, hem sen sensin, hem vücud anlayışı, İslâm’ın şeriat kulvasen bensin. Seninle öyle bir haldeyim rından tarikat kulvarına kadar en çok ki yanılıyorum, ben mi senim, sen mi tartışma yaratmış noktası. Tartışma bensin”(akt. Mustafa “İslâmiçi” de kalmaz, Kara, Tasavvuf ve Tafarklı inançlar, ondan rikatlar Tarihi, 1990, öte Batı’da yaygın teosos. 323). fik, panteistik, monistik Belki de Rumi’nin düşünce sistemleri ve bu “poetik” üslubu felsefi yaklaşımlarla etİbni Arabi’de “literal” kileşim içinde de sürer. ifade bulduğu içindir Bu doğrultuda onu ki onun başı dertten İslâm’ın hakikatinden kurtulmadı: “Hâlık uzaklaşmakla suçlayan[yaratan] mahluktur lar kâfirliğine kanaat [yaratılan], mahluk getirmişler ve takipçilehâlıktır. Hak, halkrinin “Şeyhi Ekber” (en tır. Allah bana hambüyük şeyh) dedikleri deder ben de O’na, O bu önemli ismi “Şeyhi bana ibadet eder ben Ekfer” (en kâfir şeyh) de O’na” (akt. Kara, s. ilan etmişlerdir. 324). Vahdeti vücud, “varVahdeti Vücud, lığın birliği” demek ve bir uçta daha ılımlı esasını sadece Allah İbni Arabi ve makbul “Vahdeti var, ondan başka varŞuhud” (sadece lık yok (“Lâ mevcude Allah’ı müşahede edip onun dışında illâ hu”) anlayışı oluşturmakta. Özünhiçbir şey görmez olmak) ile diğer uçde sufi pratiğin hedeflediği son noktata daha aşırı ve yolu gerçekten panteyı, Allah’ın hakikatine erişmeyi anlaizme, materyalizme çıkaran “Vahdeti tan bir anlayış bu; yani “manevi yolun Mevcud” (tüm varlıkların, tabiatın “Alsonunda yalnızca Allah var ve O bululah” olarak birliği) arasında sarkaçsal nur” (Annemarie Schimmel, İslâm’ın bir inançdüşünce salınımına uğramışMistik Boyutları, 199, s.285). tır. Sözgelimi kimilerince Türkiye taBu, “Ene’lHak” (Allah benim) diyen rihinde bir “protososyalist” figür adHallac’da da var, ondan önce erken dedilen Şeyh Bedreddin, meşhur esedönem büyük sufilerinden Bayezid ri “Vâridât”ı İbni Arabi’nin “Fususu’lBistami’de de var: “Ben kendimi teshikem”inin büyük etkisi altında, onbih ederim, benim şânım ne yücedir” dan esinlenerek kaleme almıştır. veya “Cübbemin içindeki Allah’tan İşte tüm bunlar İbni Arabi’nin özelbaşkası değil.” likle şeriat ehli âlimlerce “Şeyhi EkDolayısıyla Bayezid Bistami’den, fer” diye lânetlenmesine yol açmıştır. Hallacı Mansur’dan İbni Arabi’ye Ancak o da altta kalmamış, kendisiuzanan bir yol var. Ancak onun farkı, ne saldıranları “ümmetin firavunları”, öncekilerin dolaylı, üstü kapalı veya “salih kişilerin deccalleri” olarak de“manevi sarhoşluk” içinde sarf ettiği ifadeleri sistematize ederek bir düşün ğerlendirmiştir. Yarın: DECCAL ce sistemi haline getirmiş olması. D Özek’in Karagöz sevdası, orta okul yıllarında öğretmeninin elişi derslerinde Karagöz figürleri yaptırmasıyla başlamış. ölge tiyatrosu, Karagöz ve Hacivat denilince ilk akla gelen isimlerden biri Cengiz Özek... Ülkemizde Karagöz sanatını sürdüren, hatta dünyanın birçok ülkesinde gösteriler düzenleyen Özek, bu aralar Paris’te düzenlenen Chantiers d’Europe Festivali’nde... 11 ve 12 Temmuz’da İsveç’te Pegasus International Puppet Festival, yine temÖZNUR muzda KaohsiOĞRAŞ ung Childrens ÇOLAK Arts Education Festival, Taiwan ve Gyenggi Puppet Festival ve Kore’de Karagöz gösterileri yapacak. Bu liste uzayıp gidiyor. Özek, “Ne mutlu Karagöz’ümüze” diyor. Zorlu Center’da Karagöz ve Hacivat sergisi açılan Özek, “sergide yer alan Karagöz figürleri deve derisinden imal edildi. Tamamen geleneksel işleme metoduyla figürler yapıldı. Nevrekan adı verilen özel bıçaklarla delinerek ve boyanarak hepimizin görmeye alıştığı Karagöz figürlerini 28 Haziran’a kadar izleyiciyle buluşturuyorum” demekte. Sergi seçkisini hazırlarken özellikle Karagöz dünyasının zengin yapısını İstanbul’da yaşayan Laz, Kürt, Çerkez, Arnavut, Arap gibi tiplemere sergide yer verdiğini söyleyen G Özek; cin, dev, cadı gibi gerçeküstü karakterleri de eklemiş sergisine... Karagöz’ün “göstermelik” adı verilen oyunu ve ana oyunun temasını seyirciye aktaran tek parçalık figürlere de sergide geniş yer vermiş Özek. Karagöz’ü hiç bilmeyenler de sergiyi gezdiğinde o renkli dünya hakkında bir fikir sahibi olabiliyor. Ayrıca bir panoda Özek’in yeni oyunlar için hazırladığı ve tasarladığı Karagöz figürlerini de görebiliyorsunuz. Karagöz’ün sadece ramazana özgü bir sanat olmadığını söyleyen Özek, “Ramazanda görünürlüğü artan bir sanat olduğu düşüncesindeyim. Bu nedenle bu ramazana planladığım başka etkinlik yok. Bütün dünyadaki uluslararası festivallere katılarak geleneksel Türk tiyatrosunu ve Karagöz’ü tanıtmaya devam ediyorum” diyor. Karagöz dünyasının zengin yapısını Özek gerçeküstü karekterlerle daha da çeşitlendirmiş. Ortaokul yıllarında öğretmeni Ali Kıyak’ın el işi derslerinde Karagöz figürleri yaptırmasıyla başlamış Özek’in Karagöz sevdası... Öğretmeni Kıyak da Karagöz ustası Ragıp Tuğtekin’in öğrencisiymiş. Özek Taksim’deki Atatürk Kitaplığı’nın açılışında oynattığı Karagöz oyunuyla profesyonelliğe adım attı. Özbek, “17 ya Özek’in Karagöz ile buluşması... şında Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde ilk Karagöz figürleri sergimi açtım. Daha sonra Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi başta olmak üzere birçok sanat galerisinde 30’un üzerinde sergi açtım. Açtığım sergilerden il ki ise Hollanda LeidenRijks Museum tarafından satın alındı. Ve Karagöz sanatını geliştirmek üzere İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda oyunculuk eğitimi aldım” diyor ve ekliyor: “Benim Karagöz’süz bir günüm geçmiyor.” Bal, balıkçı ve yastık… Genelde, pazar günleri geç kalkıter Yunus gibi öteki âleme dönük ollır. Kahvaltıda sucuklu ya da pastırsun, fark etmez: “Varlık çün sefer kılmalı yumurta yenir, öğle yemeğindı / Dost ondan bize geldi / Viran de ise mantı. Kimimiz rejim yapar, bir gönlüm nur oldu / Cihanım yağma fincan kahve ya da çayla yeolsun” [...] “Yunus ne hoş detinir. Kimimiz, çorbaya, bulmişsin / Balla şeker yemişSOFRA SOHBETLERİ gura talim eder, kimimiz kesin / Ballar balını buldum / bapçıya ya da balık lokantaKovanım yağma olsun...” sına gider. Sevenler el ele tuMarifet, bu dünyadaki vartuşur, yollarda gezer ya da lığımızın  geçiciliğini unutmakonsere, sinemaya giderler. mak; ama  hiç ölmeyecekKimi evde oturur, TV ekramiş gibi yaşamak. Bir Alman nı karşısında yalnızlıkların en Artun deyişi var, bayılıyorum : “Yakötüsünü yaşayarak. Kimişa ve yaşat”. İşte öyle. Hem ünsal miz yoksuldur, ama güler; kikendimizi hem de başkalarımimiz varsıl, yine de için için nı düşünelim. Bunun için de ağlar. karamsarlığa değil; bir ideale, çalışİlle de tersi olacak değil ya. Yaşam mağa, üretmeye, yaratıcılığa, karşıböyle; kâh mutlanır, kâh üzülürüz. lıklı güvene, hoşgörüye, sevgiye, aşDört küsur milyar yaşındaki evrende ka, dostluğa ve  soframızı cömertçe ortalama 7080 yıl ömrümüz olduğupaylaşmaya ihtiyacımız var değil mi? nu bilsek de kendimizi dünyanın mer Nerde yaşarsak, hangi inançta olurkezine yerleştiririz. Bencilliğimizle, sak olalım, laik, muhafazakâr, agnoshırslarımızla, aşklarımızla, yenilgi ve tik ya da ate, fark etmez; paylaşmakyengilerimizle... Kelebek misali, topu tan, ahlâkî  ve etik değerlerden vaztopu bir anlık varlığımızın sarhoşlugeçmemeliyiz. ğunda, “yalan dünya”yı unutarak... Yıllar önce, Tahtakale’den Küçük Dizeleri yüzyıllardan damıtılmış Pazar Caddesi’ne dek uzanmıştım. halk ozanlarımız  yaşam feylesofuMütevazı bir balıkçı dükkânı, yaşlı ve durlar aynı zamanda. Bakın Pir Sulgüleç sahibi ilgimi çekti. Bu arada, tan Abdal ne diyor: “Şu yalan dünyagözüm kapının üzerine çatılmış bir ya geldim giderim / Gönül senden levhada coğrafyaya ve zamana meyözge yâr bulamadım / Yaralandım al dan okuyan şu cümleye takıldı: “En kanlara bunaldım / Elimin kanını yur rahat yastık vicdanındır”...  bulamadım.” Ve ağzındaki baklayı çıBir sonraki Tahtakale gezintimde, karır: “Pir Sultan Abdal’m dağlar ben sahibiyle  tanışayım diye bu dükkâna olsam / Üstü mor sümbüllü bağlar yöneldim. Kapanmış, yerini başka ben olsam / Âlem çiçek olsa arı ben şeyler satan bir esnaf almıştı. Ama olsam / Dost dilinden tatlı bal bula“dünyevî ve uhrevî” yaşam rehberi o  madım...” sözcükler sanki hâlâ orada, havada İşte ipucu: Üzüntüye, karamsarlığa uçuşur gibiydi. karşı panzehir bal; dostluğun, yüceliDostluğu, sevgiyi, paylaşmayı ve ğin balı... Balınızı bulun, ötesine üzül vicdanımızı, kısacası huzuru, sadece meyin! İster gönlünüz bu âleme, isramazanla sınırlamayalım!.. Nur yüzlü bir ‘AzizŞeyh’ Bazıları için ramazanda bile gayri müslimleri taciz etmek cihat sayılırken bakın bir şeyh zamanında ne yapmış? ars Ülkü Ocakları Başkanı, Ermeni caz piyanisti Tigran Hamasyan’ın Ani Harabeleri’nde konser vermesiyle ilgili tehditkâr ve nefret içeren sözler beyan etmiş. Toplumda bir kesim için, gayri müslimleri taciz etmek, onlara şiddet uySÜREYYA gulamak cihat SU olarak kabul ediliyor. Heyhat bu anlayış, ne cami kürsülerinde ne de televizyon ekranlarında, sürekli insanların gündelik hayat pratikleriyle ilgili dini hükümler veren hocalar tarafından keskin bir eleştiri ve yadsımaya konu oluyor. Ramazan günlerinde gayri müslim cemaatlerin ruhani temsilcilerinin davet edildiği resmi iftar program K ları dışında hoşgörüye dair halka etik bir söylem vaaz edilmiyor. Müslüman öznenin ötekisi kâfir olarak kodlanırken, kâfir de tüm gayri müslimler olarak tanımlanıyor. Böylece banal bir milliyetçilikle yoğrulmuş dinsel popülizm inşa ediliyor. Genel olarak din adamlarının söylemlerine baktığımızda böyle bir popülizm görebiliyoruz. Bir yanda hayatın nimetleri ile dinin zahmetleri arasında kalmış insanların yaralı bilinçleri kaşınarak taassup ile takva ikame ediliyor, diğer yanda köyünün töreleri ile ideolojisinin kutsalları arasında kalmış insanların patolojik bilinçleri uyarılarak habaset ile hamaset ikame ediliyor. Böyle olunca da toplumda dindarlık artıyor gibi görünüyorken aslında maneviyat aza lıyor, refah artıyor gibi görünürken bereket kalmıyor. Din adamlarının sözlerinde de hikmet kalmıyor; bu yüzden aynı konular sürekli tekrar edilirken anlamı yeniden üretmek yerine, anlam kayboluyor. Gelenekte söz, hikmetini, eylem cesaretini hakikatten almıştır. Böylece geleneksel toplumlarda hocalar, âlimler, şeyhler, dervişler entelektüel bir rol oynamışlardır. Bunlardan bir örnekle bitirelim. Bununla ilgili anekdotu 1990’lı yılların sonunda Celal Başlangıç yazmıştı. 1915’te Doğu illerinde Ermeniler tehcire zorlanıp katledilirken, Mardin’deki Süryaniler de tehdit altındaydı. İttihat ve Terakki hükümetinin de yönlendirmesiyle bölgedeki din adamları “Hıristiyanların katli vaciptir” fetvası vermişlerdi. Bir tek Savur Şeyhi olarak bilinen Fethullah Hamidi buna karşı çıkmıştı. Şeyh, Süryani cemaatinin imdadına yetişmiş, onları katliamdan kurtarmıştı. “Gayri müslimlerin malları, canları ve ırzları size haramdır, kim bu sınırı aşarsa günah işler” diyerek Müslümanları uyarmıştı. Süryaniler Deyrulzafaran Manastırı’ndaki aziz mertebesine ermiş eski patrik ve metropolitlerin portrelerinin arasına Savur Şeyhi Fethullah Hamidi’nin de resmini astılar. Bu fotoğrafın bir vefa borcu olarak asıldığı, Süryani cemaati yetkilileri tarafından dile getirilmektedir. Onun için Süryani kaynaklar, “Beyaz esvaplar içinde nur yüzlü bir aziz, kurşunların içinden geçip gelen bir aziz kurtarıcı” ifadelerini kullanıyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle