15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 25 Haziran 2015 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: SERPİL ÜNAY Paniğe gerek yok, millet çaresini bulur Ersin Özince, net bir seçmen iradesiyle seçilmiş bu parlamentonun üstüne düşeni ve gerekeni yapacağına inandığını ifade etti. RPICI ÖZİNCE ÇA AR L AÇIKLAMA YAPTI eçim sonuçlarına ilişkin, medyanın da y a lc O katkısıyla gündeme Büyüktaş getirilen olumsuz düşünceleri eleştirdiğini ve politik bulduğunu söyleyen Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, demokratik hayata ve kurumlara destek verilmesi gerektiğini belirtti. Özince, seçimden önceki günlere nazaran çok daha iyi bir durumda olduğumuzu düşündüğünü söyledi. Görüşlerini öncelikle İş Bankası’nda ve bankacılık sektöründe uzun bir süre geçirmiş biri, bir yurttaş olarak aktarmak istediğini ifade eden Özince, parlamentonun ülkeyi yönetmesinin bir uzay bilim öğretisi olduğunu düşünmediğini, parlamentonun üstüne düşeni yapacağı konusunda tereddüdü olmadığını vurguladı. Özince’nin sorularımıza verdiği yanıtlar özetle şöyle: Seçimden sonra çıkan tabloyu nasıl okumak gerekiyor? Dünyanın her yerinde toplumların önde gelen beklentisi ekonomi ve refah. Bu da daimi istikrar ve güvenle mümkün, insanlar kaygı istemiyor, rahat, huzur ve de günümüzde mümkün olduğunca da serbest ve çağdaş yaşama imkânlarından yararlanmak istiyor. Ekonomi ve ekonomiyi etkileyen siyasi istikrar seçmeni yeterince tatmin etmemiş olsa gerek ki parlamento aritmetiğini değiştirme gereği duydu. Parlamento aritmetiği yeni bir hükümet için güven veriyor mu? Kaygı duyulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Zamanında koalisyonlarla yönetilen ülkemizin istikrar bulamayacağını, tek parti iktidarının iyi bir şey olduğunu ifade ettiğimde o dönemin muhalefetinden eleştiri almıştım. Şimdi yanıldığımı düşünüyorum. Avrupa bağlamında söylüyorum. Çoğunun çok uzun yıllardır koalisyonlarla yönetildiğini ve insanların bundan refah aldığı bir dünyada yaşadığımızı kabul edelim. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir demokrasi geleneğine sahibiz. Bu parlamentonun ülkemizi yönetmesinin bir uzay bilimi öğretisi olduğunu düşünmüyorum. İş hayatında çeşitli sivil toplum örgütlerinde bundan çok daha farklı fikirlerin bir arada yoğunluk içinde idare edilebildiğini görüyoruz. Tabii ki ülke idare etmek çok daha zor bir iş. Bununla birlikte zaten bu işleri başaramayacak olanların da bu işlere soyunmamaları gerekiyor. Profesyonel yöneticilerin işini şikâyet etmeden başarıyı elde etmek olduğunu kabul ettiğimiz gibi parlamentonun da bunun gereğini yapacağından tereddüt duymuyorum. Seçimden önceki günlere nazaran çok daha iyi durumdayız. ekonomi 9 ‘Çözüm elim üzerinizde...’ izim görebildiğimiz, medyada öne çıkan görüntülerle desteklenmiş yorumlara göre, açılışı izlemeye gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis’teki fotoğraf karelerine yalnızlaşmış olarak yakalandı... Üç muhalefet partisinin liderleri, milletvekilleri girişiçıkışında ayağa kalkmayarak, alkışlamayarak, parlamenter sistemi bekleme odasında gösteren, yasal sınırlar içinde kalmamakta direnen Erdoğan’a tepkilerini gösterdiler. Sadece Erdoğan’ın AKP’nin elini kolunu bağlaması, etki gücünü kullanması ile dayattığı “Erdoğan tipi başkanlık” 21. yüzyıl otoriterleşmesi yürüyüşüne, sivil diktatoryal kurumlaşmaya seçim sandığından onay çıkmadığının sorgulamasız gerçeklik olarak derin bir nefes alınmasını sağladığında kuşku yok... Ancak bugüne kadar medya algılaması en uç noktalarda kullanılıyor olarak yaşanan gelişmeler, siyasetin satranç oyununda taşlara oynatılan hamlelerle, kurgulanmış oyunlar, gelişmelerde nerelerdeyiz? Seçim sandığından çıkan sonuçlara bakılarak, seçim sonrası yapılmış araştırmalarla da desteklenmiş olarak, Erdoğan’ın elindeki güçleri kaybetmemeye yönelik direnci kırılmış mıdır? Parlamenter sistemin, hukuk devleti düzeninin öngördüğü yasal sınırlara çekilmeyi, AKP’nin yetkili organlarına ait olması gereken siyaset yapma yetkisini elinde tutmaktan vazgeçmiş midir? Seçim sonuçlarının hemen ardından, gündeme sokulan koalisyon kurulması güçlükleri karşısında, hızlı seçim yenilenmesi sürecine geçilebilmesi baskısı, tehdidi, seçim sonrası anketlere de dayatılarak AKP yönetimi ve milletvekilleri kadroları için de kabul edilemeyecek bir sonucu çıkarınca... Gerek seçmen iradesi, gerekse Meclis’in yeni seçilen milletvekillerinin koalisyon iktidarı kurulmasında buluştukları yargısı ağırlık kazandı... Doğrusu daha seçim sonuçları kesinleşmeden, yıllarla karalanmış koalisyonların demokrasilerde en yaygın yönetim, hükümet kurma yöntemi olduğu yeniden anımsanmış oldu... Yine sıcağı sıcağına, seçmenlerin AKP’ye sadece Cumhurbaşkanı’nın dayattığı başkanlık sistemi için gerekli oyu vermeyip en büyük parti oyunu sağlamış olarak, AKP’nin içinde, ağırlıklı yer alacağı bir koalisyon hükümeti kurma görevini verdiği.. medyatik algısını öne çıkarma seferberliği devreye sokuldu... İktidarlarının 13. yılında Türkiye’nin içine çekildiği çok olumsuz ekonomiksosyalsiyasal koşullar, dış politika tehditleri karşısında “büyük koalisyon” kaçınılmazdı... Güçlü dış ve iç sermaye odaklı dayatmalarda AKPCHP koalisyonu en kalıcı, olmazsa daha kısa süreli ve olumsuz yan etkili AKPMHP koalisyonu ancak gündeme girebilirdi... HHH Ha bu arada da rejime, hukuk devleti düzenine, uluslararası dengelere aykırı, ülkeyi Ortadoğuİslam dünyası iç savaşlar bataklığına çekmekte olan, her tür kirliliği, hukuksuzluğu, vurgun ve yağmaları da içinde barındıran sivil diktatoryal yürüyüşün önü kesildiğine göre.. AKP’nin öznel koşulları göz önünde tutularak, onun hakkı olan kurucu ortak olarak zorlanmaması gerekiyordu. İnce siyasal tanımlarla AKP’den seçmen tabanının, partililerin, yönetim kadrolarının asla vazgeçmeyecekleri liderleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dışlanması asla istenmemeli, koalisyon kuruluş koşulları içinde gündeme getirilmemeliydi... Hem zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan çok daha atak davranmış, elindeki yetkilerle kolayca koalisyonları kurdurmama gücünün elinde olduğu, seçim yenilemesine gidebileceği tehdidinin yanına, koalisyon hükümeti kurdurma koşullarının ilk hamlelerini eklemlemişti... Baykal’la görüşmenin ardından, Demirel’in cenazesinde özel görüşme ortamı yaratarak Gül’ün AKP iç dengelerini sarsabilecek çıkışlarını durdurma noktasına gelmişti. Meclis’teki medyatik algılatma tesellisi “yalnızlaşma” olan yemin törenine katılma sahnesi ise bal gibi de “Gözüm, elim, kolum öncelikle AKP’nin, sonra da Meclis’in bütünü üzerinde..” mesajını vermiyor mu? AKP’nin yeni milletvekillerinin çoğunluğunu isim isim seçmiş, AKP yönetim kadrolarını tek tek belirlemiş, dizginleri elinde tutmayı iş dünyası medya yandaşları için de sürdürdüğü gerçekleri ortadayken.. Baykal’a Erdoğan atağı nedeni ile CHP’den gelen tepkiler karşısında, kişisel adaylık ile CHP’nin adaylığı korunmuş olarak, partiler üstü destek, partiler üstü Meclis Başkanlığı kimliği.. formülünün bulunması siyasetin yaratıcılığı... Sıcağı sıcağına karşı atak MHP’den CHPMHP ortak Cumhurbaşkanı adayı İhsanoğlu isminin çıkarılması ile geldi... Aynı ipte o kadar çok cambaz daha o kadar çok oyunları sahneye koyacaklar ki... Yüreğimiz ağzımızda... B S İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince’ye göre insanlar borçlarını ödemek için ömürlerini harcadı. Koalisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapılmak zorunda. Böyle bir parlamento bu kadar net bir seçmen iradesiyle ülkeyi yönetemeyecekse o zaman onun da çaresini millet bulur. Korkulacak bir şey yok yani. Biz millet iradesiyle çıkmış hükümetlerinve ya referandumla destek verdiğimiz hükümetlerin ne hatalar yaptığına da şahit olmuş bir milletiz. Biz ülkesi tarumar olmuş ve kurtuluş mücadelesini vermiş bir neslin torunlarıyız. İlla ki gereken yapılacaktır. Bu refah bu gençliğe yetmez Ekonomi bakanının da dediği gibi kilogramı birkaç dolara satılan ihraç ürününün katma değerinden beslenmek suretiyle refah artırılamaz. Bu refah o gençliğe yetmez. Günümüzün insanları daha iyi yetişmeye muhtaç. Bizden önceki nesillerin hazırladığı iktisadi, siyasi, sosyal ve bilimsel değerlerle bu nesilleri yetiştiremeyiz. Ülkenin özellikle mali istikrarını ve itibarını zedeleyici birtakım icraatlarımız da oldu. Kaygılar da yarattık. Önde gelen isimler hukuk diye geziyorlar fakat biz demek ki bazı şeyleri yanlış yaptık. Gayrimenkul lobisi çıktı bir de. İnsanlar ömürlerini harcadı borçlarını ödemek için. Benim bile alım gücüm düştü İlk atılması gereken adımlar neler olmalı? Gayrimenkul yanlış bir noktaya gitti. Küçük kentlerimizde bile sanayi bölgeleri, çok artan arsa fiyatları nedeniyle şehrin dışına gönderilmeye çalışılıyorlar. Hayattaki en önemli ideallerden biri iş sahibi olmak. Buna da çok büyük bir darbe var. Genç işsizliğe ayrıntılı bakmak gerekiyor. İstihdam yapıyorsunuz ziraat mühendisini bankada çalıştırıyorsunuz. İnsanların kariyer planlamasını konuşmalıyız. Öte yandan enflasyon ile ilgili değerlendirmeleri de halkın kabul etmediğini düşünüyorum. Bırakalım enflasyonu, gıda fiyatındaki artışa bakalım. Bizim GSMH’miz arttı. Bunun benim halkıma yaramadıktan sonra ne önemi var? Bırakın halka yaramasını, kimseye yaramamıştır. Ben burjuva denen kesim arasındayım, benim bile satın alma gücüm azaldı. Kaygıya gerek yok Tereddüt duymuyorum STK’lerin parti başkanlarına yaptığı ziyaretler bazı eleştiriler aldı. Siz ne düşünüyorsunuz? Kamuoyu oluşturma, dünyada nasıl yapılıyorsa bizde de en çağdaş haliyle yapılması gerekiyor. İş dünyasının siyasetle çok ilgilendiğini, siyasetin de iş dünyasıyla çok ilgilendiğini düşünüyorum. Bunu gerekli görmüyorum. Örgütlerin tepkileri anlamlı fakat yüksek katılımlı seçimlerden bahsediyoruz. Bir an önce hükümet kurulsun ama kaygılanacak bir şey de yok. Çünkü gemi dümensiz kalmış, başı boş değil. Bu kadar paniğe gerek yok. Herkes işini yapmalı. Yeni hükümetten beklentileriniz neler? Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili çok fazla sorunların olduğunu gözlemliyoruz. Bir ekonominin ilk sermayesi insandır. Hiçbir uluslararası ekonomik başarı çıkmıyor ve gelişme kaydedilemiyorsa bunun nedeni insan sermayemizin nitelik problemindendir. Bunu bilen Cumhuriyet başta dil devrimi olmak üzere büyük devrimler yaptı. İnsana yatırım yapmadan hiçbir yere varılamaz. O günleri özlüyorum Neler yapılabilirdi? Gücünün toplanabileceği alanlarda nasıl öne geçilir, başarı elde edilir, bunu ölçmek gerekirdi. Rekabet üstünlükleri nasıl yaratılır bilmek gerekirdi. Gençlerimize çok büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bana göre onların çağını içimize sindiremiyoruz. Geriye dönük birtakım konularla uğraşıyoruz. Devletin kurumlarının siyasetten bağımsız çalıştığı günleri özlüyorum. Peki bu günleri yakında görecek miyiz? Dengelerin ciddi ölçüde kaydığı, yeni ve eski hükümetin de bunları kolay kolay düzeltemeyeceği kanaatindeyim. Ama imkânsız değil. Bugün gayrimenkulün bu seviyede hayat standardına sahip bir ülkede, bu kadar pahalanması insanların çok düşkün olduğu evine, yuvasına sahip olma hayallerini dahi çok güçleştirdi. Bir esaret durumuna getirdi. Neremiz büyüyecek ona karar vermeliyiz Siyaset ekonominin neresinde olmalı? Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılabilecek hususlar değil. Siyaset, ekonomiyi önde tutarak yapılmalı. Süleyman Demirel’in de dediği gibi karanlıkta oturabilirsiniz ama aç oturamazsınız. Artık insanımız ne karanlıkta oturmak istiyor ne de aç oturmak istiyor haklı olarak. Türkiye büyüyor. Neremizi büyüteceğimize karar vermeliyiz. Özellikle ücretler konusundaki vaatler ilgi görmüştü, sizce nasıl bir tablo ortaya çıkar? Bunlar devlet politikaları. Biz epey bir zamandır denge politikasından bahsediyoruz. Bütçe dengesi, dış ticaret dengesi... Sanki denge ip cambazı, başka işimiz yok. Dengede dursak yeter mantığı var. O nedenle ekonomik performansımızda problem var. Bu problemi düzeltecek yönde diğer şeyleri düzeltmeliyiz. Üretmeden tüketmeyi durdurmalıyız. Bugün çoğu şeyi borçla yapan insanlar var. Ücretlerin artması da çözüm değil, hayat pahalı. Kesin olan bir şey var; hayatın ucuzlatılması lazım. Vergi adaletine ihtiyaç var. Kayıp kaçağı bile ödeyen biziz. Vasıtalı vergilerden vasıtasız vergilere geçmek gerekiyor. Mali hayat çok daha şeffaflaşmalı. Gazetelerde tam tersinin yer alması ülkemize çok itibar kaybettiriyor. Kaynağı belli olmayan paralar konuşuluyor. Ücret artışının değil, pahalılığın çaresinin bulunması lazım. Fed, bizi nasıl etkileyecek? Siz böyle dediğinizde, ben patates kaç lira diye sormak istiyorum. Çünkü gerçekten asıl sorun hayatın pahalı olması... Dünyada tempolu bir dönem sona erdi. Biz güzel yönetebilseydik 2008’i daha etkin geçirebilirdik. Yabancı sermayeyi üretim için değil tüketim için kullandık. Uluslararası piyasalara bu kadar takılmamak lazım. Türkiye’den fonlar Fed politikaları sonucu değil, istikrarı bozucu yaklaşımlarda bulunmamızdan dolayı gidiyor. Sandalı salladığımız için... Domates kaç para, buna bakın Hayat pahalılığının doğru teşhisini koyamazsak, sorunu da çözemeyiz. Bu son 810 senedeki kentleşmenin Türkiye’deki insan refahıyla ilgili ciddi bir kaos yarattığı kanaatindeyim. Tüketim zincirleri tekelleşmeye doğru gidiyor. Herkes bırakmış işi gücü, bankalarla uğraşıyor. Ağzını açan siyasetçi bankalara laf söylüyor. Bırakın bunları, domates kaç para, patates kaç para bunlara bakın. A’dan başlanmalı Türkiye Cumhuriyeti en basit tohumu ve gübreyi ithal etmek zorunda kalan bir ülke haline geldiyse ya da büyüme rakamımız ithal otomobilden etkileniyorsa bu rakamların halka hitap etmesine imkân yoktur. Durumun çok kaotik olduğunu düşünüyorum. Teşhisler doğru konup işe alfabenin A’sından başlanmalı. Socar, Petkim hissesi satacak Petkim hissedarlarından Socar Turkey Enerji, şirket sermayesinin yüzde 1.6’sına denk gelen toplam 16 milyon nominal hisseyi, pay başına 4 TL’ye yurtdışında yerleşik BCM Global Fund’a satacak. Açıklamaya göre, satış işlemi 25 Haziran’da, işlemin takasının ise 29 Haziran’da gerçekleştirilmesi öngörülüyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle