15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 25 Haziran 2015 KULTUR Queen’i dinlediniz, peki hiç tadına baktınız mı? İngiliz rock müziğinin yıllanmış grubu Queen, ‘Bohemian Rhapsody’ adlı meşhur şarkılarının onuruna hazırlanan ‘Queen Bohemian Lager’ birasını piyasaya sürmek üzere, Çek bira fabrikası RnR ile işbirliğine gitti. Şarkı, grubun kurucusu Freddie Mercury tarafından 1975’te yazılmıştı. Grup bundan önce de aynı kurumla birlikte topluluğa ait bir şarkıya gönderme yapan ‘Killer Queen’ votkasını üretmişti. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK 17 Bugün, yüz binlerin sevgilisi haline gelen Kazım Koyuncu’nun gidişinin 10. yıldönümü. Belgesel yapımcısı, yönetmen, gazeteci ve yazar Nebil Özgentürk, Koyuncu’yu Cumhuriyet’e yazdığı bir portre ile anıyor Hırçın Karadeniz’in saygın çocuğu KONUK YAZAR NEBİL ÖZGENTÜRK oyuncu bugün dostları, sevenleri ve ailesi tarafından Artvin’in Hopa ilçesindeki mezarı başında da anılacak. Müzisyenin anıtmezarının bulunduğu Yeşilköy’de düzenlenecek anma törenine Koyuncu’nun annesi Hüsniye, babası Cavit, ağabeyi Hüseyin, ablası Canan ve kardeşi Niyazi Koyuncu’nun da katılması bekleniyor. Sanatçıyı anma etkinlikleri, Belediye Parkı’nda başlayacak. Halkevleri öncülüğünde düzenlenen ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin de destek verdiği etkinlikler çerçevesinde bu yıl, önceki yıllarda olduğu gibi İnönü Caddesi’nden Cumhuriyet Caddesi’ne kadar Bugün herkes ona çiçek götürecek K sürdürülen yürüyüş ise yapılmayacak, araçlarla direkt Kazım Koyuncu’nun anıt mezarının bulunduğu Yeşilköy’e (Çancol) çıkılacak. Bu özel gün nedeniyle, Ankara ve İsranbul başta olmak üzere birçok ilde de çeşitli sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde anma etkinlikleri düzenlenecek. l Kültür Servisi airin dediği gibi “her ölüm erken ölüm”dü de, Kazım’ın ölümü çok erkendi. En yakışıklı zamanında kaybettik, en devrimci, en üretken döneminde göçüp gidiverdi önümüzden. “İşte gidiyorum, bir şeyler istemeden...” diye diye. Bedeninin toprağa karışmasından bu yana 10 yıl geçti Kazım Koyuncu’nun, şimdi, “ölümsüzler mahallesi”nin yürekli çocuğu olarak anılıyor; her gün, her saat, her yerde, bir yerlerde muhakkak ki onurlu bir duruş olarak hatırlanıyor. Ne zaman “barış ve özgürlük meydanı” toplansa, ne zaman bir “Gezi Parkı” kurulsa, ne zaman en çevrecisinden “yeşil bir yol”dan geçilse, en dirençlisinden bir Kazım Koyuncu posteri kaplıyor her yanı, Kazım Koyuncu şarkıları yankılanıyor, kendi sesinden özgürlük ve hayat melodileri kalabalıklara umut veriyor... Ve ne zaman ki tarihe Çernobil Faciası diye geçen, yerli yabancı tüm kravatlı alçakların geçiştirmeye, gizlemeye çalıştıkları nükleer felaketin (yani Kazım’ı öldüren çevre cinayetinin) yıldönümü olsa, hatta her nükleer protestonun ortayerinde Kazım, dimdik duruşuyla önder oluyor. Kazım Koyuncu’yu benim ilk ve son görüşüm, Yeni Melek Sineması’nda iki bine yakın kişinin izlediği konserinde oldu. Hasta zamanlarıydı. Canının çok yandığı ama yaşam umudunu elden bırakmadığı dönemleri... Şarkılarını coşkuyla söylüyor, söyletiyor, herkesi bağrına basıyor, herkes ona ve şarkılarına uyum sağlıyor, o da her şarkı arasında memlekette kötü giden durumlara dair kısa ve öz konuşmalar yapıyor, bu arada kendisiyle ilgili şakalar da yapıyordu. (Ki derlerdi ki “Onkoloji Servisi”nde hastalara mini resitaller veriyor, “konserle kanser arasında tek harf fark var” diye hastalığıyla dalgasını geçiyordu). Kazım Koyuncu, farklı, etkileyici, düşünen, düşündüren muazzam bir sahne adamı olarak “şarkılarla ve kelimelerle gelip geçmişti” aramızdan. Kısacık ömrüne çok şey sığdırarak, hayatı ve eserleri iğne oyası gibi işleyerek. Açıkçası, o “kısa ömür”den etkilenmemek, (dostlarının ona uygun gördüğü) şair ceketli çocuğa saygı duymamak mümkün değildi sahiden. Kendi tarzını, kendi alanını yaratmıştı Kazım Koyuncu. Hikâyesini hatırlayacak olursak. Ş Zülfü Livaneli’nin konuk olduğu Kültür Yolcuları belgeselimiz için geçen yıl Doğu Karadeniz’e uzanmıştık. Tabii ki Çernobil’den kalanların izini de sürdük, Kazım’ın köyüne de uğradık, o anıt mezarda Zülfü Abi, Can ve Coşkun’la birlikte saygıya da durduk. 1996 yılının bir bahar akşamıydı... İstanbul’da bir konser salonunda sahne adı “Zuğaşi Berepe” olan rock grubu, ardı ardına Kafkas dillerinden şarkılar, türküler söylüyordu. Zugˆas¸i Berepe, yani “Denizin Çocukları” demişlerdi kendilerine ve art arda, atalarından, ninelerinden, dedelerinden dinledikleri ağıtları, ninnileri sıralıyorlardı konserde. Seyirci de bir yandan tempo tutuyor bir yandan da kimi türkü ve şarkıya eşlik ediyordu. İstanbul’daki o konser aksamının seyircisi de müzisyeni de Arhavi’nin, savs¸at’ın, Artvin’in, Hopa’nın, yani Doğu Karadeniz’in çocuğuydu. Örneğine daha önce rastlanmamış bir müzik söyleniydi yaşanan... Asırlık Kafkas türküleri Hems¸inceden Lazcaya pek çok ağıt ve melodi, rock formunda söyleniyor, sanki “kayıp şarkılar” dile geliyordu. Zugˆas¸i Berepe, Türkiye’nin, hatta dünyanın ilk Laz rock grubuydu. Kurucusu da Kazım Koyuncu.. Ve “hırçın Karadeniz’in saygın çocuğu” olarak kalabalıklara karışacaktı.. Koyuncu, Kafkas dillerinin sesi olacak Tiflis’ten Çayeli’ne asırlık türküler derleyecekti. Kazım, çocuk yaşlarda müziğe sevdalanmış, fındık bahçeleri arasında dolaşırken de eğitimini sürdürürken de türkülerle, şarkılarla haşır neşir olmuştu. Önce gitarçalmayı o¨gˆrenmis¸, bebekligˆinden itibaren kulagˆına c¸alınan, dedesinin, ninesinin, anasının tu¨rku¨lerini, ninnilerini, ağıtlarını kendince yorumlayıp durmus¸tu. Sonraki yıllarda, Tiflis’ten Trabzon’a kadar Karadeniz’i boydan boya dolas¸acak, ko¨ylerden, ko¨ylu¨lerden dinlediklerini kaydedecek, adeta bir müzik araştırmacısı gibi bo¨lgenin ses dokusuna derininden dalacaktı. Farklı dillerle, farklı ku¨ltu¨rlerle harmanlanmıs¸ bir topragˆın, o¨zellikle Dogˆu Karadeniz’in degˆis¸ken ikliminin, fırtınasının, yagˆmurunun, hırc¸ın dalgasının izlerini su¨recek, birbirinden tempolu, akıcı ve c¸es¸itlenmis¸ dilleri, agˆızları, s¸ive ya da lehc¸eleri hep cebine aktaracaktı kelime kelime, melodi melodi... Lazca, C¸erkezce, Rumca, Mergelce, Hems¸ince Gu¨rcu¨ce ve Tu¨rkc¸e Kazım Koyuncu’nun kozasında adeta armoniye do¨nu¨s¸ecekti. Horon tepercesine kol kola girmis¸ diller, ku¨ltu¨rler karmas¸asının ortasındaydı sanki. Karadeniz mu¨zigˆine de tutkundu, Ku¨rt mu¨zigˆine de... Gu¨rcu¨ ezgilerini de merak ediyordu Ege ezgilerini de... Sonra... Yol arkadas¸larıyla Zugˆas¸i Berepe’yi kurdu Koyuncu... O¨nce memleketi Artvin ve c¸evresinde konserler verecek, ardından da I·stanbul’da sesini duyuracaktı. Hikâyesi Karadeniz’den gec¸en televizyon dizilerinin de mu¨zigˆini yapacak, Tu¨rkiye’nin en sevilen, en c¸ok dinlenen yorumcularından biri olacaktı. ars Ülkü Ocakları Başkanı Tolga Adıgüzel, Ermenistan’ın ünlü caz piyanisti Tigran Hamasyan’ın Ani Harabeleri’nde konser vermesine tepki göstererek, “Sokaklarda Ermeni avına mı çıkalım” dedi. Adıgüzel, düzenlediği basın toplantısında, konserin papaz kıyafetleriyle yapıldığını ifade etti. Kars’ın her bir karış toprağında şehit kanı bulunduğunu belirten Adıgüzel, şunları kaydetti: “Herkes haddini bilecek ve bu saatten sonra ayağını denk alacaktır. İçeriden ve Ülkücü başkandan tehdit: Ermeni avına mı çıkalım K dışarıdan satılmış hain beyinler tarafından sabrımız zorlanmak mı isteniyor? Yoksa bizler de Kars caddelerinde Ermeni avına mı çıkalım?” “Onların kutsal saydığı bir yerde konser verebilir miyiz ya da mehteran takımını yürütebilir miyiz? Bizler bunları belki şimdilik yapmıyoruz ama bu yapmayacağımız anlamına da gelmesin ve bunların hepsini not ettik” diyen Adıgüzel, bir daha buna benzer bir durum olduğunda gereğini yapacaklarını vurguladı. l KARS / DHA Kosova Uluslararası Tiyatro Festivali’ne Türkiye’yi temsilen katılan ve Samuel Beckett’in “Krapp’ın Son Bandı” adlı oyununu Kürtçe olarak yorumlayan TiyArtRo Topluluğu, Hilmi Demirer ile ‘ MonoAKT En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü kazandı. 2014 Tiflis Uluslararası Tiyatro Festivali’nde dünya prömiyeri yapan eseri Ermenistan’ın başkenti Erivan’da da sunan tek yabancı topluluk olan TiyArtRo, Makedonya’ki Uluslara Kürtçe Samuel Beckett’a Kosova’dan ödül 7. rası Bitola Tiyatro Festivali’nde de yarıştı. Yapımcılığı ve tasarımını Genco Demirer, rejisini Emre Erdem’in, müziklerini Kristopher Fischer, koreografisini Gökmen Kasabalı’nın, tasarım yardımcılığını Mutlu Öztürk’ün, reji yardımcılığını Mine Duman’ın üstlendiği performans 18 Haziran’da Istref Begolli Tiyatrosu’nda sahnelendi. Festivalin jüri üyeleri arasında Nina Manzur, Tetiana Kiktieva ve Igballe Qena yer aldı. l Kültür Servisi Doğa ve Kazım Koyuncu için... alkevleri de, müzikseverleri, doğanın ve yaşamın talanına karşı verilen mücadeleler kapsamında Kazım Koyuncu şarkılarıyla horona durmak için buluşturuyor. “Yaşamı ve Doğayı Savunmak için Yeryüzüne Şarkılar söylüyoruz, Kazım Koyuncu anısına” etkinliği, yarın saat 20.00’da İstanbul Maçka Küçük Çiftlik Park’ta yapılacak. Böylece, Karadeniz sahil yolu projesine, Artvin ve Bergama’da siyanürle H altın aranmasına ve Fırtına Vadisi’nde HES yapılmasına karşı mücadelelerde, Çernobil’de yaşanan nükleer felaketin Karadeniz’e yönelik etkilerinin gündemleştirilmesi için çaba harcayan, her zaman halkın mücadelesinin bir parçası olan Koyuncu, bir kez daha anılıyor olacak. Etkinlikte Kardeş Türküler, Bulutsuzluk Özlemi, İlkay Akkaya, Marsis, Bayar Şahin, Pilli Bebek ve Burcu Yeşilbaş da dayanışma göstererek sahne alacak. l Kültür Servisi Lazcanın bir agˆız, bir s¸ive degˆil, kendine has bir dil oldugˆunu anlatacaktı konserlerde, ro¨portajlarda. Ses egˆitimi yoktu aslında Kazım Koyuncu’nun ama... Artık orta yerde kendi tarzını yaratan bir mu¨zik bilgesi, Dogˆu Karadeniz ya da Kafkas dillerinin sesi vardı ac¸ıkc¸ası... O fındık bahc¸elerinde bu¨yu¨yen Hopalı c¸ocuk, bir tu¨rku¨de “Dido” diyor, bir bas¸kasında “Hayde” diye sesleniyordu. Kendisiyle yapılan so¨yles¸ilerde “Bizde duygular radikal” diyordu. “C¸ocukluk u¨topyalarımı gerc¸ekles¸tirdim, mu¨zisyen oldum, ko¨klerimin tu¨rku¨lerini aktardım” diye o¨vu¨nu¨yordu; bir de gu¨cu¨nu¨, ilhamını, yemyeşil bir cogˆrafyadan, asırlık geleneklerden alan besteleriyle... Kazım Koyuncu, “Denizde kararti var bu gelen kayik mudur Ben o¨zledim yarimi, agˆlasam ayip midur” diye gelip gec¸en tu¨rku¨ler de so¨ylemis¸ti, hoyratlığı, zalimliği, savaş simsarlarını, çevre katillerini lanetleyen melodiler de... Kazım Koyuncu, doğup büyüdüğü topraklarda yatıyor şimdi. Kişiliğine yön veren, hiç kopmadığı köyünün yamaçlarında fındık, ağaçlarının dibinde bir anıt mezarda... Zülfü Livaneli’nin konuk olduğu Kültür Yolcuları belgeselimiz için geçen yıl Doğu Karadeniz’e uzanmıştık. Tabii ki Çernobil’den kalanların izini de sürdük, Kazım’ın köyüne de uğradık, o anıtmezarda Zülfü Abi, Can ve Coşkun’la birlikte saygıya durduk. Kazım’ a, aramızdan çok erken ayrılan bu “yiğit adam” a gözyaşı döktük bir kez daha... Geride muhteşem çalışmalar ve onurlu bir hayat bırakan Kazım’ın “Yaşarsam yaparım, yaparsam yaşarım” sözünü hatırlaya hatırlaya... Keşke yaşasaydı Kazım, alçaklara inat, tüm yapıcılar gibi barış, özgürlük ve hayat türküleri söylemeye devam etseydi. Çook iyi olurdu. ‘Bizde duygular radikal’ diyordu C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle