16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Olaylar ve GOrUSler KÜLTÜR SANAT Cuma 12 Haziran 2015 Türkiye neyi seçti? Yard. Doç. Dr. NEVAL OĞAN BALKIZ Hukukçu / Akademisyen 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK B u olağan seçimde toplum, uzun dönemdir beklenilen ‘olağan dışı’ bir kararlılıkla önemli sonuçlar ortaya koymuş bulunuyor. Tek adam yönetimini reddediyor; AKP iktidarının inşa ettiği “disiplin ve denetim toplumu” koşullarına; muhafazakâr, İslamcı otoriter hegemonik baskılara dur diyor. Baskılara dur! Geniş ve yaygın kapatıp/ kuşatma mekânları düzenlemelerine dayanan; üretimi örgütlemek yerine vergilendiren, emekçi kesimleri yoksullaştırarak içlerinden bölen; hayatı idare etmekten çok, ölümü yöneten; her birimizi bir koda dönüştürerek kişisel, toplumsal yaşamımızı bütünüyle denetim altına alan bu yapıyı parçalıyor. Dinsel, ahlaki, ekonomik, etnik karşıtlıklara, ötekileştirmelere hayır diyor. Kürt sorununa çözüm bulma “çatışmasızlık sağlama” alanına sıkıştırılmış olsa da, izlenen yöntem demokratik siyasetin koşulları bakımından sorunlar taşısa da, sorunun kalıcı şekilde çözüme kavuşması için iradesinin var olduğunu ortaya koyuyor. 7 Haziran’da; her izleyicinin bir müşteri olduğu, tartışmanın üsluplar arasındaki rekabete indirgendiği; en son kamuoyu araştırmasına, gelecekle ilgili ortak bir beklentiden daha çok itibar edildiği ‘olağan’ bir seçimi daha yaşadık. Cazın Pulitzer ödüllü dahisi Coleman öldü Caz sözlüğüne ‘Özgür Caz’ terimini kazandıran öncü ve deneysel saksofon ustası Ornette Coleman dün New York’ta kalp krizinden öldü. 85 yaşındaki Coleman, ‘Sound Grammar’ albümüyle Pulitzer Ödülü alan ilk sanatçıydı. Coleman, 2003’te İstanbul’da da alkışlanmıştı de ifade edilmelerine imkân tanıyan kurumları sağlayabilir. Böylelikle; siyasalın husumet boyutu canlandıkça, demokrasinin amacı olarak görülen mutabakatın gerçekleşmesi de olanaklı hale gelebilir. merikalı caz müzisyeni, saksofoncu Ornette Coleman, dün ABD’nin New York kentinde 85 yaşında hayata veda etti. Caza getirdiği deneysel yaklaşımla dikkat çeken sanatçı, bir albümle Pulitzer Ödülü’ne değer görülen ilk sanatçı olma özelliğini de koruyordu. New York Times Gazetesi’nin duyurduğu habere göre, sanatçı kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Coleman, 60 yılı aşan kariyeri boyunca cazın başta ‘BeBop’ ve sanatçının müzik sözlüklerine kazandırdığı kendi terimi olan ‘Free Jazz’ (Özgür Caz) ile öteki sınır dışı tarzlara imza atarken, dost ve meslektaşları John Coltrane ve Charlie Parker ile de aynı kalite ve seviyede görülüyordu. 1930 yılında ABD’nin Teksas eyaleti Fort Worth kentinde dünyaya gelen sanatçı, kelimenin tam anlamıyla, ismen ve cismen bir ‘Caz Gezgini’ idi. Müzikal yolculuğuna New Orleans’tan başlayan Coleman, evine döndükten kısa süre sonra Los Angeles’a giderek, burada bir ritm ve Blues topluluğuna refakat etti. Hayatının bu noktasında, hakkında bir dokümanter hazırlayan Ken Burns’un tabiriyle kendi stilini inşa etmeye başlayan sanatçı, bu esnada ‘Country Blues’ akımı ile teknik caz teorisini harmanladı. 1950’lere gelindiğinde 7 Haziran seçimleriyle halk, dinsel, ahlaki, ekonomik, etnik karşıtlıklara ve ötekileştirmelere hayır dedi. (NECATİ SAVAŞ) masıyla şöyle ifade etmek gerekir: “Bugün onlarca yıldır veya yüzyıllardır bildiğimiz ve sahip olduğumuz bir şeyi savunurmuşçasına, demokrasinin savunuculuğunu yapmak kendini kandırmaktır. Ve tamamen sahtedir. Bunun ölçütü geleneksel kurumların varlığını devam ettirmesinde değil, iktidarın nerede bulunduğu ve nasıl kullanıldığı sorusunda aranmalıdır. Demokrasiyi savunma değil, oluşturma ihtiyacından bahsedeceksek, hedefe çok yakın olmalıyız...” enerji ve çıkarlar karışımının karşılıklı iletişimine indirgeyen bir sandık demokrasisinin (hükümet pratiğinin) artık varlığını sürdürmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. İrade karşısında irade A E. Canetti’nin belirtmiş olduğu gibi; “artık hiç kimse, çoğunluğun kararının daha fazla oy almış olduğu için ille de daha akıllıca olduğuna inanmıyor. İradenin karşısında da irade vardır.” Bu gerçek her birimizde S. Zizek’in deyimiyle; “yaşamın sunabildiği olanaklar hakkındaki duygu” olarak tanımlayabileceğimiz umudu yeniden yaratmış bulunuyor. Bu umudun “gelir düzeyiyle bir ilişkisi yoktur; onun öncelikli düşmanı, ortadan kaldırmayı yöneldiği şey, kapana kısılmış olma duygusudur, yoksulluk duygusu değil”. Dolayısıyla “kapana kısılmış olma duygusunu” aşmış olduğumuz bu süreçte, toplumsal bilinç ve eylemliliğin hedef noktasını, E. H. Carr’ın sapta Yeni Meclis Hedefe yakın mıyız? Seçim sonuçları ve HDP’nin barajı aşmış olması; Türkiye’de demokrasiyi oluşturma açısından umutlu bir olasılık yaratıyor. Zira bu sonuç; halkın görünmesini ve tartışmasını ortadan kaldıran; yalnızca devlet mekanizmalarının, toplumsal Oluşacak yeni Meclis; kitlelerin demokratik kurallar çerçevesinde mobilize edilebileceği farklı politik projeleri ortaya koyma olasılığı açısından, önemli bir potansiyel taşıyor. Bu Meclis, siyasi değişim süreci olarak demokratikleşme ve demokrasiyi birbirinden ayıracak, demokrasinin dar bir yorumla; “özgür ve adil seçimler olarak” yorumlanmasına karşı çıkacak dinamikleri oluşturma ve bu dinamikleri siyasal süreçlere katma araçlarını oluşturabilir. Demokratik siyasal pozisyonların çarpışmasına ve onların husumet/ zıtlıklar biçimin Değerler bölüşümü Tartışma ve ikna diyalektiğinin, antidemokratik körü körüne itaatin yerine geçmesini sağlamanın olasılığı yaratılabilir. Ekonomik değerlerin yeniden bölüşümünü (ekonomik demokrasiyi) sağlayacak, toplumun demokratik olmayan güç ilişkilerini değiştirecek bir yapısal dönüşüm mümkün hale gelebilir. Türkiye’de bireylerin “farklı olmaya dair” haklarının tanınması, eşit ve özgür şekilde, barış içinde bir arada yaşamayı sürdürmesi de bu koşulların yaratılmasına bağlı. Hedefe, hiç olmadığımız kadar yakınız. Açtırma kutuyu... Çok bilinen sözdür, “Açtırma kutuyu söyletme kötüyü.” Her türlü kutunun sıra sıra açıldığı, kötülüklerin gökyüzüne uzandığı bir dönemde usumuza bir başka atasözü geliyor: “Sinek, pekmezciyi tanır.” SEVGİ ÖZEL Yazar T ürlü yollardan edindiği ünü, parayı, koltuğu korumak için egemen(ler)e sığınanların saçma sapan konuşmalarını, utanılması gereken davranışlarını izliyoruz. Aralarında yaklaşık 3040 yıldır her dönem yağdanlık olan, egemene yağ çekerek yerini koruyanlarla bunlara takılıp Uğur Mumcu’nun tanımıyla “liboş”luk aşamasına ulaşanlar var. ği gereksiz bulduğu, inancı siyasasına araç yaptığı için yerçekimi diye bir doğa yasası olduğunu da unutuyor. Kendi mutluluğu, gönenci, gücüyle esrikleşen devletli, “Devletli ile deli bildiğini işler” diyen ataları doğruluyor. Dilimizde “devlet düşkünü” diye bir deyim var. Tarih yerçekimini umursamayan devletlilerin düşüş öyküleriyle doludur. “Devlet” tüzel bir varlıktır; baba bilinir; bizde uzun zamandır bir avuç insan için pekmezci, çoğunluk içinse üvey babadır. Devleti pekmezci gibi görenler Devlet düşkünü çalsın sazlar havasındayken, baba bildiği devletten korkanlar günbegün çoğalırken demokrasinin içini baskının, korkunun doldurduğunu görüyoruz. Son yıllarda demokrasi kavramına “ileri” önadı eklendi; ileri, ilericilik, ileride sözcükleri içinde umudu, yeniyi de barındırır. Ne ki bizim ileri demokrasimiz kutu açma/açtırma oyununa dönüştü. Kutulardan demokrasiyle bağdaşmayan, “ileri demokrasi bu olsa gerek” dedirten ilişkiler saçılıyor. Kutusunda kirli ilişkileri saklayanlar, devlet gücüyle üste çıkıyor; kötünün hem öz nesi hem nesnesiyken yargıyı, hak ve özgürlükleri tanımadan yükseliyorlar. Yaşadıklarımız laik eğitimin, hukukun üstünlüğünün her yurttaşa olduğu gibi devletliye, yandaşlarına da gerektiğini gösteriyor; ama bunu göremeyen mutsuz, umutsuz, yoksul çoğunluk ileri demokrasiyle gelen korkularla kuşatılıyor. Korku insancıl bir duygudur; insan fareden, selden, yangından; birçok şeyden korkabilir. Gelgelelim halk sinekten bile korkar oldu. Yüzyıllarca padişahtan korkanlar, cumhuriyetle “devletli korkusunu” tarihe gömmüştü. Baskıyla yaratılan tüm korkuları, karamsarlığı gerçek demokrasiyle soyunabiliriz. Karamsarlık karadan gelir; içi dışı kara olanlara yakışır. Devlet düşkünleriyle devleti pekmezci sanan içi dışı karalar “yeni, ileri, ak” gibi umudu besleyen kavramları da yolsuzluk, baskı ve korkuya bulayarak kararttılar. Babamızı (baba bildiklerimizi) olduğu gibi devlet babayı korkmadan seveceğimiz, kutu oyunlarının biteceği, kötü sözlerin sahibini bağlayacağı günler uzak değil! Olmamalı! Yoksul çoğunluk Kuzeybatı’ya hareket eden usta müzisyen, buradan New York City’e ulaştığında ise, Ocak 1955’te Nesuhi Ertegün’ün kurduğu dünyaca ünlü plak firması Atlantic Records ile sözleşme imzalayarak, burada ‘kült’ albümleri sayılabilecek ‘The Shape of Jazz to Come’ (1959) ve ‘Free Jazz’ı yayımladı. Keza Caz yazarı Burns de, daha sonraları bu albümü ‘kuşku götürmez biçimde, ilgili onyılda avangart caza etkisi olan en bariz örnek’ olarak niteledi. Coleman, ölümüne değin kayıt yapmayı ve konser vermeyi sürdüren bir sanatçı oldu. 1970’lere gelindiğinde müziğine Rock ve Funk tarzını da eklemleyen usta caz adamı, bu süreçte ‘Prime Time’ isimli bir grupla da çaldı. ‘Sound Grammar’ isimli, canlı ve doğaçlama (2005) albümüyle Pulitzer Ödülü’ne değer görülen Coleman’a bu çalışmasından ötürü bir de ‘MacArthur Genius’ ödülü verildi. Coleman, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamında 16 Temmuz 2003 Çarşamba akşamı, Cemil Topuzlu Açıkhava sahnesinde de alkışlanmış, bu konserde kendisine davulda oğlu Denardo Coleman, basta Tony Falanga ve Greg Cohen eşlik etmişti. l Kültür Servisi İleri demokrasi S Güncel sanat SALT’ta... ALT Beyoğlu, 2 yal adaletsizlik, kaAğustos’a kadına yönelik şiddet, dar sürecek sergiataerkil toplum, azınsinde üç özel kolıklara yönelik basleksiyonu sunum kılar ve ‘Kürt soruve tartışmaya açnu’ gibi konu başlıktı. ‘Her Tercih Dilarına Ahmet Öğüt, ğer İhtimaller Şener Özmen, Haİçin Bir Dışlamale Tenger, CANAN ve dır’ başlıklı serElmas Deniz gibi imgi, Bilge ve Haro Ahmet Öğüt ve Şener zalar ile atıfta buluCümbüşyan, Tü Özmen’in yapıtı. nulurken etkinliğin ten ve Agâh Uğur üçüncü katı, 18 yaş ile, Ayşe ve Saruhan Doğan ko üzeri ziyaretçiler tarafından izleksiyonlarını bir araya getilenebiliyor. Sergide 30’un üzeriyor. Üç kata yayılan sergide rinde sanatçının işi bulunuyor. Türkiye’nin Gezi Direnişi, sos l Kültür Servisi İçi dışı kara olanlar Ne durumda olduklarını görmek için kullandıkları dile bakmak yetiyor. Kirlenen dilleri değil; düşünce “ak” olmayınca “ak”a, “akım” diyene sarılmak kimseyi “ak”lamıyor. Yıllardır toplumun gözü önündekilerin, öncelikle politikacıların kullandığı dili izliyorum; devleti temsil edenlerin, bir başka deyişle devletin ağzının bu denli bozulduğuna tanık olmamıştım. Devletin ağzı bozulunca doğallıkla alkışçılarınınki de düzgün kalamıyor. Dahası alkışçılar, gücüne sığındıklarını egemen(ler)i bile solluyor. Atalarımız, “Devletli gözü perdeli olur” demiş ya... Tarihi, coğrafyayı, kimyayı, fizi ‘Ak’lamıyor Ressam Ali Demir’i yitirdik İşlediği konularla resimde kendine özgü bir yer edinen ressam Ali Demir yaşamını yitirdi. Bir yıla yakın süredir yatağa bağlı yaşayan Demir dün sabah saatlerinde, İstanbul’da yaşama veda etti. Türkiye’de ilk sokak sergisini açan ressam olarak tanınan Demir, bugüne dek çizdiği 7 bine yakın resimle ve 2012 yılında Cumhuriyet gazetesine destek vermek için açtığı bir sergi ile biliniyor. Demir’in cenazesi bugün Ataköy 5. Kısım Ömer Duruk camisinde kılınacak öğle namazıının ardından toprağa verilecek. lANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devletin ağzı bozulunca doğallıkla alkışçılarınınki de düzgün kalamıyor. Dahası alkışçılar egemenleri bile solluyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle