15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 12 Haziran 2015 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 10 MHP’yi ‘ferahlık kaynağı’ yaptı Sol müktesebata sahip insanlar, Pursaklar gibi AKP oy depolarında MHP’yi sığınak görüyor bir hareket ve en çok bu bakımdan faşizmi tanımlama, anlatma, öğretme yolunda eşsiz bir örnek oluşturuyor. Toplumu devlete, o devleti ele geçirmiş bir partiye, o partinin hamisi, velisi, sahibi bir lidere tâbi, daha doğrusu “pekişik” kılmak, yani kitlenin liderde erime hali faşizmi anlatıyorsa, bunun resmini görmek için AKP iktidarının ve onun muktedirinin yıllardır yapıp ettiklerine bakmak yeter. O yüzden 2010 yılında Meclis’teki bir kavga sonrası, o dönem başbakan olan Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’ye polemiksel mahiyette sarf ettiği, “Evet, Sayın Bahçeli, biz faşizmi sizin kadar iyi bilmeyiz” şeklindeki sözleri ve müteakiben “Çünkü siz, hem teorisyenisiniz, hem de bu işin pratisyenisiniz” ifadesi hükümsüzdür. Gelecek kuşaklar bu ülkede faşizmin teori ve pratiğine ilişkin “yerli” bir veri aradıklarında Bahçeli’ye değil Erdoğan’a, onun yapıp ettiklerine, söylediklerine ve söylevlerine bakacaklar. Fakat tabii MHP’nin yukarıda aktarılan iki vaka dolayısıyla ortaya çıkan “farklılık” durumunu sadece AKP’ye nazaran kazandığını söylemek doğru olmaz. Daha doğrusu bu Devlet Bahçeli’ye büyük haksızlık olur. Türkeş’ten sonra MHP başkanlığını devralan Bahçeli, 1970’lerdekine benzer bir reaksiyoner konum ve eylemlilik halini partisi adına mümkün kılabilecek sosyopolitik bir iklim içinde buldu kendini. Ülkücüdevrimci kavgası bitmiş ama bu defa bir TürkKürt kavgasına yol açabilecek çatışma ortamı oluşmuştu. Antikomünizmin yerini bölücüterör retoriği eşliğinde benzeri bir vatanmillet bekâsı için mücadele motivasyonu almıştı. Devlet Bahçeli bu süreçte MHP ve Ülkücü gençliğin 12 Eylül öncesinde olduğu gibi sokağa dökülmemesi, büyük ölçekli ve ülke sathına yayılmış bir sivil TürkKürt çatışmasının çıkmaması için azami gayret sarf etti. Şiddet, evet, hâlâ söz konusu hareketin bünyesinde kendini gösteren, onun bileşeni olmaktan çıkmamış bir unsurdu. Bu, öyle kolayından, bir çırpıda, bugünden yarına aşılabilecek, değişebilecek bir dinamik de değil hiç kuşkusuz. Bir “şiddet kültürü”, hatta şiddet fetişizmi, “erkeklik” hali ile de titreşimli olarak bu coğrafyanın, toprağın ve toplumun dokusunda, istesek de istemesek de var. Bu “kültür”ün aşılması tabii ki çok iyi olur; ama olamıyorsa mesele, bunun siyasal süreçlerde, davranış ve tutum alışlarda da bir belirleyen haline gelebildiği noktada onu denetim altında tutmak ve büyük patlamalara, kanlı çatışmalara yol açabilecek şekilde dizsızşartsız reddiye içindedir. Ancak dolaylı olarak bu politikanın samimiyetsizliğinin, açmak gerekirse Kürt sorununu çözüyorum derken toplumda bambaşka bir sorun, bir “laik(lik) sorunu” yaratan tasarruf ve uygulamalarının da farkında ve takibindedir. Çünkü: Şiddet kültürü, evet var; ataerkil baskınlık doğrultusunda kamusal alanda “kadın temsili” hususunda tutukluk veya homofobik sertlik, evet var; etnokültürel kimlik dışavurumlarına itiraz, evet var... Ama MHP, Bahçeli öncülüğünde, Türkiye’nin seküler yaşam deneyiminden vazgeçmeye de niyeti olmayan bir partidir. Daha doğrusu ülkenin yakın Cumhuriyet geçmişiyle uzak Osmanlıİslâm geçmişini AKP gibi kafa kafaya getirmeyi, hesaplaştırmayı, çatıştırmayı düşünmeyen, istemeyen, sevmeyen bir partidir. Böyle olduğu için de “İslamofaşist” bir rejim inşasına iyiden iyiye giriştiği hem ülke içinde, hem de (daha dün yine Cumhuriyet’te ifşa olduğu üzere) dışarıda, Suriye iç savaşındaki kirli operasyonlarıyla netleşmiş bir kâbus iktidar karşısında MHP, dindarmuhafazakâr cenahta bir sigorta, bir fren, bir panzehirdir. MHP’yi Ankara’nın Pursaklar bölgesi gibi AKP oy depolarında bir sığınak kılan, sol müktesebata sahip insanlar için bile umut haline getiren budur. Bu çerçevede AKP’nin diktatörlüğe hevesli hegemonyasının 7 Haziran seçimlerinde kırılmasında en başat rollerden biri MHP’ye, Bahçeli’ye aittir. izimizin üçüncü bölümünü bazı anekdotlar eşliğinde Devlet Bahçeli’ye hoş geldin diyerek açıyoruz!.. 1970’lerin “devrimciülkücü” çatışmalarının sokakları korku filmine çevirdiği içsavaş yılları... Bir semtten diğerine misafirliğe gitmek bile ölüm tehlikesi barındıran bir sorun... Bir aile büyüğünü ziyaretten çıkıp gece evime yol tutacakken uyarılıyorum; daha yakın sokaktaki durağa gitmek yerine yukarı, bir üst sokağa yol tutup oradan otobüse binmem hususunda... Neden diye sorduğumda cevap net: Çünkü aşağı sokakta MHP’liler var!.. Ve geçtiğimiz hafta yapılan genel seçimlerde Ankara’da AKP kalesi Pursaklar’da bir seçim sandığının bulunduğu odada her işe karışan, müşahitlere akıl öğreten, hareketli ve hamarat bir sandık kurulu üyesinden şikayetleniliyor. Oyların çalınacağı, değiştirileceği endişesinin seçim öncesinde kamuoyuna da yansıdığı bölgede böyle bir davranış, akla hemen ilgili şahsın AKP temsilcisi olup olmadığı sorusunu kaygıyla getiriyor. Ancak o odada görevli müşahit arkadaş durumu, “Yok, o MHP’li” diyerek netleştiriyor. Aldığı karşılık da net: “Ha, iyi, o zaman mesele yok!..” Bitmedi! Bu “refleksif” karşılığı veren ve belli ki sol bir parti adına müşahitlik yapan kişi, birden ne dediğini fark ederek gülüyor ve “Şu halimize bakar mısınız? MHP ile ferahlıyoruz” diyor!.. D Koalisyon tartışmasında Bahçeli, çok kritik bir noktada kilit konumunda. Ama “kilit” olarak da Türkiye’nin önünü açmak ya da partisinin ve kendisinin önünü kapamak gibi zor ve tehlikeli bir ikilemle karşı karşıya... ginlerinden boşanmasını önleyebilmektir. Bir başka deyişle ona komuta ederken “supap” da olabilmektir. Devlet Bahçeli, bunu başarmış isimdir. 2002’de barajın altında kaldıktan sonra 2007’de parlamentoya geri dönen Bahçeli’nin MHP’si, o zamandan itibaren AKP’nin ve Erdoğan’ın iştahını hep kabarttı. Çünkü bilindiği üzere milliyetçilik ve İslâmcılık, 1970’lerde gelgitli, 1980’lerde ise (Türkİslâm Sentezi resmi ideolojisi temelinde) daha randımanlı bir ilişki içinde 1990’lardan bugüne gelen iki ideolojik haldir. O yüzden AKP, 2011 genel seçimlerine doğru yüzde 50’yi görmek üzere yol alırken bunu yüzde 60’lara çıkarma hevesiyle, olmuyorsa MHP’yi barajın altında bırakma arzusuyla bir çökertme ameliyesine gitmiştir. MHP’nin dindarmuhafazakâr tabanını devşirip yola daha da “iri” devam etme isteği, AKP’de o gün de vardı, bu gün de var. Şimdi 7 Haziran seçimi sonrası koalisyon arayışlarında AKP çevrelerini en hazla cezbeden seçenek de bu, yani AKPMHP koalisyonu... Bahçeli o dönemde partisini AKP markajından çıkarmasını bildi. Erdoğan’ın MHP’yi barajaltı kılma yolunda izlediği tüm saldırgan politikalara rağmen 2011’de barajı aştı. Tabii bunda “püskevit faktörü”nün katkısını da unutmamak gerekir!.. Bu faktör, MHP’nin “popüler kültür”le arasını düzeltme yolunda mucizevi bir etki yapmıştır. Yılların korku uyandıran, ciddi, çatık kaşlı ve mizahla pek arası olmayan hareketine Bahçeli’nin “püskevit”li konuşması, “internet kuşağı” nezdinde inanılmaz kredi kazandırdı, onu sevimli kıldı. Bundan dolayı oy verenler dahi olmuştur! Bahçeli’nin “Ama benim niye oyum yok” diye hüzünleneceğini hayal ettiği için oy verdiğini söyleyen gençler tanıdım mesela!.. Tabii ki abartılmamalı, ama MHP 2000’li yıllarda geleneksel kırkasabataşraya dönük oy potansiyelini birazcık da olsa şehirlileştirebildiyse bunu böylesi popülerleşmelere de borçludur. Onu özellikle AKP’ye göre bir “ferahlık” kaynağı kılan, korkulacak bir hareket, bir öcü olmaktan çıkaran bu türden “yumuşaklıklar”dır ve bunda da Bahçeli’nin payıkatkısı önceliklidir. Fakat Bahçeli’yi, 7 Haziran seçimlerine giden yol da dâhil, hiç yumuşatmayan bir nokta varsa o, AKP ve Erdoğan’ın Kürt sorununa çözüm yolunda attığı adımlardır. Bahçeli, içerisinde yer aldığı siyasi hareketin doğası gereği bu politikaya “kategorik” olarak, yani ne kadar “samimi” olup olmadığını dahi sorgulamaya gitmeksizin kayıt Milliyetçilikİslamcılık Ama tabii yukarıda değindiğimiz üzere MHP, şimdi koalisyon sürecinde de kanca ‘Kırk katır mı kırk satır mı?’ nın takılacağı bir partidir ve Bahçeli tam bir “kırk katır mı kırk satır mı” seçimine zorlanma noktasındadır. AKP ile, muhtemelen kendi tabanından ya da AKP’den, özellikle oradaki eski (ya da saklı) MHP’lilerden gelebilecek koalisyon teklif ve telkinleriyle karşı karşıya o... Bu, belki bir kez daha MHP hareketini AKP’ye doğru, onun yörüngesinde çözülme sürecine sokacak tehlikeli bir seçenek olabilir. Öte yandan CHP ile ve HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir koalisyonla da onun “terör sorunu” karşısında çözüldüğünün hem kendi tabanınca, hem de bu süreçte ona hasımlaşacak AKP çevrelerince dillendirilme olasılığı kapıda beklemektedir. Çok kritik bir noktada kilit konumunda Bahçeli... Ama “kilit” olarak da Türkiye’nin önünü açmak ya da partisinin ve kendisinin önünü kapamak gibi zor ve tehlikeli bir ikilemle karşı karşıya... O yüzden onun seçim performansını “Nazarlardan uzak olsun” diyerek kaydedelim: Kazanmıştır. MHP’nin böyle bir “ferahlık” kaynağı olmasında AKP’nin elbette ki büyük payı var. MHP, 1970’lerin “soğuk savaş” ortamında, Türkiye’nin bu “soğuk savaş”ın sıcak zemini haline geldiği bir iklimde antikomünist motivasyonla, kendisiyle bağlantılı Ülkücü hareketle birlikte şiddetli bir “reaksiyoner” mücadele sergiledi. Ona karşı bizim dilimize pelesenk olmuş sloganlar malum: “Kahrolsun faşizm” veya “Faşizme karşı omuz omuza”, vb. Bunların hepsinin göndermesi MHP’ye idi. Ama ben bugün son 34 yıldır ülkede sergilenen iktidar pratiğine baktığımda, hiç yalan yok, MHP’ye ne kadar haksızlık etmişiz diye düşünüyorum!.. O dönemde MHP, koşulların ürünü olan reaksiyoner bir hareketti. Bu dönemde AKP, kendisi koşul koyan, hatta olan, “proaktif” Koşulların ürünü... Şiddet unsuru Kayıtsızşartsız ret YARIN: RECEP TAYYİP ERDOĞAN 37 hâkim ve savcıya ihraç HSYK’nin gerekçesi avukatlıktan yargıya geçiş sınavında kopya çekildiği iddiası Anayasa Mahkemesi, devlet tekelini kaldırdı Risalei Nur darbesi ALİCAN ULUDAĞ nayasa Mahkemesi, hükümetin cemaatle girdiği mücadelede Said Nursi’ye ait Risalei Nur kitabının basımını devlet tekeline almasını öngören düzenlemeyi iptal etti. Mülkiyet hakkı ve ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğüne aykırı bulan mahkeme, iptal kararının 1 yıl sonra yürürlüğe girmesine hükmetti. Geçen son baharda Meclis’te görüşülen torba yasaya, “Bakanlar Kurulu kararıyla, memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki hakların, hak sahiplerinin münasip bir bedel talep etme hakları saklı kalmak kaydıyla, eser sahibinin ölümünden sonra, koruma süresinin bitiminden önce, kamuya mal edilebilmesi” düzenlemesi eklendi. Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’nın 47. maddesin A SYK 3. Dairesi, soruların sızdırıldığı ortaya çıkan 2012 Mayıs ayında avukatlıktan hâkimliğe geçiş sınavını kazanarak hâkim ve savcı olan 37 kişinin, mesleğe kabul kararını kaldırdı. Adalet Bakanı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanı Kenan İpek yaptığı açıklamada, 37 hâkim ve savcının, 6 Mayıs 2012’deki yazılı sınavdan önce, soru ve cevapları elde ederek, sınavı “haksız ve hileli” geçtiklerini belirtti. HSYK’nin mesleğe kabul kararını kaldırdığı yargı üyeleri şöyle: Şabanözü Hâkimi Fatih Başyiğit, İstanbul Anadolu Hâkimi Alaattin Sabır, Yargıtay Tetkik Hâkimi Serhat Ağır, Hayrabolu Savcısı Gökhan Yıldırım, Bulancak Hâkimi Halil Küçükdağlı, Yargıtay Tetkik Hâkimi Tülay Ardıç, Refahiye Hakimi Adem Kaçar, Kozan Hâkimi Halit Önder, Trabzon Hâkimi Yusuf Aydemir, Eskişehir Hakimi Necmettin Boz, H Senidkent Savcısı Gökhan Simavlı, Diyarbakır Savcısı Erdem Gençay, Niğde Hâkimi Enis Ural, Sivaslı Hâkimi Elif Mercah Çevik, Kemalpaşa Hâkimi Ahmet Kara, Batman Savcısı Mahmut Karababa, Gaziosmanpaşa Hâkimi Mehmet Erdin, Torul Hâkimi Rasim Büyük, İstanbul Hâkimi Akif Akbulut, Pervari Hâkimi İsa Çetin, Pazarcık Hâkimi Şerife Cevizci Ünsal, Diyarbakır Hâkimi Özgüraslan Topçak, Akşehir Hâkimi Hasan Çiçek, Safranbolu Hâkimi Habip Doğan, Gönen Hâkimi Murat Enez, Ermenek Hâkimi Hafize Okay, Silvan Hâkimi Mustafa Kemal Çilingir, Gaziosmanpaşa Savcısı Engin Nazlı, Altınözü Hâkimi Dursun Ali Kart, Bor Savcısı Fatih Mehmet Bayram, Şanlıurfa eski Hâkimi Habil Kahraman, Alanya Hâkimi Hacer Bardakçı, Burhaniye Hâkimi Oktay Cemil Bayram, Devrek Hâkimi Niyazi Kara, Karaman Savcısı Bahri Bayazıdoğlu, Diyarbakır Savcısı Mehmet Dönmez, Karabük Hâkimi Mehmet Cemil Bilgiç. l ANKARA Orhan Erinç Altan Öymen Öymen’in plaketini gazetemiz İmtiyaz Sahibi Erinç verdi. TGC 69. yılını kutladı GC Burhan Felek Konferans Salonu’nda önceki akşam yapılan törene, TGC Başkanı Turgay Olcayto, önceki Başkanlar Nail Güreli, Orhan Erinç, Başkan Yardımcısı Recep Yaşar, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir ile çok sayıda TGC üyesi ile aralarında Altan Öymen, Halit Kıvanç, Güngör Uras’ın da bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı. Ayrıca sivil toplum gazetesi olarak yola çıkan TGC’nin günlük yayını Bizim Gazete 21, Basın Müzesi ise 27. yaşının da kutlandığı törende, konuşmayı TGC Başkanı Turgay Olcayto yaptı. Olcayto, basının üzerinde çok yoğun baskı uygulanan bir dönemin yaşandığını vurgulayarak “Yeni oluşacak iktidardan ve parlamentodan bu baskıların kaldırılmasını istiyoruz” dedi. Törende, 19321933 doğumlu 40 TGC üyesine anı plaketi sunuldu. l İSTANBUL/Cumhuriyet T de yapılan bu değişikliğin ana amacı, Risalei Nur gibi eserlerin, basım iznini tamamen Bakanlar Kurulu’na vermek ve cemaati dışarda tutmaktı. Bu yolla hükümet, cemaatin etkinliğini kırmayı amaçladı. CHP, torba kanununu AYM’ye taşırken, söz konusu düzenlemenin de iptalini istedi. Yüksek Mahkeme, oyçokluğuyla bu düzenlemenin iptaline karar verdi. İptal kararının altına yeni AYM Başkanı Zühtü Arslan da imza attı. Muammer Topal, Kadir Özkaya, Rıdvan Güleç ise düzenlemenin iptal edilmemesini isteyerek, karara muhalefet etti. Özkaya’yı, Cumhurbaşkanı atarken, Güleç ise Sayıştay kontenjanından seçilmişti. Topal’ı ise 2012’de Abdullah Gül atamıştı. l ALİCAN ULUDAĞ/ANKARA nkara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görevli 50 polise açtığı usülsüz dinleme davasının iddianamesinDestici de dikkat çeken bir ayrıntı daha yer aldı. Buna göre İstihbarat Daire Başkanlığı, 25 Mart 2009’da bindiği helikopterin düşmesi sonucu BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından o dönem BBP Genel Başkan Yardım Yazıcıoğlu ölünce Destici’yi dinlemişler A sı Mustafa Destici’nin telefonlarını 14 Nisan 2009’da dinlemeye aldı. Gerekçe olarak İBDAC örgütü içinde faaliyet gösteren üst düYazıcıoğlu zey sorumlu Bünyamin Eser’in faaliyetlerini deşifre etmek gösterildi. Ancak Destici, şu ana kadar kendisini dinleyen polislerden şikâyetçi olmadı. Aynı kararda, Namık Kemal Zeybek de dinlemeye alındı. l ALİCAN ULUDAĞ/ANKARA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle