23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Haziran 2015 EDITÖR: ZEKİ TEZER TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ekonomi 9 ‘İstediğimi söyle’ baskısı PELİN ÜNKER CHP Genel Başkan Yardımcısı Böke, “Başbakan TÜSİAD üyelerine, benim istediğimi konuş, diyor. Bu çok tehlikeli bir anlayış” dedi ‘Merkez HP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selin Sayek Böke, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) üyelerini, muhalefetin asgari ücretin artırılması vaatlerine sessiz kalmakla eleştirmesiyle ilgili konuştu. Gazetemizin Ekonomi Servisi ile bir araya gelen Selin Sayek Böke, CHP olarak kendilerinin de TÜSİAD ile temas kurduğunu belirterek “Biz Türkiye’de ekonomiye paydaş olan herkesle konuşuyoruz. Sorunların tespitleri ve çözümleri için öneriler alıyoruz. Onlar benim istediğimi konuş diyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Cumhurbaşkanının kendisi bağımsız olmamayı tercih edebilir ama Türkiye’nin bütün bağımsız kurumlarını bunun dışına davet ediyor olmaları çok tehlikeli ve bizim yadırgadığımız bir şey. Muhalefeti kendileri yapsınlar. Başka kurumları bunun için kullanmaları demokrasi anlayışlarının göstergesi aslında” dedi. Sayek Böke’nin açıklamaları şöyle: C Derviş’in rolü HP’nin ekonomi ekibi en güçlü yönetim adaylarından biri. Kamu tarafından çok deneyimli insanlar var bu ekipte. Kemal Derviş’in de bu açıdan Uluslararası ve Sermaye Piyasalarıyla olan irtibatı var. Haziran’ın 7’sinden sonra görev dağılımı tablosu netleşmiş olacak. Tepedekilerden ziyade tabandan gelen ihtiyaçları dinlediğimiz toplantılarla belirledik projemizi. Örneğin, esnaf zanaatkarlar odasıyla buluştuk onlar bize 10 sorun ve 10 çözüm önerisi sundu. Biz bunları değerlendirdik. Bu süreçte Derviş ile irtibat halindeydik zaten. Türkiye’ HP’nin ekonominin küresel düzleme, daha fazla açılarak güçlenmesini öngören Merkez Türkiye tasarımı, kendi içinde derli toplu bir yaklaşım sergiliyor. Özellikle sabit sermaye yatırımlarıyla ile ilgi somut öngörüler; ArGe’ye (araştırmageliştirme) verilen önem ve enerjide çevreci bir yaklaşımın benimsenmesi, önerinin gücünü artırıyor. Bununla birlikte tasarımın, aşağıda kısaca yapıldığı gibi, yeni katkılarla geliştirilmesi gerekiyor. HHH Birincisi, öneride sözü edilen dünyadaki üç örneğin deneyimlerinin kanıtladığı bir gerçek var: bu tür projelerde işgücü ya da emek ayağı piyasa koşullarına bırakılıyor. Türkiye’de, işçi hakları tam anlamıyla yerlerde sürünüyor. Bu durumda sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi hakkı; asgari ücret, çalışma süresi; iş güvenliği; çalışma koşulları alanında Merkez Türkiye için yapılacak yasal düzenlemeler Türkiye genelinden ne ölçüde ve ne yönde farklı olacak? HHH İkincisi, girişimin yeri belli değil; Orta Anadolu’da olacağından söz ediliyor. Merkezin nasıl yönetileceğiyle ile ilgili soru işaretleri saklı kalmak koşuluyla, kanımca yerleşim yeri kesinlikle Ankara olmalıdır. Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyetin kuruluşunda çok ayrı bir yeri olan Ankara, sağcı hükümetlerin kasıtlı tutumuyla, özellikle de AKP iktidarında başkent olmaktan neredeyse tamamıyla çıkarıldı. Ankara’dan Cumhuriyetin tüm değerleri siliniyor. CHP, geçmişine ve adına yakışır bir tutumla, Merkez Türkiye’yi kentsel çevresi genişlemeye uygun olan Ankara’ya yerleştirmeli, Cumhuriyetin Ankarası’nı, küresel ekonominin olduğu kadar, özellikle de çağdaş eğitimin, bilimsel bilginin, yaratıcı ve evrensel kültür ve sanatın çekim yeri yapmalıdır. HHH Üçüncüsü, açıklamada “Her yıl 15 bin üniversiteli doktora için yurtdışına gönderilecek” denilmektedir. Bu yaklaşım yeniden düzenlenmelidir. Doktora eğitimi ilke olarak yurtiçinde verilmeli ve bu eğitim, yalnızca bilimsel ölçülere göre belli bir gelişme düzeyine yükselen üniversitelerde toplanmalıdır. Doktora programları kapsamlı bir biçimde desteklenmeli ve bu amaçla gerekirse yurtdışından bilim insanları çağrılmalıdır. Yurtiçinde doktora yapanların eğitimlerinin 12 yıl gibi belli bir süresini yurtdışında almaları sağlanabilir. Kuşkusuz her yıl yine belli bir sayıda ve her düzeyden öğrenci yurtdışı eğitime gönderilebilir. Böylelikle çok daha az bir maliyetle sağlanacak yurtiçi nitelikli doktora eğitimi, ArGe çalışmaları; konferans ve çalıştay etkinlikleri gibi yan ürünleriyle ülkenin bilimsel gelişmesini güçlendirecek; bilim kurumlarının gelişmesine katkı yapacak ve bilimin topluma yayılmasında etkin olacaktır. Bilimsel üretim kendi içinde birikimli bir süreçtir. Üniversitelerin, devletin ve özel firmaların araştırmalarının derinleşmesi ve yaygınlaşması, yerli ve nitelikli doktora eğitimi verilen bir ortamda çok daha güçlendirebilir. HHH CHP’nin attığı Merkez Türkiye adımı önemli bir açılımdır. Ülke siyasetinin içine sürüklenmiş olduğu derin kapalılık ve kısırlıktan yeni yasama döneminde bir ölçüde de olsa kurtulması olasılığı, yalnız ve ancak bu tür açılımlarla artırılabilir. Seçimin bu tür açılımların çoğalması sonucunu vermesi ve AKP iktidarının Cumhuriyete yönelik faşizan saldırılarına karşı çok güçlü bir sesle “Susmak yok” denilebilmesi için hafta sonuna kadar özveriyle çalışılması gerekiyor. C C Selin Sayek Böke Pelin Ünker Ekonomi Şefi Olcay Büyüktaş CHP Genel Başkan Yardımcısı Böke, İstanbul’da gazetemizin Ekonomi Servisi’ni ziyaret etti. istihdam alanı ortaya çıkarıyor. 2017 yılında demiryolu ağının alt yapı yatımlarını yaparak başlayacak o proje, hemen CHP’nin iktidarının ikinci yılında kamu yatırımları yoluyla ekonomiyi canlandıracak bir mekanizmayı sunmuş oluyor. bölüşüm. Bu kapsamda emeklilere çift maaş ikramiye, asgari ücretin 1500 liraya çıkması, borç altında ezilen vatandaşın faizlerinin silinmesi. Bunların hepsi talep tabanlı maliye politikaları. Potansiyelin altında büyüyen bir ülkede canlanma yaratma politikası. Onunla birlikte sosyal adalet. Babacan’a anlatırız Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Merkez Türkiye projesinden bir şey anlamamış. Gelsin anlatalım diyorum. Hukukun üstünlüğü diyor fakat, bunun bir parçası olmasına rağmen yapmıyor. Eğitim diyor fakat eğitimle ilgili adım atmıyor. Türkiye’de üretime yönelik düzenlemelerini yapması gerektiği halde yapmıyor. Onun için anlamıyor olması normal. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile ilgili sorunu Cumhurbaşkanı’nın söylemleri üzerinden değerlendirmek soruna tam bakmıyor olmaktı. Gerçek yerli proje Küresel markası olmayan bir ülkeyiz. Baktığımız zaman Güney Kore’de 12 tane küresel marka var. Türkiye’de hiç yok. Küresel markalar değer yaratabilen sistemlerde çıkıyor. Bizim için yerli marka anlayışı yerli katma değeri yüksek üretim yapılması. Bu proje merkezinde lojistik olan, onun etrafında bir üretim ağı olan onun çevresinde de Arge teknoloji bilişim ve finans sektörüyle desteklenen bir proje ve marka ancak böyle bir yerden çıkar. Hedef ilk 20 Daha sonra verimlilik artışı, uluslararası entegrasyon, üretim. Yerli değerler yaratılması için gereken adımlarda 2017’de yapılan kamu yatırımlarıyla Merkez Türkiye projesi başlayacak. Teşvik sistemi birinci yılda yeniden düzenlenecek. Proje ve performans odaklı bir teşvik sistemine geçilecek. Üretim tarafı canlanacak. Dördüncü ayak sürdürülebilirlik. Yeşil ve mor ekonomi diyorum ben buna. Teknolojiyi kadını sisteme dahil edecek şekilde kamu yatırımları yaptıran ve yeşil ekonomiyi canlandıracak, sürdürülebilir enerjiye dayanan toplumsal bütünleşmeyi sağlayacak bir sistem olacak. Hedefimiz insani gelişmişlik endeksinde Türkiye şu anda 69. sırada 20 yılda ilk 20’ye taşımak. Kamu öncü olacak CHP kamuya çok net bir rol tanımlıyor. Sadece düzenleyici ve denetleyici bir rol değil, yeni çağda üretim bilgi ve teknoloji ağırlıklıdır. Ve burada başarı ancak kamu öncü rol oynadığında olur. O yüzden kamu yatırımlarını da etkin kılan, kamuyu üretimde özellikle Arge tarafında dahil eden yeni bir düzen şart. Merkez zorda Merkez Bankası elindeki sınırlı araçlarla fazla iş yapması beklenen bir dönemden geçti. Yıllar içinde bu gittikçe zorlaşmaya başladı. Fakat son gelinen noktada elindeki aracı doğru zamanlarda radikal bir şekilde kullansaydı, çok daha kuvvetli bir ekonomik sinyal vermiş olurdu. Sadece enflasyon kontrolü açısından değil, ben özgürüm mesajını da vermiş olacaktı. İstihdam yaratacak Öncelik demokrasi Demokrasinin ekonomi açısından önemi, hukukun üstünlüğünü, kurallar çerçevesinde haraket etmeyi teşvik eden bir sistem. Buna dayanarak parti ön seçim yaparak demokrasiden ne anladığını herkese gösterdi. İkinci ayağı; sosyal adalet ve Türkiye’de yapısal sorunlar var. Ekonomik yapıdaki sorunlar işçi olarak vatandaşın yaşadığı sorunlar olarak kendini dışa vuruyor. Bizim programımız istihdam piyasasını düzenlemenin ötesinde Merkez Türkiye projesiyle kamunun öncü olduğu müthiş bir Petkim çalışanı mutsuz, ücret artışı istiyor Davutoğlu: Bank Asya HAKAN DİRİK etkim’de direnen çalışanlar, 4 gündür işyerlerini terk etmiyor. Aliağa’daki fabrika bahçesinde gece gündüz nöbet tutan işçiler, üretime asgari düzeyde devam ediyor, ancak ürün satışına izin vermiyor. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde talepleri kabul edilinceye dek de eylemlerini sürdürmekte kararlılar. İşçilerin direndikleri fabrika bahçesinde “İşimi sevienault işçilerinin eylemiyle başlayan grev dalgasıyla, “sanayi işçisi, uzun bir aradan sonra ilk kez kendi varlığını toplumun algı alanına soktu”. Sanayi işçisinin böylece, kritik bir konjonktürde yeniden görünür, sesi duyulur olması, hemen bir başka kitlesel hareketlenme deneyimini, “Gezi Olayı”nı çağrıştırdı. Evet, bunlar çok farklı ekonomik, kültürel biçimler sergileyen kitlesel hareketlilikler ama, her şeye karşın, en temel varlık düzeyinde paylaştıkları ortak bir özellikleri de var: Her iki kitlesel hareket de işçi sınıfına ama, kapitalizmin farklı dönemlerinde doğmuş kesimlerine ait hareketler. Gezi’yle grevler arasında böyle bir bağ olduğu için birinin kitlesel eylemi bize hemen diğerinin kitlesel eylemini anımsattı. Ancak bu kopuk bir bağdır. Kopukluk da bir boşluktan kaynaklanıyor. P yorum ama mutsuzum” pankartı dikkat çekiyor. Hemen altında oturan işçiler, eylem yorgunluğunu atmaya çalışıyor. Onlardan en genci, 7 yıllık Petkim çalışanı Oytun Erdem, mutsuzluğun kaynağını “Bizimle dalga geçen işveren” diye açıklıyor. Ali Aydın da “Dünyanın en tehlikeli işini yapıyoruz. Sözde dünya standartlarında teknoloji kullanıyoruz. Ama ne çalışma koşullarımız, ne de aldığımız ücret dünya standartlarında” diyor. l ALİAĞA Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bank Asya’nın TMSF’ye devrine ilişkin, “Bu tamamıyla teknik, mali, finansal değerlendirmeyle ilgili bir durum. Paralelle mücadele de kendi doğası içinde ayrıca yürütülür. Bu bankanın normal bankacılık işlevi dışına çıkmasının sebebi, bu Paralel Yapı’yla ilişkileri” dedi. Habertürk’te konuşan Davutoğlu “Türkiye’de bir hukuk devleti olarak BDDK, TMSF ve bankaların nasıl çalışacağı belli ilkelere bağlandı. Bunlar bir siyasi talimat üzere harekete geçen ku bankacılık sistemi dışına çıktı Fotoğraflar: VEDAT ARIK Sayek Böke, Babacan’ın ’hukukun üstünlüğü’ derken gerek Merkez Bankası gerek diğer konularda hükümetin bir parçası olarak sorumluluklarını yerine getirmediğini söyledi. rumlar değil. Eğer bunda bir siyasi irade ya da başka bir faktör olsa 1.5 senedir el konurdu. Bu yapıda irrasyonel bir tavırla belli kaynakların toparlanarak belli yerlere aktarılması üzerinde yürüyen bir çerçeve var. Hukuka uygun yapılıyorsa yine dokunulmadı. Ama bir de hukuk dışı yapılmaya başlandığında, sahibi bilinmeyen ortaklıkların, ortaklar, gerçek ortak niteliği taşımayan ortaklar olduğunda, bazı kimliklerle ilgili şüpheler doğduğunda işte o zaman bankacılık sisteminin dışına çıkılıyor” dedi. R kriz içinde değişirken işçi sınıfı içinde başlayan “çözülme” ve “yeniden şekillenme” süreçleri de karşımıza yeni sınıf kesimleri çıkarıyordu. İşçi sınıfının bu yeni kesimleri, Türkiye’de, tarih sahnesine ilk kez “Gezi Olayı” ile çıktılar. ‘Gezi’den grevlere... “Gezi” “olayı” ise karşımıza çok farklı kültürel, ekonomik, teknolojik özellikleri içeren bir “çokluğun” eylemi olarak çıktı. Bu “çokluğun” içinde, varlığı en yoğun biçimde hissedilen gruplar, bunların sanayi proletaryasından farklarını vurgulayan özelliklerine atıfla, “yeni orta sınıf”, “prekaria” gibi ifadelerle tanımlandılar. Gerçekteyse “prekaria”, “yeni orta sınıf”, kapitalizmin Fordist sermaye birikimi rejiminin krizi içinde, bu rejimin dağılan parçalarının, sermayenin krize tepki olarak geliştirmeye çalıştığı teknolojilerin, çalışma biçim ve mekânlarının, buralarda oluşan yeni emek biçimlerinin ifadesi kitlelerden oluşuyordu. Diğer bir deyişle, kapitalizm İki dönem, iki kesim Bu grev dalgası, kapitalizmin önceki yapısal krizinden II. Dünya Savaşı’yla çıkarken şekillenen “Fordist” (otomotiv sektöründe doğduğu için) sermaye birikim rejimini oluşturan iş sürecinin, iş mekânı düzenlemelerinin, bunların teknolojilerinin üzerinde gelişmiş emek/çalışma biçimlerinin ifadesi bir sanayi işçisinin eylemidir. İşçi sınıfının, iki farklı dönemde doğan kesimleri arasında, siyasi temsil ilişkileri açısından da önemli farklar var. Fordizmin kitlesel işçi sınıfını siyasal düzeyde, sendikaların da katkısıyla, sosyal demokrat, sosyalist, komünist partiler temsil ediyordu. O dönem bu sendikaların, partilerin yapıları, kültürleri, temsil ettikleri sınıfın çalışma, yaşama özellikleriyle uyum halindeydi. O sınıf değişmeye, dağılmaya, yeniden şekillenmeye başlarken, söz konusu sendikaların, partilerin sınıfın yeni oluşmaya başlayan özelliklerine uyum sağlayamadıklarını, zayıfladıklarını, giderek etkisizleştiklerini gördük. Eski biçimlerde ısrar etmek, liberal demokrasinin kültür ve pratiklerini benimsemek bu çürüme sürecini hızlandırdı. Söz konusu sendikalar, siyasi partiler Kopukluk ve boşluk etkisizleşirken işçi sınıfının temsil ilişkisinin olduğu yer boşaldı. “Gezi Olayı”nın sergilediği örgüt biçimleri bu “boşluğu” iyice hissettiriyordu. Bir toplumsal “olay”, “yeni öznelliklerin / insanın” doğuşunu da içeren, yeni olasılıkları yaratırlar. Bu yeni olasılıklar, “yeni insan”, yeni bir tarihin başlayabileceğini söyler. Ancak bu “yeni tarihin” başlayabilmesi için, “yeni insanı” koruyacak, geliştirecek, siyasileştirecek, eylemini koordine edecek, kalıcılaşmasını, “kendinin bilincine varmasını” sağlayacak yapılanmalar gerekiyor. Dün “Gezi”de ve sonrasında bu yapılanmalar inşa edilemediler, edilemedikleri için de bugün işçi sınıfının iki farklı kesimini birbirine bağlamak mümkün olamıyor. Her iki kesimin de var olan örgütlenme biçimlerine karşı tavırlı olması da ayrıca dikkate değer. Bu “boşluğu” doldurmaya niyetli olanların öncelikle iki farklı dönemde doğan iki farklı sınıf kesiminin tepki verme biçimleri arasındaki, ekonomik, siyasi, kültürel, teknolojik farkları, eskinin çürümesinin sonuçlarını (sendikaların tavrı, solun eyleminin dayanışma alanında kalmış olması), yeni olanın özelliklerinin getirdiği sorunları çok iyi kavramaları, bu iki kesimin arasındaki bağın kurulmasına yardımcı olacak çalışma biçimlerini geliştirmeleri gerekiyor. Doktorlar iş bırakıyor Türk Tabipleri Birliği (TTB), Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi’nde görevli Göğüs Cerrahisi Uzmanı Operatör Doktor Kamil Furtun’un öldürülmesi üzerine bugün Türkiye genelinde iş bırakacaklarını açıkladı. TTB, tüm sağlık kurumlarında acil hizmet dışında hizmet verilmeyeceğini ve doktorların hastane binalarına girmeyeceklerini duyurdu. Doktorlara ve sağlıkçılara yönelik şiddetin sona erdirilmesi için gereken yasaların çıkarılmasını talep eden TTB, tüm vatandaşları da muayene olmak için değil, sağlıkçılara sahip çıkmak için hastanelere çağırdı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle