16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Haziran 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN 12 Peki, sen kendini ne sanıyorsun yau? ktidar zehirlenmesi tam da böyle bir şey olsa gerek. Kürsülere çıkıyorsun. Önünde, onlara tepeden baktığın kalabalıklar. Kimileri kalabalıktan da öte, suratında yürekler acısı gülücüklerle “Isırırım, yalarım” diye bir şeyler geveliyor (ve utanmıyor). Sen bunlardan alabildiğine etkileniyor; kendini sahiden de “bir şey” sanıyorsun. Öyle sandığın için de her konuda bir fikrin olduğuna ve o fikrin herkesçe kabul edilmesi gereken bir “doğru” olduğuna inanıyorsun. Üslup diye tutturduğun “hitap biçimin” artık eş dost sohbetlerinde, hatta sokakta birbirini tanımayanlar arasında bile matrak geçilen bir seslenişe dönüştü. Ben tanığım, Levent meydanında köşe tutmuş ayakkabı boyacısı önünden geçene sesleniyordu: Eyyyy takım elbiseli, eli çantalı bey, ayakkabılarını niye boyatmıyorsun? Adam şakanın tadını anladı ve tadını çıkardı: Eyyyy ayakkabı boyacısı!.. Sende değil evde boyayacağım, daha ucuza gelir... HHH Sırf şu “Eyyyy” efelenmesi olsa bu yazı yazılmayacaktı. “Bu da böyle bir üslup tutturmuş işte” denip, omuz silkilip geçilecekti. Ama yazının başındaki cümle hükmünü yürütüyor: İktidar (güç diye de okuyabilirsiniz) zehirlenmesi gitgide büyüyor, yayılıyor, tırmanıyor. New York Times bunun hakkında eleştirel bir yazı yazıyor. Vay sen misin yazan! “Eyyyy New York Times” diye başlıyor ve ekliyor: “Sen kendini ne sanıyorsun yau?..” Doğan Medya Grubu efendilik bizde kalsın hesabı alttan alıyor, “Yüzde 52 oy alana idam cezası cümlesini siz kullandınız, biz de tırnak içinde aynen aktardık. Bizden ne istiyorsunuz” diye soruyor. Bizimkini bu kadarı kesmiyor: “Eyyyyy Aydın Doğan…” diye başlayıp “Sen kendini ne sanıyorsun yau” diye ekleyip posta koyuyor. Çağlayan adliyesinde savcının başına dayanmış tabanca fotoğrafını Hürriyet bastı diye gürlüyor: “Eyyyy Doğan Medya Grubu…” Doğan Grubu’ndan açıklama geliyor, “Beyim sizin danışmanlarınızdan biri telefon edip ‘o fotoğrafı kullanmayın’ talimatı verdiğinde artık çok geçti. Gazete basılmıştı. Yani bir kötü niyetimiz yok” diye açıklama yapıyor, ülkede basın özgürlüğünün geldiği (yani düştüğü) noktayı ister istemez sergilemek zorunda kalıyor. Bizimkini bu da kesmiyor, tekrarlıyor: “Sen kendini ne sanıyorsun yau?” Ardından mesleğini güzel ve hünerle yapan genç bir kadın, Nevşin Mengü, haberleri iyi bir TV habercisinin sunması gerektiği gibi sunuyor. Mesleğin kurallarından şaşmıyor. İşi bitiyor, evine gidiyor, bilgisayarının başına oturup tweet atıyor. Tweet bizimkinin hoşuna gitmiyor ve gürlüyor: “Sen kendini ne ne sanıyorsun yau?” HHH Yetti ama!.. Gazetelerin hangi fotoğrafı kullanıp kullanmayacaklarına kim karar verir sanıyorsun? Haydi senin cümlenle sorayım: Sen kendini ne sanıyorsun yau? Yerli ya da yabancı bir gazetenin birisi hakkında bir yorum, değerlendirme yazarken birilerine danışması gerektiğini, ona gösterip izin alıp ondan sonra yayımlaması gerektiğini filan mı düşünüyorsun? Haydi daha kestirmeden sorayım: Sen kendini ne sanıyorsun yau? TV sunucusu bir genç kadın ekranda mesleğin gereğine, ahlakına, ilkesine uygun haberleri sunduktan sonra evinde, Twitter’deki kişisel (bir daha kamusal değil, kişisel) hesabında bir tweet yazıyor. Sen de küplere biniyorsun. Yağıp gürlüyorsun. Söylediğinin “Sen niye o pijamanı giydin” ya da “Niye taze kaşar yerine beyaz peynir yedin” diye sormaktan daha az saçma olmadığını, cevabın “Sana ne” olacağını anlayamıyor musun? Haydi yine kestirme sorayım: Sen kendini ne sanıyorsun yau? HHH Fark ettiysen eskilere hiç gitmedim. Hani kürtaj, doğurulacak çocuk sayısı, dindar nesil olup olmama, kızlı erkekli bir arada eğlenip eğlenmeme filan gibi eskilerde kalmış sabıka kayıtlarını açmadım bile. Sadece son birkaç haftadan seçtiklerimle yetindim. Yine fark ettiysen son günlerdeki marifetlerini hatırlattım ama Cumhuriyet’in MİT TIR’ları haberi üstüne söylediklerine, hele hele cumartesi günü Yenikapı’daki müsamere kürsüsünde döktüğün incilere hiç değinmedim. Ama bizim için “Sen kendini ne sanıyorsun yau” diye sormadığın da gözümden kaçmadı. İyi ettin. İyi ki sormadın. Çünkü biliyorsun, bizim cevabımız “Sen kendini ne sanıyorsun yau”dan ibaret olmazdı... İ Gazeteciye darp Gezi Parkı’nı boşaltılırken Zaman muhabiri Emre Şencan ise bir sivil polis tarafından fotoğraflarının çekildiği gerekçesiyle darp edildi. Şencan’a tekme atarak gözaltına almaya çalışan polise gazetecilerin müdahale etmesi sonucu Şencan serbest bırakıldı. Şencan polisin kendisine “Amerika’dan mı emir aldın, niye çekiyorsun. Bu gaz maskesi ne” dediğini söyledi. Hesap vereceksiniz Gezi Direnişi’nin yıldönümünde anma için Gezi Parkı’na gitmek isteyen gruba izin verilmedi ezi Direnişi’nin 2. yılında Taksim’de adeta olağanüstü hal ilan edildi. Fransız konsolonsulğu önünde oturma eylemi yapan grupta bulunan Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan da cumhurbaşkanı Erdoğan’a tepki göstererek, “Ben onu ekmeğe gönderirken, hastaneden kaldıramadım içime dert oldu. O küçük yaşı, kocaman yüreği ile seni feth ederek itibarını sıfırladı bu da sana dert olsun” dedi. Gezi Direnişinin 2. yıl dönümünde dün sabah saatlerinden itibaren Şişli, Harbiye ve Taksim bölgesine yüzlerce çevik ALİ kuvvet ve sivil polisler AÇAR ile TOMA araçları yerleştirildi. Taksim’e çıkan sokakları da kapatan polisler, toplu halde giriş çıkışlara izin vermedi. Saat 10.00 sıralarında “Güvenlik” gerekçesiyle Taksim Metrosu kapatıldı, aynı zamanda Gezi Parkı’da boşaltıldı. Parkın içindeki gazeteciler dahil yurttaşları çıkarmakta zorlanan bazı sivil polisler, “Hiyerarşiyi geçtim, müslüman hakkı için boşaltın” dedi. Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile bir araya gelen grup, TMMOB Makina Mühendisleri Odası önünden Gezi Parkı’na yürüdü. Gezi şehitlerinin resimlerinin bulunduğu “Her yerdeyiz” ve “Şuramızda bir şey var acıya benzer. Böyle günlerde hayat hem acıya, hem umuda benzer. İsyanımızın ikinci yılında acıları kalbimizde, umudumuz ile birlikte sarayları da yıkacağız” yazılı pankartlar taşıyan grubun parka girişine izin verilmedi. Bunun üzerine Fransız Konsolonsluğu önünde oturma eylemi yapıldı. G B Kocaman yüreğiyle itibarını sıfırladı erkin Elvan’ın annesi Gülsum Elvan’ın konuşması sırasında alandaki siyasi oluşumların flamalarını indermesi istendi. Gülsüm Elvan, “Ben onu ekmeğe gönderiken hastaneden kaldıramadım içime dert oldu. O, küçük yaşı, kocaman yüreği ile seni fethedip, itibarını sıfıra indirdi Tayyip Erdoğan... Bu da sana dert olsun” diye konuştu. Yeşilli kadın: Bıktık artık Erdoğan’ın zulmünden Dün Gezi Parkı’na girmesine izin verilmeyen bir kadın “Bana bu parkı kimse yasaklayamaz. Ben çocuklarıma baskı altında yaşayan, korkarak yaşanılan bir Türkiye bırakmak istemiyorum. Parkı kullandırtmıyorlar bana. Hafta içi çalışıyorum, yorgunum. Hafta sonu dinlenmek istiyorum. Parkı bana yasaklıyorlar. Bıktık. Tayyip Erdoğan’ın baskılarından zulmünden bıktık” diye bağırdı. Duygular yok edilemez Taksim Dayanışması üyesi Dr. Ali Çerkezoğlu, siyasi iktidarın 2 yıl önceki talepleri bir türlü anlamadığını ve anlamak istemedeğini belirterek, “Ne yaparsanız yapın bu çocukların duygularını yok edemeyeceksiniz”dedi. Mücella Yapıcı ise kaçak olarak yapılmak istenen bir inşaat için 10 gencin yaşamını yitirdiğini anımsattı. Gruptakiler karanfilleri “Her yerdeyiz” yazılı pankartın üzerine bırakarak dağıldı. Bu arada sosyal paylaşığım ağı Twitter’da #gezi2yasında adıyla açılan hashtag trend topic oldu. Bu hashtag ile mücadelenin fotoğraflarını, videolarını paylaşan kullanıcılar, Gezi Parkı’ndaki anma, Abbasağa ve Göztepe Parkı’ndaki etkinliklere dair paylaşımlar da yaptı. Twitter’ı salladı SKİŞEHİR: Çok sayıda sivil toplum kuruluşu eylemler sırasında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz olmak üzere diğer hayatlarını kaybedenleri andı. Ali İsmail Korkmaz’ın heykelinin önünde açıklama yapan DİSK Birleşik Metal Şube Sekreteri Ünal Akkaya, “Direnişte yaşamını yitirenlerin mücadelesi yolumuzu aydınlatıyor. Gezi ruhu her zaman yaşayacak” dedi. KESK, DİSK, TMMOB ve Tabip Odası tarafından organize edilen ‘Ali İsmail Korkmaz Yaşam Ödülü’ Taksim Dayanışma Platformu üyelerine verilecek. ADANA: Siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri İnönü Parkı’nda toplanarak “Gezi’de Rojava’da metal Her zaman yaşayacaklar E de her yerdeyiz” sloganı atarak Atatürk Parkı’na yürüdü. Yürüyüşte Gezi Direnişi’nde ve Rojava’da IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybeden Bedrettin Akdeniz anıldı. KOCAELİ: Merkez Bankası önünde buluşarak Cumhuriyet Parkı’na yürüyen yurttaşlar slogan attı. Gezi’nin yıldönümünde unutulmadığını ifade eden halk, AKP’nin seçim bürolarının önünden geçerken alkışlar ve ıslıklarla “Hırsız katil AKP” sloganları attı. “Milliyetçiyiz biz, ülkücüyüz, Atatürkçüyüz” diye bağıran bir kişi gözaltına alındı. MERSİN: Siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri Forum AVM önünden Barış Meydanı’na yürüdü. 1 Mayıs’tan bir gün önce Gezi Parkı’nda çimenlere yayılmış insanlar vardı; banklarda sohbet edenler, bir de fotoğraf çekenler. Bu hep olur. Başka şehirlerden gelenr a Pın ler, Gezi’yi duyan turistler ve de Gezi’yi Öğünç hatırlamak isteyenler başka türlü çekerler Gezi’nin fotoğrafını. Sadece bir park değildir, bir tür halk anıtı gibidir Gezi. Yine bir gece önce, Galatasaray taraftarları Taksim’i hıncahınç doldurmuş, şampiyonluğu kutluyordu serbestçe. Ortalığı saran beyaz ama göz yakmayan meşale dumanı, nedense bazılarının boğazını eski bir hatırayla yakıyordu; her patlama sesiyle başka türlü irkiliyorlardı. Gezi Parkı’nın ve ona çıkan yoların kapalı olduğu bir 31 Mayıs’a uyandı İstanbul. Etrafı saran yüzlerce sivil polisin “yerlilere” parkın kapalı olduğunu söylemesi kafiydi ama “yabancılarla” hakikaten ilginç diyaloglar yaşandı. Mesela bir çift “Ama içeride insanlar var” diye kapalı olduğuna ikna olmayınca, “Onların hepsi polis” cevabını aldılar İngilizce. Gerçekten içerde pikniğimsi hallerde yüzlerce polis vardı. Kadın şöyle dedi sonra: “Ne yani, polislere özel park mı var burada?” Orta yaşlı bir erkeğin turist olduğuna inanılmamıştı. “Abi Bağcılar’da bir kahveden gelmiş gibisin. Valla mı turistsin, where are you from?” diyordu polis. Adam anlamaz bakıyordu. Çimenlerden kalkmakta ve pasaportunu göstermemekte uzun müddet direnen sırt çantalı bir gençse zorlama bir nezaketle yerinden edildi. İtalyan bir fotoğrafçıymış. Sonradan yanına yanaşıp konuştuğumuzdan, polis o turisti Türk ve benim arkadaşım sanıyor. Genç ise muhtemelen sivil polis olduğumu düşünüyor. Size biber gazı sıktırmayacağız İZLENİM Fotğraflar: VEDAT ARIK / CAN EROK 3 Gezi ruhu Abbasağa’da Abbasağa ve Göztepe Özgürlük parklarında Gezi ruhu yeniden dirildi DAMLA YUR itap takasından, halayda yan yana duran CHPHDP’lilere, ‘Tayyipsiz tacizsiz hava sahası’ talebindeki feministlerden, dalgalanan gökkuşağı bayraklarına kadar dün bir kez daha Abbasağa Parkı’nda Gezi ruhu tekrar canlandı. Mesaj açık ve netti: “Heryerdeyiz, tükenmeyeceğiz...” Gezi Parkı mücadelesinin ikinci yıldönümü dün İstanbul Beşiktaş’ta Abbasağa ve Kadıköy’de Göztepe Özgürlük Parkı’nda ‘Gezi Parkı ruhu’ adeta yeniden dirildi. ‘Gelsin baba gelsin koca gelsin devlet gelsin cop inadına K Abbasağa renkli görüntülere sahne oldu. isyan inadına özgürlük’ sloganlarından ayrılıp parkın içine doğru ilerlediğimiz de ise LGBTİ bireyleri temsilen havalanan gökkuşağı bayrağı ve yükselen “Nerdesin aşkım? Buradayım Aşkım...” sloganları duyulmaya başlıyordu. Kozava İşçileri’nden, Kuzey Ormanları Savunması’na, TMMOB’dan Halkevleri’ne çok sayıda grubun stant açtığı parkın bir çok köşesinde de gezi şehitlerinin fotoğrafları yer almaktaydı. Kimi çevre sorunlarını, işçi haklarını konuştu, kimi tiyatro ve, atölyelere katıldı. Öğlen saatlerinde sloganlar, Gezi şarkıları fondayken akşamüstüne doğru REDD, Luxxs Komik Günler, Tahribat İsyan, Rengin C., Emeğe Ezgi, Direc t’in sahne almasıyla Gezi’nin yıldönümü neşe içinde kutlandı. Etkinliklerde özetle ‘Heryerdeyiz, tükenmeyeceğiz’ mesajı verildi. Gezi’nin ikinci yılı için kullanılan bir slogan var: “Her yerdeyiz.” Bu aslında Gezi’nin heterojen bileşenlerinin tamamının uzlaşabileceği, başından beri bir araya gelme, yayılma ve örgütlenme biçimlerine denk düşen bir slogan. Gezi’nin taleplerini, yerelin söz hakkı arzusunu ve yataylık iddiasını sürdürülebilir kılan bir tavır. Çok da kalabalık sayılmayacak bir grubun Taksim’de toplandıktan sonra inatla kapalı tutulan Gezi’ye girmek için diretmemesinin nedeni, öğleden sonra Beşiktaş Abbasağa, Göztepe Özgürlük Parkı gibi Türkiye’nin birçok parkında ve meydanında buluşmayı tercih etmesiydi. “Sık bakalım”lı sloganlarla Gezi hatırlandı ama sonra herkesin gideceği bir adresi vardı. Abbasağa Parkı konser, etkinlik programıyla, katılım çeşitliliğiyle hakikaten Gezi günlerini anımsatıyordu. Kurulan standların arasında belki o dönem bulunmayan “Oy ve Ötesi” vardı sadece. Sandıkta görev almak için isimlerini yazdıranlar çıkıyordu. Abbasağa Parkı’nda bazı yerlere spreylenmiş iki yıl önce olmayan yeni bir slogan daha vardı: “Seni başkan yaptırmayacağız”. Sanki Gezi bu yıl “Size biber gazı sıktırmayacağız” kararı almış gibiydi. Sıkan her durumda sıkıyor da, başka türlü bir inat... “Her yerdeyiz”, büyük bir iddia. Devlet, hükümet ve güçleri gözünden bakınca daha da irkiltici olmalı. Yoksa halkın vergisiyle beş kat fazla biber gazı alıp herkesi bir meydandan dağıtmak kolay. Bundan sonra “Gezi’nin” ne olacağıysa, ne kadar “her yerde” olabileceğine bağlı. Her yerdeyiz mesajı C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle