22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Perşembe 7 Mayıs 2015 Gayrimenkul ve risk Konut/ticari gayrimenkul sektörlerindeki faaliyetler finansgayrimenkul sektörleri arasındaki etkileşimin güçlü olduğu ülkelerde finansal sistemin gelişmesine ve ekonomik büyümeye katkı sağlamaktadır. Katmandu… atmandu”… İlk gençliğini 60’lı yıllarda yaşayanlar için büyülü bir sözcüktü Katmandu… “Katmandu” düzene başkaldırı demekti. Aile düzenine, devlet düzenine, siyasal düzene, eğitim sistemlerine, tüketim ekonomisine başkaldırıydı... “Katmandu” tüketim toplumuna meydan okumaktı. “Katmandu” özgürlük, sözüm ona özgürlük demekti… “Katmandu” kendini bulmak için değilse de kendini aramak için bir yoldu… Bir de kendi gibileri bulmak için… “Katmandu” kaçıştı… “Katmandu” hasretti, özlemdi… “Katmandu” hava gibi, su gibi, aşkın da, uyuşturucunun da “bedava” olduğu o yerdi. “Katmandu bir ütopyaydı… “Katmandu” dünyanın öbür ucuydu. Mutluluğu olduğun yerde yaratmaktansa, sanki çooook uzaklarda örneğin “dünyanın öbür ucunda” aramak daha kolaydı… Dünyanın her yerinden yola çıkan gençlerin Katmandu’ya uzayan yolu mutlak Sultan Ahmet’ten geçerdi. HHH Benim ilk Katmandu yolum Sultan Ahmet’ten değil, Hindistan’dan başlamıştı. 60’lar değil, 70’lerin sonuydu. Yıllar yıllar sonra bile Katmandu’dan en çok anımsadığım, o duyguydu… Endişeye benzer bir duygu… Ben burada sonsuza dek kalabilirim duygusu… Bir daha hiç dönmesem de olur duygusu… Budizmin bilgeliğinin taşa toprağa yazıldığı, insanlarla tanrıların sarmaş dolaş olduğu ama aynı zamanda yokluğun ve yoksulluğun içselleştirildiği bir ülke… Sonra 40 yıl boyunca yeniden yeniden Nepal’e gidişlerimde, kitle turizminin dehşet boyutlara ulaştığına, tanrılarla insanların birbirinden daha çok ayrıldığına, yoksulluğun baki kaldığına, yolsuzluğun arttığına ve bir de politik “K Ülkeler, rant odaklı bir yapıda AVM/rezidans yaparak değil, kaynaklarını katma değeri yüksek sektörlere aktararak kalkınırlar. (AA) Dr. YENER COŞKUN SPK Başuzmanı, İzmir Ekonomi Üniv. Konuk Öğretim Gör. G ayrimenkulün yatırım aracı niteliği aynı zamanda ekonomik temellerden yoksun ve kendi kendini besleyen değer artışlarının ve krizlerin de ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Nitekim diğer krizlerin yanı sıra, 1997 yılındaki Asya Krizi ve en son Küresel Finansal Kriz’de gayrimenkulün (ve konutun) spekülatif bir yatırım aracına dönüştüğüne ve bunun yaygın/ağır finansal başarısızlıklara neden olabileceği görülmüştür. Sosyal kalkınmışlık Türkiye’nin kalkınmasının önünde çok sayıda yapısal nitelikte ekonomik/kültürel/siyasal sorunlar bulunmaktadır. Kamu/ özel sektörhane halkı borçluluğu, cari açık, düşük reel büyüme, işsizlik ve gelir/servet dağılımındaki bozukluk gibi birçok ekonomik sorunun yanında, sosyal kalkınmışlık ölçütleri açısından ülkemizin durumu iç açıcı değildir. la birlikte, özellikle son dönemde Türkiye büyümesinin kaynağını tüketimde ve tüketimin de kaynağını artan ölçüde krediye dayalı finansmanda bulmuştur. Küresel kriz öncesindeki likidite bolluğu da bu finansman biçimini önemli ölçüde desteklemiştir. Ülkemizde karar alıcıların çeşitli nedenlerle kısa vadeli politikaları tercih etmesi, ekonomide de odağın uzun vadeli yaklaşımlar gerektiren kalkınmadan, ekonomik büyümeye kaymasına neden olmaktadır. Bu yapı, göreli kısa dönemde üretimistihdam artışı ve paydaşlarına olağanüstü kârlar sağlayan, gayrimenkul sektörünün ülke ekonomisinde giderek ön plana çıkmasına neden olmuştur. Ancak gayrimenkul ekonomisinin makro düzlemde büyümenin motoru haline gelmesinin ve mikro düzlemde de rant kavgasının odağına oturmasının; kentleşme, bölüşüm, konut sorunu/ finansmanı, risk yönetimi ve en önemlisi büyümekalkınma ilişkileri açısından sorunlu yönleri bulunmaktadır. Konut sorunu Konut sorunu/finansmanı açısından bakıldığında; üst gelir grubuna yönelik rant odaklı piyasa yapısı nitelikli konut sorunu yaşayan altorta gelir grubunun gereksinimlerini tamamen dışlamaktadır. Makro açıdan bakıldığında ise ülkelerin, ranta odaklı bir yapıda AVM/rezidans yaparak değil kaynaklarını katma değeri yüksek sektörlere aktararak kalkındığını biliyoruz. yatırım yapılması da olağandır. Bu noktada, politika yapıcıların, gayrimenkul sektöründeki dinamizmi de göz ardı etmeksizin, sermayenin uzun vadeli stratejik sektörlere yönelmesini sağlayacak tedbirleri alması gereklidir. Gayrimenkul sektörüne yönelik politikalar üretmek ve sektörü yönetmek, çeşitli nedenlerle güçtür. Ancak, Osmanlı’dan bu yana önemli ölçüde tasarruf açığı veren ve dış borç altında ezilen ülkemizin kaynak kullanımında daha etkin ve uzun vadeli politikalar geliştirmesi de kaçınılmazdır. Piyasacı yaklaşım Bunun yerel/genel politik düzlemde zor bir durum olduğu açıktır. Ancak, halen yaşadığımız, gayrimenkule yönelik kısa vadeli ve aşırı piyasacı yaklaşımın bölüşüm sorunlarını derinleştirdiğini ve ülkenin kıt kaynaklarının kötü kullanıldığına işaret ettiğini de kabul etmek gereklidir. Bu durumda izlenmesi gereken akılcı politika, sermayenin daha üretken sektörlere yönelmesini sağlayacak politikaların geliştirilmesi ve gayrimenkulü bir spekülasyon aracı olmaktan çıkaracak, çoktan terk edilmiş politikaların/kurumların, yeniden gündeme getirilmesi olsa gerektir. Statü sembolü Özellikle son 10 yılda, gayrimenkul hem zenginleşmenin aracı, hem de artan zenginleşmenin yöneldiği bir statü sembolü ve yatırım aracı haline gelmiştir. Çok katlı ofis binalarının, alışveriş merkezlerinin (AVM) ve lüks konutların hızlı yükselişi uzmanların dahi başını döndürmektedir. Bu gelişmelerin; demografik değişim, kentleşme, çarpık gelir dağılımına dayalı zenginleşme, yabancı yatırımcı talebi gibi değişkenlerle açıklanabilecek reel bir ekonomik temeli vardır. AVM artışları Krediye bağımlı Bu sorunların ancak uzun vadeli planlama stratejileri ile çözümlenmesi mümkün olmak Bu nedenle, olumlu işlevlerinin yanında, tüketim/kredi ekonomisini besleyen AVM’lerin sayısındaki artışın kalkınmışlık göstergesi olarak algılanması yanlıştır. Gayrimenkulün arzu nesnesine dönüşmesinin, fiyat değişimleri yoluyla döngülere neden olma riski ise hâlâ gündemdedir. Ne var ki, girişim özgürlüğünün olduğu bir ekonomik sistemde gayrimenkul gibi daha kârlı görülen bir alana kavgaların tırmandığına tanıklık edecektim. “Katmandu” büyüsü artık yoktu… HHH Nepal depremi yeryüzünü sarstığında bunların hiçbiri değildi aklımdan ve yüreğimden geçen… Aklımdan ve yüreğimden geçen, sadece ve sadece o çocuklardı… Yeryüzünün tüm çocukları değil, Nepal’in tüm çocukları değil, sadece o çocuklar… (İşte insan böylesine bencil bir yaratık!) Gençtiler. Yaşları 16’ydı. Bana göre çocuktular. 17 sınıf arkadaşı. Başlarında 4 öğretmen. İstanbul’dan bir liseden yola çıkmışlardı. Aylardır bu yolculuğa hazırlanıyorlardı. Hem farklı bir ülkeyi, toplumu, kültürü keşfedecekler, doğa yürüyüşleri yapacaklar, hem de bir dağ köyü okulunun ihtiyaçlarını karşılayacaklardı. Sırt çantaları, merakları, heyecanları, keşfetme tutkuları ve yanlarında okul malzemesi kolileriyle çıktılar yola… Deprem onları onuncu günde yakaladı. Sonrası cehennem… Hem onların hem de ailelerin yaşadıkları bir kâbus… Sonrasını anlatmayacağım. Birbirlerine sarılarak, birbirlerine tutunarak, dayanışarak, yaratıcılıklarıyla yaşadılar. Birkaç günde birkaç yaş aldılar. Dünyaya bakışları, yaşamı algılayışları değişti. Günler sonra İstanbul’a hepsi sağ salim dönebildiklerinde akıllarında, dillerinde sadece o soru vardı: “Biz oradan çıktık. Ya orada kalanlar?” O gençlerin her biri kendi “Katmandu”sunu yaşadı. Her biri artık yaşam ve dayanışma gönüllüsü. Her biri “öteki”nin yoldaşı… Akılları fikirleri oraya geri dönmekte… Oraya ya da yeryüzündeki öteki “Katmandu”lara… İçlerinden ikisi torunlarım olmasaydı, öykülerini bunca yakın bilemeyecektim… Tanrı kimseyi çocuklarıyla, torunlarıyla sınamasın… Birdenbire Türkiye’deki bütün bu kavgalar tüm anlamını yitiriverdi benim için… CHP şah ve mat yaparsa ALİ TURGAY ATAY Yazar Senaryo heveslilerine açık çek eni Metin Yeni Tiyatro’ projesiyle pek çok oyun yazarını tiyatro dünyasına kazandıran GalataPerform, film senaryosu atölyesini sürdürüyor. GalataPerform’da, 27 Nisan29 Haziran arası 10 hafta boyu saat 19.0022.00 arası ‘Y S atrançla CHP arasında bağ kurmak zor değil. Satranç oyununda iki yolla başarı kazanılır: Ya rakibinizin sizden kötü olmasını beklemelisiniz ya da siz rakibinizden daha iyi olmalısınız. Ancak başarıyı sürekli kılmak isteyenler ikinci yolu benimser. Satranç bir akıl oyunudur ve duyguların da şansın da başarıdaki payı sıfırdır. CHP de akıllıca hamlelerini yaparsa hedefine ulaşabilir. Satrançta bütün taşların önemi vardır ve bir piyon bile bir maç kazandırdığına göre, bir partinin de genel başkanından köydeki bir üyesine değin bütün herkesin önemi vardır. CHP rakiplerinin eksikleriyle, yanlışlarıyla başarıya ulaşmayı düşünmemeli; kendi oyununu onlardan daha iyi oynayarak zafere ulaşmalı. CHP şah çekebildiği sürece rakipleri önünde sonunda mat olacaktır. sürece rakipleri önünde sonunda mat olacaktır. devam edecek atölyede, ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ filminin senaristlerinden Ceyda Aşar eğitim verecek. Atölye, teorik bilgilerle yetinmeyerek yazmaya yönelik pratik çalışmalarla, temrinlerle ilerleyecek. l Kültür Servisi Özgüven önemli Satranca başlamadan önce oyuncunun kazanacağına inanması ve kendisine güvenmesi çok önemlidir. CHP için çalışanlar da mücadeleye girmeden yarışı kaybedeceğini düşünmemeli, özgüvenle kazanmak için savaşmalıdır. Her yarışta olduğu gibi satrançta da oyunun adil ve hakemin tarafsız olması gerekir. Demokrasi yarışlarında da araya “kedilerin” girmemesi için yarışmacıların uyanık olması ve düzgün oyun için baştan önlem alması şarttır. Bazen piyonlarınız yetersiz kalabilir, bu durumda son kareye gelerek piyonunuzu terfi ettirir ve dışarıdan vezir alabilirsiniz. Sizin siyasetteki vezirleriniz de adil yarış için dışarıdan oyuna dahil edeceğiniz “Oy ve Ötesi” olabilir. kün değildir. CHP de savunmayla siyasette asla başarıyı yakalayamaz. Rakiplerinin kendisine yönelik hamlelerini savuşturmak için uğraşmak, yersiz suçlamalarından aklanmaya çalışmak CHP’nin yararına değildir. Oysa rakiplerini savunma yapmaya zorlamak, onları kendilerini aklama durumunda bırakmak CHP’nin yöntemlerinden olmalı. CHP şah çekebildiği Salt savunma olmaz Salt savunma yaparak satrançta oyunu kazanmanız müm Satranç oyun tahtası üzerinde, bütün oyuncuların uyumlu çalışmasıyla kazanılır. Veziriniz piyonlarınızı korumuyorsa, kaleleriniz köşesinde bekliyorsa, atlarınız tek başına desteksiz atağa geçiyorsa yenilirsiniz. CHP’deki bütün üyeler birbirleriyle uyumlu çalışmalıdır. Bir yöneticinin yaptığıyla diğerlerininki çelişmemeli ve parti adına konuşan yetkililer partinin ortak amaçlarına hizmet etmelidir. Bir piyon, bir at, bir kale kendisi için oynamaz, maçı kazanmak için görevini yapar. Yengi durumunda da başarı salt şahın değildir, tüm oyuncularındır. CHP’dekiler de satrançtaki bu temel anlayışı benimsemelidir. Bir yarış sona ermeden sonuç için bir şey söylenemez. Atatürk iyi bir satranç oyuncusuydu ve mat olmadan kaybedilmeyeceğini biliyordu. Kurtuluş Savaşı’nda “rakipler” Ankara yakınlarına kadar gelmişti. İstanbul yönetimi, sömürgeci devletler, içerideki hainler şah çekmişlerdi ancak o bu “oyun”un bitmediğini biliyordu. Akıllı hamlelerle, tüm oyuncularıyla birlikte atağa geçti ve şah çekti. Sonuç: Şah ve Mat. CHP kendisini kuran büyük liderinin bu yönünü de unutmamalı. Uyum gereklidir OperaBale’de Türk Bestecileri Sergisi Kadıköy Belediyesi, Süreyya Operası fuayelerinde, Türkiye’de opera sanatının gelişimini yansıtan yeni bir sergi düzenledi. Etkinlik Türk bestecilerin icra edilmiş eserlerinin sahne fotoğraflarından oluşuyor. 26 Haziran’a kadar izlenebilecek, hafta içi 10.0018.00, Cumartesi ise 10.0014.00 arası açık sergide, toplam on dokuz Türk bestecisinin elli beş eserinin değişik sahnelenişlerinden örnekleri, fotoğraflarla izlemek mümkün. l Kültür Servisi KAMİL KÜLTÜR l MASARACI ÇİZİK C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle