18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 6 Mayıs 2015 yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 20 u aralar çok geziyorum, bir baktım bir ay içinde Adana, Çorum, Tunceli (Dersim) ve Kahramanmaraş’a gitmişim. En son Kahramaraş’taydım. Seçimin nabzını tutmak için. Ama önce dostlarımın bana ısmarladıkları “kırmızı biber” paketlerini yaptırmak için, dünyanın en güzel dükkânlarından birine giriyorum. Bin bir çeşit tatlı sucuk, bin bir çeşit lokum ve bin bir çeşit kırmızı biber! Doğrusu bıraksalar akşama kadar orada vakit geçirebilirim. İnanılmaz bir renk ve lezzet çeşidi. Ne yazık ki kendimi sokaklara vurmak zorundayım, hemen siparişlerime geçiyorum. Siparişlerimi canı gönülden hazırlamaya başlayan gencecik bir adama “Burası sizin mi” diye soruyorum. Genç adam, yüzünde buruk bir gülümseme, “Ben burada işçiyim” diyor, “aslında ben orman mühendisiyim, ama iş olmadığı için burada çalışıyorum.” İşte o anda dükkândaki bütün renkler siliniyor ve dolaştığım, girip çıktığım her B arlamenter bir rejimde halkı temsil etmek için seçilmişler, seçmenlerin asla alamayacağı yükseklikte maaşlar alıyor ve temsil görevleri bittikten sonra bile onlara asla ödenmeyen yükseklikte emekli maaşı ceplemeye devam ediyorlarsa… Bu zevat, milletin vekilliğini yaptıkları süreçte dokunulmazlıklar, lüks arabalar, şoförler, sekreterler vb. gibi ayrıcalıklarla “dokunulur” seçmene tanınmayan hak ve önceliklerden yararlanıyorsa… Demokrasiye nasıl ihanet edilir? Yangın yeri! yerde beni bulan dev bir sorun “işsizlik, özellikle de genç işsizliği” her yeri bir yangın yerine çeviriyor. Evet işsizlik; bu güzel ülkede yaşayan insanlar iş istiyorlar, ama iş yok! Tuzu kuru, yazdıkları ve söyledikleri mahalle kahvesindeki sohbetlerden öteye geçmeyen pek çok sözüm ona uzman, çeşitli televizyon programlarında sürekli konuşuyor, “çözüm süreci”,“başkanlık”, “HDP barajı P Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Aralarından iktidar olup devleti yönetmek yetkisini kazanmış bir cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar, lüks ötesi bir sefahat âleminde yaşıyor; binlerce koruma, birbirinden lüks konutlarda oturuyor, arabalar içinde caka satıyorlarsa… Bu tutum, salt seçmenlerin yarattığı kamu kaynaklarının seçtikleri temsilciler tarafından sömürüsü değildir. Bu tutum, sürdükleri sefahatın bedeli devlet kasasından ve kimseye hesap vermek zorunda kalmadan karşılanan temsilcilerin, temsil ettikleri halktan kopması, üstüne çıkıp tepinmesi, hem topluma, hem de sisteme hakarettir! İster hükümet olsun, ister muhalefet, öyle ya da böyle parlamenter sistemi sömüren muktedirlerin halk ortalamasının çok üstünde olanak ve ayrıcalıklarla donanması, sadece konfor hırsıyla açıklanamaz. HHH Yaşam koşullarında seçilmişlerin seçenlere attıkları devasa fark, hiçbir demokraside benzeri olmayan ayrıcalıklar, böylesi bir gösteriş merakı, milyarlık arabalar, şakşakçı bendeler ve koruma orduları; vatandaşa “ben neyim ki” ezikliği duyurmak içindir. Bu da aslın, vekil önünde ezilmesinden başka bir şey değildir. Demokrasiye ihanetin ta kendisi, “tefessüh” etmiş bir sistemin resmidir! Atatürk Orman Çiftliği’ni tarumar ederek yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı, sultanlık rejiminin halka geri verilmiş mülkünün üzerine yatmalar; uçaklar, yatlar ve orantısı muhalefet milletvekillerinden cumhurbaşkanına doğru artarak tırmanan hiyerarşik yağma; ganimet paylaşımından öte halkı küçük gören, aşağılayan, hiçe sayan bir zihniyetin ifadesidir. Hırsızın ev sahibine baskın çıkmasıyla adalet algısı altüst olan, zaten yargı kurumu da çökertilen halk, görevi biten Abdullah Gül’ün niçin hâlâ Cumhurbaşkanlığı konutunda oturduğunu sorgulayamaz. Hiçe sayılan bir kamuoyuna, müstafi İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın niçin hâlâ bakanlık konutunda oturduğunun hesabı elbette verilmez! HHH Oysa devrimler, vekilin önünde asıl olduğunun bilincine varan yurttaşların, haksızlığa, yolsuzluğa ve yozluğa isyanıyla başlar. Ülkenin ve ulusun hazinelerini boşaltmakla kalmayıp içini oydukları demokrasiyi çürütüp ıskartaya çıkartan muktedir zihinler de bu tehlikeyi gayet iyi bilir! Bildikleri için de halkı “asıl ve önemli” olduğunu akıl, dolayısıyla isyan etmeyecek, yani düşünemeyecek kıvamda koşullamak, sömürmenin yanı sıra ikinci öncelikleridir. Cehalete yatırım, yurttaşı düşünmek yeteneğinden uzak tutan en büyük silahlarıdır. Az sözcükle konuşsun, dolayısıyla o kadarcık sözcükle düşünsün diye yazı, çizi, kitap düşmanıdırlar. Felsefe okutmazlar, Türkçeyi tu kaka edip Osmanlıca çorbasını dayatırlar ki, ne söyleneni anlasın halk, ne yazılanı… TÜBİTAK’ın başına hayvanat bahçesi müdürü atamak keskin bir tercihtir. Az çok karşılaştırmalı düşünceyi, eleştirel bakışı geliştiren eğitim sistemini imam hatip eğitimine dönüştürmek, salt imanlı nesiller yetiştirmek arzusu değildir. Sorgulamayan kuşaklar oluşturmak iradesidir. Çünkü din sorgulamaz, sorgulatmaz ve özgür düşünceyi, bilimsel yaklaşımı yasaklayan tabuların bekçisidir… HHH Yandaş medya yaratmak, cahil ve pespaye kalemleri gazeteci diye yemlemek, seçim meydanlarına elinde Kur’an ile şov yapmak, hep halk muktedir vekile boyun eğsin, ne verirse onunla yetinsin diye başvurulan yöntemlerdir. Bunca cahilleştirme çabasına karşı hâlâ sokağa dökülüp hakkını aramayı akıl edebilen halk da müfessihlerin beslediği kolluk güçleri tarafından şiddetle bastırılır. Halkı entelektüel algı düzleminde paryalaştıran kurgunun havucu ise tüketimdir. Yurttaş, reklamlarla, AVM’lerle habire alışverişe ve gırtlak ile gösterişten başka hiçbir şey düşünmemeye, hatta yediği içtiğiyle nasıl zehirlendiğini bile sorgulamadan tüketmeye yönlendirilir. Tüketim, çok etkin bir mankurtlaştırma taktiğidir. Özellikle cahil topluluklarda, kimliği benlik değil, satın alınan marka belirler. Üstelik kapitalist ekonomiyi diri tutarak, bir taşla iki kuş vurdurur, aslı uyutup vekâleti sömürenlere… Diyeceksiniz ki, bütün bunları AKP iktidarı yapıyor. Muhalefeti niçin işin içine kattın? Çünkü onlar da tefessüh etmiş bu yoz sistemin bir parçası. Olmasalardı, AKP olmazdı zaten. Hayat Bilgisi dersinden sınıfta kalmış çocuklar geçer mi geçmez mi?” Vallahi evine sadece ekmek götürmek isteyen [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİç AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY büyük çoğunluk bunları hiç dert etmiyor. Dert başka. Şimdi benimle bir yolculuğa çıkın... Biraz sarsıcı olacak. Ne yapalım ki gördüklerim de sarsıcı. Başlayalım bakalım: Bir aile düşünün, bütün birikimlerini çocukları için harcamış, yememiş içmemiş iki çocuğunu okutmuş. Biri bilgisayar mühendisi, öteki makine mühendisi olmuş. Aile mutluluk yaşamalı öyle değil mi? Hayır o aile mutsuz; çünkü bilgisayar konusunda uzmanlaşan büyük oğul bir türlü iş bulamıyor, makine mühendisi olan küçük oğlan bir yıldır iş aradıktan sonra her şeyden elini eteğini çekmiş, bütün bir gece bilgisayar oyunları oynuyor ve bütün bir günü uyuyarak geçiriyor. Annenin en büyük korkusu, oğlunun bir gün sessizce intihar etmesi. Bu nedenle akşamları sık sık uyanıp oğlunun yattığı odanın kapısına gidiyor ve büzülerek içeriyi dinlemeye çalışıyor. Evinde bir tas sıcak çorba olsun diye, kocasını kahveye gönderdikten sonra seks işçiliği yapan bir kadının hikâyesini de anlatmak istiyorum. Kocayı kahveye, çocuklarını okula yollayan 35 yaşında bir kadın, evinde, seks yapmak isteyen erkekleri kabul ediyor. Evinde! Çünkü otel parasıyla uğraşmak istemiyor. Ve vizitesi elli lira! Ve iş bittiğinde, çarşafları hemen yeni aldığı çamaşır makinesine atıyor, evi silip süpürüyor ve aptes alıp namaz kılıyor, Tanrı onu affetsin diye... Bu durum koca tarafından da biliniyor, ama para geldiği sürece kimse bunu duymuyor, görmüyor… Şimdi başka bir hikâyeye geçiyorum, bu anlatacaklarım, benim hep yüreğimi sıkıştırır, kötü olurum. O İstanbul’un en ünlü caddesi Bağdat Caddesi’ne yakın bir apartmanın kapıcısının kızı. Olağanüstü güzel, ama annesinin bütün çabalarına rağmen liseyi bitirdikten sonra okumadı. Ünlü bir markanın caddedeki dükkânında tezgâhtar olarak işe başladı. Ama ne yapalım ki çok güzel ve caddenin parıltılı hayatını fazlasıyla seviyor. Sonra ne oldu? Şimdi zengin bir adamın metresi... Başka şansı yoktu, o artık o parıltılı hayatı gördükten sonra köyünden bir delikanlıyla evlenemez ve onun beğendikleri de ona nikâh kıyamaz. Peki, aile ne yaptı? Hiç ses çıkarmadılar, çünkü zengin bir adamın metresi olan kızları her ay eve bin lira gönderiyor, ardındaki kız kardeşleri okusun, aile parasal açıdan daralmasın diye. Size bir hikâye daha.. O, en iyi okullarda siyaset bilimi okumuştu, Afrika’larda yoksulluk üstüne çalışmıştı. Şevkle ülkesine döndü ve bildiği alanda çalışmak istedi. Tam iki yıl sınavlara girdi ama nedense hep “başarısız oldun” dediler. Sonradan anladı ki o bir asiydi, gerçekleri konuşmaktan çekinmiyordu ve doğrusu bugünün Türkiye’sinde onun gibi düşünenlere iş yoktu. “Lanet olsun” diyerek kendini uyuşturuculara vurdu. Vay canına, acayip umutsuz hikâyeler yazmışım, ne yapalım ki “hayat bilgisi dersinde sınıfta kalan çocuklar ” * benim derdim. *Ece Ayhan. Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (3) luslaşma, gerekli nesnel koşulların ortaya çıkması tek tek bireylerin kişisel iradelerinin dışında başlayan bir süreçtir. Bu bağlamda temel nesnel koşul, feodal üretim ilişkilerinin çözülerek kapitalist üretim ilişkilerinin filizlenmesidir. Marksçı toplumların gelişme şemasına bakışla, sözü edilen “filizlenmenin” özneleri orta ve büyük kapitalist üretim birimleri değil, feodal üretim biçiminden bağımsızlaşan, tek kişilik veya küçük işyerlerinin mülkiyetine sahip zanaatkârlar, esnaf ve okuma olanağı bulmuş aydınlardır. Uluslaşmanın motoru tüm toplumlarda “ulusçuluk” olmuştur. Ulusçuluk ise söz konusu halka aydınlar tarafından taşınır, ulusçuluğa aydınlar önderlik ederler. Osmanlı’nın Müslüman toplumunda kapitalizmin taşıyıcı sınıfı olan burjuvazi mevcut değildi. Bu toplumun Türk kesiminde uluslaşma sürecine önderlik edenler ulusçuluk düşüncesini benimsemiş olan askersivil aydınlar ile feodal ilişkilerden bağımsızlaşmış küçük üretici, esnaf ve tacirler olmuştur. Osmanlı’nın Müslüman toplumunun öbür kesimini oluşturan Kürtler için de yarım yüzyıllık gecikmeyle de olsabu süreç geçerlidir. Önceki yazımızda da altını çizmiştik: 1806 Baban İsyanı’ndan 1937 Dersim İsyanı’na kadar gerçekleşen isyan ve ayaklanmalardan hiçbirinin ulusçuluk ile bir ilişkisi yoktu. Bunlar aşiret lideri feodal ağaların ve/veya şeyh, şıh, seyid gibi bölgesel dini önderlerin giriştikleri İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnç U “Boyun eğen mutsuz, kendi kederini tüketir.” HONORE DE BALZAC G NOKTASI Cahiliye dönemine coşkuyla dönüp aradaki yüzyılları hiç yaşamamış gibi hızla mankurtlaşan bir toplumda, bilgiyle donatılmış zekânın parasal varlığa üstünlüğünü övmek hem beyhude, hem de abes. Ama saçmaladığını bile anlamaktan aciz muktedirlerin arasında, ben abese kaçmaktan kendimi alamıyor ve Nadir Nadi’nin zekâsını anıyorum. Bir zamanların muazzam serveti ve gözde girişimcisi Asil Nadir, diğer medya patronlarıyla birlikte Başbakanlık’ta toplantıya çağrılır. Cakalı arabası başbakanlığın önünde durur. Şoförün koştura koştura açtığı kapıdan iner. Tam o sırada Nadir Nadi de menzile yürüyerek varmıştır. Ama arabasız gelse de Nadir Nadi’dir, efsanedir. Asil Nadir, fiyakalı bir tavırla elini Nadir Bey’e uzatırken, “Ben Asil Nadir!” der. Nadir Nadi, uzanan eli sıkarken kaşlarını havaya kaldırıp, “A öyle mi?” diye şaşırır. “Ben de Sefil Nadir!” Günümüzde Asil Nadir’i anan ve anımsayan var mı? kalkışmalardı. HHH Hiç kuşkusuz bu kalkışmalarda sayıca çok az da olsa Batı’daki ulusçuluk hareketlerinden etkilenmiş Kürt aydınları da yer almışlardı. Fakat dünyadaki değişim ve dönüşümleri anlayabilecek, siyasallaşmış bir tabandan yoksunlukları onları da kaçınılmaz yenilgilere sürüklemişti. Kürtler, hem Çanakkale Savaşı’nda hem de Kurtuluş Savaşı’nda düşmana karşı Türklerle omuz omuza savaşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin harcını birlikte karmışlardı. Şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ün 16 Ocak 1923 günü dönemin ünlü gazetecileri Ahmet Emin Yalman (Vakit), Velit Ebüzziya (Tevhidi Efkâr), Suphi Nuri İleri (İleri), İsmail Müştak Mayakon (Tanin), Falih Rıfkı Atay (Akşam), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (İkdam), Kılıçzade İsmail Hakkı (İzmit İleri) ve Kızılay Derneği Başkanı Dr. Adnan Adıvar ile eşi Halide Edip Adıvar’ın katılımlarıyla İzmit Kasrı’nda yaptığı sohbet toplantısında konuşulanlara bir kulak verelim. HHH “Soru (Ahmet Emin Yalman): Kürt sorununa temas buyurmuştunuz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak temas buyurursanız çok iyi olur. Yanıt (Mustafa Kemal): Kürt sorunu bizim yani Türklerin çıkarına olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki pek az yerlerde yoğundur. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Sözgelimi, Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özerklik oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi TBMM hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz.” Altını çizdiğimiz cümleler devlet tarafından özenle gizlendi, ancak 64 yıl sonra 1987’de açığa çıktı. Konuyu sürdüreceğiz. İcra Kurulu Başkanı AKIn AtALAY Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: tunca çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİtLERİ İmsak Güneş Öğle İstanbul 04.07 05.50 13.08 Ankara 03.56 05.37 12.52 İzmir 04.26 06.03 13.15 İkindi 16.58 16.41 17.02 Akşam 20.14 19.56 20.15 Yatsı 21.48 21.27 21.44 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle