18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER KÜLTÜR SANAT Salı 5 Mayıs 2015 Depremin Şiddetini Nasıl Azaltırız? (*) Prof. Dr. METE TAPAN 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK Bu kez deprem, Nepal Cumhuriyeti’nin başkenti ve çok sayıda budist ve hindu tapınağının bulunduğu Katmandu’yu 7.8 büyüklüğüyle vurdu... Dünyanın Bütün Gazetecileri Uyanın! on yıllarda iktidarın gazabına uğrayıp işsiz kalan gazeteciler, yöneticiler ve bir de medya patronuyla görüşülerek yapılmış ve elmalarla armutları toplamaya kalkışmış ilginç bir “belgesel” var gündemde: İsmi, “Persona Non Grata”. İzlerken belgeselin içinde mağdur kimliğiyle duran kişilerin bir kısmına ve onların kendi durumlarını anlatırken kullandığı dile isyan etmemek imkânsız. Basının yozlaşmasına, sendikasız çalışanların devamlı işsiz kalmasına ve haberciliğin tetikçiliğe dönüşmesine büyük katkıları olan bu insanların sadece iktidarın son yıllarında gözden düşmeleriyle birlikte bir mağduriyet diline sığınmaları ne kadar belgesel değeri taşıyor tartışılır. Belgeselin onlar açısından nihayetinde “Kendimiz ettik kendimiz bulduk” noktasına gelmesi de insanı çileden çıkarır. Babıâli gazeteciliğinin İkitelli gazeteciliğine evrimi sırasında sendikasızlaştırılmaya katlanan, tüm yasal haklarından daha fazla maaş umuduyla gönüllü olarak vazgeçen, yani yanlış ata oynayan bir meslek grubunun vardığı o kaçınılmaz ve hazin sonu yadsımak mümkün değil. Ama çuvaldızı kendisine iş işten geçtikten sonra batıran bir kısım gazetecinin trajik hikâyesini bir mağduriyet üzerinden tarif etmek, 80 sonrası hızla vazgeçilen gazetecilik etiğinin hâlâ terk edildiği yerde çürüdüğünü gösterir. Sol değerler, yıllardır bizzat gazeteciler tarafından eskiyebilir köhne değerler gibi sunuluyor. İnatla aksini savunanlar hızla bertaraf ediliyor. Güçlenen kapitalizm, “Eğer çok istiyorsanız solcu gazeteyi de size biz yaparız” diyerek göz boyayan, akıl karıştıran projelerle sahneyi doldurdu. “Eski” solcu “yeni” liberal gazeteciler sağcıların solcular için ürettiği bu projelerde isyan, direniş ve itiraz etiğini küçümseyen ya da yönlendiren bir dil kurmayı üzerlerine vazife edindiler. B üyük can ve mal kaybına neden oldu... Tarihi anıtlar, kültür varlıkları, konutlar, işyerleri, iki dakika süren depremde yıkıldı... Maddi ve manevi zarar çok büyük... İnsanoğlu asırlar boyu bu tür felaketlerle beraber yaşıyor, ancak bu felaketlerden gerektiği gibi ders almıyor. S Konunun uzmanları, anlaşılan isteseler de yeterince insanları aydınlatamıyor. Depremin felaket haline gelmemesi için deprem öncesi nelerin yapılması gerektiğini tek tek saysalar da, insanlar uzmanların anlattıklarına masal dinlermiş gibi kulak veriyor... Deprem riski büyük olan yerlerde yerleşmeye devam ettikleri gibi, daha evvel depremden zarar görmüş, ama yıkılmamış, ancak ufak onarımlarla, deprem sonrası oluşan çatlaklar sıvanarak kapatılmış olan binalarda yaşamlarını sürdürdükleri izleniyor. Deprem yalnız insanların, toplumların canlarını almıyor, onların ekonomik yapısını da yok ediyor. Yakınlarını, akrabalarını kaybetmiş olanların ekonomik koşullarının da bozulmasıyla bunalıma girdikleri, dolayısıyla ruhsal dengelerinin de bozulduğu bir gerçektir. Deprem öncesi, hele depremi hiç yaşamamış olanların, uzmanların anlattıklarını doğru algılayamamalarının da doğal olduğunu, depremi yaşayanlarla bir empati kuramadıklarını da anlayışla karşılamak gerekir. Bu psikolojik gerçeğe karşı yapılması gereken belki de en önemli yöntem, depremi insanoğluna hiçbir zaman unutturmamaktadır. Yazılı ve görsel medya, sürekli olarak insan belleğinde depremi canlı tutmanın yolunu aramalıdır. Sürekli görsel programlarla, depremin gerçekleştiği anların insanların gös Felaket mi? Nepal’de meydana gelen deprem, 1934’ten beri ülkede yaşanan en şiddetli deprem oldu. (AFP) terimine sunulması, ilköğretimden itibaren eğitimin tüm kademelerinde depremin oluşum nedenini, depremin büyüklüğünü ve şiddetini gösteren olguların tanıtımının yapılması büyük felaketleri önlemenin tek yoludur. Deprem öncesi alınacak önlemler ne kadar kapsamlı olursa, deprem esnasında ve depremin yaralarının sarılması evresinde, başka bir deyişle rehabilitasyon döneminde depremin zararları daha aza indirilebilir. Deprem sonrasında, insanlar evlerine dönmek istemezler, çoğu kez onlar için geçici barınakların kurulabileceği, kent içinde büyük alanlara gereksinme vardır. Meslek odalarının sürekli olarak “kent içindeki yeşil alanların yapılara peşkeş çekilmemesi, bunların genişletilmesi gerekir” biçimindeki feryatlarının arkasında bu gereksinme yatmaktadır. Depremi unutmamak Yangın riski Sonrası... Deprem yalnız yıkmaz, aynı zamanda da büyük yangınların olmasına neden olur. Dolayısıyla, yangın riskini azaltmak için, doğalgaz gibi enerji hatlarının sürekli bakımı yapılmalı ve benzin istasyonlarının yoğun iskân alanlarının dışına çıkarılması gerekmektedir. “Deprem öldürmez, bina öldürür” gerçeğini de bu vesileyle tekrar anımsatmakta yarar görmekteyim. Söz konusu söylem, binaların depreme karşı gerekli mühendislik hizmetleri alınarak inşa edilmelerini ifade etmektedir. Binaların hem mimari ve statik projelerinin, hem de uygulamaların deprem riskini minimize edecek biçimde gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. İskân bölgelerinin kent toprakları içindeki yer seçimi ve yine bir mimari projenin taşıyıcı sistemi kurgusunun, deprem riskini minimize edecek doğrultuda seçilmesi, büyük felaketlerin önlenmesinde başlıca rol oynar. Yukarıda sözü edilenler, depremin büyük bir felaket olmaması için, ülkemizde veya evrenin başka bir köşesinde büyük bir deprem olduktan sonra genelde dile getirilen tavsiyelerdir... Gölcük ve çevresini etkileyen 1999 depremi on altı yıl evvel gerçekleşti. Uzmanlar, o günlerde Kuzey Anadolu Fayı’nın Marmara Denizi içinde yer alan bölümünde, otuz yıl içerisinde önemli bir kırılmanın olacağını dile getiriyorlardı. Bu konuda önemli araştırmaların yapıldığını biliyoruz. “Bu otuz yıl” ın on altısı gitti, geriye on dörtü kaldı... Belki de bu tavsiyelerle “depremle beraber yaşama” adına İstanbul için daha doğru ve çok sayıda işler yaparız. (*) Depremin büyüklüğü mutlak bir değer olup, ölçülebilir... Depremin şiddeti ise etkilediği bölgedeki hasara bağlı rölatif bir değerdir. Yıllar boyu sol değerlerin karşısında kapitalist değerleri rasyonalize etmek için dişini tırnağına takıp harıl harıl çalışan medya, nihayetinde doğal olarak kendi yarattığı yapay değerin altında kaldı. Basın “Uğur Mumcu ve Abdi İpekçi gazeteciliği”ni küçümseye küçümseye tırmandığı yalancı zirveden şimdilerde hızla aşağıya, yani olması gerektiği yere, yoksul halkın yanına düşüyor. Eğer orada ayağa kalkmayı ve ayakta durmayı başarırsa ne âlâ... Değerlerini ve hedeflerini eski hataları tekrarlayarak belirleyen ve gözünü zirveden alamayan gazeteciler ve gazeteler kendileri yıkılırken ülkeyi de yıkarlar. Persona non grata, Latince bir deyim. Diplomatik dilde “Gözden düşmüş adam” anlamına geliyor. Aynı dilde bir de “Persona grata” diye bir deyim var. O da, göze giren, makbul adam demek. Gözden düşmek için önce bir göze girmek gerekir. Göze girmeyi hedef alanın da gözden düştüğünde kendisini eşekten düşmüş gibi hissetmesi doğaldır. Belgeselde de bahsedilen ünlü sarı öküz hikâyesi aslında her şeyin özeti: Aslanlar bir gün öküzlere gidip “Hepinizi yiyeceğiz. Ama şu sarı öküzü bize verirseniz, sizi yemekten vazgeçeriz” diyorlar. Öküzler kurtulma umuduyla sarı öküzü hemen feda ediyorlar. Derken aslanlar her acıkmada kapıya dayanıp yeni bir öküz istiyorlar. Sarı, beyaz, siyah, kahverengi.. derken sürüde kalan son iki öküzden biri dönüp diğerine şöyle diyor: “O sarı öküzü aslanlara vermeyecektik.” Ben olsam belgeselin adını “Persona Non Grata” değil, doğrudan “Sarı Öküz” koyardım. Biraz havalı olsun, içindeki üç beş önemli ismin yanında fiyakalı görünsün istersem de sarı öküzün Latincesine sığınıp “Juvencus Flavus” der geçerdim. Parti Beyannamelerinde Neden Yok? MEHMET NEZİHİ KARAHASAN İnşaat Yüksek Mühendisi A KP, 2012’de Van depremi sonrası çıkardığı 6306 sayılı yasayla sektörü büyük bir kaosa sürüklemiştir. Üniversitelere, meslek kuruluşlarına, uzmanlara danışmaksızın hazırlanan bu yasa; kentleri talana açarken, mülk sahipleri, yükleniciler ve kamu kurumları arasında da anlaşmazlıklara neden olmaktadır. Seçimler yaklaşırken partilerin seçim beyannamelerinde, kentsel dönüşümün geleceğine yönelik somut hedeflerin olmaması düşündürücüdür. den olmaktadır. Vatandaşlar, ya belediyelerin baskılarıyla ya da yüklenicilerin kent merkezi dışında kendilerine sundukları konut imkânlarıyla yaşadıkları yerlerden ayrılmaya zorlanmaktadır. Bu zorunlu göç, sosyal problemleri de beraberinde getirmektedir. Sulukule, Derbent, Piyalepaşa, Okmeydanı ve Fikirtepe’de yaşananlar bunun canlı örnekleridir. Fotoğraf: UĞUR DEMİR açılması, göçe zorlanan insanların sosyal durumu, bürokrasiyle uğraşmak zorunda kalan emeklilerin beklentileri, kentsel dönüşümün yeniden ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Seçimler yaklaşırken, partilerin kentsel dönüşüme yaklaşımları seçim beyannamelerinde yeterli açıklıkta değildir. AKP’nin rant ekonomisine dayalı inşaat uygulamaları orta Vatandaş çaresiz Deprem sonrası Japonların İstanbul’da yaptığı çalışmalarla belirlediği riskli alanlarla, İBB’nin ilan ettiği riskli alanlar üst üste çakışmamaktadır. İstanbul’un değerli semtlerinde yoğunlaşan parsel bazlı yıkyap uygulamaları, bu bölgeleri açık bir şantiye alanına çevirmiştir. Yasadaki riskli bina başvurusu ve raporlanması süreci; kat malikleri üzerinde baskı yaratmaktadır. Hukuki ve teknik destek alamayan vatandaş; yüklenicilerle karşı karşıya kalmakta, imzaladıkları sözleşmeler nedeniyle ciddi riskler almaktadırlar. Diğer taraftan kentsel dönüşüm alanlarındaki imar planı değişiklikleriyle yapılan uygulamalar, bölgenin sosyal ve ekonomik yapısını değiştirirken farklı mağduriyetlere de ne de, Kentsel Dönüşüm yasasıyla bugün yaşanan kaosun çözümüne yönelik net bir görüş belirtilmemektedir. Diğer muhalefet partilerinin yaklaşımında ise bugün toplumumuzun gelişme dinamikleri içerisinde çok önemli problemler barındıran bu konunun yeteri derinlikte ele alınmadığı gözlenmektedir. Partiler hazırladıkları programlarında, toplumun sorunlarına çözüm bulmak için belirledikleri öncelikli hedeflerin detaylarına yer vermişlerdir. Demokrasi, barış, insan hakları, adalet, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, terör konuları elbetteki önceliklidir. Bununla beraber insanların en doğal hakkı ve gereksinimi olan barınma, konut edinme konusundaki hedeflerini de detaylı olarak açıklamalıdırlar. AKP’nin Kentsel Dönüşüm yasasıyla yarattığı rantı paylaşanlara karşı; güvenli ve sağlıklı barınma ihtiyacı içerisindeki milyonların beklentileri dikkate alınmalıdır. Bunun içinde muhalefet partileri seçime kadar kalan süre içerisinde kentsel dönüşüm konusundaki hedeflerini netleştirerek kitlelerle paylaşmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki hava kadar, su kadar, ekmek kadar önemli olan, sağlıklı ve güvenli barınma gereksiniminin de toplumda karşılığı vardır. Halil Ergün ve Meral Orhonsay’a onur ödülü S inema sanatçıları Halil Erlü rahmetli olan madenciler anıgün ve Meral Orhonsay’a, sına buradan onlara gönderiyoAnadolu Üniversitesi İletişim rum, maden ölümleri olmasın isBilimleri Fakültesi’nin düzentiyorum. Hiç kimsenin burnu lediği 17’nci Uluslakanamasın, artık yeter,” rarası Eskişehir Film diye konuştu. Festivali’nin bu yılTörende Sevin Okki onur ödülleri veyay, Ethem Arda ve Erdorildi. 10 Mayıs’ta biğan Çakıcı’ya “Sinematecek festivalin açıya Emek” ödülleri verillış töreni önceki gün di. Festivalde bu yıl ilk Anadolu Üniversitekez verilen “Sinema Külsi Yunus Emre Kamtürüne Katkı Ödülü”ne püsü’ndeydi. Ödülüise 150’nci sayısını yanü Rektör Prof. Dr. Na Meral Orhonsay yımlayan Altyazı Sineci Gündoğan’dan alan Orhonsay, ma Dergisi layık görüldü. Festibunu yaşamını yitiren madenci valde 3 belgesel, 51 uzun metler adına aldığını belirtti. Orhon rajlı, 55 de kısa metrajlı film yer say, “Festivalde aldığım bu ödü alacak.l Kültür Servisi Milyonların beklentisi Zorunlu göç Kentsel dönüşümle yapılan inşaatların doğurduğu çevregürültü kirliliği ve iş makinelerinin yarattığı yaşamsal tehlikeler ciddi boyuttadır. İnşaatların tamamlanmasıyla ortaya çıkan yetersiz altyapı sorunları, ilgili kamu kurumlarınca geçici tedbirlerle çözülmeye çalışılmaktadır. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan bu uygulamalar sürdürülebilir değildir. Kamusal alanların rant uğruna imara dayken, hiçbir bilimsel öngörü içermeyen önerileri inandırıcılıktan uzaktır. Peki, muhalefet? Ana muhalefet partisi CHP, kentlerin depreme karşı güvenli bir hale getirilmesi için, çağdaş planlama kriteri olan demokratik katılıma öncelik tanıyarak, sosyal yapıyı bozmadan bir değişim öngörmektedir. Ancak seçim beyannamelerinin içeriğin Monteverdi O'Connor, Landini, Zardini, Fera, Maderna C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle