18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 4 Mayıs 2015 12 TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 13 30 Mayıs’ta Maltepe’de girdikleri evde 14 yaşında bir kızı rehin aldılar. 2 gün sonra polis evi bastı. Vurdukları kişiyi Çayan sandılar, oysa Hüseyin Cevahir’di ‘Gerekirse ölürüz, teslim olmayız’ GİRİŞ “B üyük Firar”, 12 Mart 1971 darbesinden sonra 5 devrimcinin Kartal Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışını anlatan bir dizi... Firara tarihi önem kazandıran birkaç unsur var: Askeri yönetimin itibarını sıfırlayan bir eylem olması... Türkiye solunun iki büyük örgütünün ilk ortak eylemi sayılması... Eylem sırasında cezaevinde, Silahlı Kuvvetler’de, istihbaratta ya da örgütte olanların bir kısmının zaman içinde önemli noktalara tırmanması... O isimler, bugüne dek, tanığı oldukları bu çok önemli eylemi anlatmadı, yazmadı. O nedenle “Büyük Firar”, ayrıntı ları bilinmeyen, ama izleri de silinmeyen bir efsane olarak konuşulageldi. Firarın tanıklarını 44 yıl sonra aradım; kimini İzmir’de, kimini Antalya’da, Ankara’da, Amerika’da, Avustralya’da buldum. Tarihi firarın nasıl planlandığını, tünelin nasıl kazıldığını, askeri yönetim altında, bir zırhlı tugaydan nasıl kaçıldığını onlardan dinledim. Sadece firarı planlayanlarla değil, firara yardımcı olan devrimci subaylarla, firarilere malzeme taşıyan tutuklularla, firarı önlemekle görevli gardiyanlarla, firarın sırrını çözmeye çalışan istihbaratçılarla röportajlar yaptım. Yolları 1971 yazında aynı cezaevinde kesi şen bu tanıklar da ilk kez konuşacak bu dizide... EDEK Y R A AYD ALİ H IYOR T ANLA Tünel gün ışığına kavuşuyor Firardan sonra askerlerin cephesinde neler yaşandığını, tutsakların kaçtığı demir parmaklıkların nasıl gardiyanların üzerine kapandığını da öğreneceğiz; firarın kapısını aralayan aşk hikâyesini de... Tünelden geçip arkadaşları için ölüme giden “onlar”ı da, tünelin kapısından dönüp hayatta kalanları da anacağız.“Büyük Firar” ve onun özgürlüğe çıkan karanlık tüneli, 44 yıl sonra, gün ışığına kavuşacak. ‘Kendimi birden gardiyan olarak buldum’ Ali Haydar Yedek ve Mahir Çayan, Maltepe’de “gardiyan ve tutuklu” kimlikleriyle buluştular li Haydar Yedek, 1968 yazında Topçu okulunu dereceyle bitirmiş, ilk kıta görevi olarak da Kartal Maltepe’deki Zırhlı Tugay’ı seçmişti. Mahir’lerin bastığı evin sahibi Erkan Binbaşı, Yedek’in görev yaptığı taburu fiilen yöneten komutandı. Ve rehin alma eylemi sırasında evi kuşatan askerler arasında Teğmen Ali Haydar Yedek de vardı. İlginç bir tesadüfle, aynı yaşlarda, farklı yollarda olan Yedek ve Çayan, 1971 yazında bu kez Maltepe Askeri Cezaevi’nde “gardiyan ve tutuklu” kimlikleriyle buluştular. Mahir’lerin kaçmasından sonra ise, içeri girme sırası Ali Haydar Yedek’e gelecekti. MALTEPE’DE İSYANIN BAŞLADIĞI GÜN CAN DÜNDAR Çayan, kurşunu göğsüne sıktı Mayıs 1971... İstanbul Maltepe’de Küçükbağ Sokağı 8 Numaralı evde 2 genç adam, 14 yaşındaki bir kızı rehin aldı. Gençlerin adları: Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’di. Kızın adı ise Sibel Erkan... Mahir, İsrail Başkonsolosu Elrom’u öldürmek suçundan aranıyordu. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi’nin (THKPC) neredeyse bütün önder kadrosu yakalanmıştı. Onlar da Maltepe’de saklandıkları ev deşifre olunca kaçmak istemişler ve tesadüfen Binbaşı Dinçer Erhan’ın evine girip kızını rehin almışlardı. Bunun üzerine hemen semt boşaltılmış, bina polisler ve askerlerce kuşatılmış ve 51 saati aşan uzun bir bekleyiş başlamıştı. Polis, içerdekilere “Teslim olun” çağrısı yapmış, içeriden “Gerekirse ölürüz, ama teslim olmayız” cevabı gelmişti. Eylemciler yurtdışına çıkmak için pasaport ve araç istiyorlardı. Asıl amaçları, bu eylemle örgütleri THKPC’nin adını Türkiye’ye duyurmaktı. A 30 Maltepe’de kıstırılan Çayan ve Cevahir ‘teslim olun’ çağrılarını reddetti. Amaçları THKPC’nin adını Türkiye’ye duyurmaktı Sibel Erkan 8 subay, 80 er Yedek, bu maceranın başlangıcını şöyle anlattı: “1971 Temmuzunda alay komutanımız Albay Ruşen Beyazıt’ın isteği ve girişimleriyle ceza ve tutukevini koruma görevi bize verildi. Alaydaki 40 topçu subayın en güvenilir olanlarından seçilen 8 kişilik bir ekip, cezaevinde görevlendirildi. Bu ekipte rütbe sırasına göre Topçu Yarbay İrfan Çimentepe, Topçu Yüzbaşı Ali Yücel, Topçu Üsteğmen Ayhan Arat, ben, Topçu Teğmen Berker Barçak, Topçu Teğmen Fuzuli Yazıcı, Topçu Teğmen Sabahattin Sakman Komutan silahını çekti ve Cihan’a ateş etti Ali Haydar Yedek, 30 Ağ dikten sonra, 2. Zırhl ustos 1971’de üsteğmenliğe yükselı Tugay Komutanı Tuğg Bulutlar ve devre arka eneral Celal daşlarıyla. (Fuzuli Yazıcı’nın yerine sonradan katıldı) vardı. 8 subay, 10 astsubay, 80 kadar da er ve erbaş... Bu görevde iken, 30 Ağustos 1971 de üsteğmenliğe yükseldim. O zamana kadar herhangi bir cezaevinin yakınından bile geçmemiştim. Cezaevi yönetimi konusunda hiçbir ders, kurs, seminer, vs. eğitim almamıştım. Kendimi birden gardiyan konumunda buldum. Fakat bütün okul yaşamı birinciliklerle dolu, idealist ve iddialı bir subay olarak bu görevin de üstesinden geleceğime inanıyordum.” ENGİN N I D AY TIYOR A L N A Parola: “Aslan” Emniyet ve ordunun vurucu timleri dışarıda yerlerini alır ve binanın üstünde helikopterler uçuşurken onlar, evin en korunaklı köşesine buzdolabını çektiler; Sibel’e çatışma çıktığında oraya saklanmasını tembihlediler. Kendileri de aralarında sözleştiler. O sözleşmeyi daha sonra Ulaş Bardakçı, Ayşe Emel Mesci’ye şöyle anlatacaktı: “Biri vurulduğu an, diğeri ‘Aslan’ diye bağıracaktı. Bu, aralarındaki parolaydı. ‘Aslan’ı duyan, kendi canına kıyacaktı. Asla sağ yakalanmamak konusunda kararlıydılar.” Bekledikleri operasyon 1 Haziran günü başladı. Karşıya yerleştirilmiş keskin nişancının dürbünü, içerdeki uzun boylu, siyah kıvırcık saçlı adamı arıyordu. Sorguda arkadaşları Mahir Çayan’ı öyle tarif etmişlerdi. Bir ara onu salonda gördü; tetiğe dokundu ve çenesinin altından vurdu. Esmer genç kanlar içinde salonun ortasına devrilirken, “Aslan” diye haykırdı. Diğer genç, önce Sibel Erkan’ı elinden tutup buzdolabının arkasına sakladı, özel timler eve dalarken de teslim olmamak için silahı kendi göğsüne dayayıp tetiği çekti. Kanlar içinde yere devrildi. Eve giren çelik yelekli polisler doğruca salondaki esmer adama yöneldiler, yerde can çekişirken onu kurşun yağmuruna tuttular. Mahir Çayan’ı öldürdüklerini sanıyorlardı. Oysa 20 küsur kurşunla vücudunu delik deşik ettikleri esmer adam, Hüseyin Cevahir’di. Mahir Çayan, az ilerisinde, akciğerine saplanan kurşunla ağır yaralı olarak yatıyordu. Polis aşağıda bekleşen kalabalığa önce Sibel’i gösterip alkışlattı, sonra Hüseyin’in cansız bedenini gösterip yuhalattı. Ardından da Mahir Çayan’ın kan revan içindeki yaralı bedeni çıkarıldı binadan… Ambulans, dışardaki kalabalığın saldırıları arasında uzaklaştı. THKPC eylemcisi olarak Haziran ayında tutuklanan Ayşe Emel Mesci, Mahir’i yeniden gördüğünde, hastaneden çıkarılmış, Selimiye’de bir hücrede zincirlenmişti. Tuvaletin yanındaki hücresinin kapısı, gelip geçenler halini görsün diye açık tutuluyordu. Mesci, süngülü askerler eşliğinde tuvalete giderken gördü Mahir’i... Kollarından yukarı, ayaklarından aşağı zincirliydi. Bitkin haldeydi. Bir an gözgöze geldiler. Çayan, konuşamayacak haldeydi; Mesci’nin ise üzülmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Mahir orada kaldı; Temmuz ayında Mesci’yi, dönemin önde gelen aydın ve devrimcileriyle birlikte Maltepe Kartal Zırhlı Tugay’ına götürdüler. İ MESC L E M E AYŞE IYOR T ANLA Maltepe’de deşifre olan ev polisler ve askerlerce kuşatılmıştı. 50 küsur saati aşan uzun bir bekleyiş başlamıştı. Eylemciler yurtdışına çıkmak için pasaport ve araç istiyorlardı. Operasyonla eve giren çelik yelekli asker ve polisler Hüseyin Cevahir’i ölü, Mahir Çayan’ı (soldaki fotoğraf) ağır yaralı halde ele geçirdi. ‘İkinci Kuvayi Milliyeciler’dik Henüz 20’li yaşlardaydık. Mahir‘in dediği gibi, ‘Mustafa Kemal’in silah arkadaşları’ olduğumuza inanıyorduk. yşe Emel Mesci, 1971 yılında Konservatuvar Bale Bölümü’nü bitirmiş, Şehir Tiyatroları’nda kadrolu oyuncu olarak göreve başlamıştı. Kendisini “DevGençli Cephe gönüllüsü” diye tanımlıyordu. Maltepe’deki tutukluluk günlerini şöyle anlattı: Bizi savcılık ifadeleri bittikten sonra Maltepe’ye götürdüler, Zırhlı Tugay içinde, tepedeki bir barakaya koydular. Kadınlar bölümü, 2. Dünya Savaşı’nda Yahudileri koydukları barakalar gibi bir yerdi. Tek katlı bu büyük salonun içinde bir sürü ranza Mesci kendisini “DevGençli Cephe gönüllüsü” diye tanımlıyordu “G ‘Cezaevi sanki yatılı okul yatakhanesi gibiydi’ Büyük koğuşun ‘misafirleri’ THKPC ile THKO’nun üyeleriydi. Bir de 12 Mart döneminin ünlü TKP iddianamesine sokuşturulmuş TİP’liler, bağımsız sosyalistler, aydınlar, gazeteciler… gütlerinden birer ikişer kişi de büyük koğuşta yerlerini almıştı. Dündar Kılıç, Sultan Demircan gibi yeraltı dünyasında ün kazanmış mafya babaları ile 9 Mart 1971’deki başarısız darbe girişimine destek oldukları için tutuklanmış yüksek rütbeli iki polis şefi de biri İstanbul Siyasi Şube Müdürü büyük koğuştaydı. dı. Bütün tutuklular günde bir saatlik bahçe havalandırmasının o gün dörtbeş saate çıkmasının tadını yaşadılar. Tugay itfaiyesi geldi. Çok basınçlı suyla önce tuvaletlerin kronik tıkanıklığı yok edildi. Ardından koğuş zemini deterjanlı suyla bir güzel yıkandı. Ranzaların altında birikmiş yüzlerce sahipsiz tokyo, terlik toplandı ve bahçeye yığıldı. İlk icraat bittiğinde pırıl pırıl İşkenceden gelenler yıkanmış ve mis gibi deterjan kokan bir koğuşumuz oldu. Hapishane yaşaHasılı şenlikli bir koğuştu. Yaşam mında bunlar küçük ama keyifli anlar koşulları da büyük firara kadar epey ve anılardır. Herkes keyiflendi. rahattı. Hele İstanbul’da Sansaryan Sabahattin Eyüboğlu hariç. Fır döHan’ın en üst katındaki işkence hücnüyor, ranzasının altırelerinden gelenler nı üstünü araştırıyor; için arkadaşları, dostyatağını kaldırıp altıları, yoldaşları ile yena bakıyor, çantasını, niden bir araya gelona kıyak olsun diye dikleri, okuyup, tarhünerli bir tutuklunun tışıp, eğlenebildikleri yapıp başucuna bir yerdi. Daha sonkoyduğu kitap rafıraki yıllarda hapishanı yeniden ve yeniden neleri, hele askeri haaraştırıyor. pishaneleri tanıyanKadim dostu Vedat lar için 1971’in MalGünyol fark etti ve betepe Askeri Hapishani uyardı. Yanına gitnesi, neredeyse yatılı tim. Ne aradığını sorokul yatakhanesi gidum. biydi. ‘Peynirim. Peynirimi İcraatın içinden bulamıyorum Engin’ dedi. Birlikte aradık, Hapishane Müdürü yok. Koğuşu temizlerYarbay İrfan’ın talebi ken sorumluya destek ve THKO ve THKPC veren birkaç tutuklu tutuklularının ortak genci toplayıp ‘Oğlum önerisiyle büyük koSabahattin beyin peyğuşun sorumlusu olnirini biriniz mi aldı’ dum. diye sordum ve sorduİlk icraatım: ğuma da utandım. Aydın Engin Olacak iş değildi. Koğuş boşaltılTam “Valla biz de bilmiyoruz Sabahattin bey” diyecekken –yanılmıyorsamMetin Eşrefoğlu samimi bir şaşkınlıkla ‘Yav ben onun yatağının başucundan pis bir şeyi bulup şu aydınlık penceresinden dışarı attım’ deyiverdi. Bitişik er yatakhanesi ile bizim koğuş arasındaki bir metrelik aralıkta sahiden de küçücük ve buruşuk bir alüminyum folyoya sarılmış bir paketçik görünüyordu. Sabahattin beyin gözleri parladı, çocuk gibi el çırptı: ‘Evet, işte orada. Benim peynir o...’ Cihan Alptekin 1971 yılı Ağustos ayı. artal Maltepe Askeri Cezaevi’nde sıradan bir ziyaretçi günüydü. Ancak sıradan olmayan bir şey vardı: Alay Komutanı Albay Ruşen Beyazıt, içeri yasak malzeme girdiği gerekçesiyle, ziyaretçilerin tutuklulara yiyecek getirmesini yasaklamıştı. İçeriye de sadece yakın akrabalar alınacaktı. Gardiyanlar o sabah her zamanki gibi yanlarında yiyeceklerle gelen ziyaretçilere “Yasak” dedi. Ve kıyamet koptu. Tutuklular sloganlarla durumu protesto etti; koğuşların demir kapılarına vurarak gösteriye başladılar. Kapıdaki yüzlerce ziyaretçi de dışardan onlara destek verdi. Cezaevi Müdürü Yarbay İrfan Çimentepe sinirlendi. İsyanı bastırmak için D doğuşuna girerek göstericilere “Susun” diye bağırdı. K Ve operasyon başlıyor A Yahudi barakaları gibi Ciğere saplanan kurşun vardı. Ortada bir demir soba yanardı. Kalabalık değildik pek: Hatırladıklarım; İlkay Demir, Rüçhan Manas, Kadriye Deniz Özen, Rukiye Dülger, Elif Tolon, Matilda Gökçeli, Azra Erhat, Magdelena Rufer, Seçkin Cılızoğlu, Jülide Zaim, Tülay Tat... Askeri karargâh bizim tepenin aşağısındaydı. Orada 4 kule, garnizon, bahçe ve erkek tutukluların kaldığı bina vardı.Oradan bize bol bol yiyecek gelirdi. Yaşar (Kemal) abi sepetler dolusu meyveler, etler, tavuklar hatta laf aramızda içkiler gönderirdi. Zeytinyağı tenekesinin altını kestirip araya hazne yaptırır, oraya votka koyup lehimletir, öyle gönderirdi. Tabii görevli askerlerin bir kısmı da buna göz yumardı. Doğrusu biz, orduya mesafeliydik; ‘NATO’nun ordusu, oligarşinin vurucu gücü’ diye bakardık. Ama birlikteki subayların çoğunun bize sempatiyle bakan radikal devrimciler olmasına da şaşardık. Henüz 20’li yaşlardaydık. Vatan sevgisiyle doluyduk. Mahir‘in savunmasında dediği gibi, ‘İkinci Kuvayi Milliyeciler’, ‘Mustafa Kemal’in silah arkadaşları’ olduğumuza inanıyorduk. O 1971 sonbaharını hayatımız boyunca unutmadık.” Mustafa Kemal’in silah arkadaşları özaltılar için kullanılan Selimiye Kışlası kalabalıklaşınca Maltepe Zırhlı Tugayı içindeki er koğuşlarından bozma iki katlı bir bina alelacele hapishaneye dönüştürülmüştü. Üç bölümden oluşan derme çatma bir hapishaneydi. Alt kat askeri tutuklulara ayrılmıştı. ‘83’ler davası’ olarak bilinen, THKPC’ye yakın duran, kamuoyunda “Sarp Kuray ve arkadaşları” olarak anılan, Deniz Harp Okulu öğrencilerinden oluşan bir grup ve Numan Esin gibi eski Milli Birlik Komitesi üyesi emekli subaylar, alt kattaki koğuşlardaydı. Üst kat ise biri büyük, biri küçük iki koğuş ve hapishane yönetimine ait idare odasından ibaretti. Taş çatlasa 2530 kişi kapasiteli küçük koğuşta İlhan Selçuk, Şiar Yalçın, Şadi Alkılıç gibi aydınlar, Nihat Sargın, Vecdi Özgüner gibi eski tüfekler, İzmitli sendikacı ve devrimciler kalıyordu. Yarbay devrede İçimizden bir sivri akıllı çengelli iğneyi açıp, ucuna ip bağlayıp olta gibi bir aygıt yaptı. Aşağı salladı, o küçük paketi çekmeye çabaladı. Şöyle bir 10 santim kadar yukarı çekti de. Ama paket kaydı ve düştü. Sonraki denemelerde o kadar bile yükseltemedik. Koğuş sorumlusu olmanın sorumluğuyla Hapishane Müdürü İrfan Yarbay’a çıktım. Anlayışlı adamdı. Birlikte çıktık. O aralıktan sorumlu nöbetçi erden ‘peynir paketçiği’ni uzatmasını istedik. Erin o küçücük buruşuk paketin peynir paketi olduğunu kavraması epey zor oldu. Sonunda aldı ve Yarbay’a uzattı. İrfan Yarbay aldı, kokladı ve yüzünü buruşturarak bana uzattı. Ben de kokladım ve koğuşa dönüp yüzümü buruşturarak Sabahattin Eyüboğlu’na uzattım. Sabahattin Eyüboğlu kutsal bir emanet gibi paketçiği aldı ve açıp küçücük bir parçayı ağzına aldı; yedi. Su yüzü görmemiş çorapla giyilmiş asker postalı gibi kokan peynir ‘tahammür etmiş’ Camamber idi. 1971 yılında, Maltepe askeri cezaevinde Sabahattin Eyüboğlu dışında da Camamber peynirini yemek ne söz, adını duyan bile yoktu. O yüzden ona çaktırmadan kıs kıs güldük. İsyan başlıyor 5 yıla mahkum edilen Ayşe Emel Mesci, İrfan Uçar’la bir arada... Türkiye’nin yüz aklarıyla bir arada HKPC’li Ziya Yılmaz, Kartal Maltepe Cezaevi’ndeki tutukluluk günlerini Barış Mutluay’a (Nota Bene, 2014) şöyle anlattı: “Maltepe aslında askeri bir cezaevi... Devrimciler için hazırlanmış özel bir durumu yoktu. Bir koridor ikiye ayrılmış: Bir taraf AB, CD şeklinde, diğer taraf EF, GH biçiminde... Bizim koğuş A bloktaydı, idareye en yakın blok... Bizden bir sonraki blokta da İlhan Hücrede tek başına T LMAZ I Y A Z İY TIYOR ANLA Selçuk, Sarp Kuray, Nihat Sargın, Çetin Özek, Çetin Altan gibi isimler kalıyordu. Bizim koğuş ve bu arkadaşların koğuşunun hayatlığı aynıydı. Bu arada ‘koğuş’ diyorduk, ama küçük odaların birleştirilmesiyle kurulmuş bir düzeni vardı binanın... Aslında askerlere yönelik yapılmış ve disiplin amaçlı bir binaydı. Bizi getirmeden önce küçük odaları birleştirerek koğuş yapmışlar. Türkiye’nin yüz akı pek çok insan oradaydı. Şiar Yalçın’dan briç öğreniyorduk. Ahmet Hamdi Dinler ise bize satranç öğretiyordu; keyifli maçlar yapıyorduk. Sabahattin Eyüboğlu rüzgârgülleri yapıp mazgallara asıyordu; rüzgâr esince onlar enteresan bir ses çıkarıyordu. Bir de ‘Şans ruleti’ yapmıştı; üzerinde ‘5 sene’, ‘10 sene’, ‘15 sene’ gibi yazılar vardı; oynayanlar, şansına ne kadar tutukluluk düşeceğine bakardı. O koşullarda bize moral veren eğlencelerdi bunlar...” Ve büyük koğuş: Bir ana koğuş ve ona bağlı yan koğuşa 110 tutuklu pek de zorlanmadan sığabiliyordu. Ayrıca üstü demir parmaklıklı bir volta ve yemek salonu, onların da önünde beş altı görüş hücresi… Büyük koğuşun güney cephesinde çok uzaktan belli belirsiz denizin görüldüğü iki kocaman demir parmaklıkla kaplanmış pencere vardı. Büyük koğuşun ‘misafirleri’ ağırlıklı olarak THKPC ile THKO’nun üye ve sempatizanlarıydı. Bir de 12 Mart döneminin ‘torba davası’ olarak ünlü TKP iddianamesine sokuşturulmuş TİP’liler, bağımsız sosyalistler, aydınlar, gazeteciler... THKPC’liler arasında Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Necmi Demir gibi ağır toplar vardı. THKO’lular arasında ise Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Oktay Kaynak, Osman Bahadır, Metin Yıldırımtürk hemen hatırlayıverdiklerim... Kuşkusuz dönemin çeşitli ve irili ufaklı sol ör Ağır topların koğuşu Sesler yükseldikçe ziyaretçi kadınlar çığlıklar atmaya, çocuklar ağlamaya başladı. Ortalık birbirine girdi. Komutan yüksekçe bir yere çıktı; “Kesin sesinizi” diye haykırdı. Bir tutuklu, “Susup susmayacağımıza biz karar veririz” diye karşı çıktı. Bunun üzerine komutan, öfkeyle bağırarak tutukluyu koğuştan çıkartıp kelepçeletti. Ancak itirazlar yatışacağına daha da kızıştı. Tutuklular pencerelerin cam ve panjurlarını kırmaya başladı. Protesto, isyana dönüşmüştü. Cihan’ı vuruyordu ‘Kıs kıs güldük’ İşte o anda İrfan Yarbay, silahını çekti ve tutukluları hedef alarak bir el ateş etti. Ateş ettiği noktada THKO’lu iki tutuklu vardı: Cihan Alptekin ve Oktay Kaynak... Cihan, birden yanındaki Oktay’ı yere itti; aynı anda Oktay, ani bir refleksle Cihan’ın önüne atlamıştı. İsyan, bu kurşun sesiyle son buldu. O günden sonra Ağustos’taki bu kriz, birkaç önemli sonuç verdi: Cezaevi yönetimi, bir daha gardiyanların ve subayların hele de silahlakoğuşlara girmemesine karar verdi. Tutuklular, buradan bir an önce kurtulmanın çaresini aramaya başladı. Ve Cihan’la Oktay, o kritik andan sonra, adeta iki kardeş gibi oldular. Bu kardeşlik bağını, 15 metrelik bir tünel ayıracaktı. ULAŞ, MAHKEMEDE MAHİR’İN KULAĞINA FISILDADI: “KAÇIŞ HAZIRLIĞINDAYIZ, SENİ DE YANIMIZA ALDIRACAĞIZ” C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle