28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 27 Mayıs 2015 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: EBRU ADALI Avans değil zam istiyorlar Renault’da işverenin tüm önerilerini tartışmaya açığız diyen işçiler saat ücretlerine yansımayan prim, avans ve benzeri iyileştirme ya da ayni yardıma sıcak bakmıyor. etal eylemlerinde saat ücretlerinde artışa yanaşmayan işveren, “avans, promosyon, prim, ikramiye” gibi bir kerelik kalıcı olmayan tekliflerle işçilerin direnişini kırmaya çalışıyor. Ancak eylemdeki fabrikalarda işçiler işverenin bu tekliflerini reddetMUSTAFA ti. Ankara Türk ÇAKIR Traktör fabrikasında bez çadırları kaldıran işçiler yerlerine tahtadan barakalar kurdu. 14 Mayıs’ta başlayan eylemler Bursa, Eskişehir ve Ankara’da devam ediyor. Bursa’da Renault fabrikasındaki işçiler işverenin önceki gece bin lira avans, 600 lira prim, banka promosyonu ve saat ücretlerine de 1 ay içerisinde iyileştirme teklifi sunduğunu bildirdi. Ancak işveren iyileştirme için rakam vermedi. Saat ücretlerine hemen iyileştirme isteyen işçiler işverenin bu teklifini reddetti. Renault’ta eylem devam ediyor. ekonomi 9 M Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Cumaya kadar süre Otosan’da işçilerin hesabına 200 lira yatırıldığı ileri sürüldü. Eylemin sona erdiği Bursa’daki Coşkunöz fabrikasında ise işçiler işverene iyileştirme için cuma gününe kadar süre tanıdı. İyileştirme olmaması halinde yeniden eyleme başlayacaklarını açıkladılar. Ankara’daki ORS rulman fabrikasında da Türk Metal Sendikası’ndan istifaların devam ettiği öğrenildi. Eskişehir’deki Arçelik fabrikasına ilişkin olarak üretimin durduğu ve işten atılmaların olduğu ileri sürülse de şirket bunların doğru olmadığını açıkladı. Öte yandan Ford’un Eskişehir fabrikasındaki işçilerin büyük kısmının eve gittiği, ancak bir kısım işçinin nöbetçi kaldığı belirtildi. #DirenMetal ursa, Eskişehir ve Gölcük’te on binlerce otomotiv işçisi iş bırakma eylemlerine devam ediyor. Bu yazının kaleme alındığı günlerde Bursa Renault, Gölcük ve Yeniköy Ford, Türk Traktör Ankara ve Sakarya fabrikalarında işçiler üretimi durdurmuş idi. İşçileri direnişe yönlendiren neden ilk başta sadece basit bir geçim mücadelesi gibi gözükebilir: Türk Metalİş Sendikası’na üye işçiler daha önce bağıtlanan toplusözleşmenin sendika tarafından kendilerine hiç danışılmadan iki yıldan üç yıla uzatılmasına hakları yendiği gerekçesiyle karşı çıkmışlar ve direnişe geçmişlerdi. Önceleri basit bir “hak arama” mücadelesi gibi gösterilen direniş, giderek sınıfsal bir niteliğe büründü ve sadece geriletilen ücretlere karşı değil, taşeronlaştırılmış/parçalanmış işgücü piyasalarındaki sömürü düzenine ve esnekleştirme adına güvencesizleştirilmiş istihdam biçimlerine de bir karşımücadele çağrısına dönüştü. Nitekim Birleşik Metalİş Sendikası uzmanlarının işyerleri bazındaki hesaplamalarına göre sömürü oranları Ford fabrikalarında yüzde 314, Tofaş’ta yüzde 551, Türk Traktör’de ise yüzde 587’ye ulaşmaktaydı. Bu gözlemler kuşkusuz şaşırtıcı değildir ve Türkiye’yi enformalleştirilmiş ve taşeronlaştırılmış bir sanayi sektörüne mahkum ederek, bir ucuz emek ve ucuz ithalat cennetine dönüştürmeyi hedefleyen politikaların doğrudan sonucu olarak görülmelidir. Adına şimdilerde “Yeni Türkiye” denilen bu neoliberal proje aslında 1980’lerde 12 Eylül faşizminin karanlık günlerinde yürürlüğe konulmuş olan ve Türkiye’yi uluslararası işbölümüne bir “üçüncü dünya kapitalizmi” olarak eklemlemeyi amaçlayan projenin devamı niteliğindedir. “Piyasa her şeyi çözer” dayatması altında, fetişleştirilmiş “rekabet gücü” ve “ihracat” kavramlarıyla birlikte “dibe doğru yarışın” bir unsuru haline dönüştürülmüş çağdışı bir üretim modeline dayandırılan bu projenin 2000’li yıllarda yürütücülüğünü, sermayenin en gözde partisi olarak AKP hükümetleri devir almıştır. HHH Bursa, Gölcük ve Eskişehir’de otomotiv işçilerinin eylemleri bu projeye karşı çıkan ve yakın tarihimize damgasını vurmuş olan bir dizi direnişin devamı niteliğindedir. Bu mücadele tarihinin önemli dönüm noktalarını anımsayacak olursak, 1989’da Zonguldak maden işçilerinin kesilen toplusözleşme görüşmelerini ve iş koşullarını protesto amacıyla başlattıkları Bahar Eylemlerini ve Ankara yürüyüşünü not etmemiz gerekecektir. 2005 Ocak ayında bir teknoloji devi olan SEKA İzmit işletmesinin Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 8 Kasım 2004 tarihli kararı ile bir oldubittiye getirilerek ve gerekçesiz olarak kapatılmasına, fabrikanın arazisinin ise belediyeye tahsis edilmesine karşı çıkan kâğıt işçilerinin direnişleri de bu mücadele tarihinin devamı niteliğindedir. Daha sonra 2009 kış aylarında AKP hükümetinin uygulamaya geçtiği meşhur 4C maddesi ile “bir hizmet akdine bağlı olarak çalışan” ancak “işçi ya da memur olmayan” kişiler tanımına dayanarak işlerinden atılan Tekel işçilerinin mücadelesine tanık olduk. Bu mücadele ve direnişler, Türkiye’yi Avrupa’nın en fazla iş cinayeti yaşanan ekonomisi olduğunu bizlere hatırlatan Soma cinayeti ile baş başa sürdürülmekteydi. HHH AKP üst yönetimi otomotiv sanayi işçilerinin direnişine “işçilerin sorunlarını anlıyoruz; ancak bu ideolojik bir eylem ise müsaade edemeyiz” şantajıyla müdahale etme telaşında. Direniş, elbette ideolojiktir. Bursa direnişi, Türkiye işçi sınıfının “sınıf olma” bilincinin gelişmesinde yepyeni bir tarihçe olarak anılacaktır. B Ankara’da bez çadırlarda direnişlerini sürdüren işçiler ise çadırları kaldırarak baraka kurdular. dan barakalar kurdu. İşçiler gerekirse uzun süre burada kalacaklarını bildirdi. Fabrika dışındaki işçiler ise bez çadırlarda eyleme devam ediyor. İşçi ile işveren arasındaki görüşmeler de sürüyor. İşveren bir kereye mahsus bin liralık zam, çalışma koşullarında iyileştirme teklif etti. Ayrıca hiçbir işçinin işten atılmayacağını da taahhüt etti. Ancak saat ücretlerinde iyileştirme için rakam vermedi. Saat ücretlerinde iyileştirme isteyen işçiler işverenin teklifini reddetti. İşçiler, saat ücretlerine 5 lira zam ayrıca 6 aylık dilimlerde enflasyon + yüzde 8 zam da istedi. Ancak işveren bu öneriyi kabul etmedi. Fabrikada en düşük saat ücretinin 6.30 lira olduğuna dikkat çeken işçiler, saat ücretlerine 5 lira zam yapılması halinde, fabrikada taban ücretin 2 bin 100 lira olacağını, bunun da astronomik bir rakam olmadığını bildirdi. en büyük işvereni MESS var. Örgütsüz kalırsak bir hafta içerisinde bizi hallaç pamuğu gibi atarlar. Yeni bir sendika mı kurulacağı, yoksa kurulu diğer sendikalara mı geçileceği konusu ise şu an gündemimizde değil. Ücreti çözdükten sonra bu konuda da çeşitli alternatifleri değerlendireceğiz” dedi. Kendilerine eylemden vazgeçirmek için baskı yapıldığına işaret eden işçiler, “teröristler fabrika bahçesine kamp kurdu” söylemine de sert tepki gösterdi. “Hangimiz terörist” diyen işçiler, işçilerin direnişini kırmak için çıkarıldığını dile getirdi. Tebligatlar gitti Örgütsüzlüğe karşı Bu arada Türk Metal Sendikası’ndan istifa eden Türk Traktör fabrikasındaki işçiler, sendikalar konusunda bundan sonra nasıl bir yol izleyecekleri konusunda da bilgi verdi. İşçiler, “Karşımızda Türkiye’nin Barakalar kuruldu Ankara’daki Türk Traktör fabrikasında işçiler dün sabah fabrika bahçesindeki bez çadırları kaldırarak yerlerine tahta Diğer yandan Ford’da 600’ü aşkın işçiye, iki gün mazeret bildirmeksizin işe gitmedikleri için işçilerin iş akitlerinin feshedildiğine dair tebligatların gönderildiği ileri sürüldü. Mazert gösteremeyen işçilerin işten atılacağı savunuldu. DİSK: Kapımız açık DİSK’e bağlı Birleşik Metalİş Sendikası işverenlerin mücadelenin hedefe ulaşmasını engellemek için para dağıttıklarına dikkat çekti. Metal işçisinin direnişi bir kerelik bir kazanım elde etmek için başlatmadıklarına işaret eden Birleşik Metalİş, işçilerin yoksullaşma sürecine karşı kalıcı ve düzenli gelir artışı istediklerine vurgu yaptı. Birleşik Metalİş Sendikası, işçilere kapılarının açık olduğunu da bildirdi. Direnişin sona ermesi için sağlanacak her türlü gelir artışının kazanılmış ve dolayısıyla sürekliliği olan bir hak olarak bordroya işlenmesi gerektiğine işaret eden Birleşik Metalİş, “Grup toplu sözleşmesi artık yırtılıp atıldığından tadiline de gerek kalmamıştır” değerlendirmesini yaptı. İşçi temsilcileri, işverenin maaş artışına yanaşmadığını ancak kendilerinin pazarlığa açık olduğunu söylediler. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) yak Renault işçilerinin fabrika önünde bekleyişleri sürerken önceki gece işverenle yapılan görüşmede yer alan işçi temsilcilerinden Birol Serbest, Bosch’taki saat ücret artışının maaşlarına yansıtılmasını istediklerini, işverenin sıcak bakmadığını belirtti. Serbest, “Firma hiçbir şekilde buna yanaşmıyor. Her türlü yolu denememize rağmen Zaten bizim hakkımız O hiç bir şekilde maaş artışı vermiyorlar. Buradayız. Sıkıntı yok. Pazarlığa açık olduğumuzu söyledik. Ücret adına, iyileştirme adına hiçbir şey sunulmadı. Bize 1000 TL avans verdiklerini söylüyorlar. Avans zaten bizim paramız. Prim vereceklerini söylüyorlar. Zaten prim, bu fabrikada beyaz yakalılara veriliyordu. Şimdi bize vereceklerini söylüyor ama zaten bizim hakkımızdı” dedi. Bursa’da 14 Mayıs’tan bu yana Renault fabrikası içerisinde eylemlerini sürdüren 250 işçi dün fabrika dışına çıktı. İşçiler eylemlerini fabrika dışında sürdürme kararı aldı. Bu arada işçi ile işveren arasındaki dünkü görüşmelerde de anlaşma sağlanamadı. İşveren bin lieski eşyaların teknolojik ürünlerle yenilenmesine vergi kolaylığı ve teşvik getirileceği” vaadi de kadının evin içinde kalmasını ancak hayatının teknoloji ile kolaylaştırılmasını öngören politikalar olarak karşımızda. Aslında hem AKP hem de MHP’nin kadınlara yönelik vaatleri, toplumun muhafazakâr yapısı içinde zaten kendilerine ev dışında fazla bir şans tanımayan kadınlara, aynı yaşam tarzlarını biraz daha teknolojik, parasal açıdan biraz daha kolaylaştırıcı hale getirmesi açısından sempatik geleceğini söyleyebilirim. Eminim ki kadın sohbetlerinde bu vurgu da sıklıkla yapılıyordur... Gelelim CHP ve HDP’nin kadın politikalarına... Her iki parti de Türkiye’de sosyal bir dönüşüm yaşanmasını kendi seçim politikalarına doğrudan yerleştirdikleri için kadınlara ilişkin vaatler de bu dönüşüme yönelik. Kadınerkek eşitliğinin yaşamın her alanında sağlanması ve ka Dışarıya çıkıldı ra avans, 600 lira prim, 480 lira da banka promosyonunda ısrar etti. Saat ücretine zam isteyen işçiler ise öneriyi reddetti. Bu arada Arçelik’in Eskişehir’deki fabrikasında da eyleme başlayan işçiler üretimi durdurdu. İşverenin işçileri fabrika içerisine sokma girişimi de başarısız oldu. İşçiler işten atılan arkadaşlarının da geri alınmasını istedi. 4 parti, kadın politikaları, gerçekler ve yalanlar iderek daha fazla şiddete maruz kalıyorlar, daha çok evin içine itiliyorlar, daha çok işsiz kalıyorlar... Bu toplumun kadınlarından bahsediyorum. Çocuk gelinlerinden, kadınlar üzerine yürütülen siyasetlerden, 3 çocuk politikasından, kadını ve kadın haklarının “birey” yerine annelik ve aile üzerinden kurgulanmasından... Bu ülkenin en temel sorunlarından biri kadın sorunu. Türkiye’yi 2020’ye taşıyacak seçimlere sayılı günler kala siyasi partilerin, bu ülkenin yarısını yani 36 milyon kadının yaşamlarını iyileştirmeye yönelik politikaları, vaatleri neler peki? 15 ilden 31 kadın örgütünün üyesi olduğu Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu (KEİG) başarılı bir çalışma yaparak Meclis’teki 4 partinin AKP, CHP, MHP ve HDP’nin, seçim beyannamelerini kadın emeği ve istihdamı açısından değerlendirdi. KEİG’in saptamalarını kendi yorumlarımı da katarak özetlemek G istiyorum. AKP ve MHP’nin buluştuğu nokta aslında şaşırtıcı değil. Her iki partide bu konudaki seçim vaatleri kadını değil, aileyi esas alan vaatler. 12 yıllık AKP iktidarının temel hedeflerinden biri “ailenin güçlendirilmesi ve dinamik nüfus yapısının korunması” oldu ve kadın da bu bağlamda ailenin sürdürülebilmesinden sorumlu tutuldu. Aynı politikaların önümüzdeki seçimlerde de devam edeceği anlaşılıyor. AKP kadın istihdamını daha çok kadın girişimciliği üzerinden kurguluyor. Kadın istihdamının artırılmasının mesleki eğitimlerin verilmesi ve girişimcilik teşviki sağlanacağı belirtiliyor. Ve yarı zamanlı çalışma özendiriliyor. Kreş konusu aslında kadın istihdamının en can alıcı noktalarından biri ve AKP, bu konuda devletin sorumluluğunun “teşvik” etmek ile sınırlandırılmasında ısrarlı. Ancak özellikle son yıllarda camilerin avlula rında kreşler açıldığını iyi biliyorum. O zaman bunun hangi kurumun bütçesi ile gerçekleştiğini sormak zorundayım. Diyanet “okulöncesi din eğitimi” için kreşler açıyor her yerde. Kadınları camilere, dini sohbetlere çekebilmek için çocukları için kreş kolaylığı sağlanabiliyor da çalışabilmeleri için neden yapılmıyor? MHP’ye gelince, onun da seçim beyannamesinde “kadın, çocuk ve aile” başlığı altında öncelikli vurgu aile birliğinin korunması. Aynı başlık altında toplumsal cinsiyet eşitliğinin politikalara yerleştirileceği belirtiliyor ancak nasıl sağlanacağına ilişkin veri olmaması bu konunun öylesine beyannameye yerleştirildiği izlenimini doğuruyor. Keza KEİG’in vurgu yaptığı gibi, kadınlarla ilgili bölümde “evlerdeki dın hakları ön planda. Keza, kadının ekonomik bağımsızlığına yönelik politikalar geliştirmek. Bunun için öncelikle toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve kamu kaynaklarının hakça dağılımının sağlanması gerekliliğine her iki parti de değiniyor. Her iki parti de haneiçi bakım yükünün kadınlar üzerinde olduğunun farkında ve bunu azaltacak uygulamaları devreye sokma niyetinde. Örneğin kreş ve engelli bakım sorunu. Bunun için gündüz bakım ve evde bakım hizmetlerinin “ücretsiz, kurumsal ve nitelikli” sunulacağı vaat ediliyor. HDP yeni anayasa başlığı altında “tüm kadınların, ev içi emeğini de gözeten sosyal güvenlik haklarının sağlanması” maddesini eklemiş. Her ne kadar eksiklikler olsa da hem CHP hem de HDP, toplumu “tek kanatlı” olmaktan kurtaracak politikaları içselleştirmeye soyunmuşlar. Keşke bir CHPHDP koalisyonu gerçekleşebiliyor olsaydı. Bunun gerçekleşmesinin hem konjonktürel hem de aritmetik olarak mümkün olmadığını biliyorum. Ama hayal bu ya... Türkiye önemli bir eşiği atlayabilirdi... Keşke olabilseydi... Barzani: Ödeme yoksa petrolü kendimiz satarız Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani eğer merkezi yönetimden gelecek petrol ödemeleri gecikmeye devam ederse kendi petrollerini kendilerinin satacağını ve gelirini ona göre kullanacaklarını söyledi. CNBC’ye konuşan Barzani, eğer Irak Merkezi Yönetimi’nin kuzeyden aldığı petrol için ödeme yapmaması durumunda merkezi yönetime danışmadan petrol satışı yapacaklarını söyledi. Barzani geçen gün merkezi yönetimin ödemeleri düzene sokması için 12 ay süresi olduğunu söylemişti. BM Irak Temsilcisi Kubis ile bir araya gelen IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani de Bağdat yönetiminin, petrol anlaşmasına uymamasından endişeli olduklarını belirtti. Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle