Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çarşamba 27 Mayıs 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 16 Mevlana’nın Şems’e platonik mektupları Sanal parmak rejimi öneriyorum! eçimlerin hiçbir açıdan demokrasiyi ifade etmediği Türkiye’de, parlamenter rejim çok uzun zamandır “oyu bastıran malı götürür” anlayışıyla işletiliyor. Çoğunluğa dayalı iktidar, aslında tek adamlık bir sulta. Tek adam tak diyor, hükümeti ve Meclis’teki iktidar partisi koltukları da yek vücut, şak yapıyor. Çünkü yapmayan, “parti disiplini”ne uymadığı gerekçesiyle ya hemen atılıyor ya da bir daha seçilemiyor… eni bilirsiniz, mistik konuları pek sevmem, ne Budistlerin saatlerce süren meditasyonu beni ilgilendirir ne de Sufilerin derin mistik sözleri. Olsa olsa Bektaşilerle bir yakınlığım vardır, fıkralarından ötürü. Ama merak bu ya, eski solcu günümüzün en zengin işadamlarından Ethem Sancak’ın “Erdoğan’ı tanıdıkça âşık oldum. Doğrusu solculuk dönemlerimde Mevlana ve Şems arasındaki aşka anlam veremiyordum, sonra gördüm ki, böyle bir aşk iki erkek arasında olabiliyormuş” sözlerini okuyunca merak saldım, “şu Mevlana ile Şemsi Tebrizi arasındaki aşk, nasıl bir aşk” diye. Önce biraz bilgi, Şems’i tanıyana kadar Konya’da mütevazı bir din bilgini olan, öğrencileriyle, ailesiyle vakit geçiren Mevlana’nın günlerden bir B S diği yasayı çıkardığı TBMM’de sonuç farklı mı olmaktadır? Son örneği, iktidar İç Güvenlik Yasası’nı geçirirken gördük. Muhalefet milletvekilleri bu faşizan yasa tasarısına karşı cansiperane direndi. Günlerce nöbet tuttular, bağırdılar, çağırdılar, dayak yediler de yasa çıkmadı mı? Sanal parmak sayısı, Türkiye’de zaten sahne sanatı parlamenter rejimin hiç de sanal olmayan akçeli masrafını milletin sırtından alacak, vekille gün Konya’nın İpekçiler Çarşısı’na gelen tüccar Şems’i görünce dünyası değişmiş. İki erkek sürekli eve kapanıp sohbet etmeye başlamışlar. Mevlana’nın önce kılık kıyafeti değişmiş, abartılı bir giyim tarzını benimsemiş, ardından ailesini, öğrencilerini ona bağlı müritlerini ihmal etmeye başlamış, öyle ki, müritlerin çoğu Şems’e düşman olmuşlar. Bunun üstüne Şems bir gün gözden kaybolmuş, müritler önce çok sevinmişler ama Mevlana öyle bir yemeden içmeden kesilmiş, öyle bir elden ayaktan düşmüş ki, sonunda müritler Şems’i bulup yeniden Konya’ya getirmeye karar vermişler. Getirmişler ve bu kez Mevlana, Şems yeniden gitmesin diye 68’lik Şems’le 18’lik üvey kızı Kimya’yı evlendirmiş. Ama bu evlilikten hemen sonra Kimya sararıp solmuş ve ölmüş. Şems de temelli Konya’dan ayrılmış rivayete göre, öldürülüp bir kuyuya atılmış. İtalyanların yaptığı, İspanyol Papa ailesi Borgiaları anlatan muhteşem bir dizi var. İçinde olmayan yok ve pek çoğu gerçek. Ne platonik aşklar efendim, ne platonik aşklar, bu hikâye de öyle muhteşem bir dizi olabilir. 18 yaşında bir kız, 68’lik Şems ve yanıp tutuşan bir Mevlana. Bana kötü niyetli demeyin, ben sadece bir senaryo yazarı gibi olaylara bakıyorum. İşin plabehicak@yahoo.com.tr İki kişi arasındaki ilişkiyi kimse bilemez. tonik yanını Mevlana’dan öğreneceğim. Şimdi bu aşkı Mevlana’nın Şems’e yazdığı bir mektubu okuyarak daha derinden kavrayalım: “Ah ah! Gönlüm çilem, aşkım, kederim, acım, gönlüm! Sustukça hoş geçimlim, dile geldikçe parlayan alevim. Kopup saçılan gerdanlığında soylu nedimelerini savrulan incileri yere inen hüzünlerim. Aramadan bulduğum yola koyulmuş göçüm. Bir türlü kavuşamadığım, kavuşmaya doyamadığım. Dışında olamadığım, içinden çıkamadığım. Gecelerin hâkimi, gözyaşlarımın pınarı efendim. Tozunu yıkamaya erişemediğim, pasını silemediğim. Karanlığım, güneşim. Gönlüm, aziz dostum! Nerelerdesin, ya dön artık yurduna ya da iki satır yaz bize… Kim gücendirdi senin o nazende yüreğini, hangi kem söz, hangi sinsi nazar seni benden kopardı ey Şems. Varım yoğum sensin. Sen de yoksan ben bir hiçim bilmez misin? Kavline mestan olan Mevlana’ya ayrılığı hediye etme. Etme Şems. Seninle öyle doluyum ki, kafatasım çatlayacaktı. Damarlarımda akan kan, sendin. Göğüs boşluğumdaki kalp senin kalbindi. Damarlarım çatlayacak, göğsüm yarılacaktı. Seni teneffüs ediyordum, hicran kanatları beni gökten yere indirdi. Oysa seninle kanat çırpıyorduk. Sensiz her geceyi hummalı yaşadım, belki humma daha güzeldi. Ne belkisi? Ama uzviyet ne kadar dayanabilir ki bu gerginliğe? Aşka teşekkür borçluyum. Ben o hummanın içinde erimek istiyorum. O alevin içinde yanmak, kül olmak biricik muradım. Kül olmak, ışık olmak, efsane olmak. Ben senim, sen de bensin. Aynı kokuları, aynı heyecanları, aynı acıları yaşıyoruz. Cennete araftan girilir. Mecdelli Meryem, İsa’nın yaralı ayaklarını gözyaşlarıyla yıkadı ve saçlarıyla kuruladı. Gelsen de yılların yorgunluğuna düçar, yolların dikenlerine bizar ayaklarını yıkayan olsam ey Sertaçım. Ey Şems’im! Senin hasretin yanında Selahaddin Zerubumun gözyaşları, içimdeki ateşi bir nebze dahi söndüremiyor. İlla sen. Ancak sen. Ah bir gelsen. Meccanen bir deli gibi yollara düşsem, yalvarsam, ağlasam, çatlasam göklerin sidresine namzet. Sanemler devşirsem şahikalardan, sırf senin için uçurumlar yutsam, fasıl fasıl anlatsam yürek sancımı ve ağlasam. Çatlarcasına ağlasam. Gururum halvethane olmuş desem, hece yok desem. Yollarında üryan olan gözlerimde çiseler umut umut dökülüyor desem. Yine de gelmez misin Şems’im!” Hz. Mevlana. Nasıl ama, aşk dediğin böyle olur. Sizin yaşadığınız da aşk mı? Ve son söz, parayı veren düdüğü çalar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Parlamenter dövüş teknikleri... Azınlıkta kalan muhafelet partileri de kendi içlerinde farklı çalışmıyor. Muhalif başkan ya da başkanlık makamına yakın kadro neye karar verirse, milletvekilleri de ona “he” demek zorunda. Demeyen, yine “parti disiplini”ne uymadığı gerekçesiyle ya istifa zorunda kalıyor ya da ihraç ediliyor… HHH Çoook uzun zamandan beri, böylesi “totaliter” bir Meclis’in milletin sırtında gereksiz bir mali yük oluşturduğunu; eğer ortak kabul “liderlik” makamıyla başlayıp biten bir temsiliyet rejimiyse, daha ekonomik bir parlamento kurulabileceğini düşünüyorum. Nasıl mı? Seçim sonuçları her partiye milletvekili sayısı olarak değil, parlamentoda şu kadar sanal parmağı var diye yansıtılır. Parti liderleri, hadi diyelim birkaç hık deyicisini de yanına alıp toplanır. Seçimlerde en çok oyu alan parti iktidar olur. Tasarılarını peşinen “sanal parmak” sayısıyla sunar. Muhalefet de “sanal parmak” sayısıyla reddeder. Tasarı geçer. Meclis’te gereksiz kavga dövüş olmaz, ne millet üzülür, ne de vekilleri yorulur; sen sağ ben selamet. HHH Bu önerimi saçma bulanlara soruyorum: Halen 535 milletvekilinin saatlerce tartışıp bazen de tekme yumruk dövüştüğü, ama hepsinin parti kararı neyse ona uygun oy verip zaten iktidarın da tek adamın çıkar deri de hiçbir işe yaramadıkları bir ortamdan ve kamuya gereksiz yük oldukları asalak durumundan kurtaracaktır! HHH Milletvekili seçimlerine birkaç gün kalan ülkemizde, kaç seçmen “siyaset nedir” sorusuna düzgün ve anlamlı bir yanıt verebilir, bilemiyorum. Daha da acısı, seçilenler ve seçilecek olanlar arasından kaçı aynı soruyu kendisine sormuş, yanıtı da hazırdır, onu da bilemiyorum… Şahsen yaşadığımız alanı ve ortamı düzenleyen yerel yönetimleri çok önemsiyorum. Yerel yönetimlerin merkezi yönetimde daha çok ağırlığı olması gerektiğine ve halktan kopuk olmayan politikaların ancak yerelden genele genişleyerek üretilebileceğine inanıyorum. Güvendiğim yerel politikacılara da zaman zaman bu yönde sorular yöneltiyorum. Geçenlerde görüştüğüm CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da siyasal sistemin değişmesi gerektiğine inanan genç politikacılardan. Kendisinden, aklındaki siyasal sistemi yazmasını rica ettim. Yazdı, gönderdi, ben de aşağıdaki satırlarda sizlerle paylaşıyorum. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY çluysak, u s iz im p si “He demokra .” gerçektir AMUS ALBERT C G NOKTASI Aklımdaki siyasal sistem ün geçtikçe, mahalle mesi, siyasal yaşamı daha diG üzerinden örgütlenmenamik hale getirecektir. si beklenen yönetim modelleToplumun örgütlenme özri, daha çok tartışılıyor. Söz konusu değişim ihtiyacına rağmen; yönetime katılma, temsil ve denetleme kaygıları henüz yasal karşılığını bulabilmiş değil. Tabandan örgütlenmenin yasal çerçevesi oluşmadıkça; mevcut yöneticilerin inisiyatiflerinin, demokratik ilerleme önünde bir engel olarak kalacağını düşünüyorum. Bireylerin siyasete katılımı: Bireyler, mahallelerinden çıkıp siyasi partilere üye oluyorlar. Bireyler, siyasi faaliyette bulunmak ve yönetime katılma haklarını kullanmak istiyorlar. Bu doğrudur. Ama sağlıklı ve nitelikli üyelik gerekir. Siyasal yaşama katılım gösteren ve yönetme hakkını kullanma iradesini ortaya koyan bireylerin, bulundukları bölgeyi iyi tanımaları gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda, siyasi partilerde görev alan kişilerin, bir gün yönetici olduklarında ne yapacaklarını biliyor olmaları da çok önemlidir. Siyasi yöneticilik: Örneğin; Belediye Meclis Üyesi, milletvekili vb. olmak isteyen kişilerin partiyi, bulundukları bölgeyi ve de yönetimine aday oldukları yerlerin tanım ve işlevlerini çok iyi biliyor olmaları gerekir. Bu doğrultuda, siyasi partiler bir okul görevi görmelidir. Siyasi partiler ve katılımcı yönetim modeli: Karar alma süreçlerinin katılımcı model üzerinden aktifleş Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (9) nımsıyor musunuz? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1989 yılında Cizre’nin Yeşilyurt köyüne düzenlediği operasyonda Binbaşı Tayyar Çağlayan dört Kürt köylüsüne dışkı yedirmiş, bu nedenle hükümet köylülere tazminat ödenmesini kabul etmişti. (17.09.1993, Sabah Gazetesi) Bu ilk olay değildi. Daha önce de Diyarbakır Ticaret Odası’nda yöneticilik yapan işadamı Felat Cemiloğlu 1982’de gözaltına alındığında, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde ağır işkence görmüş, kendisine dışkı yedirilmişti. Cemiloğlu, bu iğrenç muameleyi biraz olsun unutabilmek düşüncesiyle bütün dişlerini çektirerek takma diş yaptırmak zorunda kalmıştı. (Celal Başlangıç, Radikal Gazetesi, 11.4.2003) Eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ Gaziantep’te bir düşünce kuruluşunun düzenlediği toplantıda şunları söyleyecekti: “Toplumun karşılıklı olarak birbirini anlaması çok önemli. Yapılan hatalardan birisi de empati kurmamak. Bunun için empati kurmak lazım. Türkiye’de hatalar yapıldı ve maalesef empati yapılmadı, yanlışlıklar yapıldı. Sadece bir konuda değil, her konuda. Bakın bir PKK terör örgütü gibi başımızda bela var. Ama bakıyorsunuz 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan yanlışlıkların PKK’nin güçlenmesinde ne kadar önemli rol oynadığını görüyorsunuz. Keşke o zaman bu hatalar yapılmasaydı.” (Milliyet. com.tr 13.01.2015) Asker ya da sivil devlet görevlileri her kesimden Kürtleri akla gelebilecek en iğrenç yöntemlerle aşağılayarak akıllarınca bölgede devlet otoritesini güçlendirecek İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ gürlüğünün siyasi partilere yansımasının, demokratik ve katılımcı karar alma süreçlerinin boşluksuz ilerlemesi için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye genelinde seçmen düşüncelerinin örgütler kanalı ile yönetimlere yansıması, denetleme mekanizmasını da aktif hale getirecektir. Örneğin; Cumhuriyet Halk Partisi’nde önseçim aracılığı ile örgüt iradesinin yönetime yansıması, bu anlamda tecrübe ettiğimiz en güncel örnektir. Siyasetin bireysel yaşamdaki temsili: Bunun yanında, siyaseti bir meslek olarak görmediğimi belirtmek isterim. Kişilerin meslekleri dışında olan bir alandır, siyaset. Bireylerin önce mesleklerinde istikrarlı ve başarılı olmaları; siyasi hayatlarını daha verimli, siyasi hedeflerini daha gerçekçi hale getireceği kanaatindeyim. Sonuç: Katılımcılık; tüm siyasal, sosyal örgütlenmelerin yenilenmesini ve toplumun her kesiminin temsil edilebilmesini, her üyenin ve düşüncenin örgütlenmede yer bulabilmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, hem yerelde hem de ülke genelinde, örgütlü iradenin; toplumu ileri götürecek yönetim anlayışları için de yönetimlere ışık tutacağına inanıyorum. AYKURT NUHOĞLU Kadıköy Belediye Başkanı A lerini sanıyorlardı. Oysa tam tersi gerçekleşiyor, PKK bu tür olaylardan sonra daha fazla güçleniyor, dolayısıyla sürdürdüğü savaşı daha da şiddetlendiriyordu. Burada uzun bir parantez açmak gerekiyor. TSKPKK çatışması sürecinde Güneydoğu’da yaklaşık 3 bin köy ve mezra boşaltıldı; buradaki nüfus kentlere göç edip kentlerin çeperlerine yerleşti. Bu insanlar kendilerini çok farklı bir hayatın içinde buldular. Bu yeni hayat, feodal toprak düzeninin dışına çıkan yarıköle, yarıköylü bireyleri tüm yoksulluk ve yoksunluklarına karşın “özgürlük” ile tanıştırıyordu. Bu insanlardan yüz binlercesi başta İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Diyarbakır gibi illerde kendilerine çalışma, dolayısıyla yaşam olanakları buldular. Kimi işçi, kimi esnaf olarak hayata tutundular. Batı’ya daha önce göçmüş Kürtler, çok daha önceden aşağıdan yukarıya, işçiden işverene sınıflaşmışlardı. Artık kentlerde bir Kürt burjuvazisinden, Kürt orta sınıflarından ve Kürt işçi sınıfından söz edilebilirdi. İstanbul, yaklaşık üç milyon tahmin edilen nüfusuyla Türkiye’nin “en büyük Kürt kentiydi.” Kürtler Anadolu’da “etnik kimlik bilinciyle”, “etnik aidiyet duygusuyla” en geç tanışan nüfus kesimidir. Bu bilinç ve duygu Kürt nü fusunda son kırk yılda oluşmuştur; bu oluşumda hiç kuşku yok ki Güneydoğu’da 30 yıl sürmüş olan “düşük yoğunluklu savaşın” belirleyici ölçüde payı vardır. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 2012 Haziranı’nda TBMM’deki bir soru önergesine verdiği yanıttan, 19832012 yılları arasında bu savaşta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 4 bin 892, köy korucuları ve sivillerin yaklaşık 2 bin, PKK’nin de yaklaşık 40 bin kayıp verdiğini öğrenmiştik. Silahlı Kürt güçleri verdikleri onca kayba karşı çözülmüyorlardı. Onları bir arada tutan, ölüme meydan okutan duygu “Kürtlük” duygusuydu. Bu duyguyu bölgenin kendine özgü koşullarında “ezilmişlerin milliyetçiliği” olarak da tanımlayabiliriz. Dağdaki direnç kırlarda ve kentlerdeki Kürt toplumunun geniş kesimlerinde onay buldu. Milyonlarca Kürt PKK ile örgütsel ilişkilere girmese de onu dışlamıyor, Abdullah Öcalan’ı önderleri, kahramanları olarak görüyordu. Bu gerçeğin somut görüntülerini Diyarbakır’da düzenlenen bir milyon, iki milyon katılımlı Nevruz mitinglerinde izledik. Zaman içinde “ezilmişlerin milliyetçiliğine” sosyalist ideolojinin “sınıf kavramları” da eklendi. Güneydoğu ve Doğu’daki Kürt halkı bu dönemde “uluslaşma sürecine” girmişti. Kendisi için ulus olmanın “ortak tarih”, “ortak yaşam alanı”, “ortak kültür”, “ortak dil” gibi bir ulus olmanın temel koşulları bölgede mevcuttu. Anadilde eğitim talebi de bu dönemde ortaya atıldı. Sürdüreceğiz. İcra Kurulu Başkanı AKIn ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İstanbul 03.36 05.30 13.08 Ankara 03.27 05.18 12.53 İzmir 03.41 05.43 13.18 İkindi 17.04 16.47 17.12 Akşam 20.34 20.15 20.36 Yatsı 22.18 21.56 22.21 C M Y B