23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 27 Mayıs 2015 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 13 20 umartesi Anneleri’nin gözaltında kaybedilen çocukları için alana çıkışının bugün 20. yılı. İlk kez 27 Mayıs 1995’te gözaltında işkenceyle öldürülen öğretmen Hasan Ocak’ın ailesi hak savunucularıyla birlikte Galatasaray’da oturma eylemi yaptı. Eylem, Rıdvan Karakoç ailesi ve diğer kayıp yakınlarının katılımıyla büyüdü. Artık Türkiye’nin en uzun süreli sivil itaatsizlik eylemi niteliğinde. Ocak ailesi de o günden beri Galatasaray Meydanı’nda. Hasan Ocak’ın katillerinin yargılanması, kayıpların mezarlarının açıklanması için mücaHİLAL dele veriyorlar. KÖSE Hasan Ocak, 21 Mart 1995 akşamı, Avcılar’daki evine giderken polisler tarafından gözaltına alındı. Ailesi hemen aramaya başladı ancak gözaltı inkâr edildi. Ocak’ın, işkenceden geçirilmiş cansız bedenini beş gün sonra, Beykoz Buzhane köyündeki ormanlık alanda köylüler buldu. Ailesiyse cenazeye 15 Mayıs 1995’te kimsesizler mezarlığına gömülü halde ulaştı. Dönemin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, TEM Şube Müdürü Reşat Altay’dı ancak bu isimler ve Ocak’a işkence yapan TİM3 polisleri hakkında takipsizlik verildi. Savcılar, bu isimlerin ifadelerini dahi almadı. Yirmi yılda birçok kez dosyaya bakan cumhuriyet savcısı değişti. Son atanan savcıysa Hasan Ocak gözaltına alınmadan önce son uğradığı yerdeki halasının oğlunun tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Ailenin avukatı Gülseren Yoleri, “Biz de yıldır yüzler değişiyor ama mücadele azmi hep aynı KONUK YAZAR NİMET TANRIKULU * Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’na çıktıklarında ilk birkaç hafta sadece 34 dövizle oturdular. Klavuzları Plaza de Mayo annelerinin mücadelesi oldu. Bu süreçte İnsan Hakları Derneği’ne 1200 kayıp başvurusu yapıldı. 1520 yıl aradan sonra 70 kadar kaybın kemiklerine ulaşıldı. Yirmi yıllık süreçte çocuklar büyüdü, evlendi, bebekleri oldu. Kimi annebabalar evladım diyerek kapattı gözlerini dünyaya. Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana oğlunun kemiklerine kavuşamadan yaşama gözlerini yumdu. 80’de kaybedilen Veysel Güney’in anne ve babası birbiri ardına göçtüler dünyadan. İstanbul’da 95 Ekim’de kaybedilen Düzgün Tekin’in baba Cumartesi Anneleri’nin ilk eyleminin üzerinden tam 20 yıl geçti. Hasan Ocak’ın ailesi ilk günden beri Galatasaray Meydanı’nda mücadele ediyor C AKP SADECE ŞOV YAPTI 27 Müdahil olamadılar sı Veli Amca da. Ve tabii ki alanın gizli kahramanı Baba Ocak. Hepsi son nefesine kadar evlatlarının kemiklerini istedi. Cumartesi Anneleri hakikati alatasaray bir hafıza mekânı herşeyden önce. Sanki o lisenin kapısı günlerden cumartesi, saatlerden 12.00 olmasa da Cumartesi Anneleri/İnsanları orada olmasalar da önünden gelip geçenlere gözaltında kaybedilenleri ve kaybedilmelere karşı mücadeleyle memleketin son 20 yılını anlatıyor. Galatasaray aynı zamanda itirazın adresi. Bugün ihlallere karşı çıkanlar, özgürlük, barış, insanca yaşam, adalet, eşitlik için ses vermek isteyenler, İstanbul’da önce Galatasaray’da toplanmayı düşünüyor. Galatasaray’a katılımda kadın çoğunlukta oldu. Buradan doğru “Cumartesi Anneleri’’nden yola çıkarak annelik olayına yaslanmak değil muradım. Politik bakışımız anneliğe sığmayacak kadar farklıydı. Bu nedenle Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları diyerek “annelik’’ kodlamasının dışına çıkmayı denedik. Galatasaray yeni bir sosyalleşmenin de kapısını açtı. Her cumartesi Galatasaray’da yan yana oturanların çoğu birbirini tanımıyordu, ellerine aldıkları fotoğraflardaki isimleri de daha önce duymamışlardı. Her hafta kayıplarla isim isim tanıştık. Onlar bizim için sayı olmanın ötesinde geçti. Galatasaray aynı zamanda insan haklarında küreselleşmenin mekânı oldu. Dünyanın onlarca dili Galatasaray’dan ses verdi, Galatasaray da dünyanın şehirlerinde Kürtçe ve Türkçe ile yer aldı. Ne kadar da çok dost edindik. Arjantin’de Rosa ve Estela Cunta’nın kaybettiği torunlarını bulduklarında ortak dilimiz olmasa da dayanışmanın diliyle sevinçleri paylaştık. Cezayir’den Nassera, Filistin’den Seher’le, Beyrut’tan Wadad’la Galatasaray’da birlikte oturduk. Özellikle yurttaşlarını kaybeden rejimlerin hüküm sürdüğü ülkeler artık bizler için bir tık ötedeydi. Galatasaray, gözaltı, cop, yerlerde sürüklenmenin de mekânı oldu. Bizler de 15 Ağustos 1998’de 170. haftada başlayan engellemeler Mart 1999’a kadar sürünce 30 hafta kimselere Cumartesi günleri randevu veremez, kimselerle sözleşemez olduk. Gözaltına alındın mı birkaç saat mi dört beş gün mü oralarda kalacağın belli değildi. Kimi arkadaşlarımız uzun süren gözaltılar nedeniyle işlerini bile kaybettiler. Çocuklar annelerini birkaç saatliğine Galatasaray’a yolladılar, dört gün annesiz kaldılar çocuk başlarına. Yerlerde sürüklendik, hakkımızda polise mukavemetten, Toplantı ve Gösteri Yasası’na muhalefetten davalar açıldı. Okuma yazma bilmeyen kimi kadınlar, gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı. 13 Mart 1999 Cumartesi 200. haftada artan saldırılar nedeniyle bir sürevermek için gittiğimiz Uluslararası Af Örgütü’nün Kayıplar ormanında buluştuk.Yine engelleme, gözaltı. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak oğlu adına dikilen ağacı “oğlum” diye okşarken anne Ocak’la birlikte 10 kişi gözaltına alındık. Uzunca sürecek ara başladı… Ergenekon operasyonları döneminde Cumartesi Anneleri yeniden kayıplarının peşine düştüler. İnsan hakları savunucuları, faili meçhul ve kayıp insanlarımız için itirafçıların söyledikleri ve Ergenekon’da ortaya çıkanlar nedeniyle yeniden oturma kararı aldılar. Verilen mücadelenin ardından artık bugün Türkiye’de “asit kuyuları” ve “ölüm tarlaları” kalorifer kazanları tartışılmaya başlandı. Bunlar, insanlık suçları olarak kayıtlara geçti. Gözaltında kayıplar artık “Türkiye tipi ölüm” olarak insan hakları ihlalleri arasında. Hak mücadeleleri çok sabır istiyor, cumartesi oturmalarının 530. haftasını geride bıraktı. 20. yılında hakikat her nerede ise er ya da geç ortaya çıkıyor, yeter ki inatla her alanda mücadele sürsün. * İnsan Hakları Derneği Kurucusu. G Cumartesi Anneleri’nin çocuklarının akıbetini sordukları en uzun soluklu iktidar AKP oldu. Cumartesi Anneleri, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la da görüştü. 12 yılda Berfo Ana’nın derdinin dinlenmesi gibi hamasi ve şovdan öteye gitmeyen kabulden başka bir sonuç alınamadı. 12 Eylül darbesini yargılama ve derin devletle hesaplaşma adı altında açılan davalara müdahil olmalarına da onay verilmedi. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak yıllardır adalet peşinde Bugün iki yerde eylem var Cumartesi Anneleri, bugün saat 12.00’de Çağlayan’daki İstanbul adliyesinde akşam saat 20.00’deyse Galatasaray Meydanı’nda bir kez daha “Kayıplarımız nerede? Adagerekli adresi savcılığa ilettik. Bunun anlamı nedir diye soracak olursan, Hüseyin Toraman dosyasında, sahteliği yıllar önce kanıtlanmış plaka sorgulamasından bir farkı yok. Savcının tanık olarak dinlemek istediği kişi, Hasan’ın kaçırılmasına ya da Alakasız tanık let nerede?” diye soracaklar. Cumartesi Anneleri 20. yıl nedeniyle bu kez cumartesi günü değil, çarşamba günü Taksim Galatasaray’da buluşacak. gözaltına alınmasına tanıklık etmiş biri değil. Hasan’ın ağabeyi Hüseyin’le aynı handa mağaza işleten, Hasan’ın sadece selam verip geçtiği bir kişi. Bu davet, bizim dilekçelerimizde defalarca işaret ettiğimiz muhtemel sanıklara olmalıydı” dedi. ürkiye darbe dönemiyle hesaplaşmada sınıfta kalırken bir zamanlar cuntaların hüküm sürdüğü, binlerce canın yok olduğu kimi Güney Amerika ülkesinde kanlı tarihin üzerinin örtülmesine geçit verilmeme mücadelesi sürüyor. Bu hesap sorma sürecinde hiç kuşkusuz Plaza de Mayo annelerinin payı büyük. Güney Amerika ülkelerinin acılarla dolu darbeler tarihinin en kötü örneklerinden biri Arjantin. Askeri yönetim sırasında 30 bin insanın kaybolduğu, katledildiği belirtiliyor. “Kaybolan” çocuklarının akıbetini öğrenmek, ölü, canlı onlardan haber alabilmek için ilk kez 1977’de Buenos Aires’te devlet başkanlığı sarayının yakınında Plaza de Mayo meydanına çıktılar. Evlatları gözaltında kaybedilmiş 14 kadındılar. Eylem yaptıkları meydanın adını alarak Pla DÜNYADA SONUÇ ALINDI T za de Mayo Anneleri olarak tarihe geçtiler. 114 torun bulundu Israrlı eylemleriyle birlikte kaybolanların bulunması için Ulusal Komisyon hayata geçirildi. Burada kayıparayanlar listesinin yanı sıra yakınları DNA veri tabanı da oluşturmuş durumda. Meydana çıkanlar arasında, anne babası öldürüldükten sonra polislere ya da askerlere evlatlık verilen çocukların büyükanneleri de bulunuyor. Geçen yıl komisyona başvuranların DNA analizlerinin ardından 114’ü torunlarına kavuştu. İspanya’da da cunta dönemi kayıplarına ilişkin çalışmalar yapıyorlar. Şili, Brezilya gibi ülkelerde de oluşturulan kurban yakınlarının öncülük ettiği örgütler, “kayıplarını” anarak sorumluların adalete hesap vermesi için meydanları boş bırakmıyor. Dündar ve Mumcu savcıya ifade verdi Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetemiz yazarı Özgür Mumcu, Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla ifade verdi. Dündar, HDP Mersin Milletvekili Adayı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Yolsuzluklara batan AKP hükümeti ve Erdoğan, eğer ki kendilerini tehlikede görürlerse, seçimi ertelet Can Dündar mek için Türkiye’yi başka bir devletle savaşa sokmakta dahi tereddüt etmezler” beyanı, Mumcu da Erdoğan’ı eleştirdiği 18 Mart ve 7 Mayıs tarihli yazıları nedeniyle ifade verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Erdoğan’ın şikâyeti üzerine Dündar hakkında, Fırat’ın 29 Nisan tarihli basın açıklamasının haberleştirilmesi nedeniyle soruşturma başlattı. İfade veren Dündar, haberin Fırat’ın basın açıklamasından ibaret olduğunu belirterek, “Haberde yorumumuz dahi bulunmamaktadır. Neden şikâyet edilmiş olduğumu anlamış değilim” dedi. Öte yandan Dündar, İstanbul Adliyesi’ndeki makamında DHKPC eylemcileri tarafından rehin alınan savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesi üzerine 1 Nisan tarihli gazetemizde Kiraz’ın başına silah dayalı fotoğrafa yer verildiği gerekçesiyle açılan soruşturmada da ifade verdi. Dündar ifadesinde, Cumhuriyet gazetesinin terör mağduru olduğunu vurgulayarak, “Bu nedenle terör örgütünün propagandasını yaptığımız yönündeki isnatları kabul etmemiz Özgür Mumcu mümkün değildir” dedi. Dündar, IŞİD terör örgütünce birçok masum insanın başının kesildiği görüntülerin ve hemen arkasındaki IŞİD’e ait flamaların bulunduğu görüntülerin yayınlandığını anımsatarak basın yayın kuruluşlarını IŞİD propagandası yapmakla suçlamanın doğru olmadığını, tersine nefret uyandırıldığını kaydetti. Gazetemiz yazarı Özgür Mumcu hakkında da Erdoğan’ın şikayetiyle 18 Mart tarihli “Zalim ve Korkak” yazısı ve 7 Mayıs tarihli “Kuyruk” isimli yazısı nedeniyle soruşturma başlatılmıştı. Mumcu verdiği ifadede, yazılarda Erdoğan’ı eleştirdiğini belirterek, “Kendisine yönelik hakaret içerikli bir söz söylemedim. Basın özgürlüğü çerçevesinde kamuoyunu aydınlatmak amacıyla bu yazıyı kaleme aldım” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Hasan Ocak’ın ağacı HDP adayı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın demecinin haber yapılması üzerine Erdoğan’ın avukatı şikâyetçi oldu Gazeteci Sedef Kabaş duruşma çıkışı avukatıyla birlike açıklama yaptı. DHA Kabaş beraat etti Gazeteci Sedef Kabaş’ın evine gelen polislere direndiği ve hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada karar çıktı CANAN COŞKUN Mumcu’ya da soruşturma ‘Cumhuriyet mağdur’ azeteci Sedef Kabaş, Twitter’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun fotoğrafını paylaşarak “Bu adamı asla unutmayın 17 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı veren savcı Hadi Salihoğlu” yazdığı gerekçesiyle evine arama yapmaya gelen polisleri bekleterek görevli memura direndiği ve hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada beraat etti. İstanbul 26.Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya “görevini yaptırmamak için direnme” ve “hakaret” suçlarından 5 yıl 4 aya kadar hapsi istenen Sedef Kabaş suçlamaları kabul reddetti. Kabaş, “Sabahın erken saatinde üç sivil giyimli şahsı görünce önce polis olup olmadıklarını G anlayamadım. Konuşurken polis memuru Mustafa’nın parmağındaki tuğralı yüzüğü ve yakasındaki tuğralı rozeti gördüm. Onlara ‘taraflısınız’ demedim ama ‘tarafsız değilsiniz. Siz Türkiye Cumhuriyeti polisi iseniz onun sembollerini taşıyarak görev yapabilirsiniz, yapmalısınız’ dedim” diye konuştu. ‘Avukatınızı arayın’ denildiğini belirten Kabaş, şunları söyledi: “Peki’ dedim. Kapıyı kapatıp avukatımı aradım. Görevlileri engellemek istemedim, kapıyı açtım içeri davet ettim. Bu zaman içinde 510 dakika geçmiş olabilir. Kesinlikle 1520 dakika değil.” Kararın ardından adliye önünde açıklama yapan Kabaş, “Türk adaletine güveniyorum, güvenmeye de devam edeceğim. Bugün olduğu gibi er yada geç adalet yerini bulacaktır” dedi. ‘Hayata Dönüş’ mahkum oldu vrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İstanbul Bayrampaşa Cezaevi’nde 2000 yılında “Hayata Dönüş” adıyla düzenlenen operasyonla ilgili olarak açılan bir davada Türkiye’yi haksız buldu. Songül İnce ve 17 arkadaşının yaptığı başvuruyu inceleyen AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. ve 3. maddelerinin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmederek bazı başvuru sahiplerine maddi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. AİHM, Türkiye’nin Songül İnce’ye 15 bin Avro, Özgül Dede ve Gülperi Özen’e onar bin Avro, Aydan Odabaş’le Fatma Güzel’e sekizer bin Avro maddi tazminat ödemesini kararlaştırdı. l PARİS / AA A C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle