18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 27 Mayıs 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 15 ‘Görünüyorum, o halde varım’ dünyası Nakşilik bünyesinden Cübbeli’yi çıkarttı. Cübbeli Ahmet Hoca dini eğlenceli hale getirdi, Nakşilik onunla ‘Meşhuriyet Çağı’na intikal etti en Nakşibendiliğin “antropolojisi”ni akademik hayatında merkezi yere oturtmuş biriyim. Bu bakımdan üzerinde ayrıntılı çalışma yaptığım Şeyh Nazım Kıbrısi’yi tarikatın tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirmek gerektiğini, onu kaybettiğimiz 2014 yılında kaleme aldığım bir yazıda belirtmiştim. Şu anda Nakşilik “kariyeri”nin baharında denilebilecek Cübbeli Ahmet Hoca’nın da bir başka dönüm noktası olarak değerlendirilmesinin kuvvetle muhtemel olduğu kanaatindeyim. Tarikatı Batı Avrupa’dan Atlantikötesine ve Pasifikkıyılarına kadar oluşturduğu çevrelerle tüm dünyada yaygınlaştıran; AfroAmerikan siyahlardan “Hint fakirleri”ne, Batı’nın entelektüel, burjuva ve aristokratlarına kadar herkese hitap edebilmiş Şeyh Nazım, Nakşibendiliği küreselleştiren isimdir. Cübbeli Ahmet Hoca da magazinelleştiren isim. Bir Nakşi ‘Popstar’: Cübbeli Ahmet t Cübbeli Ahme Hoca, Flash TV’de konuk ı olduğu katıldığ programlarla medyatik oldu. Cübbeli Ahmet Hoca Metris Cezaevi’nden çıkıyor. B Meşhuriyet çağı Türkiye için 1990’lar “Pop Çağı”na giriştir. Özel televizyonların yayına başlaması, “Popüler Kültür Türkiyesi”nin eşiğini oluşturur. Ancak gerçek anlamda popüler kültür ya da onun çok daha radikal şekilde endüstriyel (ve sektörel) aşaması olarak kaydedilebilecek “kitle kültürü”nün tüm toplumu etkisi altına alması, 2000’ler dönümünde oldu. O yüzden, ilginçtir, AKP Türkiye’si aynı zamanda ülkede popüler kültür açısından da bir patlamanın söz konusu olduğu Türkiye’dir. AKP bundan da beslenmiş, yakaladığı ekonomik büyümenin alt yapısında dizilerden realiteşovlara kadar açılan yelpazede “kültür endüstrisi”nin büyük payı olmuştur. Pop Çağı, aynı zamanda “Meşhuriyet Çağı”dır. “Meşhuriyet”in en berrak karşılığı, Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına da olsa şöhret olacak” dediği günlere gelmiş olmamız. Her ne olursan ol, ister doktor, ister mimarmühendis, ister ahçımodacı, ister marangozkunduracı, isterse hoca ya da şeyh, illâ ki meşhur ol denilen bir nokta... “Her canlı, şöhreti tadacaktır” noktası!.. Ve tabii meşhurluğun yolunun görünür olmaktan, ekranlarda boy göstermekten, göz doldurmaktan geçtiği bir dünyadır bu. “Görünüyorum, o halde varım” diyegeldiğimiz bir dünya. İşte bu dünya, son 15 yılda Türkiye’de siyasetten sanata, edebiyattan spora, ekonomistten hukukçuya, üniversite profesöründen tıp doktoruna, deprem uzmanından din ulemasına kadar pekçok medyatik, magazinel, “spektaküler” (gözeseyre hoş gelir!) figür çıkardı. Nakşilik bünyesinden de Cübbeli’yi çıkardı. Komikliği yıldızlaştırdı “Cübbeli Ahmet Hoca” namıyla maruf Ahmet Mahmut Ünlü, İsmail Ağa Cemaati bünyesinde sivrilmeye başladığında daha çocuktu! Bilenlerden dinleyelim: “13 yaşındayken Fatih Müftülüğü buna ‘vaaz verebilir’ dedi ve vaaza çıktı!.. O kadar yetkin ve gelecek vaat eden noktadaydı yani daha o yaşta. İsmail Ağa Cemaati’nin içine doğdu da denilebilir onun için.... Adeta on parmağında on marifet! Hem yetenekli, hem bilgili, hem hafız, hem esprili, hem komikti.” Bunların hepsi, Cübbeli’nin Nakşibendilik, yani “Tarikatı Âliyye”nin ufkunda parlayıp yıldızlaşmasında mutlaka ki etken olacaktı. Ama onun “TeleAlem”de parlayıp yıldızlaşmasında belirleyici olan, sonuncu hasleti oldu. Komikliği yani. Aşağıda daha ayrıntılı değineceğiz ama burada da yeri geldiği için Ahmet Hoca’nın televizüel serüveninde önemli bir dönüm noktası oluşturan Habertürk’e geçişiyle ilgili şu “bilirkişi” notunu düşelim: “Habertürk’te önce Yaşar Nuri denendi, sonra Bayraktar Bayraklı Hoca, ama ikisi de tutmadı. Yani yeterli ölçüde seyre mazhar olmadılar. En son Cübbeli oldu ve tam oldu. Patladı.” Patladı, çünkü Ahmet Hoca komikti ve eğlenceliydi. Ve de Amerikalı iletişim kuramcısı müteveffa Neil Postman’ın ifadesiyle, televizyonun “eğlence”yi her türlü söylemin “üstideoloji”si haline getirdiği bir ortamda o, başkalarının siyaset, ekonomi, spor, pedagoji, psikoloji, vd. için yaptığını kendi uzmanlık alanında tekrarlayarak, dini “eğlencelik” hale getirebiliyordu. Nakşilik, onunla popçağına, meşhuriyetçağına, şov ve eğlenceçağına intikal etti. Bununla birlikte Cübbeli’nin medyatik gündeme gelişinin aslında hayli nahoş olduğunu da kaydetmeden geçmemek gerekir. 17 Ağustos (1999) Depremi sonrasında sarf ettiği “Mevlâ’m zina yuvalarını vurdu” sözü kamuoyuna bomba gibi düştü. Bu yüzden yargılandı, mahkum oldu. Sonra deprem davası bitti, “Jet Ski” sefası ile gündeme geldi!.. “Mabetten medyaya” uzanan yolun ilk taşları bunlardı. İçerisinden çıktığı Nakşi kol, Mahmut Hoca’nın İsmail Ağa Cemaati, dün de belirttiğimiz üzere bu ülkede sufiliği kelimenin tam anlamıyla “sofu” yaşayan, modernliğe, onun ürünlerine, bu arada televizyona da alabildiğine mesafeli, hatta çatıkkaşlı yaklaşan bir çevreydi. “Erkân”dan en ufak bir sapmaya müsamaha göstermeyen Mabetten medyaya bir çevre... Cübbeli bu “erkân”dan vaz mı geçti, hâşâ, bunu söylenmek haddimiz değil. Ama görünen o ki erkân kadar “ekran”a da itibar eden bir Nakşiliğin öncü pratisyeni oldu o Bununla birlikte ekranın, erkâna değilse de “sohbet”e bir dönüşümsel etki yaptığı söylenebilir. Misal, Marmara Depremi’ni “Mevlâ’m zina yuvalarını vurdu” diye karşılayan Hoca, şimdilerde şöyle konuşuyor: “Taksici benim konuşmamı dinliyormuş radyoda, bir travesti binmiş müşteri olarak. Binebilir, o da Allah’ın bir kulu, o biner binmez bizimki radyoyu kapatmış. Travesti de ne kapatıyorsun ben gâvur muyum; ben bu Hoca’yı seviyorum demiş. Yahu insanları niye hakir görüyosun kardeşim! Yarın tövbe eder, seni de geçer beni de. Eşcinsel diye, travesti diye, sarhoş diye niye hakir görüyosun, tinerci diye niye dışlıyosunnn!..” Cübbeli’nin Türkiye’de medyatikpopüler akışın bir parçası oluşu önce Flash TV’de konuk olarak katıldığı sohbet programlarıyla oldu. Ancak yükselişi, daha doğrusu “ana akım popülerlik” kazanması, yukarıda da değindiğimiz üzere 2009’da Habertürk’te Fatih Altaylı’nın karşısına oturmasıyla başladı. Tekkeden “Teke Tek”e geçişle yani!.. Tekkeden Teke Tek’e Cübbeli ‘post’a oturursa? elevizyonla ilişkisini giderek kendi programını yapmaya ilerleten, şimdilerde radyonun (Lalegül FM) yanı sıra doğrudan kendisine bağlı bir televizyonun da (Lalegül TV) yayına girdiği, orada vaaz ve sohbetleri yayınlanan Hoca, şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’ndan sonra İsmail Ağa Cemaati’nin başına şeyh olarak geçme olasılığı bulunan adaylardan biri. Peki, “birincisi” mi? Orası belirsiz ve şüpheli. Çünkü tarikatın onunla böylesi bir medyatik popülerleşmeye uğraması karşısında cemaatin önemli bir Bu, onu dindarmuhafazakâr camianın dışında (yukarıdaki “travesti” anekdotundan da anlaşılacağı üzere) Türkiye’nin dindar olmayan, seküler kesimleri açısından da tanınırbilinir bir insan haline getirdi. Hoca, Habertürk’te tarihten siyasete, medyadan magazine, spordan sekse kadar her konuda döktürdü ve tam mânâsıyla bir şov yıldızına dönüştü. Sokakta görse kendisini tanımayacak, tanımak ne kelime, kılığınakıyafetine bakıp ondan bucak bucak kaçacak kesimlerin bile ilgisini, hatta sempatisini kazandı. İşte tam da bu noktada, onun serüvenini izlemiş bazı çevrelere göre “iki Cübbeli” ayırt etmek mümkün. Birincisi İsmail Ağa çevresinin önde gelen isimlerinden Bayram Ali Öztürk Hoca’nın camide öldürülmesinden önceki Cübbeli. Bu, öyle fazla espri falan yapmayan, tasavvufi motivasyondan çok katı “fıkıhçı” olarak ayırt edilebilecek bir Cübbeli imiş. Hem Bayram Ali Hoca, hem de Cemaat’in diğer maktul ismi Hızır Ali Hoca ile bu yönden, yani tasavvuf ve fıkha yönelik ağırlık tercihi noktasında ayrılan, tartışan, ters düşen bir Cübbeli. Bir de 2009’dan sonra medyatik tanınırlık kazanmış ve en azından Habertürk’te “fıkıh” ağırlıklı bir performans sergilemekten uzak, “hafiflemiş”, şova dönük Cübbeli. Ne demeli?.. “Fatih’in fendi, fıkhı yendi” belki de!.. enerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’la Cübbeli Ahmet Hoca’nın yolları Metris’teki tutukluluk günlerinde kesişti. Biri şike davasından, diğeri ise Karagümrük Çetesi’ne yönelik soruşturma kapsamında ve diğer bazı suçlamalarla oradaydı. İki “kader mahkumu” gibi buluşup, tanışıp dost oldular. Cübbeli, sonrasında yaptığı açıklamada “Başkan bizim babamız, onun tebaasına geçtim şeklinde beyanda bulundum ki bunun mânâsı ona karşı saygımı arz etmekti” dedi. Cübbeli Hoca, Aziz Başkan’ın Fenerbahçe için kendisinden dua etmesini istediğini, onun da cezaevi ortamında “komşuluk” hakkını gözetme kastıyla bu isteği yerine getirdiğini ve Galatasaray’la 9 puanlık farkın da böyle kapandığını söyledi! Ama “buçuk” puanla şampiyonluğun kaybedildiğini, çünkü “104 kitapta buçuğun duası olmadığı için” yapabileceği başka bir şey olmadığını da ekledi!.. Aziz Yıldırım da tahliyesinin ardından bir “vefa” örneği sergileyerek Cübbeli Ahmet Hoca’yı Metris’te ziyaret etti, bir ihtiyacı olup olmadığını sordu. Görüştüğümüz bazı kaynaklar, her iki ismi cezaevinde tanıştıranın Yıldırım’ın avukatı Faik Işık olduğunu belirtmekte. Işık, İskenderpaşa Nakşibendi Cemaati bünyesinden olup Esad (Coşan) Hoca’ya bağlı imiş. Şu anda AKP’den İstanbul 1’inci bölge 16’ıncı sıra adayı olan Işık’ın büyük bir ihtimalle seçimi kazanıp Meclis’e yol tutacağı söylenmekte. Aziz Başkan Babamız! F T kısmının tasvipten ziyade tenkit ve tepki duyduğunu belirtmek gerekiyor. Söz gelimi bir kaynak, Cübbeli’nin “post”a oturması durumunda cemaatin yüzde 60’ının başka istikametlere yönelebileceği iddiasını ortaya atıyor. Ama bu bakımdan fikirler muhtelif. Tam aksi yönde, eğer Cübbeli şeyhliğe soyunursa çoğunluğun onun arkasından geleceğini ileri süren de var. “Çünkü” deniyor, “artık eski disiplin, denetim, talepkârlık kalmadı. Cemaat çok büyüdü, karmaşıklaştı, ayrıştı. ‘Zamanın ruhu’ ile bağlantılı olarak da yumu şadı, esnedi, çözeldi. Böyle bir ortamda Cübbeli gibisi evlâ.” lenceli, yani komik, yani “şovcu” olarak yakalamak mümkün şu “ahir zaman” insanını. Nerede o eski O yüzden, yazı dizimiz için görüştüzaman şeyhleri? ğümüz bir dostun ifadesi, tüm bu anlatılanları da toparlayıp özetleyici mahiyetBu, kimileri için “Nerede o ‘eski zaman’ şeyhleri” deme noktası bir bakıma te yerine oturuyor: “Cübbeli, bir ‘ahir zaman şeyhi’ olarak da. Gerçekten Mehmed Zahid Kotku’dan, Mahmut Sami Ramazanoğlu’na, Mahmut kalıcı olur.” Ustaosmanoğlu’na kadar insanın içinde hoş bir mistikmanevi ürperti uyandıran şeyhlerin dönemi belki de kapandı. Şimdi mistik olmaktan çok “fantastik”, manevi olmaktan çok da dünyevi, yani eğ YARIN: ERDOĞANTARİKATCEMAAT Aziz Yıldırım C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle