19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 21 Mayıs 2015 EDİTÖR: CANER ÖZTÜRK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ RTÜK değil AKRTÜK TÜK, “seçim döneminde yayın ihlali” iddiasıyla YSK’ye sunulmak üzere 10 Mart’tan bu yana FIRAT 100 rapor düzenleKOZOK di. “Normalde bu rakam 300’ün altında olmamalıydı” diyen RTÜK Üyesi Ali Öztunç, YSK’ye sunulan raporların çoğunluğunun muhalif yayın organlarına ilişkin olduğunu ifade etti. Öztunç, tabloya tepkisini “RTÜK Başkanı Davut Dursun, AKP il başkanı gibi, AKP’li üyeler de ilçe başkanı gibi çalışıyor. Bil haber 5 Kurul, seçim ihlali gerekçesiyle YSK’ye çoğunluğu muhalif TV’lere ait 100 rapor gönderdi. Yandaşlara ceza verilmezken muhaliflerin hepsi ceza aldı R kent’teki RTÜK, Söğütözü’ndeki AKP’nin sözcüsü olmuş” sözleriyle gösterdi. RTÜK’ün seçim sürecindeki politikalarını Cumhuriyet’e değerlendiren Öztunç, şunları söyledi: 100 rapor gönderdik: 10 Mart’tan bu yana aşağıdan gelen dosya sayısı bugün itibariyle 100. Bu kadar sürede normal şartlarda geçmiş seçimlere bakıldığında 300’ün altına düşmemesi gerekir. Niye gelmiyor? Rapor sayısı az Çünkü RTÜK Başkanı Dursun ve AKP’li yönetim uzmanların rapor hazırlamasına izin vermiyor. Üst Kurul gündemine getirmiyor. ‘Şerefsiz’ sözünü bile pas geçtiler: 1 Mayıs’ta CHP’li milletvekilleri Aykut Erdoğdu ve Mahmut Tanal’ın Kurul’a başvurusu var. Beyaz TV’de iki isme de “şerefsiz” denildi ama dosya hazırlanmadı. Muhalif kanallar hemen raporlanıyor: Hükümeti eleştiren kanallarla ilgili raporlar hemen geliyor. Ra Yandaşa serbest porların çoğunluğu muhalif basına ait. Yandaşların hiçbirine ceza vermedi, muhaliflerin hepsine ceza verildi. Muhalefeti 1 dakika yayınlayana ceza yok: Saatlerce AKP mitinglerini yayınlayıp 1 dakika bile muhalefeti yayınlamayan TGRT Haber’e ceza verilmiyor. Ama Halk TV ile ilgili ne gelirse ceza veriliyor. Aklını başına alsın: RTÜK’ün çivisi çıktı. Tamamen partizan bir hale geldi. Başkan’a sesleniyorum; görev sürenin dolmasına 2 ay kaldı. Aklını başına al. l ANKARA Bursa’da sarı sendika vurgun yedi... ir süre önce şöyle yazmıştım bu köşede: “İnsan zamanın içinde değil, zaman insanın içinde yaşar.” Fransız filozofu Bergson böyle demiş... Ben de “acaba” diye yanıt verirken, İlhan Selçuk’un yazısından bir alıntı yapmanın zamanı geldi diye düşündüm dün sabah televizyonda haberleri izlerken... Fransız toplumbilimcisi Durkheim de Bergson’dan aşağı kalmıyor: “Zaman kavramının kaynağı toplumlardır.” Bunun anlamı nedir? İlhan Selçuk 30 yıl kadar önce bu soruya yanıt vermiş: “Doğru, zaman insana bağımlıdır!” Gerçekten öyle! Nereden aklımıza gelirdi Taksim’de başlayacak olan Gezi eylemlerinin tüm Türkiye’ye yayılacağı? Hiç aklımıza gelir miydi on binlerin sabaha karşı Anadolu yakasından yürüyerek Boğaziçi Köprüsü’nü geçip Beşiktaş’a bir ırmak gibi akacakları? Zaman insanın içinde de olsa dışında da, insan var olduğu sürece öyle davranışlar sergiler ki, dilinizi ısırırsınız... Biat eden, o kültürden gelen insan yapamaz bunların hiçbirisini... Çünkü o köle düzeninde yaşar, efendisinden korkar! Aşiret düzeninde yaşamaya alışmış toplumların bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlarına neler geldiğini gördünüz... Birey olmak bilinçli B ‘Saray kuklası’ Bahçeli, Sakarya’da çiçekle karşılandı. Bahçeli, AKP’deki düşüşün Başbakan’ın akıl sağlığını tehdit ettiğini söyledi HP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “AKP’nin iktidar yorgunu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da Saray kuklası olduğunu” belirtti. Partisinin Düzce’de Anıtpark Meydanı’nda düzenlediği mitingde konuşan Bahçeli, Davutoğlu’nu eleştirdi. AKP’nin millete verecek hiçbir şeyinin kalmadığını ifade eden Bahçe M li, “AKP kendi kendini yiyen bir siyasi organizmaya dönüşmüştür. Başbakan dün diyor ki bizim tarihimiz yokmuş, kimliğimiz sınırlıymış. Kendi tarihi ise Konuralp’e, Akçakoca’ya, Şeyh Edebali’ye kadar gidiyormuş. AKP’deki keskin düşüş Davutoğlu’nun ne yazık ki akıl sağlığını da tehdit etmeye başlamıştır” dedi. I DSP’li adayın rakı kadehli tanıtımı sparta’da DSP 1. sıra milletvekili adayı Mustafa Nihat Önal (56), rakı kadehiyle çektirdiği fotoğrafı, seçim çalışmalarında kullandığı afiş ve kartvizitlere bastırdı. Önal, “Atatürk’e “ayyaş’ diyen insanlar şunu iyi bilmeli ki, Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece ayyaşların sonu gelmeyecektir. Ben bu amaçla özel bir mesaj vermek için baskılara boyun eğmeyeceğimizi göstermek için afişte görüldüğü gibi rakı bardağıyla poz verdim” dedi. l ISPARTA/ DHA olmaktan geçer! HHH Tam tersinden bakalım ve isterseniz şöyle sürdürelim yazıyı: Zaman kavramının temeli peki toplum olsun; insan zamanın içinde değil, zaman insanın içinde yaşasın ya da zaman insanın dışında var olsun... Hiç fark etmez, hepsi aynı kapıya çıkar. İnsanların büyük çoğunluğu, zamanı kendilerine göre yaşamasını küçük yaşta öğrenirler; benimserler, severler... Bursa’da binlerce metal işçisi ayakta, haklarını arıyor, “sarı sendika”yı emek sömürüsü yapmakla suçluyor... Haberi, Bursa’ya dört gün önce giden Canan Coşkun yazmış, Vedat Arık fotoğraflamıştı... Dün de Mustafa Çakır’ın haberi vardı dördüncü sayfada. Yazıişlerindeki arkadaşların yerinde olsam, son yılların en büyük işçi eylemini birinci sayfadan büyük görürdüm. Her neyse! Gazetecilikte iş kazaları olur... Renault, TOFAŞ, Coşkunöz, Mako fabrikaları ve binlerce işçi... İşçi aileleri, öteki fabrikalarda çalışan emekçiler fabrikaların bahçelerinde geceyi geçiriyor... En büyük destek ailelerinden geliyor... İşçi sınıfı öldü, yaşamıyor diyenlere emekçiler “Diren Reno” diyerek bir güzel ders veriyor... Aydın Engin’in yüreği “fıkır fıkır” atıyor, Güray Öz Ankara’dan arayıp “Bursa’da işçi sınıfı direniyor, manşetten verilecek haber” diyerek eski günlerini anımsıyor... Ya bana ne oluyor? Yüreğimde çiçekler açıyor, çiçekler! HHH Türk Metal’in nasıl “sarı sendikacılık” yaptığını, başkanının nasıl Atatürk sömürüsü yaptığını bilirim... Türkİş’e bağlı bu sendikanın ipliğini bizim Şükran Soner, yıllar önce pazara çıkarmıştı... Genel Başkanı Özbek, şoven milliyetçiliğe dayalı sendikacılık örneğini 1975 yılından beri sürdürüyor... Bu nedenle Bursa’daki metal işçilerinin eylemi büyük önem taşıyor. Sendikanın derin devletle, kontrgerillayla, şimdilerde ise iktidar partisiyle olan ilişkileri çok iyi bilinir sendikal çevrelerce. Emekçilerin sloganı şu: “Eşit işe eşit ücret!” Eylemin temelinde salt parasal istem yatmıyor... Sendikal örgütlenme özgürlüğü, sendika içi demokrasi gibi istemler de bulunuyor... HHH Bursa’da 15 bin işçi eylem yapıyor! Şaka değil gerçek bu! Acaba işverenler ve sendikalar işçilerin verdiği mesajı alabildiler mi? Son otuz yılın en büyük işçi eylemi gerçekleşiyor Bursa’da... Orhan Erinç, Akın Atalay, Güray Öz, Musa Kart, Önder Çelik, Hakan Kara, Bülent Utku, biz, hepimiz “Tırmık”ın çağrısına uyup Enternasyonal’i söyleyelim mi? Yumurtasız omlet, ideolojisiz işçi ursa Ovası’nda önce Renault işçilerinin sesi yükseldi. Kimileri “İnşaallah bunlarla sınırlı kalır” diye dualar etti. Bencileyin kimileri “Bunlarla sınırlı kalmaz bu” diye umut yeşertti... Sonra Tofaş işçilerinin sesi yükseldi. “Biz de, biz de” dediler ve Renault işçileriyle el ele tutuşup, omuz omuza verdiler... Renault’tan yükselen ses gök gürültüsüne dönüştü. Bursa Ovası’nın otomotiv sektöründeki devlerinden Coşkunöz işçileri de saf tutunca gök gürültüsü kara ünlü Türk Metal Sendikası’nın da, otomotiv sektörünün yıllarca rahata alışmış elebaşılarının da yüreklerine korku salacak boyutlara yükseldi... Bitmedi... Bursa Ovası’nın oto yan sanayii devleri sıraya girdi. İlkin Mako işçileri şalter indirdi. Ardından Ototrim, Delphi, Valeo işçileri de iş bırakacaklarını ilan ettiler... Bitmedi. SKT, DJC, Tredin, Elele işçileri de ses yükselttiler; direnişe katılacaklarını açıkladılar... Yine bitmedi. Direniş Bursa Ovası’ndan Kocaeli’ne sıçradı. Koskoca Ford Otosan’da da işçiler şalteri aşağı bastılar. Patron tarafı karizmayı çizdirmemek için “Yedek parça sıkıntısı yüzünden üretime ara veriyoruz” dedi ama dediklerine kendileri de inanmadı... Hatırlayın, iki üç gün önce “Bursa Ovası fıkır fıkır” diyen bir Tırmık yazmıştım. Yanlışmış. Düzeltiyorum: Bursa Ovası gürül gürül... HHH Sorun kimilerinin sandığı gibi ücretlere üç beş kuruş zam almak, aynı sektörde çalışan işçiler arasındaki ücret farklarını giderip, “eşit işe eşit ücret” gibi çok bilinen bir işçi hakkını elde etmekten ibaret değil. Hatta ücret zammı direnişin şu aşamasında ilk sırada bile değil. Otomotiv sektörü ve o sektöre yedek parça üreten B yan sanayi işçilerinin ortak talebi sendika seçme özgürlüğü. Hani 45 yıl önce, 1516 Haziran 1970’te şalter indirip İstanbul’un tozunu dumanını atan DİSK’e bağlı madeni eşya, kimya, ilaç, lastik, gıda ve tekstil işçilerinin o tarihi eylemi gibi. O gün de işçiler ağırlıklı olarak sendika seçme özgürlüklerini savunmak için üretimi durdurmuş, sokaklara dökülmüşlerdi. 1516 Haziran’ın kazanımları 12 Eylül darbesinde postalların altında ezildi ve yok edildi. O gün bu gün de o özgürlük çoğu kez kâğıt üstünde kaldı. Bir haftadır Bursa Ovası’ndan yükselen, dün Kocaeli’ne sıçrayan direniş, bunun böyle gitmeyeceğini kanıtlamakta. Aşırı milliyetçi, sırtını devlete dayayıp grevin sözünden bile veba görmüşçesine ürperen, kamu ve özel sektördeki büyük işletmelerde (Erdemir, İsdemir, Seydişehir Alüminyum, Renault, Tofaş, Otosan vb.) işçilerin “uslu durmalarını” sağlama misyonunu yüklenip bunu “başarı” ile götüren kara ünlü Türk Metal Sendikası direniş patlayınca şaşkına döndü. İşçiler Türk Metal’den istifa için kolları sıvayıp harekete geçince Türk Metal yönetimi yılların refleksi ile eli sopalı, beli silahlı tetikçilerini Renault işçilerinin üstüne saldı. Polisin de desteği ile kitlesel istifayı birkaç gün geciktirmeyi başardı da. Ancak işçiler istifa için yeni ve yaratıcı çözümler ürettiler. Şu anda 4867 işçi Türk Metal’le bağını resmen kopardı. Sadece 126 kişi kaldı. Bu sayılar sadece Renault işçileri için geçerli. Sırada Tofaş işçileri var, yukarıda adlarını saydığım otomotiv yan sanayii işçileri var. Türk Metal için Bursa Ovası’nda ve Kocaeli’nde yolun sonu göründü gibi... Patlayan direniş sadece Türk Metal elebaşılarını değil, Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun zorunlu üyesi subayların ve astsubayların aidatlarından oluşan fonları kullanıp Türkiye’nin en büyük kapitalist kurumlarından birini yaratma onurunu (onurunu?) taşıyan OYAK’ı ve Fransız Renault sermaye grubunun Türkiye’deki temsilcilerini de şaşırttı... “Çabuk işbaşı yapın yoksa hepinizi kapının önüne koyarız” yollu kostaklanmaları ilk günlerdeki şaşkınlıklarındandı. Ancak kapitalist içgüdü çalıştı, tehditlerin sökmeyeceğini çabuk gördüler ve uzlaşma arayışlarına girdiler. Halen de aramaktalar... Bir şaşkın daha var: Hükümet... Ne güzel kuzu gibi sarı sendikalarla, sesi çıkmayan işçi kitleleri ile memleketi idare ediyorlardı. Birden Bursa Ovası’ndan çatlak sesler yükselmeye başladı. Üstelik yayıldıkça yayılıyor. Henüz saraydaki zat konuşmadı. O yüzden iktidarın “resmi” görüşünü tam olarak bilmiyoruz. Ancak ekonomiyi iyi idare ediyor diye yere göğe konmayan Ali Babacan otomotiv sanayiindeki işçilerin direnişleri ile ilgili konuştu ve yılın incisini yumurtladı. İnanması güç ama aynen şöyle dedi: İdeolojiden arındırılmış bir işgücü piyasası oluşturmamız gerekiyor... İdeoloji’ninTürkçesi: Dünya görüşü. Şimdi Babacan’ın cümlesini bir daha okuyalım: Dünya görüşünden arınmış işgücü piyasası... “Yumurtasız omlet yapmalıyız” deseydi daha saçma olmayacaktı. Şu AKP’nin en akıllısı böyle. Ötesini ne siz sorun ne ben söyleyeyim... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle