19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Perşembe 21 Mayıs 2015 Kentleşme ve rant Yrd. Doç. Dr. AYŞE ATALAY Emekli Öğretim Üyesi G ünümüzde dünya genelinde nüfus hızla artmaktadır. Öyle ki dünyamızın 2007 yılı verilerine göre nüfusu 7 milyara ulaşmıştır. Bunda tıp alanındaki yenilikler sonucu insan ömrünün uzaması, teknolojik gelişmeler, kimya sanayinin gelişmesi gibi faktörler rol oynamıştır. Türkiye dünyanın en fazla nüfusa sahip 18. ülkesidir. Bu durum kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Kentleşme ile birlikte de tarım toprakları ranta kurban edilmektedir. ğer bir deyişle kol gücünün yerini makine gücünün almasıyla fabrikaların yer aldığı kentlere doğru bir akın gözlemlenmiştir. Böylece dünya nüfusu giderek kentsel alanlarda yoğunlaşmaya başlamıştır. Kentleşme olgusunun dünya geneline yayılması ise 2. Dünya Savaşından sonra gerçekleşmiştir. 1950 yılında dünya nüfusunun % 29’u kent maktadır. Türkiye, her yıl kaybettiği tarım topraklarının beraberinde getirdiği ürün ve üretim kaybının bedelini 10 milyar TL’lik bir çıktıyla ödüyor. Dünya genelinde yaşanan hızlı nüfus artışı sonucu işsizlik sorunu baş göstermiş, bu durum da sanayi metropollerine İşsizlik bir ifadeyle Türkiye dünyanın en fazla nüfusa sahip 18. ülkesi olmuştur. Bu durum kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Kentleşme olgusu 1950 yılından itibaren giderek artan bir ivme kazanmış, önce gecekondulaşma yoluyla büyük kentlerde göze çarpan bir sosyal olgu olarak karşımıza çıkmıştır. Öyle ki Türkiye’de 1927 yılında toplam nüfusun sadece % 24’ü kentsel alanlarda yaşarken, bu oran Dünya nüfusunun hızla artması sonucu gelişmiş, sanayileşmiş ülkeler de küreselleşmenin olanaklarını kullanarak Afrika, Asya ve Uzakdoğu’dan toprak kapma yarışına girmeye başlamışlardır. Sorunun insanlığın geleceği açısından öneminin anlaşılması üzerine Birleşmiş Milletler ve Dünya Tarım Örgütü 2015 yılını “Toprak Yılı” olarak ilan etmiş bulunuyor. Türkiye’de ise TEMA tarafından açıklanan veriler ışığında, tüm dünyada her yıl bir Berlin kenti kadar bir toprak parçası kentleşmeye kurban ediliyor. Bu durum günümüzde korkutucu boyutlara ulaşmış durumda. Sadece 2014 yılında dünyada 24 milyar ton verimli toprak yok olmuştur. Kentleşme uzmanları 2050 yılında tüm tarım arazilerinin yarı yarıya azalacağını tahmin ediyorlar. Bu da beraberinde açlık, iklim koşullarının değişmesi, bunun sonucu olarak kuraklık, su baskınları kısaca ekolojik dengenin tamamıyla bozulması şeklinde kendini gösterecektir. 2015 Toprak Yılı Türkan Saylan’a terörist diyenler nerdesiniz??? hlaksızlar, namussuzlar, sahtekârlar! Utanmazlar, insanlıktan nasibini almamış pislikler! İşbirlikçiler! 8 sütuna manşetlerde haykırıyorlardı: “İşte! İşte Ergenekon’un finans kaynağı ortaya çıktı!” diyorlardı. “ÇYDD’nin Ergenekon’un finans kaynağı olduğu ispatlandı!” diyorlardı. Salyalarını akıtan diğerleri ise başka bir cevher bulmuştu: “Falanca filanca isimli şahısların ÇYDD’den burs aldıkları, ÇYDD’den burs alan bu öğrencilerin PKK/KONGRAGEL terör örgütü üyesi oldukları tespit edilmiştir” diye yazan alçaklar neredesiniz? “ÇYDD örgütün dağ kadrosuna eleman kazandırıyor” diye televizyonlarda öten pislikler, “ÇYDD Güneydoğu’dan topladığı genç kızları, Türk ordusundaki subayların koynuna servis ediyor” diye kafalarındaki pisliği dışa vuranlar hâlâ ne yüzle ortalarda dolaşırsınız! 18 Mayıs Türkan Saylan’ın ölüm yıldönümüydü. Yeniden, yeniden 2009’da, Türkan Saylan’a ve eşsiz kuruluşu ÇYDD’ye yapılan ahlaksız suçlamaları düşünmeden edemedim! İktidarın elvermesiyle, kışkırtmasıyla yapıldı bu suçlamalar; yandaş medyayla yaygınlaştırıldı. Bu suçlamalar onu yitirdikten sonra da devam etti! Kendi de söylemişti zaten: “Beni hırpaladılar, yerden yere vurdular, ne gâvurluğum kaldı ne Kürtçülüğüm, ne de komünistliğim. Şu son aramayla da darbeci yerine kondum. Umurumda bile olmadı. Çünkü ben gâvur, Kürtçü, komünist veya darbeci değilim. Ben sadece, yüreği insan sevgisi dolu bir hekimim. Ülkemi, insan haklarına ve hukuka saygılı, demokrasiye inanan hükümetlerin idare etmesini isteyen bir vatanseverim.” A Bu kadar açık seçik, bu kadar net! Uzun yıllar boyu, tüm çalışmalarına tanıklık ederken Türkan Saylan’ın yorulduğuna, öfkelendiğine ve yakındığına hiç rastlamadım. Ne zaman bir olumsuzluk görse, derhal çözüm yolları aramaya başlar; öfkelenmeyi “enerji kaybı” diye nitelerdi. Çalışkanlığının, yapıcılığının kaynağında o sonsuz insan sevgisi vardı! Sevgili Aysel Çelikel iki gün önce Cumhuriyet’teki yazısını şöyle bitiriyordu: “Şimdi yargılanan 3 arkadaşımız için ve Türkan Saylan için beraat ve itibarlarının iade edilmesini ve devletin özür dilemesini bekliyoruz.” Sahte deliller, düzmece mahkemeler.. ve hâlâ süren yargılama! Oha! Sadece devlet mi? İktidar da özür dilemeli bence! Birkaç akşam önce İş Sanat’ta Nurdan Arca’nın yönettiği, gerçekleştirdiği “Türkan Saylan Anlatıyor” adlı bir belgesel film gösterildi. 35 dakikalık bu film boyunca Türkan Saylan, Zehra İpşiroğlu’nun sorduğu, hepimizin aklındaki soruları yanıtlıyor, anlatıyor... Kişiliğine, yaptıklarına, düşüncelerine dair müthiş zihin açıcı açıklamalar getiriyor. Söyledikleri, her söylediği, her önerisi, her analizi, her değerlendirmesi öyle önemli ki, bizler ne desek boş. Filme emeği geçenleri kutluyorum. Bu film bütün televizyon kanallarında gösterilmeli. İnanın o zaman Türkiye çok daha farklı bir yerde olur. Çağdaşlaşma yolunda önemli bir adım atmış oluruz. Devlet özür dilemeli 2050’de ne olur? O filmi gösterin AA yani kentlere göçü teşvik etmiştir. Aslında sanayi devrimine kadar dünya nüfusu oldukça yavaş bir artış eğilimindeydi. lerde yaşıyorken 2000 yılında bu oran % 47’ye çıkmıştır. Kentleşmenin istihdam olanağı yaratması, eğitim çeşitliliği sağlaması gibi olumlu özelliklerinin yanı sıra artan çevre kirliliği, trafik sıkışıklığı kısacası doğal çevrenin tahrip olması gibi olumsuz özellikleri de vardır. Türkiye nüfusu 2010 yılında 72.561.312’ye çıkmıştır. Diğer Kentlere akın Ne var ki 18. Yüzyılda İngiltere’de buhar gücünün elde edilmesi ve kullanılmasıyla başlayan sanayi devrimi sonucunda manifaktür üretimden maşinafaktür üretime geçilmesi, di 1980 yılında % 43’e ve 2010 yılında % 75’e çıkmıştır. Bu demektir ki özellikle yerleşim yoğunluğunun çok olduğu bölgelerde toprak kıymetlenerek büyük bir rant aracı haline gelmiştir. Diğer bir deyişle bu durumda tarım toprakları kentsel ranta kurban edilmiştir. Toprak kutsaldır Ürün kaybı Bu da beraberinde tarımsal üretim ve ürün kaybına yol aç Bu bakımdan kültürümüzde ekmek kadar kutsal ve ulvi bir değer taşıyan toprağı, kentsel rant uğruna feda etmek, akıl almaz bir durumdur. Gelecek kuşakların doğayla iç içe, onun üzerinde egemenlik kurarak değil de onunla uyum içinde ve dolayısıyla mutlu olarak yaşamasını istiyorsak toprağı da ranta feda etmemek boynumuzun borcu olmalıdır. Sevgi insanı Sanatın nazar boncuğu Atatürk Kültür Merkezi bin bir zorlukla yapılmış Türkiye’nin nazar boncuğudur, Atatürk’ün kurduğu o kutsal Cumhuriyet ilkelerine uygun dört dörtlük bir opera binasıdır. OĞUZ ÖZLEM Ankara DOB Sanatçısı Hırvat istihbaratından oyuna ‘risk engeli’ ransız yazar Michel Houellebecq’in sinemaya da uyarlanmış ‘Temel Parçacıklar’ isimli 1998 tarihli romanının sahne versiyonu, Hırvatistan’daki 66. Dubrovnik Yaz Festivali programından güvenlik gerekçesiyle son dakikada çıkarıldı. Festivalin bir yetkilisi, ilk kez 2013’te Fransa’da sahne almış oyunun programdan çıkarılmasında Hırvat güvenlik ve istihbarat birimleri ile yapılan risk analizinin etkisi olduğunu bil Dört dörtlük Atatürk Kültür Merkezi bin bir zorlukla yapılmış Türkiye’nin nazar boncuğudur, Atatürk’ün kurduğu o kutsal Cumhuriyet ilkelerine uygun dört dörtlük bir opera binasıdır. Dünyanın her yerinde Opera, Bale, Orkestra ve Tiyatro sanatçıları sanat ve kültür ağırlıklı değerleri burada insanlara algılandırmak için dizayn edilmiş yerlerdir. Opera binası klasik modern tarzda yapılmış nostaljik bir yapıdır. Atatürk Kültür MerkeFotoğraf: VEDAT ARIK Y angın 27.11.1970 tarihinde saat 21.30’da İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde başladığı zaman duman ve alevleri gördükten sonra odamdan fırlıyorum, bütün sanatçılar Park Otel’in asma katında toplanmış AKM’nin en üst katı dumanlar ve alevler içinde rüya âleminde olmak şanslı olmak, sanata sanatçıya ve sanatseverlere haram. O gün rahmetli partnerim Gülcan Tunççekiç ile Kuğu Gölü eserinin ilk provasını yapmıştık. Evet, doğru, AKM yanıyordu. AKM yok oluyor. Almanya’da 78 Stad Oper House’a karşılık Türkiye’de hakiki manadaki tek opera binası. Bina alev alev yanıyor. Taksim’deki Atatürk’ün heykelindeki gözlerini bu rezaleti görmemesi için kapatacağım geliyor. Bence insanların ağlaması üzülmesi böyle günler için de geçerli olmalı. Güzel keyifli yaşamayı standart hale getiren çağdaş olmayı belli başlı kurallardan sayan Avrupa Topluluğu ülkelerinin küçüklü büyüklü her şehirde bir opera binası vardır. Sanat kurumunda sadece Opera Bale ve Orkestra elemanları çalışır ve bu amaçla yapılmıştır. Bununla da gurur duyarlar. Batının kul kölesi olduğumuz zamanlarda onların bu tip sanatına raconsuzluk diye tanımlayıp, bu bizden olmayan sanat yakıştırması zamanımız da hoş olmayan ve boş konuşmalardır. binasını gezmek olmuştu her iki fuayenin modern yapısın seyirci oturma yerleriyle salonun güzelliği, soyunma odalarının içindeki dinlenme duş ve makyaj yerleri, bale orkestra ve tiyatronun prova salonları.. bunları görünce kendimizi rüya âleminde sanmıştık her yere hayranlıkla ve Ankaralı sanatçılar olarak özlemle baktık fantastik bir güzellikte olan 20 metre genişlikte olan bir sahne bunun iki buçuk misli bir derinlik... Temsil esnasında hazırlanan ikici perde sahnesi perde kapandıktan son miş teknoloji harikası bir opera binası. F Sanatı yakmak! Dört gözle Avrupa’nın o güzel yaşam standartlarına karışmak için çalışıyoruz, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi hakkında Avrupa’nın gözü bizim üstümüzde iken en hassas oldukları bu sanat konusunda yakmak yıkmak uğraşı verenlerin burada bir eser seyretmelerini kendilerini bu bilgiler doğrultusunda sanatçıların yerine koymalarını çok isterdim. Uzun seneler yurtdışından koreograf rejisör orkestra şefi vs gibi sanatçıları getirtemiyoruz. Yüzlerce sanatçı senelerce kadro imtihanı açılmasını bekliyor. Yüzlerce sanatçı figüran, yövmiyeli kadrolarıyla ve komik ücretlerle çalışmaya devam ediyor. Ulusal bilinç oluşturma tezi sanatın var olduğu ülkeler için geçerlidir. İnsanlar sanat yoluyla iyiyi kötüyü ayırt ederek keyifle yaşarlar. En büyük öncüleri de Türkiye’de gerçek anlamda sanat yapan sanatçılar. Onların yere göğe sığmayan kapasiteleri program repertuar ve şaşılacak sanatsal yetenekleriyle bilhassa yurt dışında mucizevî başarılara imza atmışladır. Senelerin sanatçısının ruh hali karakteri bakış açısı ve aşırı duyarlılığına yıpratıcı bir öfkeyle bakılabilir. Ama bu atmosferde bile güzellikler hep bizdedir. Bu da öyle duygularla yazılmış bir yazıdır. Yapılacak tadilat sonunda kültür adına omuzlayacağı bu onurlu görevdeki dev adımında emeği geçen yaratıcılarına ve kurtarıcılarına buradaki seyircilerin alkışları teşekkür olacaktır. dirdi. Festivalin sözcüsü Karla Labas, gelinen durum üzerine ‘Başka seçenekleri kalmadığını’ belirtti. Ancak düşünülenin aksine, Houellebecq’in yapıtında İslam kültürüne yönelik herhangi bir itham ve karalama emaresi bulunmuyor. Yazar buna karşılık, geleceğin İslam hakimiyetindeki Fransa’sında geçen ‘Submission’ isimli romanının yarattığı tartışmalar sebebiyle şimşekleri üzerinde topluyor. l Kültür Servisi Dört günde 314 bin 868 kitapsever Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 7. Kocaeli Kitap Fuarı, dördüncü gününde kırılması zor bir rekora daha imza attı. 19 Mayıs Salı günü Kitap Fuarı’nı 101 bin 751 kişi ziyaret etti. Böylece ilk dört günde toplam ziyaretçi sayısı 314 bin 868 oldu. 350 yayınevi, 42 sahaf ve 67 STK’nın yer aldığı 450 etkinliğin yapıldığı fuar, geçen yıl 9 günde 482 bin ziyaretçiyi konuk etti. KAMİL KÜLTÜR l MASARACI ÇİZİK Hakiki opera binası zi yanmaya başladığı zaman ve sonrasında ise Avrupa basınında son derece kötü ve manşetlerdeki haberlerde yıllar sonra yapılan jenerik güzellikteki ilk opera binasının yanmasının Türkiye’nin çağdaş olma yolundaki imajına ve bu yolda gayret gösterilen çizgisine çok zarar verdiğini günlerce yazdılar, Atatürk Kültür Merkezinin açılışında bir ay evvel kalabalık bir kadroyla Ankara Devlet Opera ve Balesi olarak İstanbul’a gitmiştik. İlk işimiz yeni yapılan Opera ra sessiz sedasız ray tekniğiyle iki üç dakikada yerine monte ediliyor, sahne ve zemini dans edilmek için dizayn edilmiş. Kuğu Gölü balesinde ikinci ve dördüncü perdedeki o gizemli sahneyi canlandırmak için 160 metrekarelik tül perde önünden sahneye indiriliyor. Yangın esnasında paneldeki bir düğmeyle sahnede çıkan bir yangını 30 cm kalınlığında çelik perdelerle hapsedebiliyorsunuz. Aküyle çalışan sahneyi her yerden kontrol edilebilen seyyar kontrol paneli bir tığ gibi işlen C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle