18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 TArIH Francisco Goya’nın Dos de Mayo tablosu İKİ MAyIS: İSPANyOLLARIN İSyANI Ünlü İspanyol ressam Francisco Goya’nın ünlü tablosu “İki Mayıs” (Dos de Mayo), 2 Mayıs 1808’de Madrid’de Fransız işgaline direnen İspanyol yurtseverleri tasvir eder. Napoléon’un kardeşi Joseph’in ordusundaki kraliyet muhafız birlikleri, dönemin paralı askerle ri Memluklardan oluşuyordu. Ayaklanma kanlı şekilde ezilmiş, sağ kalanların Fransız askerleri tarafından kurşuna dizilmesi de yine Goya tarafından “Üç Mayıs” (Tres de Mayo) adlı tabloda resmedilmiştir. cumartesi 2 Mayıs 2015 13 Nisan 1909 (31 Mart 1325) tarihindeki ayaklanma, yakın tarihimizdeki gerici hareketlerin sembolü oldu 13 Nisan 1909 Ayasofya civarında toplanan kalabalık. t r a 31 M sı a k a V Irtıcanın doğuşu Egemenliğe karşı bir hareket ahmet kuyaŞ EDİTÖR: GÜrSEL GÖNCÜ / [email protected] TASARIM: İLKNUr FİLİZ Aralık 1908’de Meclisi Mebusan’ın açılmasından, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasına kadar geçen süre, “hâkimiyeti milliyye” (ulusal egemenlik) ilkesi çevresinde girişilen mücadelenin öyküsüdür. Yaklaşık 14 yıl süren bu mücadelede bazen seçilmişlerin yönetimini savunanlar, bazen de padişahın önemli bir dizi anayasal hakkı olmasını isteyenler iktidara gelmiştir. Meclisi Mebusan’ın açılmasıyla başlayıp, 1909 Ağustos’unda yürürlüğe giren anayasa değişiklikleriyle taçlanan süreç, ulusal egemenlik taraftarlarının iktidara hâkim oldukları bir döneme işaret eder. Ne var ki bu hâkimiyet pek de kolay gerçekleşmemiştir. 17 yin Hilmi Paşa sadrazam tayin edilmişti. Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti’nin 13 Şubat 1909’da okunan programı, ulusal egemenlik yanlılarının bir zaferi olarak görülmelidir, çünkü bu metinde Hüseyin Hilmi Paşa, yürürlükte olan 1876 Anayasası’na göre padişaha karşı sorumlu değil, hazırlanmakta olan anayasa değişikliklerine göre Meclis’e karşı sorumlu olacağını söylüyordu. İttİhat ve terakkİ Bunun üzerine, anayasalı bir monarşiden yana, ama parlamentonun kesin egemenliğine de karşı olan kesim, söz konusu anayasa değişikliklerine doğru giden yolu tıkamaya çalıştı. Bunu parlamentoda yapabilmek mümkün değildi, çünkü ulusal egemenlik yanlısı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne mensup mebuslar, ezici bir çoğunluk oluşturuyorlardı. Sonuç olarak ulusal egemenliğin bir anayasa ilkesi olmasını engelleme çabası sokağa havale edildi ve meşruti rejimden hoşnutsuz olan toplumsal kesimlerin 31 Mart 1325’te (13 Nisan 1909) isyan etmesi sağlandı. Dolayısıyla, siyasal tarihimize “31 Mart Vakası” adıyla geçen olay, Meşrutiyet karşıtı değil, ulusal egemenlik karşıtı kalkışma olarak değerlendirilmeli. ‘Şerİat İsterİz’ undan 106 önce yaşanan 31 Mart ayaklanması, Türkiye’de “modern irtica”nın başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu sokak darbesi bastırılmıştı, ama etkileri derin ve kalıcı olmuştur. Hadiselerden altı sene sonra gerçekleşecek Ermeni katliamlarının son genel provası da eşzamanlı olarak Adana’da yapılmış, 20 binden fazla Ermeni, kadınçocuk demeden öldürülmüştür. Medrese öğrencileri ve alaylı subaylardan oluşan 31 Mart isyancıları, o dönemde henüz sekiz aylık Meşrutiyet’i hedef almışlardı. Meclisi Mebusan’daki İttihat ve Terakki çoğunluğunun anayasayı tümüyle seçilmişler lehine değiştirmesini istemeyen muhalefetin kışkırttığı, ancak sonradan denetleyemediği bir harekettir. 12 gün boyunca başkent İstanbul’u kontrolü eden isyancılar, Selanik’ten hareket edip İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nca 24 Nisan’da etkisiz hale getirildi. Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti’nin kurulmasıyla (14 Şubat 1909) birlikte muhalif gazetelerin üslubu sertleşti. İttihadı Muhammedi Cemiyeti’nin kurucusu Derviş Vahdeti, Volkan gazetesindeki yazılarıyla yönetimi en sert bir dille eleştirenlerin başında geli B İsyancı askerler 13 Nisan günü kontrolü ele aldılar. Ayaklanmayı başlatanlar, Makedonya’daki 3. Ordu’dan İstanbul’a nakledilen avcı taburlarına mensup er ve erbaşlardı. Meşrutiyet’ten yana, ama iktidara karşı birçok medrese öğrencisi isyana katıldı. Askeri kışkırtanlar ise ordudan uzaklaştırılmış subaylardı. İsyancıların temel sloganı “Şeriat isteriz”di. Ulemadan birçok kişi isyancıların sözcülüğünü yapmışsa da, üst düzey ulema çevreleri olayın dı şında kaldı. II. Abdülhamit, Asarı Tevfik zırhlısı komutanı Binbaşı Ali Kabuli Bey’in de gözünün önünde öldürülmesi üzerine dizginleri elinden tamamen kaçırarak ve kendilerini affettiğini söyleyerek isyancıların iyice şımarmalarına neden oldu. İttihat ve Terakki yanlısı gazeteler basıldı. Lazkiye Mebusu Emir Arslan, isyanın ilk gününde Hüseyin Cahit sanılarak öldürüldü. Adliye Nazırı Nâzım Paşa’nın yanı sıra çok sayıda mektepli subay da öldürüldü. 1909 PrOGramı Ulusal egemenlik için çalışan Meclisi Mebusan’ın karşılaştığı ilk zorluk, henüz anayasa değişikliklerinin gerçekleşmediği, yani teknik olarak 1876 Anayasası’nın ilk haliyle yürürlükte olduğu bir ortamda, bulanık suda balık avlamaya kalkışan Sadrazam Kâmil Paşa olmuştu. Sonuçta Kâmil Paşa, güvensizlik oyuyla düşürülmüş, yerine Hüse yordu. Bardağı taşıran son damla, İttihat ve Terakki’ye sert eleştiriler yönelten ve bir süredir tehdit mektupları alan Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü’nde öldürülmesi (6 Nisan 1909) oldu. Katilin üniformalı biri olması, cinayetin İttihat ve Terakki üyesi bir subay olduğunu düşündürüyordu. Sonraki günlerde katilin bulunamaması gerginliği daha da artırdı. 14 Nisan’da Selanik’te düzenlenen Meşrutiyet yanlısı mitingden sonra, Selanik’teki 3. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşa “Hareket Ordusu” adıyla, hem muvazzaf askerlerden hem de gönüllü sivillerden oluşan bir birlik kurulmasını istedi. Anılarında bu adı kendisinin koyduğunu söyleyen Kolağası Mustafa Kemal Bey’in kurmay başkanı atandığı ordunun ilk birlikleri, Binbaşı Muhtar Bey komutasında 15 Nisan gecesi Selanik’ten trenle yola çıktı. Bu orduya katılmak üzere, daha sonra Erzincan, İzmir, İzmit gibi birçok yerden gönüllüler de harekete geçti. Hareket Ordusu’nun komutanı önce Hüseyin Hüsnü Paşa, sonra Binbaşı Enver Bey’in de desteğiyle, Mahmut Şevket Paşa oldu. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a iyice yaklaşması mebuslara cesaret verdi ve bunlar 19 Nisan’dan sonra günlük dilimize yerleşip sözlüklere girdi. Ne var ki, bazı Batı ülkelerinde görülen ve dinsel muhafazakârlık boyutu çok zayıf olan kralcı ve/veya aristokratik tepkinin bizde bulunmaması nedeniyle, “irtica” ve “gericilik” sözcükleri günlük dilde yalnızca dinsel tepki anlamına kullanılır oldu. Sokak vuruşmaları 31 mart’ın İzlerİ hareket Ordusu Kolağası Mustafa Kemal Bey Hareket Ordusu ilk komutanı Hüseyin Hilmi ile birlikte itibaren Yeşilköy’de toplanmaya başladı. 21 Nisan’da sayıları epey artan mebuslar, Ayan Meclisi’ni de Yeşilköy’e davet ederek Meclisi Milli olarak toplanma kararı aldılar. Ertesi gün gerçekleşen toplantıda Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi konusu görüşüldü. İsyana hazırlık İrtİca kelİmesİ 31 Mart Olayı, dilimize “irtica”, “irticaiyyun” ve “mürteci” sözcüklerini kazandırdı. “Rücu”, yani “geri dönme” kökünden türetilmiş olan “irtica” ve “mürteci” sözcükleri ilk defa 31 Mart’tan Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden sonraki en kanlı çarpışmalardan biri de HarbiyeTaksim bölgesinde oldu. Bugünkü Taksim Gezi Parkı’nın yerinde bulunan kışla önündeki çatışmada vurulan Binbaşı Muhtar Bey’in adı bugünkü Cumhuriyet Caddesi’ne, “Şehit Muhtar” biçiminde verilmişti. Bu ad şimdilerde Talimhane Mahallesi’nin caddelerinden birinin adıdır. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a giriş yollarından en önemlisi, Dolmabahçe’ye inen vadiyi çevreleyen 1. Ordu kışlalarını ve Harbiye Mektebi’ni hedef alan, KâğıthaneÇağlayanŞişli yoluydu. Bu yol üzerinde ve Hürriyeti Ebediyye Tepesi adı verilen yerde, Meşrutiyet uğrunda ölenlerin anısına dikilen Abidei Hürriyet, Türkiye’de kamusal alanda görülen ilk heykeldir. Mimar Muzaffer Bey’in yapıtı olan anıt, Meşrutiyet’in 3. yıldönümünde, 23 Temmuz 1911’de açıldı. 24 Nisan 1909 tarihinde Taksim civarında isyancılarla çatışan Hareket Ordusu askerleri. areket Ordusu, Mahmut Şevket Paşa’nın verdiği emirle 24 Nisan günü İstanbul’u işgal etti. İsyancı askerlerin bir bölümü Anadolu yakasına kaçtı, bir bölümü teslim oldu. Birçok isyancı da kentin çeşitli yörelerinde direndi. En çetin çarpışmalar Fatih’te ve ancak topa tutularak ele geçirilebilen Babıâli’de yaşandı. 26 Nisan günü, ele geçirilen isyancı H ları yargılamak için askeri bir mahkeme kuruldu. Ertesi gün toplanan Meclisi Milli, II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine karar verdi. Tahta aynı gün V. Mehmet Reşat geçti. Daha sonra askeri mahkeme, Abdülhamit’i de yargılamak istediyse de, hükümet bunu kabul etmedi. Mahkeme, aralarında Derviş Vahdeti’nin de bulunduğu birçok kişiyi idama mahkum etti. yargıtay Başkanı İmran Öktem’in cenazesinde saldırı 1969’da bir ‘31 Mart Vakası’ sİnan yÜcel Mayıs 1969’da hayatını kaybeden Yargıtay Başkanı İmran Öktem’in 3 Mayıs’ta Ankara’daki cenazesi o dönem zaten yüksek olan siyasi gerginliğin daha da artmasına sebep olmuştu. Öktem, 1966 yılı adli yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada Yargıtay’ın Nurculukla ilgili bir kararından söz ettikten sonra “Hiç kimse dini inanç ve kanaatlerin 1 den dolayı yargılanamaz. Fakat hiç kimse devletin düzenini de din kurallarına dayandıramaz veya siyasi çıkar veya nüfuz sağlamak amacıyla dini duyguları istismar edemez” demiş, ardından “Sağcı ve gerici akımlar çok tehlikeli bir hal aldı” uyarısında bulunmuştu. Öktem’in cenazesinin kaldırılacağı Maltepe Camisi’nde çoğunluğunu çember sakallıların oluşturduğu gruplar cenaze kortejini bekliyordu. Öğle ezanından önce kalabalık toplanınca “Dinsizlerin namazı kılınmaz” ve “Kâfirler Moskova’ya” diye slogan atmaya başladılar. Cami imamı da ve namazı kılmak istemiyordu. Bu nedenle Numune Hastanesi’nde görevli imam çağrılmıştı. Kalabalık bu bekleme sırasında saldırıya geçti. Polis her sağcı taşkınlığında olduğu gibi müdahalede gönülsüzdü. Cenazeye katılan dönemin CHP lideri ve eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bile tehlikedeydi. İnönü’nün durumunu gören Tuğgeneral Nabi Alpartun silahını çekip kendisini korumak zo runda kalınca Ankara Emniyet Müdürü dayanamayıp polislere müdahale etmelerini söylemişti. Numune’nin imamı da gelmeyince namaz cenazeye katılanlardan biri tarafından kıldırıldı. İnönü olayı, “Her manasıyla bir 31 Mart Vakası” olarak nitelendirmiş, başbakan Demirel ise “Fevkalade üzücü” dese de olay çıkaranlara arka çıkmakla suçlanmıştı. Cenazenin en ilginç olaylarından biriyse ileride hem Anaya sa Mahkemesi Başkanı hem de laiklikle sembolleşecek isimlerden biri olan Yekta Güngör Özden’in protestocuların arasında yer alıp cenazeyi engellemeye çalışması ve cenazede Uğur Mumcu’yla tartışmasıdır (Aktaran Güldal Mumcu, İçimden Geçen Zaman, Um:ag Yayınları, Ankara, 2012, s:8687). Özden, sonraki yıllar4 Mayıs 1 da yaptığı açıklamalarda olay ma 969 tarihli Cumhur nşet olmuş iyet’te bunu reddetti. tu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle