Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 19 Nisan 2015 haber EDİTÖR: ASLAN YILDIZ TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 12 İnkâr Türkiye için en büyük tehlike New York Times gazetesi ‘İnatçı unutkanlığı’ başlıklı yazısında Türkiye’nin ‘soykırım’ ifadesini kullanan herkese sinirli bir şekilde saldırmaya devam ettiğini ifade etti. eçim öncesi özellikle iki parti; AKP ile CHP vaat yarışında. AKP’nin son vaat vurgunu giderek vatandaşın güvenini yitiren yargıda reform paketi! Hemen her alanda yıllarca süren davaları belirli sürelere bağlamaktan tutun da mahkemelerin daha hızlı çalışmasını öngören önlemlere değin akla gelen her önlem var da pakette, yargının bağımsızlığını sağlamaya yönelik bir önleme değinilmiyor. Paketi açıklayan Başbakan AD’ye, bu önlemler iyi hoş da bu ülkenin başlıca önde giden sorunu olan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayacak ne gibi önlemler düşünüyorsunuz diye soran yok!.. Oysa bu ülke mahkemelerin hızlı işlemesi, vatandaşın yıllarca adliye koridorlarını arşınlamasını önlemek kadar... ...hatta çok daha önemli ölçüde yargının bağımsızlığını sağlayacak önlemlere gereksiniyor. HHH Yargıda reform yasası ile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının ilgisi yok deyip geçebilirsiniz elbette. Ama o zaman örneğin hukuksal dayanağı var mıdır yok mudur diye arayıp sorulmadan, kanıtlarıyla ortaya konulmadan devlet içinde Pensilvanya yapılanmasını gerekçe göstererek... ...bu iktidarın Emniyet örgütündeki, yargıdaki binlerce kişinin tasfiyesi eylemlerine de şapka çıkarmış olmayacak mısınız? HHH Son bir iki aydır at yarışları sonuçları verir gibi doların, altın yükselişte ya da dolar geriledi ama Avro öne çıktı, yükseliyor içerikli haberleri vatandaş gibi hükümet de ilgi ile izliyor ama... ...Türk Lirası’nın dolar karşısında yüzde 16 değer kaybetmesinin halkın yaşamına olumsuz etkisinden söz eden bir iktidar sorumlusuna da rastlanmıyor. Dolar karşısında pek çok ülkede, örneğin Brezilya, Hindistan, Arjantin’de para yüzde 4.8 civarında değer yitiriyor; lakin bizde yüzde 16! Bir rekor. Bu oran dış borcumuza 171 milyar ek yük getiriyor. Bu yükün kişi başına yansıyan miktarı da 2.5 milyar dolayında. Dışarıda dolar yükselince bir sabah halkımız benzine litrede 18 kuruş zamla uyandı... Çiftçi, köylü de mazota zamla! Muhalefet yüzde 16’ya yalnız dış etkenlerin değil; Bay RTE’nin Merkez Bankası ile kavgasının da etkili olduğunu söylüyor. Söyleyedursunlar. Muhalefeti karamsarlığın yuvaları diye niteleyen bir Cumhurbaşkanı, bu haklı değerlendirmeleri kuşkusuz dikkate almıyor bile... Önümüzdeki sorun bu seçimde yüzde16 devalüasyonun bu iktidara oy bazında ne ölçüde vuracağını kestirmek olanaksız. Fakat bizde örneklerini yaşadık; insanların güncel yaşamına darbe vuran yüzde 16’ lık devalüasyonla dünyada hiçbir ülkede tek başına bir iktidar ayakta kalamaz. 7 Haziran’da 13 yıllık iktidarın ayakta kalıp kalamayacağını göreceğiz. HHH Ne ki bizim matbuatı millimiz halkı yakından ilgilendiren devalüasyonun güncel yaşama olumsuz etkileriyle meşgul değil. Evet yargı reformu gereksinilen ve çözüm bekleyen bir sorun ama... ...halkın bugününü ve yarınını doğrudan etkileyecek devalüasyonun doğuracağı zamlar öncelikli bir sorun değil mi? İktidar anlaşılan; devleti ve kurumlarını allak bullak edecek uygulamaları yürürlüğe koymaktan, toplumu derinden etkileyen Türk Lirası’nın yüzde 16 değer kaybı ile ortaya çıkan toplumsal sorunlara vakit ayıramıyor. HHH Şimdi de binlerce öğretmeni huzursuz edecek yönetmeliği yürürlüğe koydu: Rotasyon! İşsizlik yüzde 11’e yükselmiş, devalüasyonla fiyatlar yükselirken geliri sabit çoğunluk çaresiz. Saraylı’nın ne umuruna! Yüzde 16... S ew York Times gazetesi Türkiye’nin “İnatçı unutkanlığı” başlıklı yazısında 1915 olayları ile ilgili olarak Türkiye için en büyük tehlikenin “soykırım” ifadesini kullanmak değil, 100 yıl önce yaşananları inkâr etmek olacağını yazdı. Gazetenin yazıişleri kurulunun ortaklaşa kaleme aldığı yazıda, dünyada geniş ölçüde 20. yüzyılın ilk soykırımı olarak tanınan 1915 olaylarının 24 Nisan’da 100. yıldönümü olarak anı N lacağını ve Türkiye’nin soykırım sözcüğünü kullanan herkese sinirli bir şekilde saldırmaya devam ettiği ifade edildi. Yazıda, geçen yıl Erdoğan’ın bu konuda daha uzlaştırıcı bir tavır sergilediği ama bu yönde hiçbir adım atılmadığı; aksine Türkiye’yi uluslararası bir iftiranın kurbanı olarak göstermeye çalıştığı yorumu yapıldı. Yazı şöyle devam etti: “Türkler tari hi tam olarak incelemeyi ve kabul etmeyi reddettikçe Türkiye’nin uluslararası boyutta aldığı zarar daha büyük olacak.. ABD, bu inkâra göz yumma durumundan vazgeçmeli. Türkiye ile ilişkileri iyi tutmak önemli ancak en azından ABD de Avrupa ve Papa Françesko’ya katılarak Erdoğan’a şunu açıkça belirtmeli; Türkiye için en büyük tehlike ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmak değil; 100 yıl önce yaşananları kabul etmeyi reddetmek.” Köy Enstitüleri Aydınlığı... KP iktidarının en iddialı biçimde ortaya koyduğu yeni eğitim adımlarının biri ömrünün iki öğretim yılından az sürdüğü bugünlerde, Köy Enstitüleri deneyimi hâlâ geleceği de aydınlatan bir ışık olarak devam ediyor. 17 Nisan’da Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 75. yılı kutlandı. Türkiye’nin dört bir yanındaki kutlamalara Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği’nin öncülük etmesi, bu deneyimin sonraki nesillerde de yankı bulduğunu ortaya koyuyor. Köy Enstitüleri her şeyden önce eğitimde fırsat eşitliğinin en net fotoğrafıdır. Enstitülerin açıldığı yerlere baktığımızda, Edirne’den Kars’a, Trabzon’dan Diyarbakır’a, bütün bölgelerin dikkate alındığı görülecektir. Bu okulların adlarını ve yerlerini 75. yıla armağan olarak paylaşalım: Kepirtepe (Kırklareli), Arifiye (Sakarya), Savaştepe (Balıkesir), Kızılçullu (İzmir), Ortaklar (Aydın), Çifteler (Eskişehir), Gönen (Isparta), Aksu (Antalya), İvriz (Konya), Düziçi (AdanaOsmaniye), Hasanoğlan (Ankara), Gölköy (Kastamonu), Akpınar (Samsun), Pazarören (Kayseri), Akçadağ (Malatya), Yıldızeli (Sivas), Beşikdüzü (Trabzon), Pulur (Erzurum), Dicle (Diyarbakır), Erciş (Van), Cilavuz (Kars), HHH Yukarıdaki illerin Türkiye haritasındaki yerini düşündüğümüzde teslim etmemiz gereken hak şudur: Eğitimde fırsat eşitliğinin bundan iyi bir düzenlemesi olamaz. Köy Enstitüleri bugün sadece ülkemizde değil, dünyada da konuşuluyor. Birleşmiş Milletler özellikle kalkınmakta olan ülkelere bu modeli öneriyor. Köy Enstitüleri, sadece aydınlanmanın değil aynı zamanda üretime dayalı eğitimin de kutup yıldızıydı. Anadolu gezilerimde Köy Enstitüleri’nin mirasına yakın bir yerdeysem uğramadan edemem. Geçen yıl Düziçi’ne gittiğimde ilk sorduğum sorulardan biri, buradaki Köy Enstitüsü’nden nelerin miras kaldığını sormak oldu. Hâlâ ayakta duran binalara gittim. Sadece müze bölümü bile bu deneyimin zenginliğini ortaya koyuyor. Düziçi Köy Enstitüsü’nde Çukurova ve çevresinin böcekten ota doğal zenginliklerinin örneklerini toplamışlar, bugünkü kuşakların da görebileceği bir müze haline getirmişler. HHH 17 Nisan’daki anmalardan ikisine ben de davetliydim. İzmir Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya 10 yıldır Köy Enstitüleri’nin yıldönümünde yaşayan bir aydınımıza bu okulların anısına ödül veriyor. Vedat Günyol’dan Yaşar Kemal’e, Halit Çelenk’ten İlhan Selçuk’a, Server Tanilli’den Ataol Behramoğlu’na pek çok ölümsüz aydınımıza verilen ödülleri anımsadıktan sonra, bu yıl Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen sahneye çıktı. Prof. Dr. Büyükerşen şehirleşmeden eğitime yaptığı atılımlarla bu ödülü fazlasıyla hak ediyor. Ödül töreninden sonra Zeynep Oral, Prof. Dr. Ahmet İnam, Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Engin Tonguç’la birlikte geçmişi, bugünü ve geleceği konuştuk. Tire’de de CHP, ADD, Eğitimİş, Cumhuriyet Kadınları, Kent Konseyi bir olmuş, güzel bir etkinlik düzenlemişti. Huriye Saraç, Mevlüt Kaplan, Hidayet Karakuş, Asım Öztürk, Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ile hem geçmişi hem de yapılması gerekenleri konuştuk. Köy Enstitüleri deneyimini 21. yüzyılın gereksinimleri ile buluşturup geleceğe taşımak boynumuzun borcudur. A Tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edilen Nazmi Ardıç, kendisi ile Saygılı’nın görevden alınma talebinin Çapkın’a iletildiğini söyledi iyasal casusluk ve suç örgütü kurmak iddialarıyla yürütülen soruşturma kapsamında eski İstanbul Organize Suçlarla MücaCANAN dele Şube Müdürü NazCOŞKUN mi Ardıç tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildi. Ardıç ifadesinde 17 Aralık operasyonu sonrasında eski İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve tutuklu bulunan eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakup Saygılı arasında geçen konuşmaların perde arkasını araladı. Ardıç, ifadesinde Ankara KOM Daire Başkanlığı’ndan Mehmet Yeşilkaya’nın Çapkın’a gelerek kendisi ve Saygılı’nın görevden alınmalarının Ankara’dan talep edildiğini söylediğini belirtti. Başsavcılığı’nın çok sayıda ilde 17 Aralık sürecinde İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli 29 polisin “darbeye teşebbüs” ve “siyasal ve askeri casusluk” iddialarından mahkemece sorgulanmalarına devam edildi. Ardıç, 1725 Aralık süreci öncesinde seçimlerin manipüle edildiği algısı oluşmaması için operasyonların seçim öncesi dönemde yapılmayacağı ile ilgili savcılarla mutabakata vardıklarını söyledi. 17 Aralık dosyasının deşifre olmasının ardından Yeşilkaya’nın İstanbul’a gelerek Çapkın ile görüştüğünü belirten Ardıç, ertesi günü makamına çağıran Çapkın’ın durumu ilettiğini kaydetti. 17 Aralık 2013 günü operasyon sabahı Çapkın’ın konutunda Saygılı ile bir araya geldiklerini aktardı. Talimat Ankara’dan S Nazmi Ardıç tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildi. Ardıç’a savcılık sorgusunda İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç’in İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli polislerine yönelik muhbirlere yapılan ödemelerin zimmete geçirildiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında dinlenmesi için Organize Şube Müdürlüğü tarafından talep yazısı kaleme alındığı ortaya çıktı. Ardıç ifadesinde, örgütlü yapının faaliyet kapsamı içerisinde İstanbul İstihbarat Şubesi’nin başındaki kişilerin Dinç ile koordinelerinin olduğunu bildiğini öne sürdü. Ardıç, bu kişilerin birlikte hareket ettiklerini aktardı. Ardıç, zimmete para geçirme iddiasına yönelik telefonları dinlenen İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Ahmet Metin Turanlı ile İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Arıbaş ile ilgili, “İstanbul Emniyeti’nde Emniyet müdürü ve mülki amirden habersizce bir tasfiye planlaması içerisine girmişler. Aynı zamanda İçişleri Bakanı’nın rüşvet aldığının ortaya çıkmamasının temini adına İstihbarat Daire Başkanlığı’nın da yönlendirmesi ile gizli olarak yürütülmesi gereken soruşturmayı deşifre etmeye yönelik çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır” dedi. l İSTANBUL ‘Tasfiye planladılar’ Kobanili gazeteci sınır dışı edildi Barzan İso MİT’in istenmeyen kişiler listesinde bulunduğu gerekçesiyle ülkeye sokulmadı. uriyeli gazeteci Barzan İso, MİT tarafından hazırlanan güvenlik gerekçesiyle ülkeye girmesi yasak kişilerin olduğu listede bulunduğu gerekçesiyle Sabiha Gökçen Havalimanı’nda gözaltına alınarak ülkeye sokulmadan sınır dışı edildi. S Moskova’dan İstanbul’a gelen Barzan İso, burada ‘persona non grata’ (istenmeyen kişi) listesine alındığı konusunda bilgilendirilerek gözaltına alındığını söyledi. Barzan İso’nun avukatı Naki Demirçivi, İso’nun İMC TV çalışanı ve Kobanili olduğunu belir terek, müvekkilinin geçtiği haberlerin Türkiye’de rahatsızlık yarattığını dile getirdi. Barzan İso da Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Kodumu da yalnışlıkla öğrenmiş oldum. G87 kodlu listedeymişim. Yani MİT tarafından listeye alınmışım. Bir de AKP Suriye için demokrasi istiyor!..” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden ve operasyonda ölü ele geçirilen DHKPC’lilerden Şafak Yayla’nın, Giresun’un Çanakçı İlçesi’ne bağlı Karabörk Köyü’ndeki mezarını ziyarete gitmek isteyen gruba polis izin vermedi. Grubu polis Görele’de durdururken Yayla’nın yakınları da, otobüslerde bekleyenlerle görüşerek köye gelmemelerini istedi, ancak ikna edemedi. Akşam saatlerinde otobüsten inen grup, slogan atmaya başlayınca polis müdahale etti. Polis, gruptakileri kelepçeleyerek etkisiz hale getirdi. Müdahale sırasında GöreleÇanakçı karayolu da ulaşıma kapandı. Gözaltına alınan 53 kişi, Giresun’a götürüldü. l GİRESUN /DHA Şafak Yayla anmasına gidenler gözaltına alındı apa 1915’in yüzüncü yıldönümünde konuştu ve “soykırım” dedi... Ardından Avrupa Parlamentosu karar aldı, “1915’te Ermenilere soykırım uygulandı” dedi. Bugüne kadar 22 ülke 1915 olaylarını resmen soykırım olarak niteledi. Yüzüncü yıla denk geldiğinden bu sayı hızla artabilir... Sıra Obama’da. Birkaç gün sonra 24 Nisan. Acaba Obama bu kez “soykırım” diyecek mi, demeyecek mi? Peki, ne değişir? Gelin filmi başa saralım. Papa 1915’in yüzüncü yıldönümünde konuştu ve soykırım demedi. Ardından Avrupa Parlamentosu karar aldı. Kararda 1915 olayları için “soykırım” denmedi... 1915 olaylarını soykırım olarak kabul eden 22 ülkeye yenileri katılmadı; dahası 22 ülke de o kararlarından vazgeçtiler; artık soykırım demiyorlar. Birkaç gün sonra 24 Nisan. Obama konuşacak ve yine “soykırım” demeyecek... Peki ne değişir? HHH Bugünlerde ha bire bu tartışılıyor: Soy P Tutun ki Soykırım Dendi, Tutun ki Denmedi... kırımdı, değildi... Şuydu, hayır buydu... O da değildi tastamam şuydu... Bu arada tartışmaya daha rafine katılmayı yeğleyen “ağır abiler” de var: “Efendim soykırım yani genoside, yani holocaust kavramı uluslararası hukuk literatürüne 1948’den sonra girdi. Binaenaleyh 1915’te vuku bulmuş bir hadise için kullanılamaz” diyorlar. Hukuka böylesine sığ bir biçimsellikle sığınan mızmız mantığa okkalı bir cevap ararken Ufuk Uras arkadaşım bir tweet’le imdadıma yetişti; sordu: “Kâbil’in Habil’i öldürmesi cinayet sayılmaz, çünkü o zaman ceza hukuku yoktu mu diyeceğiz?” Ama asıl tartışma “1915’te ne oldu” sorusuna cevap aramak yerine “1915’te olanlara ne ad verilmeli” gibi saçma sapan bir düzlemde yürümekte. Buyrun size Avrupa Parlamentosu’nun kararından sonra medyadan bir seçki: 1915’te Ermenilere soykırım uygulandı... Hayır hayır soykırım değil. Bak Ermeniler bile soykırım demiyor “büyük felaket” anlamında Medz Yeğern diyorlar... Türkçede böyle durumlar için “kırım” sözcüğü var. Bence bunu kullanmalı... Yav bırakın kelime aramayı. Katliam işte. Önce Ermeniler Türklere katliam yaptı, sonra da Türkler Ermenilere... Ama o da yanlış. 1915’te Türklerle Ermeniler arasında mukatele oldu. Yani karşılıklı cinayetler işlendi, birbirlerini boğazladılar... Ne mukatelesi? Ermeniler Ruslarla birlik olup Türkleri öldürdüler. Osmanlı da onları zorunlu göçe tabi tuttu. 1915’e olsa olsa tehcir denir. HHH Yukarıdaki seçkiden dileyen kendine uygun olanını çekip kullansın. Orada yoksa kendi terimini üretsin. Ancak 1915’te olanlara ad verme itiş kakışından bir an önce çıkıp iki temel soruya cevap arasın: Biiir: 1915 24 Nisanı’ndan önce bu topraklarda Osmanlı nüfus kayıtlarını esas alırsak 1milyon 290 bin, Ermeni kilisesinin vergi kayıtlarına bakarsak 1milyon 914 bin, Britannica Ansiklopedisi’ne göre 1.750.000 Ermeni yaşıyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927’de bu topraklarda yaşayan Ermeni sayısı “100 bin civarında” diye açıklandı. Bugün hemen hep si İstanbul’da yaşayan 60 bin dolayında Ermeni yurttaşımız var. Şimdi soralım: Bu toprakların en kadim halklarından Ermeniler 1915’te vardı, bugün yoklar. N’oldu onlara? İkiiii: Geçen yüzyılın başlarında (yani 1915’lerde) Anadolu’da zenaat erbabı olarak Ermeniler açık ara ile öndeydiler. O kadar ki Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında Kurtuluş Savaşı sırasında Trabzon Limanı’nda biriken cephane ve silahların cepheye sevk edilememesini “Kağnı ve araba tekerleği yapacak Ermeni ustalar kalmadığından...” diye açıklıyor. Şimdi soralım: Peki, Ermeniler bu topraklarda yok edildikten sonra atelyeleri, işlikleri, küçük çaplı fabrikaları, tarlaları, evleri, konakları, değirmenleri n’oldu? Kime kaldı? Yağmalanmadığı, devlet denetiminde uygun kişilere ve ailelere dağıtıldığı biliniyor. Ama o kişilerin, ailelerin kimler olduğu bir devlet sırrı. Açıldı denen arşivlerde nedense bu sorunun cevabını verebilecek belgeler yer almıyor. HHH Özetleyelim: Peki kabul, soykırım filan değildi. Peki kabul, büyük felaket de değildi. Peki, kabul Türkler Ermenileri değil, Ermeniler Türkleri öldürdü. Ancak 1915’te bir milyonu aşkın Ermeni vardı, şimdi yok. N’oldu onlara? Peki, diyelim Ermeniler öldürülmedi güle oynaya Suriye’nin Deyri Zor çölüne gittiler. Peki, onların mülkleri, tarlaları, evleri, konakları, değirmenleri, atelyeleri n’oldu? Kimlere verildi? C M Y B