18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 19 Nisan 2015 EDİTÖR: PINAR YILDIZ TASARIM: EBRU ADALI ekonomi 11 KoopUlarca’nın tabelası on gün önce takıldı. Tabelada “patron yok, biz varız” yazıyor. Satış ise 1 Mayıs’ta başlıyor. Kömürün karasından, peynirin beyazına... Ularca köyü, faciadan sonra başka bir geçimin kapısını zorluyor. Sol Üretir Sağ Tüketir aşlık slogan gibi gelebilir ama bir gerçeği de özetliyor sanıyorum. Sol politikalarda amaç üretimi artırmak, üretim artışında süreklilik, bölüşümünde de adalet sağlamaktır. Adalet salt eşit dağılım değil, herkesin hakkını almasıdır. Sağ politikalarda ise amaç bölüşümde sermaye payını artırmak; tüketim, hatta mevcudu tüketme yoluyla ekonomide canlılık yaratmaktır. Sol tüketimde de sorumlu davranırken, sağ mevcudu, geleceği de savurganca tüketir. Ülkemizde galat bir algı oluşmuştur. Sol, yokluk, sıkıntı; sağ, bolluk, tüketim, refah. Bu galat algı, sol ve sağın farklı tutumlarından kaynaklanır. Ülkede yaşananların irdelenmemesi bu galat algının doğmasına yol açmıştır. Sağın ekonomik başarısını (!) örnekleriyle açıklayalım. II. Dünya Savaşı, ithal güçlükleri, yokluklar, tüketimi kısıcı önlemler nedeniyle ülkede altın, rezerv birikimi olmuştur. 1950 yılında DP iktidarı, bu rezervi, ithal malları bolluğu yaratarak, bazı kesimlere kaynak aktararak kısa sürede tüketti. Bu tutum, ekonomik başarı, görülmemiş kalkınma olarak yaftalandı. Birikim, rezerv tükenince ekonomi büyük sıkıntı içine girdi; ithal malları bolluğu yerini yokluklara bıraktı. Türkiye, 1957 yılında en kapsamlı olarak nitelendirilebilecek istikrar önlemlerini aldı. Yüzde üç yüz devalüasyon, KİT ürünlerine zam, idari kararlarla tahsisler, kotalar, ithalat sınırlamaları.. Türkiye üretmeden tüketmenin bedelini ödemişti. 1960 sonrası Türkiye, kalkınma planları ile ekonomiye çekidüzen vermeye yöneldi. Yüzde 7 dolayında büyüme hızı, yüzde 5 enflasyon, düşük cari işlem açığı, dış borçlanmada temkin... Bu politika, belli kesimlerde sıkıntı yarattı. Derhal “Plan değil pilav istiyoruz” sloganı atıldı; slogan sandıkta etkisini gösterdi ve Süleyman Demirel dönemi başladı. Ekonominin, bir süre kalkınma planları ile kazandığı ivme ile büyümesini sürdürmesi, kamuoyuna ekonomik başarı diye sunuldu. Bir süre sonra hız kesilince devalüasyon, sürekli enflasyon, yavaşlama kaçınılmaz oldu. HHH Yetmişli yılların sonu Birinci Ecevit dönemi talihsizliklerle doluydu. Türkiye bir dolara muhtaç hale gelmişti, enflasyon şiddetlenmiş, bütçe açıkları büyümüş, iç çatışmalar artmıştı. Bu sıkıntılara bir de petrol fiyatlarında üç katına varan artış eklenmişti. Ekonominin darboğaza girdiğini gören dış güçler yardımlarını da (!) esirgemediler. Banka teminat mektuplarını kabul etmemeye başladı, kuvertür tesis etmeden ithalat akreditifi açmadılar, akreditif bedellerinin tez elden ödenmesini istediler. Yokluklar, kuyrukların oluşmasıyla dönem kısa sürdü. 1980 sonrası Özal, Türkiye’nin dış borcunun 13 milyon USD, iç borç faiz yükünün bütçe içindeki payının yüzde 3 dolayında olduğunu, kamunun elinde varlık birikimini görmüştü. Dış borç artışı, vergi yerine iç borçlanma, kamu eliyle özel sektör desteği ile bir süre “Özal mucizesi” (!) yarattı. Enflasyonun şiddetlenmesi, borç krizi başlangıcıyla mucize sona erdi. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde IMF ile anlaşma yapılmış, IMF dış borç konusunda yeşil ışık yakmıştı, özelleştirmenin yasal düzenlemesi yapılmış, uygulamasına başlanılmamıştı, dünya ekonomisi hızlı büyüme sürecine girmişti... Finansal piyasalarda likidite bolluğu yaşanıyordu, bankalarda tüketici kredisi uygulaması yeni başlamış, hanehalkı borç yükü/gelir oranı düşük düzeyde idi. Özelleştirme gelirleri, dış borç, tüketici kredisi ile bir süre ekonomide hareket yaratıldı. Dış borçlar 400 milyar USD’ye ulaşınca, özelleştirme gelirleri yavaşlayınca, hanehalkı borç yükü gelir oranı yüzde 50’yi aşınca, iç borç olanakları daralınca, ekonomik gerçek durgunluk, işsizlik, enflasyon, dışa bağımlılık görüldü. Sorumlu, üretken sol bir iktidar, kötü kişi olmayı göze alıp çok güç olsa da bu bataktan ekonomiyi belki çıkarabilir. B oma’nın Ularca köyü, kömür karası yazgıya baş kaldırıyor. O topraklarda bir zamanlar altın çağını yaşayan tarım ve hayvancılığı yeniden, en önemli geçim kaynağı yapacak kooperatif kuruldu bile. “KoopUlarca”, patronsuz, aracısız ve sosyal ekonomiyi örgütlemek gibi bir sorumluluğu da taşıyor. Köylülerin, süt ve süt ürünlerinden oluşan ilk üretimleri, 1 Mayıs’ta raflarda olacak. Ancak, aklınıza dev süper marketler gelmesin. Yüzde yüz organik olan bu ürünler şimdilik köyde, Ayvalık’ta pazarda ve İzmir HİLAL KÖSE Konak’ta oluşturulan “Patronsuzlar Sokağı”nda satılacak. Köylüleri, uzun sohbetlerin sonunda projeye ikna eden Metin Yeğin, “İlk gittiğimizde köyde ortalıkta gezen tavuk bile yok gibiydi. Bütün köy depresyondaydı” diyor. Şimdi ise köyde, içinde biraz merak biraz da umut barındıran bir kıpırtı var. KoopUlarca ile neoliberalizmin tekerine çomak sokuyor, facianın yarattığı travmadan hep birlikte çıkmanın yollarını arıyorlar. S Fransız çiftçiden peynir yapmayı öğrenecekler KoopUlarca, köylüleri haftada bir organik tarım konusunda işin uzmanlarıyla buluşturacak. Fransız çiftçiler gelerek, ünlü Fransız peynirlerinin yapımını Ularcalılar’a öğUlarca, Soma’ya 18 kilometre uzaklıkta. 180 haneyle, kalabalık sayılabilecek bir köy. İşsizlik çok yoğun. Tarım bitirilmiş, herkes madene muhtaç edilmiş. Faciada, Soma merkezde yaşayan iki Ularcalı yaşamını yitirmiş. Köydeki 40 madenci ise vardiyalarına denk gelmediği için kurtulmuş. Metin Yeğin, Soma’yı, tüm sonuçlarıyla, neoliberalizmin Türkiye’deki pilot bölgesi olarak tarif ediyor. Hariretecek. Yeğin, “Tüketici, kimin yoğurdu olduğunu, hangi koşullarda üretildiğini bilecek. Sağlıklı gıda tüketmek isteyenlerle üretenler arasındaki aracıları kaldırdık. Ayvalık, ka taş evlerde yaşayan, mükemmel toprağa sahip insanların, tarımdan vazgeçmelerini, ‘düşünsel hegemonya’ ile açıklıyor. Köylüleri, madende ölüme mahkum edilmedikleri, başka türlü bir yaşama ikna etmeleri biraz zor olmuş. Yeldeğirmenlerine karşı savaştıklarını dile getiriyor Yeğin: “Bu kooperatif tutmaz diyenlere, batan bankaları, şirketleri hatta ülkeleri anlatıyoruz. Neden kapitalizmden İzmir tarafında olanlar hemen sipariş verebilir. Twitter’da ‘@ metinyegin’ hesabımdan bana ulaşabilirler. İnternet sitemiz yakında faaliyete geçecek” diyor. vazgeçmiyorlar? Biz de daha çok kooperatif daha çok dayanışma öğreceğiz. İnsanların AVM’lerde intihar etmeleri tesadüf değil. Çünkü, bu dünyada, artık tüketim ilişkilerimiz üzerinden var olabiliyoruz. Ularca’da, sistemin tapınağı halindeki AVM’lere ve yabancılaşmaya karşı, köylülerin depresyonunu ve bizim kentteki yalnızlığımızı birleştire 100 saat çalışan üye cek bir ilişki biçimi yaratmaya çalışıyoruz” diyor. Yeğin ve arkadaşları, 3 ay önce, yola çıktıklarında, köyde günde 8 kilo kadar keçi, 400 500 kilo günlük inek sütü çıkıyordu. İnek sütü 85 kuruşa, sadece Soma’ya satılıyordu. Köylüler, mandıralardan paralarını alamazken, Soma’da süt 2 liraydı. İlk iş, bir bina ürün toplama ve işleme merkezi haline getirildi. Şimdilik hedef, kişi başı, yer üstü maden fiyatı olan 1200 lirayı kazanmak. Kooperatif üyeliğinin tek kuralı var: Toplam 100 saat çalışma. Ortaklar, tüm kararları birlikte alıyor. Herkesin kendi çalışma saatini yazdığı bir defter var. Keçiler dağda, kekiklerin arasında yetişiyor. Veteriner haftada bir kez, hayvanları kontrol ediyor. TİSK şirketlerin en iyi KSS’lerini seçecek Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun “TİSK 2015 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” için başvurular başladı. Bu yıl ikincisi düzenlenecek yarışma için son başvuru tarihi 2 Ekim olurken, ödüller Aralık ayında TİSK tarafından düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak. Beş kategorinin her birinde bir büyük ölçekli ve bir KOBİ olmak üzere iki proje, toplamda da 10 proje ödül almaya hak kazanacak. Ayrıca belirtilen beş kategori üzerinden en yüksek puanı alan bir büyük ölçekli ve bir KOBİ olmak üzere iki proje de büyük ödül için yarışacak. İşçi, işveren, hükümet, medya, üniversite ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşacak seçici kurul, finalist projeleri etkililik, sürdürülebilirlilik, kapsayıcılık, iyi uygulama, yenilikçilik olmak üzere beş temel kategoride değerlendirecek. Ayrıca işbaşında eğitim alanındaki projeler için Gan Türkiye Özel Ödülü de verilecek. l Ekonomi Servisi Oto ihracatında kayıp 750 milyon dolar oldu İhracatta parite kaynaklı kayıpların ilk çeyrekte 750 milyon doları aştığı otomotiv sektöründe tehlike büyüyor. tomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Orhan Sabuncu, ihracatta parite kaynaklı kayıplarının ilk çeyrekte 750 milyon doları aştığını söyledi. Otomotiv ihracatının yüzde 85’inin Avro ile gerçekleştiğine dikkati çeken Sabuncu, Avro’nun dolar karşısındaki değer kaybının, dolarla hesaplanan ihracat rakamlarının düşük görünmesine yol açtığını belirtti. Otomotiv endüstrisinin, mart ayı ihracatının yüzde 17’lik düşüşle 1 milyar 772 bin dolara gerilediğini hatırlatan Sabuncu, sektörün sadece mart ayındaki “parite” kaynaklı ihracat kaybının 300 milyon doların üzerine çıktığını kaydetti. AA muhabirine yaptığı açıklamada yılın ilk çeyreğinde 5 milyar 204 milyon dolara gerileyen sektör ihra O catının, geçen yılın aynı döneminde 5 milyar 545 milyon doları bulduğunu kaydeden Sabuncu, şunları söyledi: “Otomotiv ihracatı yılın ilk çeyreğinde yüzde 6.1 gerileyerek 5 milyar 204 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu dönemde otomotiv ihracatın Beş yılda üçe katlanacak Türkiye’de deterjan pazarının 1.7 milyar lira olduğunu söyleyen P&G Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Tankut Turnaoğlu, “Hane başına yılda 25 kg deterjan kullanılan Türkiye’de, sıvı deterjan kullanımının beş yılda üçe katlanacağını öngörüyoruz” dedi. l Ekonomi Servisi İş verimliliğini artıran mobilya Koleksiyon Mobilya, iş verimliliğini arttıran mobilya üretti. Işık, renk ve ergonomi gibi faktörlerin psikoloji üzerinde etkili olduğunu söyleyen Koleksiyon Tasarım ve Marka Direktörü Koray Malhan, yeni tasarım mobilyalarla ofis ve bireysel çalışma alanlarını değiştirdiklerini ifade etti. daki düşüşün temel nedeni, parite kaynaklı ihracat kaybı oldu. Yaptığımız hesaplamalara göre ihracatta parite kaynaklı kaybımız, ilk çeyrekte 750 milyon doları aştı. Diğer bir deyişle Avro/dolar paritesi geçtiğimiz yılla aynı seyretseydi otomotiv ihracatımız ocakmart döneminde yüzde 8 artacak ve 6 milyar doları bulacaktı.” l Ekonomi Servisi Otomotiv ihracatı yüzde 6.1 geriledi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle