19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Olaylar ve GOrUSler 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT ÇARŞAMBA 18 Mart 2015 ‘Çekmeceler’i Boşaltmak Gerek! Yrd. Doç. Dr. MURAT TIRPAN Okan Üniversitesi azı filmleri merakla beklersiniz. Bazı merakla beklediğiniz filmleri izleyince fena halde hayal kırıklığına uğrarsınız. En kötüsü de budur! M.Caner Alper ve Mehmet Binay’ın yeni filmi Çekmeceler tam da böyle bir film. Filme ümit bağlamamızın nedeni yönetmenlerin, gay olduğu için babası tarafından öldürülen üniversite öğrencisi Ahmet Yıldız’ın hikâyesinden yola çıkarak yaptıkları Zenne’nin başarısıydı. Zenne, 48. Altın Portakal Film Festivali’ne en iyi ilk film dahil beş dalda ödül alarak damgasını vurmuş iddialı bir işti. Ama ne yazık ki karşımızdaki film, tanıtımlarının vaat ettiği şeylerden fersah fersah uzakta, Zenne’nin de oldukça gerisinde. Hani her şeyin hesaplı olduğu, fazla planlanmış metinler vardır ya, size dair bir şey söylemeye çalışırlar ama meselelerinden, gerçek yaşamdan çok uzaklaşırlar. Gerçekliği stilize hale getirmeye çalışırken ondan koparlar. Çekmeceler de öyle, rengârenk görselliğine inat. Film eleştirisi üstteki yüzeyi kazıyıp alt metne ulaşmak açısından fena halde Freudyen rüya analizine benzer. Çekmeceler’i izlediğinizde görüyorsunuz ki alt metin diye bir şey yok bu hikâyede. B FİLM ELEŞTİRİSİ ÜSTTEKİ YÜZEYİ KAZIYIP ALT METNE ULAŞMAK AÇISINDAN FENA HALDE FREUDYEN RÜYA ANALİZİNE BENZER. Gerçeklikten uzak sı söz konusu. Dil tamamen meselenin önüne geçiyor. Stroheim’in sözü geliyor akla, “Sinema dünyaya acımasızlığını ve çirkinliğini açığa vuracak kadar yakından ve ısrarla bakmalıdır” diyen. Çekmeceler ise gerçek bir olaydan yola çıkmasına rağmen, aksine her anında bunu bir gösteriye dönüştürme fırsatını kaçırmıyor! Böylece bu topraklarda gelişim süreci içerisinde kadın cinselliğini, bu trajik ve acı hikâyeyi aşırı stilize hale getiriyor. Köşemen Haldun Taner Sokağı Davetiyedeki adres şöyle: “Haldun Taner Sokağı No: 11”. Haldun Taner Sokağı’nda Haldun Taner sergisi açılıyor. 16 Mart’taki anma toplantısı ile başlayarak bir ay boyunca Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde “Haldun Taner 100 yaşında” sergisi yer alacak. Haldun Taner’in fotoğrafları, özel eşyaları ve kitaplarının yanı sıra hayatının belirli dönemleri, ilgi alanları ve edebi yolculuğu izlenecek. Aynı günlerde Bursa Kitap Fuarı’nda da Haldun Taner anılacak, konuşulacak. Yaşamı, fotoğrafları, aile albümü ve eserlerinden metinler “Haldun Taner 100 Yaşında” sergisinde okurlarla buluşacak. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Haldun Taner’in yeni yayıncısı. Serginin açıldığı günlerde Haldun Taner’in “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” (öykü), “Keşanlı Ali Destanı” (oyun) ve “Koyma Akıl, Oyma Akıl” (düzyazı) kitaplarının yeni basımları da YKY’den çıkmış olacak. “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” en sevdiğim kitap adlarından biridir. Yağmurlu günlerde işyerime giderken Şişhane Durağı’nda indiğimde hep bu kitap adı aklıma gelir ve büyük ustayı anarım. Haldun Taner’i bir süredir sadece adına verilen “Haldun Taner Öykü Ödülü” ile anar olmuştuk. Onun yazarlığından, öykülerinin tadından, tiyatro eserlerinin öneminden ancak edebiyatla yakından ilgilenenler söz ediyordu. Yüzüncü yaş bir anlamda yeniden buluşma da olacak. Haldun Taner, 16 Mart 1915 doğumlu. Biyografisinde öykücü, tiyatro yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci diye yazıyor. Ama yaşamına çok daha fazla iş sığdırmış. Sanat tarihi, Türkoloji ve tiyatro eğitimi almış. Yazarlığa 1938 42 yıllarında yazdığı radyo skeçleri ile başlamış. İlk öyküsü “Töhmet” 1946’da Yedigün dergisinde yayımlanmış. Öykülerindeki konu zenginliğine, mizah yanının gücüne ve toplumcu eleştirel yönüne dikkat çekiliyor. Behçet Necatigil; “Taner gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan, konuları büyük şehrin tipik ve türedi yaşamlarından gelme hikâyeleriyle tanındı” diyor. Haldun Taner’in “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” adlı kitabını okuduğumda ortaokul çağlarındaydım. Anlatımdaki rahatlık, mizahındaki ince eleştiriye hayran olmuş, diğer kitaplarının peşine düşmüştüm. Klasik öykünün dışında, betimlemelere, çözümlemelere yer vermeyen ama en ince ayrıntıları okurunun belleğine çizen bir anlatımı vardır Taner’in. Modern bir öykü anlayışı ile yeni teknikler deneyen bir öykücüdür. Öykülerinde Bergsoncu zaman anlayışını kullandığına, geçmişle şimdi arasındaki geçişlerdeki ustalığına dikkati çekiliyor. Bir kurgu ustası. Okur olarak aklımda kalan ise en hüzünlü öyküsünün bile yaşam sevinci ile dolu olduğudur. Haldun Taner iyi bir öykücü olmasının yanında büyük bir tiyatro yazarı. “Keşanlı Ali Destanı”, “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” klasikleşmiş oyunlarından. “Keşanlı Ali Destanı” Türk tiyatrosunun ilk epik oyunu sayılıyor. Haldun Taner, Brehtci bakış açısıyla yüzde yüz yerli oyunlar yazmış bir usta. Haldun Taner, güncel konuları ele alan, politik ve toplumsal hiciv yapan kabare tiyatrosunun da Türkiye’deki öncüsü. Zeki Alasya’yı, Metin Akpınar’ı, Ahmet Günhan’ı ve Kemal Sunal’ı unutulmaz Devekuşu Kabare Tiyatrosu sahnesinde onun sayesinde tanıdık. Şimdi gazetelerde rastlanmaz olan deneme tadındaki köşe yazılarının da büyük ustalarındandı. Haldun Taner’in yüzüncü yaşı için yapılan etkinlikler bu büyük usta ile yeniden buluşmak ve kitaplarını yeniden okumak için iyi bir fırsat. Cinsellik sorunları Çekmeceler filmi, rengârenkliği öyle abartıyor ki kadın cinselliğinin ve eşcinselliğin sıra dışılaştırılması söz konusu. yerinde ki izleyicisine hissettirmiyor, sadece anlatıyor! Freud olmaya gerek yok, rüya son derece açık! Deniz karakteri kadın cinselliğini temsil ediyor ve onun patalojik bir cinselliğe sahip olmasının, tüm problemlerinin nedeni de babayla olan ilişkisinde gizli. Genelde babalar kızlarının ‘or...pu’ olmamasını isterler ve bu korku onların cinselliğini sakatlar. Çekmeceler’in derdi sadece bu baba meselesinin altını çizmek, hem de uzun uzun, fosforlu kalemlerle! Her şey bu kadar basit mi; hayat, cinsellik daha karmaşık değişkenlerden oluşmuyor mu; basitse de sanat bunu böyle mi ifade etmeli? Metnin puntoları fazla büyük, cümleleri fazla doğrudan. Mesela Deniz’in hayatına giren rock şarkıcısı, babasıyla olan bağlarını kesmesini söylüyor ve kadın kendine fiziksel zarar veriyor! Ya da Deniz’in beraber olduğu evli adamın her yerinden klişeler akıyor. Hele kadın cinselliğinin sorunlarını tüm film boyunca açık açık babaya bağlamak ve göze bu kadar sokulan fallus merkezli bir final! Film izleyicisine hareket alanı bırakmıyor; her şeyi biliyor ve dikte ediyor. Film, rengârenkliği öyle abartıyor ki kadın cinselliğinin ve eşcinselliğin sıra dışılaştırılma Dil, meselenin önünde Filmin muhafazakâr olduğunu söylemek başta aşırı yorum gibi görünebilir ama değil. Bir kere hikâyeyi renklere boğmasıyla ince ton farklarını gözden kaçırıyor. Filmde klişeleşmiş eşcinsel karakter temsillerinden, sadece zorba ve kontrolcü olarak tanıtılan, asla yaşamayan bir baba karakterine kadar birçok bilindik unsur görüyoruz. Ancak kadın cinselliğinin sorunlarını tamamen babaya bağlarsanız ve bu tahlili toplumsal alana taşırsanız kimlik politikalarıyla ilgili birçok değişkeni es geçmiş olursunuz. Öte yandan filmde cinselliği, ancak kadın filmin ikinci yarısında kendine zarar vermeye başladığında görüyoruz montaj sekanslar olarak. Cinsellik kadın için sadece babanın arazlarını gösteren bir olguya indirgeniyor, başka bir şekli mümkün değil. İkili bu kez bir kadının çocukluğundan itibaren cinsel dünyasını ele alıyor ve anne babanın bu süreçteki belirleyiciliğini tartışıyor. Filmde her şey o kadar yerli Hissettirmiyor, anlatıyor Cinsellik politikalarımızı, yaşanan kadın cinayetlerini, erkeklik krizlerimizin nedenlerini elbette konuşmak zorundayız. Sinema da bunu ancak bu trajediyi gerçekten deneyimletecek ve bu sayede tartıştıracak filmler yapabilir. Bu topraklarda yaşayan bizlerin çekmecelerimizi yeniden düzenlemeye fazlasıyla ihtiyacımız var, ama her şeyden önce içlerinden kadınlık ve erkekliğe dair önyargılarımızı, klişelerimizi çıkarıp atmak için! Düzenli çekmeceler Türkiye ve Totalitarizm CEREN BAĞIŞLAR ÇAĞAN Dramaturg/Yazar n yılı aşkın bir süredir son derece katastrofik bir kavşakta bulunan ülkemdeki siyasi iktidar bağlamında; Arendt’in tanımlamasıyla “politik şiddetin en üst biçimi” olan totalitarizmi tartışmak kaçınılmazdır. Türkiye toplumu totalitarizmle yönetilmektedir. Totaliter yapının devamı için iktidarın uyguladığı şiddet ve baskının her geçen gün artması ve özgürlüklerin birer lütuf olarak algı operasyonlarına kurban verilmesi ise tamamen insan haklarına ve yurttaşlara karşı işlenen aleni bir suça dönüşmektedir. Yurttaşlara karşı şiddet kullanılarak iktidar yoluyla işlenen suçlar, özgürlüğü hedef alır ve adeta suçun suçu haline gelerek rasyonel aklın parçalanmasına yol açar. Trajedinin trajedisi tam da buna denir... Antik Yunan ve Aristoteles cephesinde tam bir ‘zoon politikon’ (politika yapan, eyleyen hayvan) olan insan, Türkiye’de bu dönemde tam anlamıyla toplum ve siyaset dışı primitif canlıya indirgenmeye uğraşılmaktadır. O İNSANLAR YALNIZCA BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLİ OLARAK, YANİ YALNIZCA POLİTİKANIN ALANINDA VE EYLEM ALANINDA ÖZGÜR OLABİLİR... CEYHUN ATUF KANSU ŞİİR ÖDÜLÜ Ödül Arzu Karadağ’ın eyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü bu yıl “Dervişâne/Gün Sonu Şiirleri” adlı dosyasıyla Arzu Karadağ kazandı. Karadağ, ödülünü, 6 Nisan’da Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde saat 18.00’de düzenlenecek bir törenle alacak. Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nün seçici kurulunda yer alan isimler; Adnan Binyazar, Müslim Çelik, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş, Bahar Gökler, Emin Özdemir ve Sevgi Özel. 1979 Pülümür doğumlu C Hannah Arendt. (d.1906ö.1975) ğını ve yıkıma uğrattığını söyler. Zira Arendt’e göre demokratik özgürlükler ve siyasal haklar yalnızca siyasete katılım olduğunda anlam kazanır. Totalitarizm, insanın eyleyebileceği bütün alanlarda mutlak bir şiddet biçimidir. Tıpkı basın özgürlüğünün, düşünce ve eylem özgürlüğünün olmadığı, kadına şiddetin daemonpolitik bir tavırla arttığı, tüm kamusal ve sosyal hareket alanlarının yok edildiği ‘ülkelerde’ olduğu gibi... Bu durumda kitleler bıkmadan ve usanmadan kamusal alan yaratmadaki güçlerini kullanmalıdır. Benden sonra tufan demeden... Arendt perspektifinde, bir şeyin, başka türlü olabilmesinin mümkün olduğunu görebilmek, umudun diğer adıdır... olan Karadağ, Uludağ Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünü bitirdi. Ses ve İz yayınlarında koordinatörlük, editörlük, uluslararası bir firmada da yöneticilik yapıyor. Şiirleri, ilk olarak üniversitede arkadaşlarıyla çıkardığı “Usça ve Dostça” dergisinde (1998) yayımlandı. Karadağ’ın, Kalbim Tut Beni (2005), Şehirlere Düştü Gökyüzüm (2007), Taşlanan Rüya (2010) ve Baktım Yarın (2012) adlı kitapları bulunuyor. l Kültür Servisi 34. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ Arendt’e göre demokratik özgürlükler ve siyasal haklar yalnızca siyasete katılım olduğunda anlam kazanır. Ötekileştirdiği ve diğerleri cephesine dahil ettiklerine linç psikozu ve kolektif kötülük haliyle davranan totaliterler ciddi bir yarılmaya sebep olan korkunç tarihler kaydeder... Hem de kitle katılımıyla... Nietzsche’nin tanımıyla “insan tanrıyı (böyle) öldürmüştür”... Toplum üzerinde gittikçe ağırlığını hissettiren tahakküm, “Yeni Dünya Düzeni” ve küresel emperyalist güçlerin de aktörlüğünde hali hazırda yürütülen adeta bir yeniden yapılandırma oyunudur. “Yeni Türkiye” safsatası, totalitarizmin “Yeni Dünya Düzeni”nden devşirme hegemonik oyunlarıyla Türkiye’de güdümlü politik sahneye çıkışının da adıdır. Arendt, şiddete dair politik fenomenlerin insanı parçaladı İki film Ulusal Yarışma’dan çıkarıldı E rden Kıral’ın yönettiği, başrolünde de Nurgül Yeşilçay’ın yer aldığı “Gece” ile Ben Hopkins’in yönettiği “Hasret”, 419 Nisan tarihleri arasında yapılacak 34. İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünden çıkarıldı. “Gece”nin ulusal yarışma bölümünden çıkarılmasının nedeni olarak DVD’sinin piyasaya çıkmış olması gös Totalitarizmin diğer adı: ‘Yeni Türkiye’ Arendt ‘Totalitarizmin Kaynakları’nda politik terörün doğasındaki değişimi ele almıştır. Siyasete katılım teriliyor. “Hasret”in ise ortak yapım olması nedeniyle ulusal yarışmadan çıkarıldığı belirtiliyor. Yarışmadan çıkartılan “Gece”, ulusal yarışma yarışma dışı bölümüne alınırken “Hasret”, ulusal yarışma bölümünden çıkarılıp “sanat ve sanatçı” temalı filmlerin yarışabildiği uluslararası yarışma bölümüne alındı. l Kültür Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle