18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 ŞUBAT 2015 CUMA [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Şiddetin Zihinsel Altyapısı Ş iddet kültürü içerisinde yer alan kadına atfedilen “değer”sizlik dolaylı ve dolaysız yollardan toplumsal yaşamın hemen her alanına aktarılarak ete kemiğe bürünüyor. Bu “değer”sizlik aktarımını çalışma hayatı, aile, eğitim, istihdam fırsatları, toplumsal yaşam gibi pek çok alanda gözlemlemek mümkün. Nitekim bu gibi alanlarda yapılan sistematik gözlemler, adına toplumsal cinsiyet (gender) denilen ve zengin bilgi birikimi ile toplumlardaki cinsiyet temelli statükoyu açığa çıkarıp sorgulayan bir disiplini de ortaya çıkarmış bulunuyor. Konunun ayrıntıları bir nefeste anlatılmayacak kadar derin. Ancak bu konulardan bir tanesi var ki bu değersizleştirme sürecinde kanaat liderlerinin ve siyasilerin oynadıkları dolaylı rolleri bilimsel olarak da gözler önüne seriyor. 1970’li yıllardan sonra gelişen ve psikoloji alanında geleceğin bilimi olarak da tartışılan “bilişsel psikoloji”, davranışın nedenini zihinsel süreçlerle açıklıyor. Bu yaklaşıma göre, birey çevresinden edindiği bilgiyi kullanarak gerçek dünyanın zihinsel ve sembolik bir modelini kuruyor ve zihnindeki bu modele uygun olarak davranıyor. Bilişsel kuramın bir uzantısı olarak nörotik duygu ve davranışlarımızın gerisinde de kendimiz veya başkalarıyla ilgili düşünce tarzlarının olduğunu gösteren pek çok araştırma mevcut. Örneğin bir grup araştırma, “yeteneksizim sevilmeyi hak etmiyorum, sevilmek için mükemmel olmak gerekir gibi” kendini değersiz gören düşünce biçimlerinin depresif duygu ve davranışlarla ilişkili iken, “hata yapan cezayı hak eder” gibi bir varsayımın öfke ve şiddet içeren davranışlara yön veren otomatik düşünce tarzı olduklarını gösteriyor (Greenberg, 2007). Otomatik Özgecan Aslan’ın öldürülmesi ile tekrar gündeme gelen kadına karşı şiddet olgusu, toplumsal yaşamı erozyona uğratan ve siyasa tarafından da bizzat teşvik edilen şiddet kültüründe kadına biçilen değerin dışavurumudur. Prof. Dr. TÜLAY BOZKURT (DHA) Suikast İddiası ve Sorular... Dün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kim olduğu bilinmeyen Fuat Avni adlı bir Twitter hesabı arasındaki yakışıksız polemiği, bu polemiğin dayandığı iddiaları anlatmış ve yazımın sonunda dört soru sormuştum... Sevgili okurlarım o yazıdaki açıklamaları ve soruları yeterli bulmamışlar ki aşağıdaki konulara dikkat çekmemi istediler: 1) “Medyaya Erdoğan’a destek vermek için girdiğini” ifade etmiş olan bir işadamına ait olan gazetelerde yayımlanan suikast iddiaları, Twitter üzerinden yapıldığı öne sürülen, gerçekliği tartışmalı yazışmalara dayalı. Yazışmaların belgesi olarak sunulan şeyler Twitter görüntüleri bile değil, daktilo ile yazılmış bazı kâğıtlar. 2) Belge diye yayımlanan metinlerden bazıları Twitter’ın 140 vuruş kuralını aşan sayıda, 150, 180 vuruşluk yazıları içeriyor. Bu teknik olarak olanaklı değil. 3) Bu yazışmaların Twitter’ın Direkt Mesaj (DM) hizmeti üzerinden yapıldığı belirtiliyor. Direkt Mesaj haberleşmesi ancak birbirlerini izleyen hesaplar arasında olabilir. Oysa, birbiriyle yazıştığı iddia edilen bu hesaplar arasında böyle bir ilişki yok. 4) İddia edilen diyaloglar, kişilerin kimliklerine ve kültürlerine uygun değil. 5) Bu gazeteler, Fuat Avni hesabının Emre Uslu’ya ait olduğunu iddia etti. Oysa Erdoğan, konuşmasında hesabın kimliğinin belirlenemediğini kabul etti. Böylece iddiaları yalanlamış oldu. 6) Erdoğan’ın meydan okumasında, Fuat Avni hesabından daha önce duyurulmayan, ancak iktidar yanlısı gazetelerde yayımlanan yazışmalarda görülen suikast iddiaları yer aldı. Erdoğan gazetelerdeki bu iddialara inanmakta ve onlara destek vermekte midir? 7) CHP, MİT içinde sahte olarak hazırlandığını öne sürdüğü bu iddialardan Başbakan Davutoğlu’nun haberi olmadığını söylemiştir: Bunlardan kimin haberi vardır; eski MİT Müsteşarı’nın bu konudaki rolü nedir; MİT bu iddialar hakkında ne demektedir? 8) Polemiğin “Delikanlılık” üzerinden gitmesi, AKP iktidarının cinsiyet ayrımcılığını yansıttığı için ayrıca kınanmalıdır. HHH AKP’ye yakın medya tarafından ortaya atılmış olan Erdoğan’ın kızına suikast iddiası son derece ciddidir... Gerçekse de gerçek değilse de, başka başka nedenlerle, ama herhalde, alçakça bir planı yansıtmaktadır... Gerçek mutlaka ortaya çıkarılmalıdır: Bakalım AKP tarafından hallaç pamuğu gibi atılmış olan güvenlik güçleri ve yargı, bu sınavı başarıyla atlatabilecekler midir? Kırklareli’nden arayan okurum Sayın Semiha Ö., adresinizi bildirmenizi rica ederim. Bilişsel psikoloji Özgecan cinayetine tepki olarak günlerce protestolar ve anma törenleri yapıldı. düşünce tarzlarının pek çok şekli ve içeriği var. Bu tür inanç ve düşünceler rol modellerini de içeren çevremizle kurduğumuz ilişkiler sırasında gelişiyorlar. Başkalarına karşı duygu ve davranışlarımızı irademiz dışında başlatıp yönlendiren zihinsel modeller olarak görev yapıyorlar. Böylelikle “bilişsel” yaklaşım her patolojik davranışın altında patolojik bir düşünce ve inanç sisteminin bulunduğunu savunuyor ve kendi yöntemleriyle de bunu kanıtlıyor. oplumsal düzeyde bilişsel altyapılar Bilişsel altyapılar toplumsal düzeyde de ele alınabiliyor. Örneğin Yahudi soykırımı ya da T İslamofobiye yön veren düşünce sistemlerini sosyalize eden süreçlerde eğitimin, siyasilerin ve kanaat liderlerinin rollerini açıklayan çalışmalar toplumsal patolojilere de ışık tutuyor. Benzeri şekilde “Müslüman gençlik” yetiştirme hevesindeki siyasi iktidar ve onların sesi olmaya çalışan kanaat liderlerinin pazarladıkları kadına ilişkin görüşleri “namuslu iyi kadın tanımları” dışında kalanlara karşı şiddet kullanılmasını haklı çıkaracak “ilkel beyin” mekanizmalarını harekete geçiriyor. Örneğin gündem değiştirmek gibi bir amaca hizmet eden dolayısıyla muhtemelen bir “üst beyin” kurgusuyla söylenmiş olabilecek “kadınlar sokakta yüksek sesle kahkaha atmamalıdır” ifadesi birtakım insanların duygularından sorumlu ilkel beyinlerine hitap ediyor. Sonuç, gülen kadınların ahlaksız olduğu ve her türlü kötü davranışı da hak ettiği yönünde gelişiyor. Kadına karşı şiddet eylemlerinin çoğunda maalesef kimi kadınlarca da savunulan bu tür patolojik düşüncelerin izleri bulunuyor. “Mini etek giyen kadınlar laik, yozlaşmış erkekler tarafından tecavüze uğrarlar”, “kadın kuyruğunu sallamazsa erkek gelmez”, “ekonomi iyileşti, kadınlar artık evde oturabilir”, “annelik en kutsal meslektir, kadınlar evde oturmalıdır” gibi, erkek egemen değerlerle yüklü aktarımlar ve yine kadınlara ilişkin kimi din adamlarının dillendirdikleri hurafeler, sahte hadisler; aslında kadını küçümsemeleri, bedeni, sosyal statüsü, görünüşü ya da davranışları üzerinde hak sahibi olduklarını iddia etmeleri açısından kendi içlerinde psikolojik ve sözel şiddet unsurları da taşıyor. Bu tür sapkın düşüncelerin kimilerince “önemli” kişiler tarafından sürekli pompalanması bu zihniyetlere paralel davranma cesaretini arttırıyor, bu tür davranışları da bir yerde meşru kılıyor. Böylelikle başta siyaset iklimi ve bu iklimden beslenen kimi kurumlar kadınlara karşı şiddetin zihinsel zeminini oluşturuyor, adeta suça azmettiriyor. Kadınların sosyal yaşamda maruz kaldıkları travmatik olaylar yıllardır kadınlar üzerinden gerçekleştirilen bir kültürel dönüşüme de ivme kazandırarak ikincil bir yarar sağlıyor. Sokaktan korkan kadın eve kapanıyor, ne kadar kapalıysam o kadar namusluyum yarışına girebiliyor, kendini güvende hissetmek için kapanıyor. Eğitim, ulaşım araçları, sosyal mekânlar, sağlık kamu hizmetleri kadınları erkeklerin hışmından koruyacak biçimde ayrımcılık temelinde yeniden düzenleniyor. Paralel davranma cesareti embe otobüs koruyucu mu? Bu nedenledir ki “pembe otobüs” benzeri kadınları koruyucu tedbirler bu ülkede yıllardır sürdürülegelen ince oyuna katkı sağlamak dışında bir çözüm olamaz. Suudi Arabistan’da da bu koruyucu mantıkla kadınların araba kullanması yasaktır, çünkü ıssız yollarda erkeklerin tecavüzüne uğrayacakları düşünülür! Öyleyse bu kâbustan kurtuluş umudu, eğitimle, siyasi liderleriyle, yasal düzenlemeleriyle, sivil toplum hareketleriyle testosteron kontrol edip frontal loblarını kullanabilmeyi öğrenmek zorunda kalan erkeklerin çoğaldığı, eşitlikçi bir toplum yaratma kararlılığındaki erkek ve kadınlardadır. Bir toplumun gelişim düzeyini belirleyen erkeklerin zihinsel haritalarının derinlerinde yatan, kadına bakış açılarıdır. P C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle