28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR ŞEHİR TİYATROLARI’NDA SEMPOZYUM VE ANMA 17 Seramikteki politik hiciv NAZLI PEKTAŞ Seramik sanatının büyük ustası Sadi Diren 88 yaşında 62. sergisini açtı Gırtlaklamayla Güvenlik Eşleşince... Bir hafta ruhumu dinlendirmek için uzaklara kaçmaya çalıştım. “Ruhumu dinlendirmek” yani Türkiye’deki gazeteleri okumamak, televizyonu açmamak, o haykıran, azarlayan, nefret dilini benimsemiş, insanı aptal yerine koyan, şiddeti tırmandıran kişinin sesini duymamak için bir kaçış... Ama önce Özgecan, sonra Nuh... Artık dünya çok küçük. Kaçış yok. Kulaklarını tıkayamazsın... Gözlerini kapatamazsın... Hele senin yurduna çevrilmişse dünyanın gözleri ve dehşet içinde izliyorsa senin ülkendeki şiddet kültürünü; dünya lanetliyorsa senin ülkendeki “demokrasi” anlayışını... Yok sayamazsın... Dünyanın neresine gidersen git, gelir bulur seni pis koku... Gelir yeniden yeniden saplar karnına o kanlı nefret bıçağını... Gelir o zehirli nefret dili seni de sokmaya çalışır! Özgecan’la birlikte Fırat’ın sularında boğulan Gönül; Urfa’nın orta yerinde babasının bıçak darbeleriyle ölen kız çocuğu Sevgi; Kısas köyünde traktörün altına atılan Rabia ... Sonra Rojda, Şemse... Sonra Güldünya... Sonra Ayşe Paşalı, Münevver... Yüzlercesi binlercesi gelip uçağıma yerleştiler... Hepsiyle birlikte daha o gün, o hunharca cinayetin işlendiği günün ardından Erdoğan’ın feministlere karşı tavrını, söylemini izliyoruz. Ne bekliyorduk ki?.. Ne de olsa kadın örgütlerini meydanlarda yuhalatmış birinden söz ediyoruz. (Anımsayın: Gazze saldırısı bahanesiyle “Kadın örgütleri nerede? Yazıklar olsun size!” diyerek meydanlarda yuhalattı.) Tıpkı çocukları ölen anneleri yuhalattığı gibi... Kendisini eleştiren gazeteci kadınları yuhalattığı gibi... Kadınların tüm davranışlarını “iffet, hayâ, edep” kavramları üzerinden denetleme çabası... “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”la başlayıp katlanarak çığırından çıkan bir söylem... Kürtaj yasağına uzanır; katilleri iyi halden serbest bırakır, kadın bedenini kendi emaneti olarak görür. Annenin dizinden tahrik olan, kadının gülmesine, hamile hamile sokakta gezmesine dayanamayan bu cinsiyetçi söylem, bir zihniyetin ifadesidir... Irkçı, mezhepçi, ayırımcı söylem ve zihniyetle bir bütündür. (“Çok affedersiniz, daha da çirkini, bana Ermeni dediler”, “Alevi olduğunu açıkla” vb.) Bu söylem ve zihniyet, cinsiyetçi, feodal hatta ilkel bir şiddet kültürünün ifadesidir ve şiddet kültürünü besler, kışkırtır, yaygınlaştırır. Şiddet kültürünü “normalleştirir...” Burhan Kuzu’nun “Gırtlaklamak istiyorum”; çevik kuvvet polis amirinin “Sık lan sık” coşkusu (!) bu zihniyetin ifadesidir. Bu söylem ve zihniyet, “Esnaf gerektiğinde askerdir, alperendir, kahramandır, polistir, hâkimdir” deyişiyle bütünleştiğinde, bugün Nuh’u kartopu oynarken öldürür. Dün Metin Göktepe’yi öldüren polisti. Bugün Nuh Köklü’yü öldüren esnaf... Yarın, şu güvensizlik yasasını diledikleri gibi çıkarsınlar, hiç kuşkunuz olmasın gırtlaklamakla güvenlik eşleşecektir. Ha gırtlakla, ha güven... Artık polise yargı kararı olmaksızın ev ve üst arama izni veren madde de geçtikten sonra, polise 48 saate kadar gözaltı yetkisi getirildikten sonra; amir “Sık lan sık” yerine; “ı” harfini noktalı, yani olarak da söyleyecektir. Hiç kuşkunuz olmasın. NOT 1 Adını gizli tutmamı isteyen bir okurum uyardı. Önceki hafta “Damarlarımızdaki Asil Kan: Cehalet” başlıklı yazımda kullandığım fotoğrafı araştırmış ve fotoğrafın günümüzde değil daha önce ve Türkiye dışında çekildiğini görmüş. Ben de araştırdım fakat böyle bir bilgiye rastlamadım. Ancak okuruma ve sizlere saygıdan bu bilgiyi paylaşma gereği duydum. NOT 2 Birbirinden güzel yaşgünü kutlamaları için hepinize sonsuz teşekkürler. Tek tek yanıtlayamadığım için özür dilerim. ‘Kurucu’ Muhsin Ertuğrul Kültür Servisi İBB Şehir Tiyatroları 100. yaşını kutladığı 2014 2015 tiyatro sezonunda Şehir Tiyatroları’nın kurulup şekillenmesi ve varlığını korumasında önemli etkiye sahip usta tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul anısına “‘Kurucu’ Muhsin Ertuğrul” başlıklı bir sempozyum düzenliyor. Sempozyum, 26 Şubat Perşembe günü 11.00 18.30 saatleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde gerçekleştirilecek. Gerek oyunculuk gerekse sahneleme açısından çağdaş Batı tiyatrosunun kurallarını uygulamaya sokarak genç kadrolar yetiştirmeye öncelik tanıyıp yurt genelinde bir tiyatro eylemi geliştirme çalışmalarıyla Cumhuriyet tiyatrosunun kurucusu olarak anılan Muhsin Ertuğrul aynı zamanda Türkiye’de tiyatroyu kurumsallaştıran isim olmuştur. Moderatörlüğünü Üstün Akmen’in yaptığı birinci oturumda, Efdal Sevinçli (Darülbedayi’den Şehir Tiyatroları’na), İlker Yasin Keskin (Genç Muhsin ve Arkadaşları), Hülya Nutku (Bir “Kurucu”nun Öngörüleri), Sinem Özlek (Çocuk Tiyatrosu’nun Kuruluşu ve Evreleri), Ümit Denizer (Açok Deneyimi) ve Yavuz Pekman (İlk Özel Tiyatro; Küçük Sahne) konuşmacı olacak. Orhan Alkaya’nın moderatörlüğü yaptığı ikinci oturumda da Özdemir Nutku (Rejisör Muhsin Ertuğrul), Seçkin Selvi (Muhsin Ertuğrul ve Eleştiri), Cengiz Korucu (Devlet Tiyatroları Kurucusu Muhsin Ertuğrul), Hilmi Zafer Şahin (Muhsin Ertuğrul ve Dramaturji), Burçak Evren (Muhsin Ertuğrul Sineması) ve Ayşin Candan’ın (Muhsin Ertuğrul ve Avangart) değerlendirmelerini paylaşacak. Öte yandan, 1 Mart Pazar günü saat 20.00’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde Muhsin Ertuğrul’u anma gecesi düzenlenecek. Muhsin Ertuğrul’un 123. doğum günü olan gecede Muhsin Ertuğrul’un yazdığı yazılardan cümleler, duayen tiyatrocular tarafından seslendirilecek. İlk sergisini 1953’te Beyoğlu’nda Adalet Cimcoz’un sahibi olduğu Türkiye’nin ilk uzun soluklu özel sanat galerisi Maya Sanat Galerisi’nde açan Sadi Diren, Beyoğlu Kuledibi’ndeki D’Art Sanat Galerisi’nde 62. kişisel sergisiyle izleyiciyle buluşuyor. Küratörlüğünü Duygu Bağlan’ın üstlendiği sergi, Sadi Diren’in uzun soluklu sanat üretimi içinde, bu üretiminin yol haritasını incelikli bir okumayla işaretliyor. Mart sonuna kadar sürecek olan sergiye eşlik eden katalogdaki samimi metin, öğrencisi Emre Zeytinoğlu’nun kaleminden. Hocaöğrenci arasındaki bağ, yazıda ve sergide derinden hissediliyor. Sanat yaşamına 1949’da başlayan Prof. Sadi Diren, bugün 88 yaşında. Sanatçı, hoca, tasarımcı, dekan kimliklerini yaşamı içine özgürce salan Sadi Hoca ile Caddebostan’daki evinde söyleştik. Sadi Diren deyince ilk akla gelen, Anadolu uygarlığının seramiklerinizdeki izleri. Bu tutku nasıl başladı? Eşim Belma Diren, arkeolog Ufuk Esin’in çok yakın arkadaşıydı. Ufuk Esin de Halet Çambel’in asistanıydı o zaman. Benim bütün gençliğim, arkeoloji kitaplarını okumak ve bu tür konularla ilgilenmekle geçti. Fakat ben arkeolojik eserleri tema olarak aldım ve bazılarını da defalarca farklı biçimlerde yorumlayarak kullandım. Mesela bir taht serisi yaptıydım. Tahtlar ve üzerine oturan öküzler. O dönemin politikasına bir göndermeydi kuşkusuz. Eserlerinize bakarken bir yandan tarihe attığınız ilmek, öte yandan da hepsinin içinde saklı olan güçlü politik hiciv… u ‘Ben arkeolojik eserleri tema olarak aldım ve bazılarını da defalarca farklı biçimlerde yorumlayarak kullandım. Mesela bir taht serisi yaptıydım. Tahtlar ve üzerine oturan öküzler. O dönemin politikasına bir göndermeydi kuşkusuz.’ Evet, bu yıllarca devam etti. Baştan aşağı tüm işlerimde bu böyleydi. Fakat arkeoloji sadece motifti benim için. Politik mesajlarla onları güncel hale getirdim. İçinden seramik geçen pek çok alanda isminiz var. Sanatçı, hoca, tasarımcı... Görünen o ki hepsi zaman içinde birbirini beslemiş. Bir seramik sanatçısının erişebileceği her türlü imkâna sahip oldum. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında endüst ri alanında fabrikalarda çalıştım. Ayrıca hem özel sektörde bulundum hem de hocalığım ve dekanlığım sürecinde devletle çalıştım. Hayat bana çok şans tanıdı ve hep avantajlarla aktı. Endüstriyel alanda da artistik alanda da çalıştım. Mimari seramik de yaptım, Atatürk Kültür Merkezi duvar panolarından tut da Strasbourg Avrupa Konseyi Binası ve İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’na kadar pek çok duvar seramiği yaptım. Öğrencilerim oldu, sanatçılar yetiştirdim. Eşiniz Belma Hanım ile birlikte AKM’nin iç ve dış mekânları için tasarladığınız duvar seramikleri... Taksim’in kalbindeler. Ne olacak dersiniz? Ne olacak! Kıracaklar. Dış duvar, kapılar, girişler... Ne kavgalarla gürültülerle yapılmıştı onlar. Seramik nasıl bir malzemedir? Seramik öyle bir malzemedir ki resim kaidesine uyar, yüzeysel tasarım imkânı verdiği için. Heykel ile konuşur hacim verildiği için. Teknolojiye bağlıdır, sırlandığı ve pişirme teknikleri çok çeşitli olduğu için. Seramik hiç hata kabul etmeyen bir branştır söylenenin aksine. Biraz da hocalığınızdan konuşalım. Nasıl bir hocaydı Sadi Diren? İlk öğrencilerimden son öğrencilerime kadar tüm bilgilerini tuttuğum bir defterim vardır benim. Onların, giriş çıkış saatlerini, ödevlerini, özel hayatları, hobileri vs. hepsini yazardım. Atölye hocası değil de abileri gibiydim. Son olarak üretim sürecinizi tarif edebilir misiniz? Her zaman üretirken heyecan duydum. Boyumdan büyük işler de yaptım, küçücük figürler de... Hepsinde aynı heyecanla ürettim. Sonraları formlarım daha soyut oldu. Zaman içinde yaptıkça yaptıkça öze gidiyorsun. ‘Gök ve Yer Arasında’ Kültür Servisi Şair ve yazar Ataol Behramoğlu’nun Türkçeye çevirdiği, Çinli şair Jidi Majia’nın “Gök ve Yer Arasında” kitabının tanıtımı dün yapıldı. Şiirleri Türkçede ilk kez yayımJidi Majia ve Ataol Behramoğlu. lanan, Çin Azınlıklar Edebiyatı Birligelen bir rüzgâr gibi dolaştı yüği Başkanı, Çin Şiir Birliği devamlı zümde, saçlarımda... Bu şiirbaşkan yardımcısı olan Majia, pek ler bana, bir uzak düşteymişim çok ulusal ve uluslararası ödülün gibi, Lugu Gölü’nün kıyılarını sahibi. Ataol Behramoğlu, “Uzak adımlattı. dağların ozanı” olarak nitelediği Gökle yer arasında, ümitsizlikJidi Majia’yı şöyle anlatıyor: le ümit arasında, dinmeyen bir “Onun şiirleri çok uzaktaki özlemdi bu aşka, özgürlüğe, dindağlardan, Çin’in doğusundan, ginliğe, bizi beşiğinde hafifçe salTibet’ten, Yunnan’dan, Yi hallayan ülkeye, güz renklerine, bu kının yaşadığı yaylalardan esip dünyanın bütün nehirlerine...” Fotoğraf: CAN EROK Ataol Behramoğlu’nun Türkçeye çevirdiği, Çinli şair Jidi Majia’nın kitabının tanıtımı yapıldı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği Türkiye, galeri baskınını kınadı ‘Sistematik yıldırmayı reddediyoruz’ Kültür Servisi Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği Türkiye (AICA TR), aralıklarla devam eden sanat galerilerine saldırı provokasyonları için “Biliyor ve reddediyoruz!” diyor. Geçen gün Tophane’deki Daire Sanat Galerisi’nin sergi açılış gecesinde konukların saldırıya uğramasının ardından açıklama yapan AICA TR, saldırıları sistematik bir yıldırma olarak değerlendirdi. Açıklamada, “Bu tür saldırıların ülkenin aydınlarını hedef alan söylemlerden güç aldığını görüyor ve reddediyoruz. Yaratılmaya çalışılan kutuplaşmanın yanında olmayacağımızı, ülkenin çağdaş ve aydınlık yüzüne yapılan bu saldırılara emniyet ve yargının izin vermemesi gerektiğini hatırlatmaktayız. Daire Sanat Galerisi’nin, sanatçılarının ve sanatseverlerinin yanında olduğumuzu ilan ederiz” denildi. ‘123. doğum günü’ KAMİL KÜLTÜR l MASARACI ÇİZİK Kültür Servisi Şişli Belediyesi tarafından üç aydır Şişli ilçesinin çeşitli mahallelerinde düzenlediği “Ahşap Oyuncak Atölyesi” devam ediyor. Oya Cedidi Ural tarafından kurulan atölyeye katılmak isteyenlerin 0 535 396 76 59 numaralı telefondan randevu almaları gerekmekte. ‘Ahşap Oyuncak Atölyesi’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle