28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 ŞUBAT 2015 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Müze yapılması planlanan Yassıada hem imara hem turizme hem de eğlenceye açıldı 7 Yassıada’ya masaj salonu İstanbul Haber Servisi 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından idam edilen dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı Yassıada’ya Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 17 Aralık 2014’te verilen Turizm Yatırım Belgesi’ne göre yapılacak lüks otelde 100 kişilik gece kulübü, jakuzi, masaj salonları ve hamam bulunuyor. Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak ismi değiştirilen Yassıada için 2013 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talebiyle “demokrasi müzesi” yapılmak üzere çalışma başlatılmıştı. 1. derece doğal sit alanı olan Yassıada, 2011’de Müzeler Genel Müdürlüğü’ne tahsis edildi. 2012’de “Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” ilan edildi ve tarihi sit statüsünden çıkarıldı. 2013’te imar planı değiştirilerek “askeri alan” kullanımı, “turizm Çok mu Karışık? Hükümetin ya da ortada bir askeri harekât söz konusu olduğuna göre Başkomutan’ın sevk ve idaresinde yapılan Süleyman Şah Türbesi’nin nakli olayı pek karışıktır. IŞİD denilen, kendine “İslam Devleti” adını takmış terör örgütünün açık tehdidi altında olduğu belirtilen türbedeki askerlerin Türkiye’ye getirilmeleri neresinden baksanız olumlu bir iştir. Sevinebiliriz; Musul Başkonsolosluğu personelinin çektiklerini ve belki daha fazlasını yaşamadılar. Musul olayında “terk etmeyin” emrinin sonuçlarını biliyoruz. Nihayet kimilerine göre başarılı bir MİT operasyonu ile, kimilerine göre ise takas yöntemiyle kurtarıldı konsolosluk personeli. HHH Tartıştığımız konu da zaten bu değil. Herkes “Eğer Süleyman Şah Türbesi vatan toprağı ise nasıl ettiniz de terk ettiniz?” diye soruyor. İkinci soru; “1921 tarihli bir anlaşma gereği Türkiye toprağı sayılan türbeyi hangi uluslararası hukuk kuralına göre bir başka yere naklettiniz?” sorusudur. Her iki soru da mantıklı yanıtlar bekliyor. Üstelik her ikisinin de hem uluslararası hukuk, hem iç hukukumuz açısından yaptırımları olduğu da söyleniyor. Bu sorulara yanıt verebilmek için bir uzman görüşüne ihtiyaç var. İşte o uzmanlardan birisi Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk kürsüsünde öğretim üyesi Mehmet Karlı. Radikal internet sitesinde yayımlanan söyleşide şöyle diyor: HHH “Boşalttığımız ve imha ettiğimiz Süleyman Şah Türbesi fiilen elimizden çıkmış olsa da hukuken halen Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Suriye Eşmesi ise fiilen elimizdedir ama halen Suriye toprağıdır ve Türkiye orada işgalci durumuna düşmüştür.” Açık ve net konuşuyor Mehmet Karlı. Demek ki bir vatan toprağı terk edilmiştir. İkincisi Suriye’ye ait bir bölge de işgal edilmiştir. Bu durumun nasıl açıklanacağını bilmiyoruz. Hiç kuşkusuz Dışişleri’nin de uzman hukukçuları vardır ve kendilerinden istenen “şu minareyi şu kılıfa uyduruverin” direktifinin gereğini yerine getireceklerdir... HHH Ama benim aklıma takılan soru başka. Tamam, Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu toprak parçası Türk toprağıdır da bir yurt parçası mıdır? Bu soruya olumlu bir yanıt veremiyor, aradığım yerlerde de bulamıyorum. Orası “yurt” kavramı ile açıklanabilecek bir yer değil. Çünkü yurt, görev yapılan bir yer değil, yaşanan yere verilen, diliyle, kültürüyle yaşanan yerleri anlatan bir kavramdır. Yurt sözcüğünün özü bunu anlatır. Elçilikler, konsolosluklar da dokunulmazlıkları, masuniyetleri olan temsil ettikleri ülkelere ait araziler, binalar, müştemilatlardır ama yurt değildirler, yalnızca yurtdışında görev yapılan yerlerdir. Yurt taşınabilir bir şey değil, ama örneğin Almanya başkentini Bonn’dan Berlin’e taşıdığı zaman sizin büyükelçiliğiniz de taşınmak durumundadır. HHH Demek ki yurt başka bir şeydir. Aynı şekilde yurt sözcüğünden türetilmiş “yurtsever, yurtseverlik” de öyle kavramlardır ve günümüzde önemleri gittikçe artmaktadır. Kimi arkadaşlar her ne kadar “Yurtseverlik eşittir milliyetçilik” türünden kestirme formüllerle kafalarındaki sorunları çözüyorlarsa da işin aslı öyle değildir. Bir zamanlar, uluslaşma dönemlerinde olumlu anlamlar yüklenebilen milliyetçilik, günümüzde bir ucu faşizme uzanan, diğer ucu ümmetçilikle bağlanan gerici bir ideolojidir. Milliyetçilik yurtseverliğin tersine sınıf farklılıklarını, çelişkilerini örtmeye, herkesi; zengini, yoksulu, işçiyi, sermayedarı millet ya da ümmet adı altında birleştirmeye ve asimile etmeye yarar. Yurtseverlik daha çok halkın, işçi, emekçi sınıfların yurt sevgilerini, bağımsızlık düşkünlüklerini, emperyalizmle kavgalarını ve bu nedenle öteki ülkelerde kendileri gibi olanlarla dayanışmalarını, ortak sömürü karşıtlıklarını içerir. Sermaye sınıfları milliyetçiliği tercih ederler; yurtseverlikleri ise sermayenin sınır tanımaz karakterinde eriyiverir. HHH Bu nedenlerle arkadaşların, yurtseverleri “terk edilmiş Süleyman Şah Türbesi’ni, yeni yeri Suriye Eşmesi’ni de sevecek misin?” diye sıkıştırmaları, “kendilerine milliyetçi denmesin diye ‘yurtsever’ terimini kalkan edinenler şimdi ne yapacak? Yurt toprağı ise yurt toprağı; ister sınırların içinde olsun ister dışında, yurtseversen orayı da seveceksin” demeleri şaka değilse başka bir şeydir. Takılıp kalmıyoruz kuşkusuz; milliyetçiliğin her iki türünde; faşizmde ya da ümmetçilikte özgürlük yoktur. Bizim cenahta tartışma özgürlüğü esastır. Esastır da atış hepten serbest midir onu bilemedim... başlandı. Adanın ismi de “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olarak değiştirildi. Adalar Belediyesi tarafından yargıya götürülen Yassıada planları için 3. İdare Mahkemesi tarafından 23 Ekim 2014 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verildi. Yapılan itiraz sonucu Bölge İdare Mahkemesi kararı kaldırdı. Dava hâlâ devam ederken adaya yapılacak turizm tesisinin ayrıntıları ortaya çıktı. ivriada’ya 180 araçlık otopark Sivriada’da yapılacak 1961 kişilik kongre merkezi içinde ise 555 kişilik balkon, dört adet 50 kişilik toplantı salonu, kapalı sergi salonu, açık sergi alanı, 1600 kişilik ikinci sınıf lokanta, 200 kişilik kafeterya, 150 kişilik kafeterya, 180 araçlık açık otopark yer alacak. S ve kültürel tesis alanı”, “kayalık alan” ve “iskele alanı” yapıldı. Emsal oranı 0.65 olarak belirlenip yapılaşmaya açıldı. Yassıada’ya otel, bungalov, kafe, res toran, heliport alanı, park, açık hava müzesi, meydan, kütüphane, idari bina, müze, konferans salonu, sergi salonu, seyir terası yapılması için proje hazırlanmaya CHP CEZAEVİ KOMİSYONU, ŞAKRAN ÇOCUK CEZAEVİ’NE GİDECEK ŞAKRAN ÇOCUK CEZAEVİ ‘Tecavüz devlet eliyle aklandı’ Çocuk Cezaevi’ne konulan çocuklara taciz ve tecavüz ettiği ANKARA “Şakran Ce ortaya çıkan zanlılar hakkında zaevi” diye bilinen İzmir Ço açılan davada takipsizlik karacuk ve Gençlik Kapalı Ce rı verilmesi, mağdur 4 çocuza İnfaz Kurumu’nda çocuk ğun ise müebbet hapis istemiymahkumların birbirlerine iş le yargılanması da Ankara’da kence yaptıklarının kurum içi geniş yankı uyandırdı. CHP Cezaevi Komisyonu yazışmalara yansımasının ardından CHP Cezaevi Komis üyeleri Genel Başkan Yardımyonu, bugün cezaevi önünde cısı ve Malatya Milletvekili Vekonuyu gündeme getirecek. li Ağbaba, Parti Meclisi ÜyeBakanlık, cezaevine gitmek si ve Manisa Milletvekili Öziçin Adalet Bakanlığı’na baş gür Özel, Muğla Milletvekivuran komisyona gün boyu li Nurettin Demir ve Erzincan Milletvekili Muharyanıt vermedi. rem Işık, yaptıklaBugün de bakanrı ortak açıklamada, lıktan bir yanıt gel“Daha önce olayın memesi durumunda sorumlusu cezaevi cezaevi önünde bayöneticileri terfi etsın açıklaması yatirilmiş, hiçbir idari parak konuyu günceza almamışlardı. deme getirecekleriOlayda sorumluluni belirten komisyon Veli Ağbaba ğu bulunan cezaevi üyesi, Muğla Milletyöneticilerinin mutvekili Nurettin Demir, “AKP iktidarının ilk yı laka cezalandırılması gerelında 57 bin olan tutuklu ve kirken böyle bir karar vehükümlü sayısı bugün 157 rilmesi cezaevindeki şiddet, bini buldu. Bunların önem taciz ve tecavüz vakalarının li bir bölümü de çocuk tu engellenmesini imkânsız kıtuklulardan oluşuyor. Aile lacaktır. Bu karar ile devlet de ya da ıslah evinde tutul gözetimindeki tecavüz devlet ması gereken çocuklar doğ eliyle aklanmıştır” dedi. Korudan cezaevine atılıyorlar. misyon üyeleri, tecavüze uğBurada kontrolsüz bir şekil rayan çocukları Mart 2012’de de sübyan koğuşlarına bıra Pozantı Cezaevi’ndeki ziyarekılıyorlar. Bu koğuşlarda kü tin ardından cezaevinde “devçük çocuklar, büyükler ta let gözetiminde çocuklara terafından taciz ediliyor” de cavüz” edildiğini gündeme gedi. Şakran’ın yanı sıra Pozantı tirdiklerini anımsattı. FIRAT KOZOK Devlet, içeride de koruyamıyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Şakran Çocuk Cezaevi’nde kalan çocuklar, hem “güçlülerden” hem de “görevlilerden” çekiyor. Şakran Çocuk Cezaevi’ndeki kurum içi yazışma, çocukların kendilerinden daha büyük çocuklardan gördüğü cinsel istismar ve şiddeti ortaya koydu. Radikal. com.tr’de yer alan habere göre cezaevindeki yaşça büyük ve güçlü çocuklar, kendilerinden küçük ve güçsüz çocuklara yönelik cinsel istismarda bulundu, tecavüz etti. Kamuoyunda ‘Şakran Cezaevi’ diye bilinen İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun infaz kurumu içindeki psikososyal birime gönderdiği 2 Aralık 2014 tarihli evrakta, çocukların “anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri”, “metal çay kaşığını dörde bölerek yuttukları” gibi ifadeler yer alıyor. Çocukların “boy, kilo, yaş ve ruhsal durumları gözetilerek koğuşlara yerleştirmede sınıflandırma yapılmaya çalışılsa da” duruma engel olunamadığı kaydedilen evrakta, “Ceza infaz kurumlarında çocuk koğuş ve odalarında her türlü personel kontrolünden uzak kapalı kapılar ardında mesai saatinin sona ermesi ile” meydana gelen vakalar sı u Cezaevindeki çocukların birbirlerine uyguladığı işkence, yöneticilerin yazışmalarıyla ortaya çıktı. ralanıyor. Evrakta, çocuk tutuklu ve hükümlülerce anlatılan olaylar şöyle sıralanıyor: l Çocuk koğuşunda bir arada barındırılan çocuklardan ikisinin; hemen akşam yemeğinden sonra metal çay kaşığını yutup yutmayacakları konusunda iddiaya girip çay kaşığını birkaç kez bükerek dörde böldükleri ve sonra ekmek arasına ikişer parça koyarak yuttukları… l Yatıştırıcı ilaç kullanan çocuğun ilacı kusarak çıkardığı, sonra diğer çocuklara sattığı, hatta diğer küçük ya da saf çocukların yemeklerinde bu ilaçları eriterek habersizce kattıkları, bu yemekleri tüketen çocukların şuursuz, sersem hareketlerine daha sonra beraberce güldükleri, kendinden geçen çocuğu ranzasına bağlayıp üzerine işedikleri... l İdrarlarını kola vb. içeceklerle karıştırıp zayıf çocuklara içirdikleri... l Hastaneye gitme adına cam ve fayans parçalarıyla vücutlarını kestikleri... l Hekim tarafından atele alınmış, (alçı) tedavisi başlamış iken ateli hastaneye gitmek için defalarca söküp attıkları, hastaneye defalarca bu anlamda götürü lüp getirildikleri, angarya için iş çıkardıkları, memuru oyaladıkları, devleti zarara uğrattıkları... l Ring aracı ile hastaneye gitmek adına sıvı deterjan içerek intihar görüntüsü verdikleri ve idarecilerin telaşına güldükleri… Göz yuman da suçlu Öte yandan Çağdaş Hukukçlar Derneği’nin (ÇHD) geçen yıl hazırladığı Şakran Çocuk Cezaevi’nde kalan çocuklara işkence raporu sonrası kurum yöneticilerine herhangi bir hukuksal yaptırım uygulanmadı. ÇHD İzmir Şube Başkanı Şule Arslan Hızal, Şakran’da yaşananları rapor ettikten sonra herhangi bir hukuksal işlem yapılmadığını, yalnızca ilerleyen günlerde cezaevi yönetiminde değişiklik yaşandığını kaydetti. Devletin cezaevine kapattığı çocukları korumakla yükümlü olduğunu, bunun yerine cezaevinde yaşanan işkencelere göz yummanın suç olduğunu vurgulayan Hızal, “Şakran’dan kötü muamelelere ilişkin çokça başvuru aldık. Bunun üzerine çocuklarla da görüştük. Sonuçta bir rapor hazırladık. Meclis’teki Cezaevlerini İzleme Komisyonu harekete geçti. Ancak yalnızca idareciler değişti. Olaylar kendilerine intikal etmiş ve önlem almamışlarsa göz yummuşlardır. Bu da suçtur” dedi. ADLİ TUTUKLU, DERGİLERİN VERİLMESİ ÜZERİNE AÇLIK GREVİNİ SONA ERDİRDİ Yasal dergiyi ALİ AÇAR Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan adli tutuklu Yusuf Doğan, cezaevi yönetiminin “hükümete karşı yayın yapmak” ve “ahlak dışı yayınlar” olarak nitelediği Yürüyüş Dergisi’ni okumasına izin vermemesi üzerine açlık grevine başladı. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün tarafından Adalet Bakanlığı’na olayın bildirilmesi üzerine Doğan’a dergileri verildi. Hücre cezası sona erdirilen Doğan, 5 günlük açlık grevini sona erdirdi. “Sen bu dergiyi adli koğuşa götüremezsin, bunun propagandasını yapamazsın” diyerek ağabeyine baskı yapıldığını belirten Yusuf Doğan’ın kız kardeşi Gülcan Doğan, “Yürüyüş Dergisi’nin son 15 sayısını abime vermediler. Daha önce de Mahir Çayan’ın hayatını anlatan bir kitap, Şeyh Bedrettin ve Hallacı Mansur’u anlatan kitaplarına izin verilmemişti. Çıkarılan bir yasaya göre cezaevinde parasını ödeyen koğuşa almadılar istediği yayını alabilecekti. Ancak Yürüyüş Dergisi’nin satılmaması nedeniyle posta yoluyla göndermemizi istediler. Posta yoluyla gönderdiklerimiz ise ne bize geri iade edildi, ne de abime verildi” dedi. Keyfi uygulama nedeniyle abisinin açlık grevine girdiğini anlatan Doğan, “Abimle hücreye atılmadan önce yaptığımız telefon görüşmesinde gardiyanların baskı yaptığını ve dayak attığını söyledi. O da keyfi tutuma karşı açlık grevine başladı. Açlık grevinden vazgeçmesi için de baskı yapıp hücreye atmışlar” dedi. Adalet Bakanlığı’nı arayan Hüseyin Aygün cezaevinde yaşanan durum hakkında bilgi verdi. Adalet Bakanlığı yetkililerinin cezaevini aramasının ardından dün Yusuf Doğan’a verilmeyen dergileri ve kitapları iade edilerek hücre cezası sona erdirildi. Aygün ise Yürüyüş Dergisi’nin bayilerde satılan yasal bir dergi olduğunu belirtti. SİNCAN’DAN İŞKENCE İHRACI HAKAN DİRİK İZMİR Sincan Çocuk Cezaevi’nden Şakran Çocuk Cezaevi’ne nakledilen 4 çocuk mahkuma yönelik işkence ve çıplak arama iddialarının soruşturulmasına bile gerek görülmedi. İnsan Hakları Derneği İzmir Şube Başkanı Gurbet Uçar, çocukların Sincan’dan, Şakran’a nakilleri sırasında ve sonrasında sistematik işkenceye maruz kaldığını, ancak tüm başvurularına karşın herhangi bir hukuksal süreç yürütülmediğini söyledi. Yaklaşık 1 yıl önce konuyu gündeme getirdiklerini kaydeden Uçar, “Sincan’da işkence gören çocuk mahkumlar M.K., M.H.A., H.E. ve F.T., apar topar Şakran’a nakledildi. Çocuklarla yaptığımız görüşmelerde, vücutlarında işkencenin izlerini bizzat gördük. Dayaktan vücutlarına sigara bastırmaya kadar her türlü işkenceye maruz kalmışlar. Bu çocuklar daha önce de başka cezaevlerinden sürgün edilmişler. Aralarında Pozantı Cezaevi’ndeki sistematik işkence yaşayanlar da var. Küçük yaşlarda devletin yetkili elleri tarafından bizzat travmaya uğratılan bu çocuklar, güvenli olduğu gerekçesiyle sürgün edildikleri başka cezaevlerinde, yine işkenceye maruz kalıyorlar” diye konuştu. Yaptıkları suç duyurularının yargı organları ve idare tarafından dikkate alınmadığını dile getiren Uçar, “Bizim yaptığımız ihbar ve suç duyurularına ya doğrudan takipsizlik kararı veriliyor ya da çok uzun süre cevap verilmiyor. Bu konu da uzun süre ve halen cevap verilmeyen konulardan biri. İşkence yapan devlet görevlileri hakkında ne idari ne de adli bir soruşturma açıldı. İşlerine gidip geliyorlar. Belki de aynı işkenceleri başka çocuklar üzerinde yapıyorlar” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle