19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ŞUBAT 2015 PAZAR CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 19 Berlin Uluslararası Film Festivali’nin galibi, İran’da ev hapsinden tutulan yönetmen Cafer Panahi Altın Ayı ‘Taksi’nin Kültür Servisi Bu yıl 65’incisi düzenlenen Berlin Uluslararası Film Festivali’nin ödülleri, dün Berlinale Palast’ta yapılan törenle sahiplerine sunuldu. En iyi filme verilen Altın Ayı Ödülü, İran’da ev hapsinde tutulan, muhalif yönetmen Cafer Panahi’nin “Taksi” filmine değer görüldü. Panahi, yurtdışına çıkış yasağı olduğu için festivale katılamamıştı. ABD’li yönetmen Darren Aronofsky’nin jüri başkanlığını yaptığı festivalde, en iyi ikinci filme verilen Jüri Büyük Ödülü’nün sahibi Pablo Larrai Fotoğraf: REUTERS Büyük ödülü, törene katılamayan muhalif yönetmen Cafer Panahi’nin yerine yeğeni Hana Saeidi aldı. imzalı “El Club” filminin oldu. En iyi yönetmen ödülü, Rumen yönetmen Radu Jude (“Aferim!”) ile Polonyalı yönetmen Malgorzata Szumowksa (“Body” – “Beden”) arasında paylaştırıldı. Charlotte Pampling, “45 Years” (45 Yıl) filmindeki başarısıyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alırken aynı filmde rol alan Tom Courtenay, jüri tarafından en iyi erkek oyuncu ödülüne değer bulundu. En iyi Senaryo Ödülü’nü ise Patricio Guzmán imzalı “El Bóton de Nacár” kazandı. 72 ülkeden toplam 441 film gösterildiği, 19 filmin Altın Ayı için yarıştığı festivalin bu yılki jürisinde, Almanya’dan Danıel Brühl, Güney Kore’den Bong Joonho, ABD’den Martha de Laurentiis ile Matthew Weiner, Peru’dan Claudia Llosa ve ünlü Fransız oyuncu Audrey Tautou yer alıyordu. ‘Ordu... Göreve...’ Birecik’i vurdu Bakanlık, DT Genel Müdürü Birecik hakkında soruşturma başlatılmasına onay verdi u Ordu turnesindeyken Facebook hesabında esprili bir biçimde ‘Ordu... Göreve...’ yazan DT oyuncusu Tuncer Yığcı hakkında soruşturma başlatan Birecik, ‘gizli kalması gereken bilgileri kamuoyuna açıkladığı’ gerekçesiyle kendisi de soruşturmalık oldu. göreve atanması muhtemel kişiyi kast ederek (Birecik’i) DT’ye karşı kışkırtmak” suçlamasıyla soruşturma başlattığını yazmıştı. Olayın kamuoyunda duyulması ve tepki görmesi nedeniyle DT Genel Müdürlüğü’nden yazılı bir açıklama yapılarak olay “örtbas” edilmeye çalışılmıştı. Açıklamada, Yığcı hakkında “Ordu... Göreve...” soruşturması olmadığı ileri sürülerek “Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde görevli bir sanatçı tarafından ‘Vücut bütünlüğünü tehdit ve hakaret’ iddiasıyla, genel müdürlüğümüze, 24.10.2014 tarihinde, Ankara DT sanatçısı Tuncer Yığcı hakkında şikâyet dilekçesi iletilmiştir. Konu mevzuat gereği DisipSELDA GÜNEYSU ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürü Nejat Birecik hakkında, “Ankara DT oyuncusu Tuncer Yığcı’nın disiplin soruşturması sürecinde hakkında gizli kalması gereken bilgileri kamuoyuna açıkladığı” gerekçesiyle soruşturma başlatılmasına onay verdi. Birecik, Ordu ilinde turnedeyken kişisel Facebook hesabında “Ordu... Göreve...” yazan Ankara DT oyuncusu Tuncer Yığcı hakkında “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) göreve atanması muhtemel kişiyi kastederek (Birecik’i) DT’ye karşı kışkırtmak” gerekçesiyle soruşturma başlatmış, soruşturmanın kamuoyuna yansıması ve tepki görmesi sonrasında da yaptığı yazılı açıklamada Yığcı hakkında başlatılan bir diğer soruşturmayı ifşa ederek olayın üstünü kapatmaya çalışmıştı. Cumhuriyet, geçen kasım ayında, DT Genel Müdürü Birecik’in, Ankara Ekin Tiyatrosu’yla Ordu’ya turneye giden Ankara DT oyuncusu Tuncer Yığcı’nın Facebook hesabında esprili bir dille yazdığı “Ordu... Göreve...” şeklindeki sözleri nedeniyle “TSK’yi lin Kurulu’nda görüşülmüş, dilekçe ve eklerinde yer alan gazete haberinde geçen ifadenin bulunduğu belge de dahil belgeler nedeniyle ilgilinin savunması alınmış; ancak hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir” denilmişti. Söz konusu açıklama, gazete ve TV’lerin haber merkezlerine gön derilmekle kalmamış, DT Genel Müdürlüğü’nün panolarına da asılmıştı. Ediz Hafızoğlu ‘Nazdrave’ (Lin Records) Eğlenceli bir karakter, Balkan havalarıyla büyümüş bir Bulgar göçmeni. Muhalif, aktivist, hümanist; yetmediyse hayvansever. Dergi çıkarttı, dernek çattı, plak şirketi kurdu, sayısız albümde yer aldı, şimdi ilk solo albümü “Nazdrave” ile karşımızda, davulcu Ediz Hafızoğlu. Albümün adı Bulgarcada “Şerefe” demek. Kalkan kadehin anlamı ise yolsuzluğu, hırsızlığı, hukuksuzluğu protesto etmek. Caz, funk, arabesk ve popla yoğrulsa da, bir etiket altında tarif etmek olanaksız, iki günde canlı kaydedilmiş bu eklektik albümü. Elif Çağlar Muslu, Ceylan Ertem ve Eylem Aktaş’ın eşlik ettiği beş sözlü parçaya rağmen, çalgısal özellikleriyle öne çıkan bir çalışma. Saksofoncu Engin Recepoğulları’nın “Cereyanlı”da, gitarcı Cem Tuncer’in “Laflaf”ta Allan Holdsworth ile Devotion albümünün John McLaughlin’i arasındaki ve “Eye Of A Hurricane”in canhıraş soloları; ayrıca Cenk Erdoğan’ın “Mila”daki Doğu motifli gitar solosu çok etkili. Trompetçi Barış Doğukan Yazıcı ve Doruk Gönentürk, piyanist Ercüment Orkut, vurmalılarda Tunç Çakır, basçı Alp Ersönmez ve Orhan Deniz’in de performansları kusursuz. Kapakta Ediz’i İngiliz setteri ile aynı anda esnerken gösteren foto, albümün dünya görüşünü kusursuz yansıtıyor. Yığcı’dan şikâyet dilekçesi Yığcı da kendisi hakkında başlatılan bir diğer soruşturmanın kurum panolarında asıldığı ve genel müdürlükçe ifşa edildiği gerekçesiyle Birecik hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na şikâyet dilekçesi yazmış ve Birecik’in konuyla ilgili olarak soruşturulmasını talep etmişti. Bakanlık, Yığcı’nın bu talebini yerinde bularak Birecik’in “Yığcı’nın disiplin soruşturması sürecinde hakkında gizli kalması gereken bilgileri kamuoyuna açıkladığı gerekçesiyle” soruşturma başlatılmasına onay verdi. Bakanlığın “Birecik’in kamu görevini kötüye kullandığı kanaatinde olduğu” belirtildi. ‘Edebiyatçıların, Yayıncıların Sorunları ve Çözüm Önerileri’ sempozyumu düzenlendi Kültür Servisi CHP Kültür ve Sanat Platformu önceki gün “Edebiyatçıların, Yayıncıların Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir sempozyum düzenledi. İstanbul’da Kadıköy Belediyesi Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’ndeki sempozyumda açılış konuşmalarının ardından ilk oturumda edebiyat ve yayın dünyasının sorunları ele alındı. CHP Parti Meclisi üyesi Zeynep Altıok Akatlı’nın moderatörlüğündeki oturumda neoliberal yayın politikaları ile kontrol mekanizmaları içeren politikalar arasında Yandaş yayıncılık bitmeli Edebiyat dünyasının sorunlarının tartışıldığı sempozyumda “edebiyata destek“te şeffaflık, yayın dünyasına yasal düzenleme ihtiyacı çözüm bekleyen başlıklar olarak ele alındı. uzlaşma aranması, hükümet çevresinden menfaat sağlamak amacıyla yapılan yayıncılık, eleştiri kurumunun gücünü ve bağımsızlığını yitirmesi konuları öne çıktı. CHP Kültür ve Sanat Platformu’ndan eleştirmen Vecdi Sayar’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ikinci oturumda “çözüm önerileri” tartışıldı. BESAM Başkanı Esen Arslandoğan, yayıncılık alanının sorunlarına ilişkin hazırlanan yasalar üzerinde durdu ve son yasa tasarısının da bakan değişimiyle kadük olduğunu anlattı. Arslandoğan bu alanda yasal düzenleme ihtiyacını vurgularken C. Hakkı Zariç, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “edebiyata destek” sürecinde yaşanan gizliliği eleştirdi. Zariç, devlet desteğine hak kazanan ya zarların açıklanmadığını, şeffaf olmayan bir destek politikasının güdümlü bir sanat yaratma hevesinden kaynaklandığını söyledi. PEN Türkiye 2. Başkanı Halil İbrahim Özcan, sanatın siyasetin vesayetinden kurtarılması ihtiyacını vurgularken, Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri Kenan Kocatürk, üretilen kitapların büyük bölümünün eğitim kitapları olduğunu belirtti, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kitap yayımlamaktan ve yandaş yayıncılara ihale vermekten vazgeçmesi gerektiğini vurguladı. Hakan Küçükçınar ‘Denize Düşürdüğüm Şarkılar’ (We Play) Ankaralı bir mali müşavir Hakan Küçükçınar, mamafih hayat muhasebesini, büro olarak kullandığı rockbarlarda notalar vasıtasıyla yapıyor. “Denize Düşürdüğüm Şarkılar”, (eski Çekirdek topluluğu ile yaptığı 1993 tarihli “Siste Yürümek” bir yana) ikinci solo albümü. İçinde (Nâzım Hikmet’e ait “Kar Kesti Yolu” dışında) söz ve müziği kendine ait 10 özgün şarkı var. Yenisinin melankolik atmosferi yönünden 2012 tarihli ilk albüm “Aşk Merdivenleri”nden ciddi farkı yok. İçerik Bülent Ortaçgil ve Bulutsuzluk Özlemi, sound ise seksenli yılların elektrikli Neil Young etkili. Mevsim mütemadiyen yaz; ana faaliyet deniz kıyısında rakıbalıkyakamoz. Duygusal, içe kapanık, ürkek, utangaç bir ruh haline kaybettiğimiz değerler, yıkılmış hayaller, ne onla ne onsuz aşklar, güneşe ve tatil aylarına özlem refakat ediyor. Kendisi vokal yapıyor, bas, akustik gitar ve ukulele çalıyor. Davulda Gürcan Konanç, gitarda Emrah Baban, tuşlu çalgılarda Haluk Polat, saksofon ve piyanoda Selçuk Ergen, akordeonda Ozan Belge, geri vokallerde Alp Dündar, Batu Akdeniz ve Bahar Kaya var. “Denize Düşürdüğüm Şarkılar” ile ikinci kez hayatının bilançosunu çıkarıyor Hakan, bu kez o küçük kır kahvesindeki güzel ağaçların altında. ([email protected]) Bugün 15 Şubat. Bugün benim yaş günüm... 50 yaşında olmuşum. 50 yaşında olduğumu düşünmemeliyim.... Yataktan fırla. Çay, gazeteler... Zırr telefon . “Yaşgünün kutlu olsun. Kaç oldun?”... “Şey... İşte...” Gazete yazı bekliyor. Yazıya otur. Yaz yaz yaz... Zırr kapı. Çiçek. Kartta “50 yaşın kutlu olsun” yazıyor! Herkes, her şeyi biliyor maşallah! Sen yazmana bak, 50’yi kafaya takma... Zırr telefon. Gazete: “Nerde kaldı bu yazııııı!” Tamam şimdi geliyor! Bugün benim yaş günüm, ağırdan alıyorum diyemem ya! Dedim ama. Cevap: “Altmış oldun mu?” Yok deve!.. Son sürat yazıyı bitir. Bu bitince, dergininki... Sonra görülmesi gereken üç sergi, edilmesi gereken beş telefon, yanıtlanması gereken sekiz mektup, hazırlanması gereken iki konuşma, bir rapor... Zırr telefon: “Eh yarım yüzyılı devirmek nasıl oluyor?..” Hoppala! Tam 50 sözcüğüne alışmışken şimdi de “yarım yüzyıl” lafı çıktı! “Yarım yüzyıl”, nedense elliden çok daha vahim ve korkunç geliyor kulağa! Abartma Zeynep! Dünya tarihinde nedir ki yarım yüzyıl: Okyanusta bir damla! Ya bir kelebeğin yaşamında? Yanlış soru! Sen kelebek değilsin! Yazmaya devam... Yaz, yaz, yaz... Zırr telefon. Biri akıl veriyor: “Ben, yaşamadığım, yani uykuda geçirdiğim saatleri çıkarıp yaşımı öyle hesaplıyorum. Sen de öyle yap, insanın morali yükseliyor.” Moralim niye bozulsun ki 50 olduysam! Hem öyle yapamam, çünkü uyurken gördüğüm düşlerden vazgeçemem! Dergi yazısı bitti. Sıra raporda. Yaz, yaz , yaz... Zırr telefon... “Alo, Cumhuriyet Dergi’den arıyorum.... Önümüzdeki sayı, 50. yaşla ilgili, olgunluk çağıyla ilgili.... Sizden de bir yazı....” Ah Cumhuriyet Dergi! Bunu bana yapmayacaktın! Hem de tam bugün! Sabahtan beri elliyi, “yarım yüzyıl”ı kafamdan atmaya uğraşırken! Şimdi de “Olgunluk!” Yaşlılığın kibarcası mı bu “olgunluk!” Elbet bunları söylemedim... “Ne zamana istiyorsunuz yazıyı?” “Yarına...” İmdaaat! HHH Bu söylediklerimde hiç abartma yok. Çalışma tempomda, günlük yaşama ritmimde, yaşımı düşünmeye, yaşlanıyor muyum, olgunlaşıyor muyum diye ölçüp tartmaya hiç fırsatım ve zamanım yok. (Elbet yaşgünüm değilse... Neyse ki o da yılda bir kez oluyor!) Herkes gibi ben de yaşımı unutuyorum. Kimi zaman çıkartma yaparak yaşımı bulmam gerekiyor. Kimi zaman da başkaları anımsatıyor: Örneğin, bana yaşıtımmış gibi görünenler “Abla”, “Teyze” dediklerinde... Karşımdaki yaşlı adam “Biz Sanat dergisiyle büyüdük...” dediğinde (Kundakta mı okumaya başladı bunlar!..) Bir genç “Annem sizin kitaplarınızı çok sever” deyip büyük babasından selam getirdiğinde.... Sevinçliysem, keyifliysem, yüreğim pır pır ediyorsa, iyi, yararlı, güzel bir şeyler yaptığıma inanıyorsam, yakınlarımı, sevdiklerimi mutlu kılıyorsam, ülkemin geleceğinden umutluysam, 18 yaşında hissediyorum kendimi. Bunların tersi oluyorsa, 98! Bir ses, bir söz, bir bakış, bir satır, bir gazete haberi yaşımı bir uçtan ötekine savurabiliyor. Bu savrulmada, geçmişe değil, geleceğe bakmaya çalışıyorum. Yaşımı düşünmesem de yaşla edindiğim değişikliklerin farkındayım: Bunların en önde geleni seçicilik. Yaşamın her alanını kapsayan bir seçicilik... Okuyacağım kitabı, izleyeceğim tiyatroyu, filmi, konseri, sergiyi, kuracağım dostluğu, ilişkiyi, gideceğim yeri, katılacağım toplantıyı, yazacağım yazıyı, yaşayacağım anları daha bir titizlikle, özenle seçiyorum. Yaşlarımın bana bir başka katkısı: Çoook gençken herkes beni sevsin isterdim. Şimdi, aman, herkes beni sevmesin istiyorum... “Başkaları benim hakkımda ne düşünüyor”a da artık paydos! Kendi iç hesaplaşmam daha ağır basıyor. Bu iki nokta birleşince beraberinde özgürlüğü de getiriyor. Evet, galiba yaşlandıkça insan daha özgür oluyor... NOT: Sevgili okurlar, yukarıdaki, bundan tam 19 yıl önce Milliyet’te yazdığım bir yazı... Bugün 15 Şubat... İzninizle tembellik yapıyorum! Yaşlandıkça Özgürleşmek.... Kültür Servisi Film Arası dergisinin bu ay kapak dosya konusu “Sinemada Tükenmez Bir Kaynak: Aşk” olarak belirlendi. Derginin kapak dosya konuğu “Acı Aşk”, “Kadın İşi Banka Soygunu” ve “Aşk Sana Benzer” filmlerinin yönetmeni A. Taner Elhan. Film Arası ‘Aşk’a geldi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle