27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 15 ŞUBAT 2015 PAZAR 18 KÜLTÜR ‘İlkel propaganda filmi’ Sinema yazarı Vecdi Sayar, ‘Kod Adı: K.O.Z’ adlı filmi yorumladı Kültür Servisi Sinema yazarı Vecdi son derece basit, hatta çocukça” diye Sayar, Celal Çimen’in yönettiği “Kod konuştu. Adı: K.O.Z”u, “Bu filmle birlikte “Türkiye’de işlenmiş bütün siyasal Türkiye’de ‘parti sineması’ dönemi cinayetleri ‘paralelciler’e mal eden başladı” diye yorumladı. Türkiye’de ve kendi siyasal önderlerini yücelten izlenme rekoru kırma iddiasıyla gösterime bir film” diyen Sayar, Türkiye’de giren filmde, hükümetle cemaatin daha öncesinde bu denli doğrudan arasının bozulmasına propaganda filmlerinin neden olan 1725 Aralık yapılmadığını belirtti. Daha u Sayar, AKP operasyonlarının ardından öncesinde doğrudan doğruya hükümetin cemaate karşı hükümetinin görüşleri milliyetçi ya da dini duyguları kullandığı argümanlar sömüren filmler yapıldığını doğrultusunda işleniyor. belirten Sayar, “Ama bunları çekilen filmle birlikte Sinema yazarlarının, güncel olaylarla doğrudan yargı ve polis ilişkilendiren, kimin kim Türkiye’de ‘parti teşkilatındaki olduğunu kodlayarak birebir sineması’ döneminin yapılanmalar, Gezi propaganda yapan bir film başladığını vurguladı. hatırlamıyorum” dedi. olayları, 7 Şubat 2012’de eski MİT Müsteşarı En çok filmde oynayan Hakan Fidan’ın ifadeye oyuncular için üzüntü çağrılması gibi konuların ele alındığı duyduğunu belirten Sayar şunları söyledi: filmle ilgili eleştirileri olumsuz yönde. “Bu filme ilişkin eleştirileri ana Sayar, Gezi Direnişi’ne ve 1725 Aralık akım medyada göremeyeceğiz. Bir operasyonlarına hükümetin gözünden üzüntüm de ana akım medyada çalışan bakan filmle ilgili “Son derece ilkel bir arkadaşlara. ‘Aktroller’in saldırısına propaganda filmi. Hiç kuşkusuz bu uğramayı göze alsalar bile bu filmin filmin kitleler halinde seyredilmesi için eleştirisine kolay kolay bir yayın çaba gösterilecektir. Kendi kitleleri organı cesaret edemeyecektir. Bu da dışında kimseye de inandıramazlar. ülkemizde demokrasinin ne durumda Çünkü filmde kullanılan argümanlar olduğunun en güzel göstergesi.” Başkanın MURAT SABUNCU sinemacıları Filmin herhangi bir yerinde 10 yıldır AKP ile cemaatin kol kola olduğu, “ne istediler de vermedik” denen döneme ya da bizzat Erdoğan’ın Fethullah Gülen’i Türkiye’ye davet ettiği günlere dair bir sahne yok! let derlermiş... miş miş miş... E yani Erdoğan, Fidan ve tabii ki onları seven sayan... Abarttığımı sanmayın, bu basitlikte çekilmiş bir AKP propaganda filmiyle karşı karşıyayız. Bu film 850 sinemada aynı anda gösterime girdi. Bence parti örgütleri sinemalara adam taşıyacaklar; ama yakında seçime doğru iktidara yakın televizyonlarda döndüre döndüre bu film gösterilecek. Peki filmin herhangi bir yerinde 10 yıldır AKP ile cemaatin kolkola olduğu, “ne istediler de vermedik” denen döneme ya da bizzat Erdoğan’ın Fethullah Gülen’i Türkiye’ye davet ettiği günlere dair bir sahne var mı? Tabii ki yok. Olur mu hiç? Her şey birdenbire oldu, birdenbire vurdu gün ışığı yere... (Orhan Veli’ye saygıyla...) Filmde 7 Şubat krizinden Muhsin SİNEM A YAZAR I UĞ UR VAR D AN ‘İnandırıcı değil’ Sinema yazarı Uğur Vardan, Radikal’e yaptığı açıklamada, “10 yıl beraber yürüdüğü, her türlü operasyona ve davaya birlikte imza attığı bir hareketin ne kadar tehlikeli olduğunu ancak fark edebilen bir hükümetin verdiği mücadelenin filmi de ancak bu kadar inandırıcı olabilirdi” diyor. “Kod Adı: K.O.Z”u, “cemaatçi kesim”in geçen ekim ayında gösterime giren filmi “Birleşen Gönüller”le karşılaştıran Vardan “Sanatsal açıdan ‘paralel sinema’ 10 önde. Ama daha genel bir çerçevede bakarsak bu topraklarda hâlâ iyi filmleri solcular çekiyor” ifadesini kullanıyor. Hükümetin sıklıkla kullandığı “dış mihrak” argümanına da esprili bir biçimde göndermede bulunan Vardan, “Film bir an önce yurtdışında da vizyona girmeli ve tüm ‘dış mihraklar’a (özellikle de İngilizlere) bu kadar güçlü bir siyasi oluşumu yıkmanın zorlukları gösterilmelidir!” derken, filmin tarihe “Fethullah Gülen’i tüm kötülüklerin kaynağı olarak gösteren filmlerin en ajitatifi” olarak geçeceğini belirtiyor. 300 kopyayla 350 salonda! Yapımcıları filmin 850 kopyayla gösterime girdiğini söylerken SİYAD Genel Sekreteri Deniz Yavuz “Film 300 kopyayla 350 salonda girdi. Bu rakam böylesi filmler için son dönemde kullanılan üst sayı. ‘Sevimli Tehlikeli’ 120 kopyayla 299 salonda, ‘Aşk Sana Benzer’ 200’ün üzerinde kopyayla yaklaşık 400 salonda gösterime girmişti” dedi. Bunun yanında Fatih Akın’ın son filmi “Kesik” 20 kopyayla gösterime girmişti. En arka sırada love seat’te bir çift. Eğer sevgililer günü tercihi ise eminim çıkışta bir sıkıntı yaşanmıştır. Orta kısımda başörtülü iki genç kadın. Filmin sonunda kendileriyle konuştum onlar da gazetecilermiş. Önden üçüncü sırada da elimde patlamış mısır ve not tutayım diye iPad’im ile ben. Neden işgünü öğle vakti buradayım. Çünkü sabah görevlendirmesi: Bir kişi KOZ’a bir kişi Gri’nin Elli Tonu’na gidecek. Şanssız günüm; neyse, elbet bir gün yazı işleriyle “koz”larımı paylaşırım. Filmde şöyle bir kurgu yapılmış: Babayı evlattan, seveni sevenden, vatan evlatlarını milletten ayıran bir örgüt var. Bu örgüt kendini yabancılara satmış, gırtlağa kadar “günaha batmış”, kendi çıkarları için herkesi satmış bir yapı. Anladınız siz onu; Gülen cemaati diyorlar... Filmde bir de, “gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen” yiğitler ordusu var ki tüm cihan birleşmiş bunlara karşı komplo için sözleşmiş. Bunlar öyle iyi öyle iyi adamlarmış ki hep vatan hep millet hep dev Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşürülmesinde Gezi Direnişi’ne yakın geçmişteki pek çok tartışmalı konu gündemde. Tabii hepsini “dış güçlerin görevlendirmesi ile” cemaat yapmış. Filmde Gülen’e “Mehdi Hoca” deniyor. İsmin tesadüfen seçilmediği neyin ima edildiği açık. Kızgınlıkla tespihini parçaladığı sahnede söylediği “İmame koptu mu tespih dağılır” üç kez tekrarlanarak “Bak ben filmin en önemli sözüyüm” diyor seyirciye. Filme göre Türkiye bürokrasisinin “çok renkliçok eşli bir cinsel hayatı” var. Gık diyene “al işte çıplak fotoğrafların” deniyor. Filmin sonu söylenmez tabii ki. Ancak o son “bu film var ya Rambo gibi üçe beşe bakmaz sürer gider”i ima ediyor. Bitirirken... Ben bir film eleştirmeni değilim; ama düzenli bir film izleyicisiyim. Haddimi aşmak istemem ancak hayatımda seyrettiğim en kötü oyunculuklar bu filmdeydi. Filmden çıkarken şunu düşündüm: Başkanın gazetecileri, işadamları, rektörleri, yargıçlarından sonra şimdi de başkanın sinemacıları ile karşı karşıyayız. Allah hepimize sabır versin. ‘GRİ’NİN ELLİ TONU’NA PROTESTO DA YASAKLAMA DA VAR ‘Bay Gri’ ortalığı karıştırdı Kültür Servisi Çok tartışılan kitap “Gri’nin Elli Tonu”ndan uyarlanan aynı adlı film dünyanın birçok ülkesinde ‘Sevgililer Günü’ haftasında gösterime girdi. Biletleri film gösterime girmeden satılmaya başlanan filmin İngiltere sinemalarında bu haftasonu 100 milyon dolarlık gişe yapması bekleniyor. Birçok ülkede +18 yaş sınırıyla gösterime giren film, sadomazoşist bir erkeğin genç bir kadını fantezileri için kullandığı gerekçesiyle de eleştiriler alıyor. Filmde Jamie Dornan ve Dakota Johnson başrolleri paylaşıyor. Kadın hakları ve kadına cinsel istismara karşı bir grup kadın filmin önceki günkü galasında, kırmızı halının bulunduğu yerde Dornan için “Aile içi şiddetin 50 tonu” yazılı bir pankart taşımıştı. Filmin yönetmeni Sam TaylorJohnson ise protestocuların önyargılı olmamasını, önce filmi izlemeleri gerektiğini belirtiyor. Malezya’da “pornografik” olduğu gerekçesiyle yasaklanan film hakkında Malezya Film Sansür Kurulu Başkanı Datuk Abdül Halim Abdülhamid, “Filmdeki sahnelerin doğal cinsel içerik olmadığına karar verdik. İçerik daha çok sadistik” açıklamasında bulunmuştu. Savaşma seviş MİNE SÖĞÜT Çok istiyorsan sert seviş Cinsellikte dozu bazen yükselebilen “savaş hali”, dozu yasalarla belirlenen gerçek savaş ve şiddet hallerinden çok daha masumdur. kek kedi için de adrenalin kaynağı olan o yarı savaş halini, gündelik hayatta sık sık karşılarına çıkan kadına yönelik şiddetle eşdeğer algılamaları ciddi bir trajedi. Öyle algılıyorlar çünkü dünyanın her yerinde ama en çok da “bu” yerinde erkekler kadınlara tecavüz ediyor, erkekler kadınları dövüyor ve erkekler kadınları öldürüyor. Bunun nedeni ahlak denen meretin, insan hayatında hukuktan daha etkin ve güçlü olması. Alacağı cezaları umursamadan, kendi hayatını da mahvetme pahasına kadına eziyet eden, onu hırpalayan, öldüren erkek, bin yıllardır o ikiyüzlü ahlakla zehirleniyor. Çünkü mevcut tüketim düzenini korumanın yolu, insanın temel güdülerini iğdiş etmekten geçer. Sadece tüketeceği kadar üreten ve hasat zamanı da sevişip eğlenen insan, vahşi kapitalizmin çarkına çomak sokar. Sistemin, haftanın belli günleri ve saatlerini pişmanlık ve korku içinde ibadethanelerde geçiren ve sahip olduğu şeyleri hak etmek için asla sahip olamayacağı şeylere sahip patronlarının gözüne girmek zorunda olduğuna inandırılmış insan kalabalıklarına ihtiyacı var. O yüzden “medeni” insan istila ettiği yerli topraklarındaki “vahşilere” ilk önce çıplaklarından utanmayı ve gökteki tek ve mutaassıp tanrıdan korkmayı öğretir. Beyaz insan, kendi atalarının mağara ya da tapınak duvarlarına binlerce yıl boyunca çırılçıplak ve son derece alternatifli pozisyonlarda sevişen insan halleri resmettiğini unuttuğundan beri bu böyle. İnsanı gerçekten özgür, yaratıcı ve en önemlisi eşit kılan cinsellikten utanmayı kolay öğrenen insan bu temel güdüden vazgeçer de savaştan vazgeçmeyi aklına bile getirmez. İnsan hakları konusunda en iyi durumda olan ülkeler, aynı zamanda dünyanın en önemli silah üreticisi olmaktan gocunmazlar. İki büyük savaşın ardından ortaya çıkan ve ömürleri bir kelebek ömrü kadar kısa olan çiçek çocuklarının geçen yüzyıla damgasını vuran o sloganı aslında çok kıymetli bir imdat çığlığıdır. Cinsel özgürlüğü savaş özgürlüğünün karşısına koyarlar ve cennet gibi bir dünyayı cehenneme çevirenlere adeta yalvarırlar: “Savaşma seviş.” Filmi protesto edenler de aslında cinselliğe sistemin empoze ettiği pencereden bakma gafletine düşüyorlar. Oysa cinsellikte dozu bazen yükselebilen o “savaş hali”, dozu yasalarla belirlenen gerçek savaş ve şiddet hallerinden çok daha masumdur. O yüzden, evet, savaşmamalı, sevişmeliyiz. Çok istiyorsak, sert sevişmeliyiz. Londra itfaiyesinden uyarı Diğer taraftan, filmin gösterime girmesiyle birlikte Londra itfaiyesinden filmdeki fantezileri denemek isteyebilecek çiftlere uyarı geldi. İtfaiye, cinsel ilişki sırasında kelepçe veya halka kullanan çiftleri “sağduyulu davranmaya” çağırdı. Londra’da, nisan ayından bu yana, kullandıkları kelepçe veya halkalardan kurtulamayıp itfaiyenin arandığı 393 olayın meydana geldiği belirtiliyor. Filmde, genç ve yakışıklı Grey isimli bir milyonerle naif üniversite öğrencisi Anastasia arasındaki tutku ve heyecan dolu aşk ilişkisi anlatılıyor. Dün görev icabı, gidip “Grinin Elli Tonu” filmini izledim. Her zaman iş yapan “imkânsız aşk” klişesine sırtını dayamış ve “romantizm sadizmi yener” ya da “romantizmin haklı onuru” temasıyla gişeye tırmanmayı ummuş yetmiş üçüncü sınıf erotik bir film olmasına tabii ki hiç şaşırmadım. Film, sadomazoşist bir erkeğin genç bir kadını fantezileri için kullanmasını anlatıyor. Bu tema kadın hakları ve kadına cinsel istismara karşı olan protestoculardan büyük eleştiri alıyor. Filmi seyrederken sıkıldığım uzun dakikalarda derin derin bunu düşündüm. Benim, sokak kedileri sevişirken telaşlanan arkadaşlarım var. Erkek kedinin kıza eziyet ettiğini varsayıp araya giriyor ve kız kedileri kurtarma telaşına düşüyorlar. Cinselliğin içerdiği, kız kedi için de er C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle