17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2015 PAZAR 6 HABERLER 130 milyon dolara alınan gemide çalışanlar ve işletme giderleri için 3 yılda 135 milyon dolar ödendi Astarı yüzünden pahalı MAHMUT LICALI ANKARA Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) 2013 yılında Karadeniz ve Akdeniz’de sondaj öncesi petrol ve doğalgaz ara faaliyetlerine iki boyutlu ve üç boyutlu sismik araştırma yapılması amacıyla 130 milyon dolar karşılığında aldığı gemi TBMM KİT Komisyonu’nda tartışma yarattı. Birleşik Arap Emirlikleri’nde faaliyet gösteren Polarcus adlı firmadan alınan ve Barbaros Hayrettin Paşa ismi verilen sismik araştırma gemisiyle seyrüfeser halinde araştırma yapacak nitelikli personel olmayınca TPAO hizmet alım yöntemine başvurdu. Ancak gemiyi 3 yıllığına çalıştıracak personel ve diğer işletme giderleri için ödenen tutar geminin satın alınma fiyatını geçti. TPAO’nun 2013 yılında 130 milyon dolara satın alarak Barbaros Hayrettin Paşa ismini verdiği sismik araştırma gemisini seyrüsefere çıkaracak personeli olmayınca hizmet alımı yöntemiyle satın alınan personel ve diğer işletme giderleri 3 yılda geminin fiyatını geçti. lıştırılması için hizmet satın aldı. 2016 yılına kadar imzalanan sözleşme kapsamında, deniz alanlarında elde edilecek iki boyutlu ve üç boyutlu sismik verilerin işlenmesini ve değerlendirmesini yapacak TPAO teknik kadrosunun işbaşında eğitimlerinin de sağlanarak veri analizi yapabilecek uzman kadronun yetiştirilmesi de öngörüldü. Ancak eğitilmesi öngörülen 49 personelden yalnızca 15’ine eğitim verildi. Öte yandan eğitilmesi öngörülen personelle TPAO’nun yalnızca veri toplama ve işletme hizmetini kendi personeliyle yapabilecek olması, geminin seyrüseferini yapması için yine personele ihtiyaç duyulması gündeme geldi. den öngörülen 49 personelin eğitiminin tamamlanması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca eğitim verilecek personelin yalnızca veri toplama ve işleme hizmeti açığını kapatacağı, geminin seyrüseferini yapması için gemi adamlarına halen ihtiyaç duyulduğunu bildiren Sayıştay yetkilileri, ancak geminin denize açılıp hizmet vermesiyle işin bitmediğini, bunun yanında destek hizmet gemisi, yakıt ikmali yapacak gemi ve deniz hayvanlarından korunma hizmeti gibi yan hizmetlerin de alındığına dikkat çekti. Sayıştay yetkilileri söz konusu yan hizmetlere yalnızca 2013 yılında 22 milyon dolar tutarında bir harcama yapıldığına dikkat çekti. Buna göre yan hizmetlere de 3 yıllık ortalama 60 milyon dolar tutarında para harcandığı göz önüne alındığında, gemiyi işletecek personel için harcanan 75 milyon dolarla birlikte geminin işletme be deli geminin fiyatı olan 130 milyon doları geçti. Sayıştay yetkilileri söz konusu geminin çalışmadığı zaman bile günlük masrafının 200 bin dolar dolayında olduğunu belirterek, “Önemli olan bu geminin rantabl şekilde işletilmesi. TPAO’nun bununla ilgili bir altyapı oluşturup geminin yurtiçi ya da yurtdışında hizmet verebilecek şekilde bir organizasyon yapması gerekiyor” görüşünü dile getirdiler. Önce Bir Bravo: HDP, Seçim ve Baraj Evet hiçbir art niyet taşımadan söylüyorum: HDP seçimlere yerel ve bölgesel adaylarla değil, parti olarak Türkiye çapında katılma kararı aldığı için bravo. Bu cesur bir karar... Yıllardır adaylarla seçimlere katılan ve Meclis’te en son 35 milletvekiliyle temsil edilen Kürt siyasal hareketinin, adaylarla katılımdan aldığı oy oranı yüzde 6.5 civarındaydı. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 9.76’yı yakalaması, seçimlere parti olarak katılma kararında belirleyici oldu gibi gözüküyor. Yüzde 9.76’da şüphesiz yüzde 4’e yakın oy artışında, Türkiye çapında dağınık Kürt (ve sosyalist) oyların ortak havuzda bir araya gelmesinin rolü vardır. Ama, AKP’den bir kısım Kürt oylarının ve CHP’den de oy kaymasının etkili olduğu biliniyor. Havuz, kârlı bir iş yarattı! Demirtaş yükseklerden uçuyor, barajı aşamama gibi bir sorunumuz yok diyor. Barajı aşarlarsa 55 milletvekili garanti. Bu, HDP’nin Meclis’te ciddi bir güç olması demektir. Ama tartışılan temel soru şu: Acaba HDP, yüzde 10’u aşabilir mi? Bunun için temel şart, bu oy akışının sürmesidir. Özellikle büyük kentlerden... CHP’li seçmen, Cumhurbaşkanlığı özel koşullarındaki davranışını genelleştirip hatta daha da çoğalarak HDP’ye oy verir mi? Yoksa Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yaşanan, 50’yi aşkın insanın öldürüldüğü, okullarınişyerlerinin yağma edildiği 68 Ekim 2014 kalkışmasına bakıp, arka plandaki PKK terörünü ve kentleri dağıtırız tehditlerini görüp, “yuva”ya çekilir mi? HHH Peki barajı aşabilir mi HDP? Bu olasılık var. En son MetroPOLL araştırma şirketinin yaptığı seçim anketine göre, seçmenlerin eğilimi 4 parti arasında yüzde olarak şöyle (parantez içindeki oran, kararsız oyların dağıtımı sonucu elde edilen oran): AKP 36.7 (44.9) CHP 22.0 (26.9 MHP 11.9 (14.6) HDP 7.6 (9.3) Kararsız: 9.8 Protesto oy: 5 Her şey güllük gülistanlık gider, şans güler, oyları artırmayı sürdürür ve yüzde 12 daha oy kazanabilirse, HDP Meclis’te gibi... Tabii yukarıdaki eğerlerin, aynı zamanda birer engel olduğunu, oyları aşağı da çekebilecek bir niteliğe dönüşebileceğini unutmayalım. Bu takdirde, HDP yüzde 8’in altında kalır. Dahası, yüzde 7 civarında! Bir de MetroPOLL’un anketini doğrulayacak yeni verileri beklememiz gerek. Henüz erken. 4 ay içinde yaşayacaklarımızın oy dağılımını hızla etkileyebileceğini de unutmayalım. Koşullar ve durum, aslında HDP’nin baraj altına takılmasını “meşru görür” gibi... etişmiş personel olmaması skandal’ TBMM KİT Komisyonu üyesi CHP Adana Milletvekili Turgay Develi, TPAO’nun gemiyi işletmek için 3 yılda gemiyi aldığı bedel kadar harcama yapmasını eleştirerek, “Sismik araştırmaya gemi alımından önce de 500 milyon dolar dolayında harcama yapılmış. Böyle önemli bir konuda TPAO’nun kendi personelinin olmaması tam bir skandalken, alınan gemiyi de çalıştırmak için harcanan para da büyük bir kayıp. TPAO’nun derhal bu konuda nitelikli personel yetiştirip gider maliyetlerini azaltması gerekiyor” diye konuştu. ‘Y lınan gemi hizmet alımıyla işletiliyor TPAO gemiyi satın aldığı Polarcus firmasıyla 3 yıllığına sözleşme imzalayarak gemiyi seyrüsefere çıkararak işletecek ve veri analizi yapacak 42 personel için yaklaşık 75 milyon dolar vererek geminin ça A an hizmetlere de yılda 22 milyon dolar Sayıştay, TPAO’nun bu konuda daha dikkatli olarak üç yıllık sözleşme bitme Y ‘KESK ve kck davalarında aykırılık yok’ CANAN COŞKUN KESK ve KCK davalarında, Anayasa Mahkemesi (AYM) özel yetkili mahkemelerin kapatılmasını düzenleyen yasa yürürlüğe girdikten sonra yargılamaların yetkili ve görevli mahkemelere devredilmesi hükmünün anayasaya aykırı olduğu iddialarını reddetti. Karara gerekçe olarak ise itiraz başvurusunun dayanaktan yoksun ve yöntemine uygun olmamasını gösterdi. Söz konusu davaların dayanağı olan yasadışı dinleme ve takiple toplanan delillerin, yeni düzenleme ile yasaya aykırı hale geldiği belirtilerek itiraz edilmişti. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen aylarda KESK’li öğretmen, hemşire ve belediye çalışanlarının DHKPC üye ve yöneticisi oldukları iddiasıyla yargılandığı dava, KCK basın davası ve KCK İstanbul ana davasında; özel yetkili mahkemeleri kapatan yasada yer alan ilgili davaların görevli mahkemelere devredilmesine ilişkin hükmün, anayasaya aykırı olduğu iddialarını ciddi bularak dosyaları AYM’ye göndermişti. Anayasa Mahkemesi de 25 Aralık 2014, 14 Ocak 2015, 17 Aralık 2014 tarihli görüşmelerinde KESK davası ve KCK Basın davasına ilişkin başvuruları, açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmadığı gerekçesiyle reddetti. Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun da yargılandığı KCK’ye yönelik 204 sanıklı ana davayla ilgili anayasaya aykırılık itirazlarına ilişkin başvuru ise halen Anayasa Mahkemesi’nde inceleme aşamasında. Diğer 2 başvuruyu gerekçe olmadığı için reddeden Anayasa Mahkemesi’nin önündeki dosyada İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçesi bulunuyor. Gerekçede, dava dosyasında CMK 135. ve 140. maddelerinde yer alan “İletişimin tespiti, dinlemesi ve kayda alınması” ile “Teknik araçlarla izleme” hükümlerine aykırı delil elde edildiği belirtildi. Bu maddelerin özel yetkili mahkemelerin kapatılmasını düzenleyen 6526 sayılı yasanın 12. maddesi ile değişikliğe uğradığı anımsatıldı. Bu durumda soruşturma ve yargılama makamları tarafından yeni mevzuat açısından yeniden değerlendirilmesi gerektiği vurgulanan gerekçede, anayasanın 38. maddesine göre kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği aktarıldı. Gerekçede, iddiaların hukuki bakımdan tartışılmaya değer olması, esastan yoksun olmaması, sanıkların tatmin edilmesi, yargılamanın her türlü şüpheden uzak bir şekilde yapılabilmesi, hak arama özgürlüğünün ve savunma hakkının sınırlandırılmaması için aykırılık iddialarının ciddi olduğu kanısına varıldığının altı çizildi. Muammer Aksoy anıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledilen Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kurucu Başkanı ve gazetemiz yazarı Prof. Dr. Muammer Aksoy, ölümünün 25. yıldönümünde mezarı başında anıldı. Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki anmaya, Muammer Aksoy’un eşi Ülkü Aksoy ile çocukları Arın ve Işık Aksoy’un yanı sıra CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, ADD Başkanı Tansel Çölaşan, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Mülkiyeliler Birliği Başkanı Erdal Eren ve sevenleri katıldı. Atatürk ve Devrim Şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşuyla başlayan anmada, Aksoy’un mezarına kırmızı karanfiller bırakıldı. CHP Ankara İl Başkanı Adnan Keskin yaptığı konuşmada, CHP olarak bundan sonraki anmalara bütün örgütlerle daha kalabalık katılacaklarını ve “devrim şehitlerini unutturmayacaklarını” söyledi. Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Aksoy’u özlemle andıklarını belirterek, şunları söyledi: “Ankara Barosu, Türk Hukuk Kurumu’na katkıları, Atatürkçü Düşünce Derneği kuruculuğu avukatlık mesleğine kazandırdıkları, demokratik ve laik bir ülke yolunda yürüttüğü çalışmalar, kısacası Aksoy’un canı pahasına vermiş olduğu demokratik ve hukukun üstünlüğü mücadelesi aradan geçen 25 yılın sonunda halen bize örnek olmaya devam ediyor. Bugün içinde bulunduğumuz şartlar her geçen gün eskiye göre daha sorumlu olmamızı zorunlu kılsa da Cumhuriyete ve değerlerine sıkı sıkı bağlı kalacağına ant içmiş Ankara Barosu mensupları olarak Aksoy’un mirasını yılmadan koruyacağız. Bu bizim en önemli vazifemizdir.” ADD Başkanı Tansel Çölaşan, konuşmasında Aksoy’un ölümünün üzerinden 25 yıl geçtiğini anımsattı. Bu 25 yılın nasıl geçtiğini iyi düşünmemiz gerektiğini ifade eden Çölaşan da şu görüşleri dile getirdi: “Uğur Mumcu’yu andık. Yarın Abdi İpekçi’yi anacağız. Hep kayıplar verildi. Ama bu kayıplar neyle başladı, bunu iyi öğrenmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin tehlike altında olduğunu gören bu aydınlar üzerinden başladı. O aydınların ortak özellikleri Kemalist olmaları, Cumhuriyete sahip çıkmaları ve toplumu aydınlatmada öncü olmalarıydı. Onlar öldürüldüler. Sonrasında dönem değişti, tarz da yöntem de değişti. Önce öldürüyorlardı. Şimdi ise saf dışı bırakmak için hapislere koyuyorlar. 13 yıldır bunu yaşıyoruz. Bütün vatanseverleri içeri atıyorlar.” Öldürüyorlardı, şimdi hapse atıyorlar Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ AYM hukuka aykırı delilleri görmedi Kapışma HDPAKP arasında Burada en önemli kapışma HDPCHP arasında değil, HDPAKP arasında olacak. Çünkü Kürt seçmen; dönemin, sert karakteristik ve AKP iktidarda olması ve iktidarmali araçlarını iyi kullanması gibi özelliklerinden dolayı, AKPHDP arasında bölünmüştür. CHP “Kürtlere özerklik vereceğim” dese bile, buradan zırnık fazla oy alamaz. CHP iktidarda olsaydı bu süreçte Kürt oylarına ortak olurdu. Barajı aşmada bütün mesele, HDP’nin AKP’ye giden Kürt oylarından, bugüne kadarkinden daha büyük bir parça kopartıp kopartamayacağına bağlı gözüküyor... Bunu yapabilirse AKP ile bölüştüğü oyları en azından eşitlerse şansı yükselir. AKP’li Kürt seçmen HDP’ye kayar mı? Bir de yükselen Hizbullah ve HÜDAPAR etkisi de HDP aleyhine çalışıyor. HHH Sanki, kaybedecek neyimiz var, diyorlar. Meclis’te olsak da olmasak da bizim için fark etmez gibi bir eğilim içindeler. HDP bir Türkiye Partisi değil, henüz bir Kürt partisi görünümündedir, PKK ve İmralı ile ortak yönetim algısı seçmen üzerinde çok güçlüdür. Odaklandıkları konu Kürt meselesidir. Kürt meselesi = Türkiye’nin demokratikleşmesi eşitliğini bence yanlış olarak kurdular ve stratejilerini de buna dayandırıyorlar. Mahkumları öldüren bürokrasi FIRAT KOZOK CHP: Yabancıların nakil başvuruları için prosedür kısaltılmalı leştirilmesinde öncelikle hükümlünün nakil başvurusuna istinaden ilgili cumhuriyet başsavcılığından nakle esas karar, bilgi ve belgeler istenilmekte ve gelen bilgi ve belgeler hükümlünün vatandaşı bulunduğu ülke diline tercüme ettirilmek amacıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmektedir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelen tercümeli evraklar, nakle muvafakatlerinin alınması için Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ilgili ülkeye iletilmekte, ilgili ülkeden onayın gelmesi ve tabi olacağı infaz durumunun da bildirilmesini takiben hükümlünün nakledileceğine kanaat getirilmesi halinde bakan oluru alınmaktadır. Bu safhadan sonra İçişleri Bakanlığı ve ilgili ülke Interpol’ü tarafından ortak olarak düzenlenen seyahat programı sonucunda hükümlü ilgili ülke Interpol görevlilerine teslim edilerek ülkesine gönderilmektedir.” Bozdağ, yabancı uyruklu mahkumlara yönelik rakamsal verilere ilişkin olarak ise özetle şu bil CUMARTESİ ANNELERİ 514. KEZ BULUŞTU HADEP’li yöneticiler için adalet istediler İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri 514. kez gerçekleştirdikleri oturma eyleminde, gözaltında kaybedilen HADEP yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz için adalet istedi. 25 yaşındaki Serdar Tanış, 2000 yılının Eylül ayında Silopi’de, HADEP ilçe teşkilatını açmak üzere parti genel merkezince görevlendirildi. Bu sırada Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı General Levent Ersöz ve Silopi İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Süleyman Can’ın tehditleri de başladı. Tehditler üzerine Serdar Tanış, 9 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve resmi kurumlara başvurularda bulunup, maruz kaldığı tehditleri anlattı. 25 Ocak 2001’de Silopi Jandarma Komutanlığı’na çağrılan Serdar Tanış, ilçe yöneticisi 27 yaşındaki Ebubekir Deniz ile birlikte komutanlığa gitti ve kendilerinden bir daha haber alınamadı. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu ise cezaevlerindeki hasta tutuklular için her cumartesi gerçekleştirdiği oturma eyleminin 150. haftası nedeniyle Tünel’den Galatasaray’a yürüdü. Hasta tutukluların isimlerinin yazıldığı dev pankartla yürüyen insan hakları savunucuları, tutukluların fotoğraflarını da taşıdı. Ardından Galatasaray Meydanı’nda 150. kez F oturması eylemi gerçekleştirildi. Eyleme sanatçı Nur Sürer de destek verdi. Açıklamada, Türkiye cezaevlerinde 247’si ağır olmak üzere en az 649 hasta tutuklu bulunduğuna dikkat çekildi. ANKARA Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ceza infaz kurumlarında 2 bin 455 yabancı uyruklu mahkum bulunduğunu, bunların kendi ülkelerine nakli için gerekli prosedürün 1 ila 3 yıl sürdüğünü bildirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, 2012’de Bakırköy Kadın Cezaevi’nde yaşamını yitiren Güney Afrikalı Magdalena Martha’yı anımsatarak, “Devlet, ülkesini görmek isteyen mahkumları ancak ölünce nakil edebiliyor. Bu bürokratik prosedürün kısaltılması için gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla bir girişimde bulunacağız” dedi. Ağbaba’nın soru önergesini yanıtlayan Bozdağ, Türkiye’de işlediği bir suç nedeniyle hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilip de cezasının bakiye kısmını kendi ülkesinde çekmek isteyen yabancı uyruklu hükümlülerin taleplerinin 3002 sayılı kanun ile Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşme çerçevesinde değerlendirildiğini bildirdi. Bozdağ, nakil işlemlerine ilişkin şunları kaydetti: “Nakil işlemlerinin gerçek gileri verdi: “Ceza infaz kurumlarında 1324’ü hükümlü ve 1131’i tutuklu olmak üzere toplam 2 bin 455 yabancı uyruklu kişi var. 2000’den bu yana toplam 32 yabancı hükümlü kendi talebi üzerine ülkesine nakledildi. 41 yabancı uyruklu hükümlünün ülkelerine nakil işlemleri sürüyor. Naklin 1 ile 3 yıl arasında tamamlandığı anlaşılmıştır.” Ağbaba, Eylül 2012’de Bakırköy Kadın Cezaevi’nde yaşamını yitiren Magdalena Martha’yı anımsatarak, “Kanser hastasıydı, öldü. Martha, bizlere ‘Burada ölmekten ve bir daha ülkemin güneşini görmemekten korkuyorum’ demişti... Devlet, prosedürün uzunluğundan, ülkesini görmek isteyen mahkumları ancak ölünce nakledebiliyor. Bu bürokratik prosedürün kısaltılması için gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla bir girişimde bulunacağız” ifadesini kullandı. Nakillerin Türkiye’de de büyük sorun olduğunu, araçlarının koşullarının çok kötü olduğunu belirten Ağbaba, “Bu da değiştirilmeli” dedi. ‘Devlet geç kalıyor’ AKP 300’ün altına inebilir, ama... Barajı aşarsa, AKP’nin milletvekili sayısı 300’ün altına kesin inecektir. Ama kaybettiği takdirde, AKP’nin Meclis’te Recep Tayyip Erdoğan Anayasası’nı kabul ettirmenin koşulu olan 367 milletvekili sayısını yakalayamaz, ama RTEAnayasasını Referandum’a götürmek için şart olan 330 milletvekilini bulabilir. İşte burada, HDP için öne sürülen “komplo” teorisi devreye giriyor. Her şey ağırlıklı olarak HDP’nin barajı aşamayacağını gösteriyorsa, o zaman neden seçimlere parti olarak giriyor ve AKP’ye RTE Anayasası için umut veriyor? Yoksa İmralı ile RTE arasında bir anlaşma mı var? Yarın bu konu var burada... Tabii, HDP’nin son anda fikir değiştirip parti olarak seçime girmeme olasılığı da hâlâ var... 1 3 yıl arasında sürüyor C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle