15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 28 Kasım 2015 biz Cumhuriyet’iz 12 hh Sözün özü… an Dündar ve Erdem Gül tutuklu, demir parmaklıklar ardında. Başlık doğruydu: Gazetecilik tutuklandı. Demokrasiye, ifade özgürlüğüne, insan haklarına sıçratılan bu kara leke, gazeteciliğin ne olup ne olmadığını açık seçik ortaya koydu. Gazeteci postuna bürünüp gazetecilerin arasına dalan kurtlar dolaşıyor ortalıkta… Bazı sözler vardır, engin bir deneyimin imbiğinden süzülmüş, derin bir gözlem gücüne yaslanmış sözler. Bir düşünceyi, bir ilkeyi kestirmeden anlatıverirler: “Bilgilendirilmiş vatandaşlar, sağlıklı bir demokrasinin temeli olduğu için, büyük kuruluşlara bağlı olmayan, bağımsız medya bugün her zamankinden daha hayati bir önem taşımaktadır.” (Dahr Jamail; 2003’te Irak’ın işgali sırasında Irak’tan haber geçen az sayıda bağımsız gazeteciden biri.) “Günümüzde, medya diktatörlüğü askeri diktatörlüğün yerini alıyor. Büyük ekonomik gruplar medyayı kullanıyorlar ve kimin konuşabileceğine, kimin iyi adam kimin kötü adam olduğuna karar veriyorlar.” (Danny Glover; oyuncu, yönetmen ve politik aktivist.) “Gericiler gücü elinde tutuyor; yalnızca ordu ve poliste değil, basın ve okullarda da…” (John Dewey; filozof ve eğitim kuramcısı.) “İşler şöyle yürüyor: Başkan birtakım kararlar veriyor. O karar verici. Basın sekreteri bu kararları açıklıyor ve siz basındakiler o kararları yazıp dizdiriyorsunuz. Karar ver, açıkla, yaz. Sonra da tashihini yapıp evine git.” (Stephen Colbert; politik taşlamacı, komedyen, medya eleştirmeni, TV sunucusu.) “Özgür basın, büyük bir toplumda bir ayrıcalık değil, organik bir gerekliliktir.” (Walter Lippmann; yazar, gazeteci, politik yorumcu.) Can Dündar ve Erdem Gül tutuklu, demir parmaklıklar ardında. Ama yalnızca kendi kendilerinin buyruğunda oldukları, kendi kendilerinin efendisi oldukları için dışarıdaki pek çoklarından çok daha özgürler. Kendi mesleklerinin özgürlüğünü bile savunamayan semirmiş kölelerden, teröre kurban giden canları bile ortak bir vicdanla anamayan köktensürüngenlerden çok daha özgürler… Hoş geldin sabır n son hatırladığım hâkimin bakışları. Sabit, kindar, üstten bakışları. Doktorun hastasına acıyan bakış. “Artık ne yersen ye” bakışlarıyla dinledi savunmamızı. “Artık ne dersen de... Hukukun bittiği yerdesin.” Mahkemedeydik oysa.. Sanırım 8 ila 10 saniye konuştu. “Tutuklanmanıza karar verdim.” Belki 3 saniye... Arkamdan birinin “Yazıklar olsun” diye seslendiğini hatırlıyorum. Sonra sivil polislerin mahkeme salonuna girdiğini... Benim, defterimi avukatıma verip eşimi görmek istediğimi... Ona sarılırken kulağına “Evlilik yıldönümümüz kutlu olsun” dediğimi, izleyicilerin salona girip elimi sıktığını, güç verdiğini... O anda önce Kılıçdaroğlu, ardından Demirtaş’la görüştüm. Belki 1’er dakika... Güçlü olmamı, yanımda olacaklarını söylediler. Konuşmamızı alkış sesleri böldü. “Özgür basın susturulamaz” sloganı eşliğinde özgür basının susturulduğu yere, Silivri’ye doğru yola çıktım. EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ECE KURTULUŞ C Can Dündar’ın, Çağlayan Adliyesi’nden Silivri Cezaevi’ne gidişi ve ilk saatleri... E Hepten susturulacaklarını... HHH Selfie çeksem daha iyiydi Uzun sürdü kaydımız. Onlar yazarken sarıya boyalı taş avluya bakıyorum. Toprağa bir süre basamayacağız. Gökyüzü, bir avuç kalacak. Ama yazamadıktan sonra dışarının içerden farkı yok. Parmak izi verdikten sonra tutuklu pozu verirken gülümsüyorum. Selfie çeksem daha iyi çıkardı. Görevliler uzun gece nöbetine rağmen nazik. Cüzdanıma el koyarken içindeki aile fotoğraflarını yolluyorlar arkamdan. Bir de sevdiğim kırmızı valizimi... Bir süre yoldaşım onlar olacak. HHH Yol her gün geçtiğim, gazetenin yolu... “Bitse” diye sabırsızlandığım yolu “bitmese” diye geçtim bu kez... Sabırla... “Hoş geldin sabır” diye mırıldandım içimden. Nicedir ihmal ettiğim bu kadim dostu selamlarken: “Artık bir süre birlikteyiz; telaş, dinlensin biraz...” Silivri yolunda bisküvi Ne garip bu gece Dilek ile evlilik yıldönümü yemeği hayal ederken Silivri yolunda bir arabanın arka koltuğunda bir sivil polisle bisküvi yiyorum. Besbelli hayatımda yeni bir sayfa açılıyor. Ne kadarını benim yazabileceğimi, ne kadarını koşulların belirleyeceğini bilemediğim bir sayfa... Annem ne haldedir acaba? Babam nasıldır acaba? Ege? Sevdiklerim? Dostlarım? “Keşke içten içe eğlendiğimi bilseler, üzülmeseler” diye geçiriyorum içimden.... Gazetenin en zorlu ekonomik dönemiydi; evin ağır taksitleri vardı... Bense telefonu fişten çekip yeni bir kitaba kapanmak istiyordum. Tam öyle oldu. 12 saatlik adliye macerasının ardından gece yarısına doğru Silivri kapısından geçerken kitabın girişini düşünüyordum. Birden flaşlar patladı. Gazeteci dostlar kapıdaydı. Paparazzi programında gördüğümüz bir sahneydi. “Silivri kapısında bir sivil polisle ‘yakalandık.” İnip onlara bu mücadelenin onları çok daha özgür koşullarda gazetecilik yapabilmesi için verildiğini anlatmak isterdim. Bu hukuksuz hoyratlık, bu kibirli zulüm sürerse yakında hiçbir haber yazıp basamayacaklarını... Yeni evim dubleks Sayısız demir parmaklık açılıp kapanıyor, ıssız gecenin sükunetini parçalayarak. Sonra biz kahverengi demir yapı önünde duruyoruz. Kapısında A15 yazıyor. Son kez aranıyor üstüm. Yeni evime giriyorum. Dubleks... Giriş katı, 6’ya 8 adım genişlikte, mutfak salonda, tuvalet+ banyo da.... Bir plastik masa ve sandalye var. Florasanı yanıyor. Demir pencere salondan biraz büyükçe bir avluya açılıyor. Yeni bahçem burası. Gökyüzünde çelik teller... Ağır demir kapı “Allah kurtarsın” diye kapanıyor üstüme... Üst katta 3 yatak, 3 dolap var. Erdem yanda. İkimiz de yalnızız. Gecenin yorgunluğu basıyor. Yıldönümü için en afilli ceketimi ve düğmeleri saklı gömleğimi giymiştim. Onları çıkarıyorum özenle.... Ortamla kıyafetler yadırgayarak bakıyor birbirine.. Burası, dünyanın her yerinde baskıya, zulme, hukuksuzluğa karşı savaş verenlerin uğrak yeri... Yazarlığın, insanlığın ortak evi. Bunun bilinci ve huzuruyla giriyorum yatağa... Uzak alkışları ve hıçkırışları işitiyorum. Gece kısa... Sabah yakın... Sevgiyle kalın. Doktorun şaşkınlığı Polisin sorusu Kibar bir sivil polis, “Bir ihtiyacım olup olmadığını” sordu kapıda: “Adalet” dedim. O “tuvaleti” kastetmiş. “Gerek yok” dedim. Terörle Mücadele’den 67 sivil genç eşliğinde otoparka indim. Erdem’i de getirdiler. Hâlâ tatsız bir piyesin zorunlu oyuncuları gibiydik. “Açsınızdır” dedi sakallı, uzun saçlı polis... Açtık. Yanındakilerden birisini bisküvi almaya yolladı. Erdem’e sigara tuttu. Kibardı. Temiz hava solumak gibi Orada avukatlarımız Akın (Atalay) ve Bülent’i (Utku) görmek, aniden temiz hava solumak gibiydi. “Eskisinden daha sık görüşeceğiz” dedi Akın... Yanımdan Dilek’i aradı. “Eşyaları hazırla” dedi. Vedalaştık. Biri şoför koltuğunda 3 polisle yola çıktık. Hep gördüğüm şekilde arkada ortada değil, eli kelepçeli, başı bastırılıp arabaya sokulan değil, koluna girilen değil, gezmeye gider gibi.. Sıradan... Eyüp Hastanesi’ne gittik. Hastane acil servisi yorgun, yılgın, solgun hastalarla dolu. Giriş kapısındaki küçük odada genç bir doktor, hayretle bakıyor yüzüme.... “Keşke cep telefonu olsaydı” diyor. Bu özel günden küçük bir fotoğraf karesi kalsaydı... Hatıra... “Darp var mı?” “Yok” “Tamam, tutmayalım sizi... Gidebilirsiniz”, yeniden yol. Yolda “Eğitimle ilgili bir yazınızı hatırlıyorum” sorusuyla açılan sohbet. Benim polislerle Reşit Galip’i, Atatürk’ün sofrasındaki ünlü çıkışını anlatışım, Rusya’yla savaş ihtimalini değerlendirişimiz... İhtiyaç molası Erdem’in “Polis dizisi ne kadar gerçekçi” sorusuyla ortamın yumuşaması. Ve orada... Parktan çıkan bir genç çiftin sevgi dolu bakışları... Bize yaklaşmaları... Polisin uzaklaştırma çabası içinde “Sizinleyiz, destekliyoruz” diye seslenmeleri... Gecenin ortasında yürek mühimmatı. Yeni kitabın girişi Haberleri bağırarak anlattılar Koğuşta televizyon olmayınca yan koğuştaki tutuklular haberleri bağırarak Dündar ve Gül’e ‘naklen’ anlattı. HİLAL KÖSE İLİVRİ’DE S R E L İL K E V İ ’L P CH an Dündar ve Erdem Gül, Silivri Cezaevi’nde yan yana iki koğuşa tek başlarına konuldular. Dündar ve Gül’ü, dün, Silivri Cezaevi’ndeki ilk günlerinde, aileleri de yalnız bırakmadı. Dündar ve Gül, mahkemedeki yorgunluğun ardından koğuşlara gider gitmez yatıp uyudu. Sabah saat 8’de sayıma kaldırıldılar. Yan koğuşlardaki tutuklar, Dündar ve Gül’ü bilgilendirmek için olanı biteni bağırarak anlattı. Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar, cezaevinde yarım saatlik görüşmenin ardından şunları anlattı: “Can, çok iyiydi, keyfi yerindeydi. ‘Rahatız’ dedi. Koğuşa televizyon almaya çalışıyorlar. Bugün (dün) yandaki koğuşlardan, olanları bağırarak anlatmışlar. Can, çok mutlu olmuş. Herkesin dik durmasını istiyorlar. ‘Biz dik durduk’ diyorlar. Çok yorgundu, gece yatıp uyumuş. Çalıştığı konuyla ilgili kitaplarını istedi. Kütüphaneden de Tolstoy istedi. Uzun zamandır yoğunluktan okuyamıyordu. Ben de Mine Söğüt’ün Kırmızı Zaman’ını götürdüm. Verirlerse onu da okuyacak. ‘Telefonsuz olmak iyi oluyormuş’ dedi... Şu anda tek başına kalıyor. Görevliler de gayet iyi davranmış.” Çocukların, babalarının tutuklandığını bilmediklerini söyleyen Erdem Gül’ün eşi Aslı Işık Gül “Biri 7, biri 11 yaşında iki oğlumuz var. ‘Çocukları getirme’ dedi. Tek düşüncesi çocuklarımızdı. Bugün (dün) çocukları okula göndermedim. Akşam Ankara’ya dönüyorum. Gidince söyleyeceğim. ‘Bir haber nedeniyle özgürlüğü kısıtlandı. Babanız bir süre sizinle görüşemeyecek’ diyeceğim. Anlayacaklarını umuyorum. Çocuklar babasına çok düşkün. Babaları da onlara mesaj gönderdi: “Babanız kendi isteği dışında bir süre size sarılamayacak...” l İSTANBUL C Erdem Gül Can Dündar ‘Özgür basın için yeni bir cephe’ an Dündar ve Erdem Gül, kendilerini ziyaret eden CHP’li milletvekilleri aracılığıyla mektup yolladı. CHP’li milletvekilleri Candan Yüceer, Şafak Pavey, Mustafa Balbay ve Utku Çakırözer, Silivri Cezaevi’ne konulan Dündar ve Gül’ü ziyaret etti. İki gazeteci de, yaşananlarla ilgili görüşlerini birer mektup aracılığıyla vekillere iletti. Dündar mektubunda, “Özgür basın için verilen mücadelenin yeni bir sayfası. O nedenle bu cezayı bir ödül kabul ediyoruz. Özgürlüğe çıkan kapıların açılmasına vesile olmasını diliyoruz. İfade özgürlüğü mücadelemizde verdiğiniz destek için teşekkürler” derken Gül, “Huzurluyum, gazetecilik açısından kaygılıyım” diye yazdı. azeteci meslektaşlarıma... Gazetecilik, hele Türkiye’de zor uğraş. Riskleri, tehlikeleri var. Tutuklanmak da onlardan biri. Ama hem mesleğimizin, hem ülkemizin tarihi, özgürlüklerin ancak bu riskleri göze alarak, bu yolları açarak kazanılabildiğini gösteriyor bize. Bizimki de baskıyla özgürlük arasındaki bitmez mücadelenin yeni bir cephesi. Özgür basın için verilen mücadelenin yeni bir sayfası. O nedenle bu cezayı bir ödül kabul ediyoruz. Özgürlüğe çıkan kapıların açılmasına vesile olmasını diliyoruz. İfade özgürlüğü mücadelemizde verdiğiniz destek için teşekkürler.” ok güçlü hissediyorum kendimi. Çünkü her zaman yaptığım işi yaptım. Bilgisayarın karşısına geçtim, haberi yazdım, manşet oldu. Şimdi bu nedenle ağır suçlamalarla tutukluyum. Haberim, halkın karşı karşıya olduğu bir tehlikeye karşı uyarma amaçlıydı. Uyardım, hapisteyim. Tekrar söylersem, kişisel olarak rahat, iyi ve huzurluyum. Ama, gazetecilik açısından kaygılıyım.” ilivri’ye giden CHP’li Candan Yüceer, görüşmeye ilişkin yaptığı değerlendirmede, her iki ismi de moral olarak iyi gördüklerini belirtirken, “Ancak elbette ki yaşadıkları olaydan dolayı üzüntü duyuyorlar. Sonuçta mesleklerine saygısı olan, ülkelerine sevgisi olan dürüst, onurlu insanlar. Gazetecilik dışında yaptıkları bir şey olmayan insanlar. Bu karardan dolayı tabii ki üzüntü var ama gayet moralleri iyi, daha güçlü ve dik bir şekilde çıkacaklar” dedi. Mektup bekliyorlar S Mektup adresi Mustafa Balbay da yaklaşık 1 saat süren görüşmede, kendisinin de yıllarca tutuklu kaldığı Silivri Cezaevi konusunda tecrübelerini paylaştığını belirterek, şunları kaydetti: “Yaklaşık 1 saat sürdü görüşmemiz. Burayı Ergenekon ve Balyoz tutukluları için hazırlamışlardı. Şimdi son dönemdeki davalardaki tutukluları koymuşlar, cezaevi deneyimlerimizi paylaştık. Onlara kimi hakları nasıl, hangi dilekçelerle alabileceklerini paylaştık. Kitap istediler, hemen kütüphaneden temin edileceğini söyledik. Mektup adresini sordular, belki buradan paylaşmakta yarar var; Silivri 9 No’lu Cezaevi, A1 Blok’un 5 numaralı koğuşunda Can, 6 numaralı koğuşunda da Erdem kalıyor. Bu duruma alışmamak gerektiği görüşünü ısrarla vurguladık, bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını istiyoruz.” DünDAR vE GüL, SiLivRi’DEn mEKTUp yoLLADı C “Ç “G Çocuklarına sarılamayacak CAn DÜnDAR ERDEM GÜL C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle