29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Y ASAM 2 Türkiye, yazar Orhan Pamuk’la birlikte ikinci Nobel’ini, Prof. Dr. Aziz Sancar’la da bilim dalında ilk Nobel’ini kazandı. ABD’nin North Carolina Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten Sancar, DNA ile ilgili çalışmaları dolayısıyla İsveçli Thomas Lindahl ve Amerikalı Paul Modrich ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü’nün sahibi oldu. İsveç Kraliyet Bilim Akademisi, üç bilim adamına, Alfred Nobel’in ölüm yıl dönümü 10 Aralık’ta düzenlenecek ödül töreninde birer diploma ve altın madalya da verilecek. Sancar, NobelPrize.com yetkilisi Adam Smith’in “Haberi nasıl aldınız?” sorusuna “Telefonu eşim yanıtladı. Sonra beni uyandırdı. Hiç beklemiyordum, çok şaşırdım” diye yanıt verdi. Sancar, Türkiye’de yüksek de ‘2030 yılını nasıl düşlerdiniz?’ Köpekleri ölüme terk ettiler Antalya, Kepez’de sokak köpeklerinin ormanlık bir alanda ölüme terk edildiği ihbarı üzerine başkanlığını AKP’li Hakan Tütüncü’nün yürüttüğü belediye toplama ekibi hakkında savcılık soruşturma başlattı. Perşembe 8 Ekim 2015 Sosyal Fayda Zirvesi İstanbul ayağının ana başlığı “2030’da nasıl bir dünya?” idi. Türk Telekom Grubu Teknoloji Genel Müdür Yardımcısı Dr. Coşkun Şahin “Herkesin dijital dünyanın fırsatlarından yararlanabileceği yakın bir gelecek hayal ediyoruz” dedi. l İstanbul/Cumhuriyet EDİTÖR: EMİNE ÖZCAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ Rüyaların en itibarlısı recede temel bilim yapma olanağı olmadığından 1974’de ABD’ye gittiğini belirtti ve ödüllü araştırmasına ilişkin şöyle konuştu: “Araştırmalarımız DNA onarımı üzerine. Çalışma, hem kanserin önlenmesinde hem de bazı kanser tedavilerinde önemli bir buluş. ABD’li onkologlarla çalışıyorum. Kullanılmasının ne zaman olacağını tahmin etmek zor. En az 5 yıl alır.” ‘ben tıp umuyordum Kimya nobel’i geldi’ Sürpriz olmadı, yıllardır Nobel’i bekliyorduk. Çünkü Sancar temel bir bilimsel sorunu çözüp DNA onarımını aydınlatmıştı vet sonunda geldi bilim Nobeli Türkiye’ye... Aziz Sancar’a, DNA’mızda hasarlar olduğu takdirde kendi kendini nasıl onardığının mekanizmalarını aydınlattığı için iki bilim adamı Tomas Lindahl ve Paul Modrich ile birlikte Kimya Nobel Ödülü verdiler sonunda. Sonunda diyorum, çünkü yıllardır beklediğimiz bir ödüldü. Ha bu yıl geldi ha gelecek yıl olacak... Her yıl İsveç’teki Nobel Komitesi’ne saydırmakla geçti yıllarımız, Aziz Sancar’ın adını görmeyince! Önceki gün, tıp alanında vermediler, acaba kimya dalında Aziz’e Nobel verirler mi diye konuştuk aramızda. Tıp ve Fizik alanında Nobeller açıklanmıştı... yAzARIMIz oRHAn buRSAlI ARKADAşI Azİz SAnCAR’I yAzDI E 35 yıllık emek Dün sabah aradı ve “Orhan Nobel’i aldım” dedi. Kulaklarıma inanamadım, ne aldın ne aldın diye sordum! Nobel ödülünü, Nobel’i, diye tekrarladı.. Kısa söyleşimizi aktarıyorum: n Aziz sana Tıp Nobel’i vermelerini bekliyordum.. n Ben de öyle umuyordum. Pazartesi günü Tıp Nobelini açıkladıklarında, baktım bizim çalışmalarımızı dikkate almamışlar. Kimya dalında vermelerini beklemiyordum. n Aslında yaptığın çalışma biyokimyasal yöntemleri içeriyordu, demek ki kimyayı uygun gördüler. Çok sevindim. n Ben de sevindim. Sonunda oldu, 35 yıldır yaptığım çalışmaların Nobel Ödülü ile değerlendirilmesi mutluluk verici.. Ayrıca ülkem için de sevindim.. Türkiye bana çok iyi bir tıp eğitimi vermişti.. Bu ödülün ülkemdeki araştırmacılara güç ve güven vermesini beklerim. Bu kadar olumsuzluklar içinde pırıldayan bir güneşin ülkemiz üzerinde doğmasının mutluluğunu tadalım biraz. DnA onarımını çözdü Sancar’ın araştırması DNA onarımı üzerine. Çalışma, hem kanserin önlenmesinde hem de bazı kanser tedavilerinde önemli bir buluş. O nedenle Nobel’e layık görüldü. Sancar, 1971’de İstanbul’da tıbbı bitirince, soluğu ABD’de aldı. Türkiye’den gitmesinde çatışmalı ortamdan uzaklaşmak ve aynı zamanda doktorluk değil araştırma yapmaya karar vermek etkili oldu. Orada biyokimya alanında doktorasını yaptı. DNA onarım mekanizmasını aydınlatan çalışmasına yıllarını verdi. DNA Onarım mekanizmasını kısaca anlatırsak: Bizi biz yapan, yaşamın şifresini taşıyan DNA’mız, çevresel, beslenme, kalıtsal gibi çeşitli nedenlerden dolayı hasara uğruyor. Ancak DNA’mızda bir de bu hasarları tamir mekanizması var. Bu tamir mekanizması olmasaydı, yaşamı sağlıklı bir şekilde sürdürmemiz mümkün değil. Bu mekanizma nasıl çalışıyor? İşte Aziz Sancar bunu aydınlattı. Tamir mekanizması sadece bir değil, birkaç tane var. Sancar, bunlardan birini çözdü. Sancar, her türlü DNA hasarını tamir etmekte kullanılan “nükleotid çıkarımlı tamir” sistemini tanımladı. DNA’daki hasarlı bölgenin, DNA’dan çıkartılıp atıldığını ve daha sonra ortaya çıkan boşluğun doldurulup yamandığını yani DNA’nın onarıldığını gösterdi. Bir nokta daha belirteyim: Bazen tamir mekanizması, DNA’daki hasarları ve kırılmaları tamir etmeye yetişemeyebiliyor. Bu durumda, kanserden tutun çeşitli hastalıklar ortaya çıkıyor. Bu mekanizmanın aydınlatılması ile bilimin müdahale etme olanağı doğdu. Aziz Sancar’ın diğer önemli bir buluşu da, biyolojik saatimiz üzerindeki çığır açan çalışmasıdır. Memelilerde, kriptokrom adını verdiği bir proteini kullanarak gündelik saati (sirkadiyen saat) ayarladıklarını gösterdi. kanserde tedavi umudu Sancar’ın üzerinde çalıştığı son önemli araştırmalardan biri de, biyolojik saatimize uygun olarak, örneğin kanser ilaçlarının belirli zaman aralıklarında alınması durumunda, etkisinin bir kaç kat arttığını göstermesiydi. İnsanlar üzerinde klinik çalışmalar için Amerikan Sağlık Enstitüsü’nden hem izin aldı hem de iyi bir araştırma fonu aldı. Sancar bir çok bilimsel ödülün sahibi. Mesela ABD’de NSFPresidential Young Investigator Award ve American Society for Photobiology Research Award ödülleri; Türkiye’de TÜBİTAK Bilim Ödülü gibi. Sancar ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin en üst bilimsel Akademileri olan American Academy of Arts and Sciences (2004), American Academy of Microbiology (2005) National Academy of Sciences USA’ye (2005) Asli Üyeliğine seçildi. olarak seçildi. Kasım’da, sadece Türkiye’yi yönetecek parti ya da partileri seçmeyeceğiz: 1 Kasım’da rejimi oylayacağız: Demokrasi devam mı etsin, bitsin mi? HHH Ne yazık ki, AKP iktidarı, sandığı, demokrasiyi yok etmek için kullanıyor... 12 Eylül 2010 referandumu bunun en tipik örneğiydi: Tüm yargı sisteminin ve anayasal yargının siyasal iktidarın emrine verilmesi, dünyanın hangi demokratik ülkesinde referanduma sunulabilirdi ki? (Ahh o, “cemaat” ve “Yetmez ama Evetçiler”, ahh!) Aslında, sandık gibi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi, demokratik hak ve özgürlüklerin, demokrasiyi yok etmek için kullanılmasını önlemek için İkinci Dünya Savaşı felaketinden sonra bütün dünyada pek çok mekanizma kurulmuştu. Başta Anayasa Mahkemeleri ve bağımsızlaştırılmış yargı ile TRT gibi, üniversiteler gibi, özerk kurum yapıları olarak kurulan bu mekanizmalar, Türkiye’ye de ancak 1961 Anayasası ile gelebilmişlerdi. Ama bu mekanizmalar önce 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ile yozlaştırıldı... Sonra da AKP iktidarı, 13 yıl içinde yavaş yavaş ama sistematik bir biçimde, bunları yok etti. Şimdi, kalan son etkisiz kırıntıları da, 1 Kasım seçimlerinden sonra silip süpüreceklerini açıkça ilan ettiler! HHH AKP’nin demokrasiyi yok etmeye yetebilecek mutlak iktidar gücünü yitirdiği artık bir gerçek... Ama demokrasiyi yeniden nasıl kuracağız, orası belli değil! Romantik lafları, hayalci dilek ve temennileri bir yana bırakıp gerçekçi bir biçimde, demokrasiyi yeniden nasıl kurabiliriz diye bakalım: 1) Erdoğan, demokrasiyi sınırlayıcı ve kısıtlayıcı yaklaşımdan vazgeçer, otoriter gidişe “Dur” der. (Hiç olanaklı gözükmüyor!) 2) AKP, Erdoğan’dan bağımsızlaşır, demokrasi ve insan haklarını savunan partilere yaklaşır. (Hiç olanaklı gözükmüyor!) 3) AKP, demokrasiden yana olanların ayrılmasıyla, bölünür. (Hiç olanaklı gözükmüyor!) 4) Muhalefet partileri demokrasiyi kurtarmak için birleşir ve bir koalisyon kurarlar. (7 Haziran’dan sonra MHP bu olasılığın işlemeyeceğini gösterdi!) 5) CHP, oylarını yükseltip MHP veya HDP ile ikili koalisyon kuracak düzeye erişir. (Hiç olanaklı gözükmüyor!) 6) HDP veya MHP’den biri, oylarını arttırarak CHP ile koalisyon kuracak düzeye erişir. (Hiç olanaklı gözükmüyor!) 7) Muhalefet partilerinin ikisi veya üçü birden koalisyon kurabilecek kadar oylarını arttırır ve demokrasi için bir hükümet kurulur. (En büyük ama yine de gerçekleşmesi pek kolay olmayan bir olasılık) HHH Demokratik rejimi kurtarmak için en büyük olasılığa, CHP önderliğinde bir demokratik cephe oluşturmaya ağırlık verilmelidir diye düşünüyorum... Bugün olmazsa yarın mutlaka sonuç alınır! İnsanları ırkçı, milliyetçi, dinci, mezhepçi saplantılarından kurtarmak, küçük hesaplarından vazgeçmelerini sağlamak çok kolay değil... Ama unutmayın, son pişmanlık fayda etmez! 1 CHP3: Demokrasi nasıl kurtulur? Hayali milli futbolcu olmaktı REyhan Oksay ABD evlat edinen ülke okuz Eylül Üniversitesi Bio Tıp ve Genom Merkezi kurucusu Prof. Mehmet Öztürk arkadaşı Sancar’ın başarısı hakkında şunları söyledi: “Aziz Sancar, bilim için gittiği ve ‘beni evlat edinen Mehmet Öztürk ülke’ olarak tanımladığı ABD’de, ‘doğal vatanım’ dediği Türkiye’yi unutmadan, yaşadı. Keşke Türkiye aynı ortamı Sancar gibi beyinlere sağlayabilmiş olsaydı. Sanıyorum ki, bu “Aziz Hoca”yı en çok yaralayan konulardan birisidir. Bu yarasını bir nebze onarabilmek için, ABD’deki laboratuvarını bir çok genç Türk bilimciye açtı. Bununla yetinmedi, North Carolina’da ‘Türk Evi’ni kurdu. İnsanlığa ve ülkemize hayırlı olsun. Aziz Hoca’nın bize yapacağı en büyük katkı, sayesinde Türkiye’deki karar vericilerin, politikacıların temel araştırmaları desteklemelerini sağlamasıdır.” l Cumhuriyet / DHA D derslerime daha fazla eğildim”. rof. Dr. Aziz Sancar 1946’da Mardin, Savur’da 8 kardeşin yedincisi olarak dünyaya geldi. “Annemin ve babamın okuması yazması yoktu” diye konuşan Sancar, “Ancak eğitimin önemini biliyorlardı ve çocuklarının tümünün eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar” diyor. Okulda hep başarılı bir öğrenciydi ama aynı zamanda futbola yeteneği vardı. Lisede kalecilik yaparken, Genç Milli Futbol takımı denemelerine çağrıldı. Diyor ki: “Bu benim en büyük rüyamdı; hep milli takımda oynamak istemişimdir. Ancak bir süre sonra iyi bir kaleci olmak için boyumun yeterince uzun olmadığına karar verdim ve P Eşiyle Türk Evi’ni kurdu İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitirdi. “Kaynaklarımızın yetersizliğini gayret ve heyecanımız ile kapatıyorduk” diyen Sancar tıp eğitiminin ikinci yılında biyokimya dersinden etkilenip biyokimya araştırmacısı olmaya karar verdi. Lisansüstü çalışmalar yapma isteğini biyokimya hocasına açtığı zaman, hocası bir süre doktorluk yapmasını tavsiye etti. Sancar, “Tıbbiyeden mezun olan herkesin, temel bilimlerle ilgilenmeden önce birkaç yıl doktorluk yapmasında büyük fayda görüyorum” diyen hocasının tavsiyesine uyup, doğduğu yer olan Savur’a yakın bir bölgede kendisi için çok yararlı olduğuna inandığı iki yıllık bir doktorluk deneyimi geçirdi. 1997 yılından bugüne ABD North CarolinaChapel Hill’de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde profesör olarak görev yapan Prof. Sancar’ın, Biyokimya Profesörü olan Gwen Boles Sancar ile evli. Eşiyle senelerdir bir Türk Evi inşa etmek isteyen Sancar, Vehbi Koç ödülünden aldığı 100 bin dolarlık ödülünün tamamını bu hayaline harcadı. Bugüne kadarki bilimsel araştırmaları hep en gözde mesleki dergilerde yer buldu. 415 bilimsel makalesi vardı ve bu makalelere çok yüksek atıflar almıştı: 31.330. Başarılı bilim adamları hendeksine göre değerlendirmede de h99 gibi yüksek bir nota ulaşmıştı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle