19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 5 Ekim 2015 EDİTÖR: HAKAN AKARSU haber 7 Lâ TABU ERDOĞAN Hâ Gelirleri kesilen ilçe belediyeleri, maddi krizleri aşmaya çalışıyor Kesilen kaynaklarımız artık bize yetmiyor YUSUF ÖZKAN Emine Akbaba Koşarken çizmek de hakaretmiş! EMRE DÖKER ürkiye’nin ilk “sakin şehri” (cittaslow) Seferihisar’ın CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer, ülkede acilen bir yerel yönetim reformuna gereksinim olduğunu belirterek, “Bütünşehir yasasıyla gelirlerimiz iyice budandı. Mevcut kaynaklarımızla vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılayamaz noktadayız” dedi. T Uygarlaşmanın 89. Yılında Taş Çağı’na Dönerken... ün, Atatürk Türkiyesi’nin uygarlaşma yılındaki çabalarının en önemli dönemeçlerinden Yurttaşlar Yasası’nın (Medeni Kanun) yürürlüğe girişinin 89’uncu yıldönümüydü. İnsanlarımız Kurtuluş Savaşı’nda halife padişahın kulluğundan vatandaşlığa dönüşmüş, Yurttaş Yasası da bu gelişmeyi perçinlemişti. Hanefi mezhebinin dinsel hukuk kurallarını yansıtan Mecelle yürürlükten kalkmış, uluslararası hukuk kuralları geçerli kılınmıştır. Atatürk 1 Mart 1926’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında şöyle demişti: “Efendiler, Hükumet, memlekette yasayı geçerli kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. (......) Her devletin mensup olduğu toplumun uygarlaşma derecesiyle orantılı hukuki düzenlemeleri vardır.” Bu düşüncelerle çıktığımız uygarlık yolunda 89 yıl sonra, köpürtülen yandaşlık duyguları nedeniyle vardığımız nokta Taş Çağı’dır. Kapı yoldaşım kimi yazar arkadaşlarım doğru bir tamımla “Vandallık” diyorlar. Ben de aynı kanıdayım, ama Hürriyet gazetesine atılan taşlardan yola çıkarak “Taş Çağı” demeyi yeğledim. HHH Gazetecilik, çok partili döneme girdiğimizden bu yana genellikle tehlikeli mesleklerden biri olmuştur. Demokrat Parti’nin (DP) son dönemiyle sıkıyönetimin ve olağanüstü hal günleriyle, iktidardan düşme korkusunun geçerli olduğu 2013 sonrası AKP iktidarı döneminde ise de “en tehlikeli meslek” sınıfına yükselmiştir(!). DP’nin iktidardan düşme korkusunu yenmek için oluşturduğu Vatan Cephesi sürecinde ustalarımızdan Sadun Tanju dövülmüş, Orhan Birgit’e de polisin katkılarıyla “saldırma taşıma” kumpası kurulmuştur. Daha sonra İlhami Soysal, kızdırdığı paşanın adamları tarafından kaçırıp dayaktan geçirilmiştir. Rahmetli genel yayın yönetmenimiz Oktay Kurtböke de bir gün Cağaloğlu’ndaki gazete kapısından girerken tosuncukların saldırısına uğramış, ama anıldığı “pehlivan” tanımına uygun biçimde saldırganları kaçırtmıştır. Öldürülen gazetecilerin çokluğu nedeniyle adlarını tek tek yazamıyor ama saygı ve özlemle anıyorum. HHH AKP döneminde “evet efendimiz, çok haklısınız” demeyen yayın organları ile gazeteciler, sürekli hedef gösterilir oldu. Ya yargıya hedef gösterildiler, tutuklandılar, uydurma belgelerle zindana atıldılar, ya da kendilerinin kurdurduğu örgütlerin taşlı, sopalı, bombalı saldırılarına uğradılar. Bu duruma, bugün özgür basından söz eden kimi gazetecilerin de büyük katkıları olduğunu, bir kez daha not edelim. HHH AKP döneminin son saldırılarını, Hürriyet gazetesi binasına ve yazarı Ahmet Hakan’a yönelenlerle yaşadık. Tehditlerin ve hınç alma vandallığının kaba kuvvetle sınırlı olmadığı da bir başka gerçek. Muhalif yayın organlarına verilecek ilanlar için işadamlarına yöneltilen tehditler de söz konusu... Yaşananlara karşın, hâlâ daha basının özgür olduğunu, hapiste gazeteci bulunmadığını söyleyen devletlilere verilecek en somut yanıt 1 Kasım olmalıdır ve anlaşılıyor ki olacaktır da... D Reform gerek Seferihisar Belediye Meclisi’nin geçen günlerde olağanüstü toplanarak, gayrimenkul satışı kararı alması özellikle AKP’lilerin eleştirilerine neden oldu. İlçe meclisinin CHP grubundan verilen yanıtta ise ülkenin iktidar ve uzantıları tarafından “parsel parsel” satıldığı bir dönemde, ilçe belediyelerinin finansal krizle karşı karşıya kaldığına vurgu yapıldı. Polemiklere girmekten kaçınan Belediye Başkanı Tunç Soyer ise özellikle Bütünşehir Yasası’nın yerel üzerinde yarattığı yıkıma dikkat çekti. Ülkede acilen bir yerel yönetim reformuna gereksinim olduğunu belirterek, “Yetkinin büyükşehir belediyele Öğrenci Kolektifleri tarafından hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “koşarken” yer verildiği çıkartmaları üniversite içerisinde direklere yapıştıran Ege Üniversitesi Deri Mühendisliği öğrencisi Emine Akbaba, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla gözaltına alındı. Üniversitedeki ikinci yılında bununla beraber 18. kez hakkında soruşturma açıldığını söyleyen Akbaba, “Polise ‘nerede cumhurbaşkanına hakaret etmişim’ diye sordum. ‘Cumhurbaşkanını kaçarken çizmişsiniz’ yanıtı verdiler. Demek ki Erdoğan’ın koşmayacağını, kaçmayacağını, insani özellikleri taşımadığını düşünüyorlar. Bunlar gençleri ve muhalifleri baskı altına alma çabaları, yılmayacağız” dedi. Seferihisar’ın CHP’li Belediye Başkanı Soyer, acilen bir yerel yönetim reformuna gereksinim olduğunu söyledi. rinde toplanması, hem maddi hem manevi açıdan bizi zor durumda bıraktı. Dünya Mersin’e biz tersine gibi bir durum oluşturdu” dedi. Bir gecede dönüşüm Yasasın çıkmasının ardından bir gecede 16 bin köyün mahalleye dönüştürüldüğünü anımsatan Soyer, “Köy düğünü, köy tavuğu gibi köyle ilgili her şeyi çocuklara masal olarak anlatma sürecine girdik. Çok vahim bir tablo bu. Çünkü köyler hem kökümüz hem de geleceğimiz” diye konuştu. İmar düzenlemesi yapılarak, yani ranttan elde edilmiş gayrimenkullerin satışına karşı olmadığını vurgulayan Soyer, “Belediyenin hizmet üretebilmesinin önünü açmak için imar düzenlemesiyle elde edilen arazilerin satışına karşı değilim. O gayrimenkul artı değer yaratacak bir şey or Tunç Soyer taya koymuyorsa satılabilir. Ancak köylerden bize devrolan ya da gelir getiren mülklerin satışına kesinlikle karşıyım. Satış kararı verdiğimiz arazilerde bunu gözetiyoruz.” Başlığı göremiyoruz Gazeteciler Neden Yürüdü? uraldır, ilkedir; gazeteci haber olan değil haberin peşinde koşandır. İlke her zaman geçerli de zaman zaman gazeteci de haber olabiliyor. Gazeteci vurulduğu, öldürüldüğü, dövüldüğü zaman ve yerlerde ister istemez meslektaşlarının o haberin de peşinde koşmaları gerekiyor. Gazetecilere baskı arttığında, zirveye çıktığında ise artık gazetecilerin toplanıp yürümek, gösteri yapmak, vahim durumu kamuoyuna bir de bu yolla duyurma zorunluluğu doğuyor. Öyle oldu. Bu kez geniş bir katılımla yürüdü gazeteciler. Çünkü baskıların arttığı, gazetecilerin ifade vermek için sıraya girdiği bir ülke artık Türkiye. Patron tehdit etme, işten attırma, dövme, yaralama, hapsetme artık Türkiye’de sıradan vakalardandır. Hürriyet’e iki kez yapılan taşlı sopalı saldırıyı, Dicle Haber Ajansı’nın basılması, Ahmet Hakan’ın evinin önünde darp edilmesi izledi. Gazeteciler neden yürüdü sorusunun ilk yanıtı budur. HHH Gazetecilere açılan soruşturmalarda ise neredeyse bir patlama yaşanıyor. Son aylarda açılan soruşturmaların, davaların konusunu “Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu” oluşturdu. Etkin bir yıldırma aracına dönüşen bu suçlamanın hukukta yeri var mı, yok mu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkan Yardımcısı Işıl Karakaş anlattı. Karakaş Türkiye’nin “İnternetin yasaklandığı, ifade özgürlüğünün hiçbir şekilde korunmadığı, sürekli hakaret yüzünden davaların açıldığı bir ülke” olarak anıldığını hatırlatıyor ve şöyle diyor: “Cumhurbaşkanına hakaret yüzünden sürekli davalar açılıyor. Bu, Avrupa’da başka bir yerde yok. Yani hakaret etmek ceza kanununda düzenlenen bir suç değil. Eğer saygınlığınıza bir müdahale olduğunu düşünüyorsanız ancak tazminat davası açarsınız, başka bir dava açamazsınız. Türkiye’ye bakıldığı zaman ifade ve basın özgürlüğünün yeterli ölçüde korunmadığı, güvence altına alınmadığı, Avrupa standartlarının olmadığı bir ülke olarak göründüğünü düşünüyorum. Buradaki Avrupa Konseyi’nin yetkili kurumlarının da en çok üzerinde durdukları konu bu. Özellikle basın özgürlüğünün önemli ölçüYeni düzenlemeye geçmenizden sonra gazetemin “Cumhuriyet” başlığı yer değiştirdi. En üstte görünür şekilde dururken neredeyse ortaya kadar indi. Elbette bir bildiğiniz vardır, saygıyla karşılıyorum ama ilk günden bu yana bu yeni düzenlemenin içime hiç sinmediğini belirtmek isterim. Bunu sadece ben yazmıyorum, bundan bir ay kadar önce bir okur daha bunu yazmıştı fakat değişiklik olmasa da, devam edecek gibi gözükse de yazmak istiyorum. E, değişmeyeceğini bile bile niye yazıyorsun derseniz, ilginizi ve dikkatinizi çekeceğini düşündüğüm 22/09/2015 tarihinde çektiğim “Cumhuriyet nerede?” adını koyduğum fotoğrafı sizinle paylaşmak istiyorum. Yolluyorum. Okurlara da tarif edeyim. Bir gazete bayisinin en üst iki sırasına konmuş gazetem var fakat yok, çünkü “Cumhuriyet” yazısı görülmüyor! Bunu bir Cumhuriyet okuru olarak ben görüyorsam, sizler de görüyorsunuz demektir. Cumhuriyet gazetesinin bırakın görünür yerde olmasını, en görünmedik yerlere katlayarak koyduklarını veya satmamak için bile çaba harcayan bayiler olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Lütfen konuyu gözden geçirin, hiç olmazsa neden bu yola gittiğinizi izah edin, geç olsa bile eski haline dönmesini sağlamanın yollarını aradığınızı bildirin. En azından yazma fırsatını sağladığınız için teşekkürler, iyi çalışmalar. Esenlikler dilerim. Bora Aydemir Okur Temsilcisinin notu: Hemen tüm gazetelerin sık sık başvurduğu bir yöntem önemli bir haberin başlık üzerini çıkarılmasıdır. Gazeteci dilinde “sürmanşet” deniliyor. Son zamanlarda çok önemli haberlerin değil de magazin haberlerin de “sürmanşet” yapılması yaygınlaştı. Cumhuriyet yine de “önemli haber ‘sürmanşet’ olur” kuralından fazla ayrılmadı. Anlattığınız gibi, vitrinde görünmede zorluk yaratmak gibi bir sakıncası var kuşkusuz. K de korunmadığı, yıprandığı bir ülke olarak görünüyor. Örneğin Türkiye’de YouTube engellendi, Twitter kapatıldı vs. Sonra bu siteler Anayasa Mahkemesi kararlarıyla tekrar açıldı, ama şimdi 2015’teki yeni yasayla birlikte tamamen erişime kapatılması için yasal dayanak da geldi. Bu yasal düzenleme ne derece hukuk devletinin gereklerine uygun? Ne derece AİHM’nin içtihatlarına uygun?” Devletin en üst katlarında yer alanların bu sözleri duymaları çok yararlı olurdu. Ne yazık ki, yalnızca işlerine geleni duymak gibi bir huyları var. O nedenle kendiliğinden duymazlar, duyurmak gerekir. HHH Gazetelere, gazetecilere saldırının öncesinde ağır tehditler savuranların Ahmet Hakan’a saldırı sonrasında geri adım attıklarını, özeleştiri yaptıklarını duymadık. Tam tersine pek sevinmiş gibiler. Tehditçiler arasında adı geçenlerden birisi de eski zamanlarda gazeteciler arasındaki polemiklerden örnekler vererek durumu hafifletmeye yeltenmiş. Örnekler yerine oturmuyor. O yılların tatlı sert polemikleri ile bugün Ahmet Hakan’a söylenen “İstesek seni sinek gibi ezeriz”, “Bugüne kadar merhamet ettik de hayatta kalabiliyorsun” ya da MİT TIR’larını haber yapan Can Dündar için, “MİT TIR’ları olayının benzeri ABD’de yaşansaydı, New York Times gibi bir gazete, CIA TIR’larının resimlerini yayınlasaydı iddia ediyorum hukukla çözmezlerdi bunu”, “Hayır onu bırak zaten yayınlamaya kadar gelmez anında öldürürlerdi” gibi Türkçesi bozuk bir diyalog nasıl karşılaştırılabilir. Neden yenileniyor sorusuna mantıklı bir yanıt bulamadığımız seçime de az bir zaman kaldı. Gazeteciler için yoğun zamanlardır. Hem liderleri, partileri izleyecekler hem de seçimlerin hangi koşullarda yapılacağına, kuşkulara, bilgilere, verilere yoğunlaşacak; ne oluyorsa, nasıl oluyorsa, ne zaman oluyorsa, nerede oluyorsa, neden oluyorsa ve kimse olup bitenin öznesi, öğrenip halka duyuracaklar. Bu arada belki sıkıntıları artacak, başlarına ne gelecekse gelecek, ama onlar işlerini yapmayı sürdürecekler. İzmir’de kültür sanat Gelin şu ‘bayan’dan vazgeçelim Daha önce de yazdığım gibi AKP özellikle “kadın” kelimesi yerine “bayan” kelimesinin kullanılması yönünde adımlar atmış, bu konuda da başarılı olmuştur. Artık kadınlarımız bile cinsiyeti sorulduğunda bayan kelimesini kullanır oldular. Cumhuriyet gazetesinde de kadın kelimesi yerine bayan kelimesinin kullanılması hüzün vericidir. Gazetede “The 2015 CEV Volleyball European Championship Women” cümlesini çevirirken “WOMEN” kelimesini “KADIN” yerine “bayan” diye yazmak yukarıdaki iddiamı kanıtlar niteliktedir. “WOMEN” in karşılığı Türkçede hâlâ “KADIN”dır. Kadın yazmaktan korkmayın. Şenel Başar İzmir’de yaşayan bir okurunuz olarak bu konuda bir iki eleştirimi paylaşmak istedim. Gazetemizde İzmir’den kültür sanat haberlerini okuyamıyoruz. İzmir bu konuda epeyce yol aldı. İzmir’in bir semti olan Karşıyaka’nın bile müthiş bir oda orkestrası var. İzmir’de Ahmet Adnan Saygun Konser Salonu var ki, hem salon olarak hem de program olarak birçok konser salonuyla yarışabilir. Yerli ve yabancı sanatçıların başarılı konserlerini izleme olanağı bulunuyor. Aşağı yukarı her semtte (CHPli Belediyeler) tiyatro, konser salonları tüm hız çalışmaktalar. İkinci paylaşımım pazartesi günleri bir sayfa kültür sanat çizelgesi adı altında yayımlanan ilanlar. Acaba ondan yararlanan oluyor mu merak ediyorum. Orada da gene İstanbul etkinlikleri. Oysa birçok kent “bir şeyler” yapmaya çalışıyor. Yalnız eleştiri yapmak istemediğim için bir de bu sayfa ile ilgili önerim var. Bu sayfada (pazartesi) farklı kentlerdeki kültür sanat etkinlik haberlerini ben şahsen okumak isterim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Selamlar... Zuhal Özügül ‘Özçekim’ desek olmaz mı? Sizi rahatsız etmemin sebebi yapılan bazı haberlerde kullanılan bir sözcükle alakalı. Biliyorsunuz son zamanda “selfie” denilen fotoğraf çekim şekli epeyce tutulur oldu. Bazen de bununla ilgili gazetede haberler olabiliyor. Örneğin bugünkü (21 Eylül 2015) gazetede sayfa 9’da “Selfie çekmenin ÖTV’si yüzde 20” başlığıyla bir haber yapılmış. Burada asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey sizin de büyük olasılıkla bildiğiniz gibi dilimize henüz girmiş olan bu “selfie” sözcüğünün yerine “özçekim” diye halkın da katılımıyla, TDK çok güzel bir sözcük önerdi. Cumhuriyet gazetesi gibi bir gazetenin de dilde yerleşmesi adına özçekim sözcüğünü kullanmasının doğru olacağını düşüyorum. Türkçeye daha çok ilgi göstermeniz dileğiyle, çalışmalarınızda başarılar diliyorum! Ersel Koruk Soma’ya bir tazminat daha 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma’daki faciadan yaralı kurtulan Saadettin Göngür’ün ardından Veli Kabak da Türkiye Kömür İşletmeleri ve Soma Kömür İşletmeleri’ne karşı açtığı manevi tazminat davasını kazandı. Kazadan yaralı kurtulan Göngür, geçtiğimiz aylarda Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) karşı manevi tazminat davası açarak kazanan ilk isim olmuştu. Ankara 6. İş Mahkemesi, Güngör’e 10 bin lira tazminat ödenmesine karar vermişti. Sağ kurtulmayı başaran 486 madenciden biri olan Veli Kabak da hakkını aramak için yargıya başvurdu. Ankara 14. İş Mahkemesi, TKİ ve Soma Kömür İşletmeleri’ne karşı manevi tazminat davası açan Kabak’a 25 bin lira ödenmesine karar verdi. Çeviride hata Lütfen haberlerinizi başka dillerden çevirirken biraz daha özen gösteriniz. Hem yanlış hem de ciddiyetsiz bir Türkçe ile yapılan haber, gazetenize yakışmıyor. Jonathan Adashek Nissan’da görevine başlıyor, görevinden ayrılmıyor. Sizin haberiniz: http://www.cumhuri yet.com.tr/haber/bilimteknik/377457/Nissanda ayrilik.html Haberin aslı: http://www.autonews.com/article/20150925/ OEM02/150929862/nissantapsmicrosoftexectoleadglobalcommunications. Saygılarımla... Kerim Tuna İkikardaşlar Dünya Öğretmenler Günü Eğitim Sen, bu yıl Dünya Öğretmenler Günü’nü Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun hakareti sonucu kalp krizi geçirerek ölen Halil Serkan Öz ve Suruç katliamında yaşamını yitiren Süleyman Aksu başta olmak üzere görev başında ölen tüm öğretmenlere adadı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle