28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 3 Ekim 2015 EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEK haber 7 “Devlet nerede devlet!” Devlet baskı, sindirme, korkutma eyleminde... Gazeteciler hedef tahtası... Çünkü maganda hürdür, medyaya saldırır, yakalanır, gözaltına alınır, ardından salıverilir... Ahmet Hakan böyle bir saldırının gerçekleşeceğini çok önceden bildiği için, köşesinde yazmıştı, başına bir şey gelirse kimin sorumlu olacağını. Ne oldu? Bir süre susacak o medya fareleri ve yeniden atışa başlayacaklar... Devlet aklından kuşku duyduğumuz zaman toplumsal aklın devreye girmesi gerekir. Bunun için de kin, nefret duygularından arınmamız gerekir. Özgürlük, insanlık, yurttaşlık, demokrasi vurgusunu sık sık yapmamız gerekir, toplumsal aklın hayatımıza girmesi için... HHH Silahla, şiddetle, terörle hiçbir yere varılmaz... Düşünce özgürlüğünü yok sayıp, medyayı susturmakla gerçeklerin önüne engel konulamaz... Memlekette tetikçi, katil çok... Barış ve kardeşlik duygularının köreltilmesi; savaş, şiddet, ölüm ve medyayı susturma, korkutma... Acının ve hüznün gölgesinde yaşamaya çabalıyoruz... Ahmet Hakan’a evinin önünde saldıran dört magandanın üçü AKP üyesi... Hiç şaşırmadım! asıl bir devlet yapısının olduğunu hiç öğrenmedin... Ölümleri yaşadığında gerçeklerin üzerini örttün, faili meçhullere göz yumdun, Madımak Oteli’nde onlarca canı diri diri yaktın! Devlet ve iktidar... Hayat ve ölüm... Hrant Dink suikastı davasının yeni aşamasının savcısının el altından “havuz medyası”na sızdırdığı haberi nasıl unuttun? Hrant’ın katledildiği yerde, Agos gazetesinin biraz ötesinde jandarma istihbaratından iki kişi... Bu iki kişi gözcü mü, yoksa cinayeti yakından izleyen görevli mi? Devletin atadığı iki savcı. Biri paralel, öteki bağımsız... Yani! İkisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız savcısı... Eskisi bir şey yapmamış, sav doğruysa yenisi kurcalamış... Notlarıma baktım iddia çok vahim gerçekse... Savcı ifadesini almış iki jandarma istihbaratçısının... Onlar ne demiş biliyor musunuz? “Bizim görevimiz suikastı engellemek değil, olup biteni izlemek!” Ne demek oluyor bu? Hrant Dink’in öldürmesini devletin askeri mi izledi? O zaman sormak gerekiyor: “Cinayeti işleyen bir tetikçi...” Devlet cinayeti izliyor... N Hrant Dink’ten Ahmet Hakan’a... Ölümü! Hrant Dink öldürülürken devlet orada! Peki, kamera kayıtları falan varmış yeni savcının iddiasına göre... O kayıtlar ise cinayetin işlendiği dönemde polis müdürü tarafından sildirilmiş... Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir ne değildir, bilmiyorum... Gazetelerde yazıldı, çizildi... HHH Not almıştım, dün sabah aklıma geldi, ölümlere alkış tutanları, “yerli misin” ya da “Ermeni misin” diye soranları görünce... Notlarımı bir değil üçdört kez okudum, yazılan haberlere, köşe yazılarına baktım... Ne kadar çok ölürsek o kadar çok unutkan oluyoruz. Bu devlet, Hrant öldürülürken gözcülük yapabiliyor ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Tunceli’de görev yapan savcısını kaldığı lojmana girerken PKK teröristlerinden koruyamıyor. Savcı orada kalleşçe öldürülüp şehit düşüyor... Askeri, polisi ya bombalı tuzaklarda ya da çapraz ateşle öldürülüyor, bir bürokrat şehit ailesine kameralar eşliğinde gidip başsağlığı diliyor. Gazeteci kılığında dolaşan sözde gazeteciler, Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a “istersek seni sinek gibi ezeriz” dediğini unutup, saldırı olayından sonra “geçmiş olsun” açıklaması yapıyor... Hrant’ı önce hedef gösterdiler, ardından tetikçi bulup öldürdüler... O zaman sordum, bugün de soruyorum: Önce Askerden Sonra Polisten Korkunca Böyle Oldu… ktidar partisi AKP’nin eski ve yeni yöneticileri ile eski bakanları, çeşitli açıklamalarında; tırmanan PKK terörüne kılıf bulmakta zorlanıyorlar. Kimisi “Valilere görmezden gelin diye talimat verdik” diyor. Ardından, askerin, teröristlere karşı eylem düzenlemek için yaptığı bini aşkın başvurunun belgeleri ve sadece sekizine onay verildiğine ilişkin bilgiler ortaya dökülünce, suç valilere ve Emniyet müdürleri ile jandarmaya yükletiliyor. HHH Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçiminden bu yana sürekli korku içinde yaşıyor. Bugünkü korkusu biliniyor. İktidardan düşmesi ve kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi... Kimileri hâlâ daha süren eskimiş korkularının başında asker korkusu geliyordu. 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği halkoylamasından “yetmez ama evetçilerin” de katkısıyla yüzde 57.88 oy alınca gücünü kullanabileceğine aklı kesti. Zamanının geldiği kanısına varınca da önce EMASYA Protokolü’nü değiştirdi. (18 Nisan 2013) Silahlı Kuvvetler’in terörle mücadelede valilerin istediği zaman ve ölçüde savaşıma katılması kuralını getirdi. Ardından da Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yasası’nın ünlü 35’inci maddesini değiştirdi. (13 Temmuz 2013) Maddenin değiştirilmeden önceki içeriği şöyleydi: “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak kollamaktır.” Yeni madde ise iç tehdit yok sayılarak şöyle düzenlendi: “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” AKP ülke yerine iktidarını koruma altına almayı yeğlemişti. HHH AKP’nin, asker korkusunu gidermek için en önemli seçeneği ülkenin ikinci yasal silahlı gücü olan polisin hem sayısını artırmak hem de silahlarını güçlendirmek olmuştu. Polis hem İçişleri Bakanlığı’na bağlıydı hem de göreve alınmada siyasal tercihler geçerliydi. Kendisine doğrudan bağlı bir silahlı güç en önemli güvenceydi. Ama bu beklenti de fos çıktı. 1725 Aralık, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının zirve noktasıydı. Öncesinde ve sonrasında da gündeme gelenler nedeniyle AKP’yi bu kez de, kendi tanımıyla “paralel polisler” korkusu sardı. Atabildiklerini meslekten uzaklaştırdılar, atamadıklarını da sürgüne yolladılar. Ama korkularını gideremediler. “Bize yönelik bir şey yaparlar mı?” kuşkusu kafalarında asılı kaldı. Jandarma ise evvel ezel illerde valilerin emrindeydi. Valileri kullanarak tüm silahlı güçleri denetim altına aldılar, ama beklentileri geri tepti. Anaların yanı sıra babaların ağlamaları da tavan yaptı. HHH Hukukta “tevil yollu ikrar” diye bir kavram var. “Bir şeyi anlamını değiştirerek kabul etme” demek oluyor. Şimdi bu aşamadalar. Seçimden iktidar olarak çıkamazlarsa başlarına geleceklerin korkusu dağları bekliyor. Bu nedenle de yasadışı olanlar dahil her yola başvurmayı deniyorlar. İ Tahşiye iddianamesi kabul edildi Poyrazköy’de tüm sanıklara beraat TAZMİNAT HAKKI DOĞDU DHA Gülen için kırmızı bülten istendi El Kaide’nin Türkiye yapılanması olarak yargılanan ve ‘Tahşiye grubuna kumpas’ davası olarak da bilinen davayla ilgili iddianame İstanbul14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Mahkeme iddianamenin bir numaralı sanığı olan Fethullah Gülen’in yokluğunda tutuklanmasına karar vererek hakkında da kırmızı bülten çıkartılmasını istedi. Gülen’in ABD’den iadesi için Adalet Bakanlığı’na yazı yazılmasına karar verdi. Duruşma sonrası ÇYDD Başkanı Prof. Çelikel yaptığı açıklamada, “ÇYDD’nin uğradığı zararları tazmin edecek kurum arıyorum” dedi. 5 kişiye tahliye 14 Aralık soruşturması kapsamında Savcı Hasan Yılmaz’ın hazırladığı iddianamede Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da aralarında bulunduğu 33 kişi şüpheli olarak gösteriliyor. Mahkeme, eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder, Kazım Aksoy, Yasin Koyuncu, Selçuk Ocaktan ve Ufuk Yıldırım’ın tahliyesine karar verdi. İlk duruşmanın 2224 Aralık günü Silivri’de yapılacağı kaydedildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Salondakiler beraat kararını alkışlarla karşıladı, sanıklar Gençlik Marşı’nı okudu afes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ve Amirallere Suikast gibi dosyaların birleştiği soruşturma aşamasında Türkan Saylan’ın yaşamını yitirdiği ve Yarbay Ali Tatar’ın intihar ettiği 83 sanıklı Poyrazköy davasında sanıkların tamamı beraat etti. Beraat kararı salonda alkışlarla karşılanırken, sanıklar Gençlik Marşı’nı okudu. Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında mahkeme emekli Binbaşı Levent Bektaş, emekli Tuğamiral Şafak Yürekli ve Çağdaş Eğitim Vakfı eski Başkanı Gülseven Yaşer’in de aralarında bulunduğu 83 sanığın tamamının beraatına hükmetti. Mahkeme, sanıklardan eski SAT Komandosu Deniz Kıdemli Başçavuş Saadettin Doğan’ın hayatını kaybetmesi sebebiyle hakkında K ki davanın düşmesine karar verdi. Heyet ayrıca adli tıp rapor içeriklerine göre, soruşturma aşamasında hukuka aykırı delil toplayan, arama ve el koyma kararları veren, sahte delil üreten, kişi ya da kişiler hakkında gereğinin yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Mahkeme, beraat kararı kesinleştiğinde dosya kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan sanıklar için “haksız gözaltı” ve “tutukluluk” nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma haklarının olduğunu anımsattı. Heyet dosyada delil olan bazı mühimmatların müsaderesine, bazılarının ise dosyada delil olarak saklanmasına karar verdi. Bazı sanıkların kişisel eşyalarının ise iade edilmesine hükmedildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet D ‘Türkiye’de hâkimler varmış’ A ntalya’da mahkemenin verdiği kararı değiştirip, 18 yıllık hapis cezasını 18 aya indirdiği iddia edilen zabıt kâtibi tutuklandı. Asliye ceza mahkemelerinden birinde görev yapan hakim K.A., ‘belgede sahtecilik’ suçundan Serkan D.’ye 18 yıl hapis cezası verdi. Mahkemenin katibi Tunç I., iddiaya göre şifresini öğrendiği hâkimin elektronik imzasını kullanarak kararı değiştirip, hapis cezasını 18 aya indirdi. Bu cezayı da hükmün açıklanmasını geri bırakarak erteledi. Savcı R.K., bu karardan şüphelenince gerçek ortaya çıktı. Tunç I. tutuklandı. l DHA Zabıt kâtibi, hâkimin kararını değiştirdi Tazminat hakkı uruşma sonrası Anadolu Adalet Sarayı önünde açıklama yapan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, “Kaybolan adalet duygumuzu yeniden güçlendirdiği için sayın savcıya teşekkür ediyorum. Karar bizlere ‘Türkiye’de hâkimler varmış’ dedirtti” diye konuştu. Çelikel, “Düzmece deliller ve kurmaca mahkemelerle yıllarca yurttaşlarına eziyet eden cemaatiktidar işbirliği, maalesef toplumun adalete ve devlete olan güvenini bitirdi. Bu işin suçlusunu aramak benim hakkım. ÇYDD’nin uğradığı zararları tazmin edecek bir kurum arıyorum” ifadelerini kullandı. Sen misin Bakan’a cevap vermeyen? illi Eğitim Bakanı Avcı’nın önceki akşam Batman Milli Eğitim Müdürü Mehmet Çelik’i aradığı ancak aramalarına yanıt alamaması üzerine “Eğer bir Bakan olarak sana ulaşamıyorsam, öğretmen nasıl ulaşabilecek” diyerek görevden aldığı iddia edildi. Batman’a Kilis eski Milli Eğitim Müdürü Hasan Aslan’ın müdür olarak atandı. Bakan Avcı’nın kendisini aradığında sesini ‘ODTÜ, Boğaziçi gibi olmaya çalışmayın’ M tanımakta güçlük çektiğini söyleyen Çelik, “Bazı sıkıntılar yüzünden bilinmeyen numaralara bakmıyorum” dedi. Çelik, “Ankara’dan gelen bir heyetle beraberdik. Taşımalı eğitim meselesinden tutun da bir yığın problemle karşı karşıyayız. Bunları aşmaya çalışıyoruz. Numarasız her telefona bakamıyorum. İşletiliyorum sandım Bakan beyin telefonu olduğunu da bilmiyordum” dedi. Telefonu açtığında sesin hışırtılı geldiğini ve “Milli Eğitim Bakanıyım” dediğinde de kendisinin işletildiğini sandığını belirten Mehmet Çelik, “Sonradan Bakan beyin olduğunu fark ettim. Ama artık geçti. Eski görevime döndüğüm için de şikâyetçi değilim. Müfettişlik de müdürlük ayarında bir görevdir” dedi. l BATMAN/ DHA O YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Kırklareli Üniversitesi Kayalı Kampusu’nda yaptığı konuşmada üniversitelerdeki boş kontenjanlarda büyük azalma olduğunu söylerek oranın yüzde 4,7’ye indiğini söyledi. Üniversitelerin, birbirinin kopyası olmaması gerektiğine de işaret eden Saraç, “Bütün üniversitelerimiz ‘uluslararası üniversite’ olmak istiyor. Onun yerine farklı değerler üretmeli. Yeni kurulan üniversitelerin Boğaziçi, ODTÜ, İstanbul gibi üniversitelerimizle yarışmaları, onlarla aynı misyona sahip olmaları doğru değil” dedi. lAA Rennan Pekünlü’ye yine hapis cezası EMRE DÖKER E ge Üniversitesi’nde türbanlı öğrencilerin derslere girmesini engelleyerek eğitim hakkını engellediği savıyla daha önce 4.5 ay cezaevinde kalan Prof. Dr. Rennan Pekünlü hakkında, 4 kız öğrencinin aynı yöndeki şikâyeti üzerine açılan davada dün karar çıktı. İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi, Prof. Dr. Pekünlü’yü 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırdı. Pekünlü’nün avukatı Murat Fatih Ülkü, kararla Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti niteliği ve laiklik ilkesine dayanan yapısının temelden sarsıldığını söyledi. Ülkü, mahkemenin kararının kesinleşmesinin ardından hapis cezasını temyiz edeceklerini belirtti. lİZMİR Pekünlü rman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Doğu Karadeniz’de 8 ilin yaylasını birleştirecek olan, yaylaları ranta ve talana açacağı için çevrecilerin ve yöre halkının tepkisini çeken Yeşil Yol projesini savundu. Eroğlu, “Yeşil Yol’un ormandan geçen kısmı çok cüzi miktarda. 13 ağaç kesilmiş. Geniş bir otoban yapmıyoruz. Mevcut yolu düzenli bir hale getiriyoruz. 13 tane ağaç kesilmiş Trabzon’da. İstersen onun yerine 13 bin adet fidan dikelim. Kabul ediyor musunuz? Kesilen ağaçlarda ahım şahım ağaç da değil. Küçük bodur ağaçlardır. Orada yaşayan vatandaşlar, ‘Bu yolu bir an önce yapın’ diyor ama dışarıdan gelen bazı insanlar, provoke etmek isteyenler, buna karşı çıkıyor. Vatandaşı mı dinleyelim, 35 tane provokatörü mü?” dedi. Derelerin Kardeşliği Platformu ise yaptığı açıklamada, “Sayın Bakan, 13 ağaçtan söz ederken sanırız TL’den atılan 3 sıfır gibi bu sayılardan da 3’er 5’er sıfırları atıp, siliyor, sıfırları sıfırlıyor herhalde” dedi. l ÖMER ŞAN / RİZE 13 ağaç yalanı Halka ‘provOkatör’ dedi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle