Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çarşamba 21 Ekim 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 azeteye gelen postamın arasından, 21 Temmuz tarihli bir paket çıktı. Kuşkusuz kitap kolileri, mektup yığınları arasında uzun süre kaybolduktan sonra yerini bulmuştu. İçinde el işi göz nuru bir masa örtüsü, iki kitap ve bir mektup vardı. Okurken, omzuma bir kelebek konduğunu sandım. Kanatlarından yıldız tozları döküldü üzerime... İyilerin de çok uzun ve güzel yaşayabileceğini; her şeye bedel ödeten yaşamın aslında herkese hak ettiğini verdiğini, beni de değerli insanların sevgisiyle ödüllendirdiğini anladım. HHH Muhterem Mine Hanım, Biz eşimle sizin yazılarınızı çok sever ve okuruz. Cumhuriyet gazetesinde önce sizin yazdığınız sayfayı açar ve ilk önce onu okuruz. Geçenlerde Yüksel Arslan’la ilgili yazınızı okudum, aklıma bir şey geldi, size yazmak istedim. Ben çocuk iken babam evde Karagöz oynatır, çeşitli hikâyeler anlatır, Bektaşi ilahileri okurdu. Babam Bektaşi değildi, ama Hacı Bektaş misafirhanesini de Atatürk’ün isteği üzerine restore etmişti. Babam, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’dur. Ankara’nın ilk imarında çalışmış, birçok ese ri hâlâ kullanılır: Ankara Etnografya Müzesi, Resim Heykel Müzesi, Kültür Bakanlığı binası vb... yapılarının mimarıdır. O zamanlar Bektaşilerin hayatını öğrenmiş, fotoğraflarını çekmiş yasaklı imiş fotoğraf ve anılarında yazmıştır. Emeğin zarafet hali G tand, 1897 Cyrano de Bergerac/Edmond Ros “Benim zArafetim, ahlakımdır.” erkesin öfkeyle, acıyla baş etme yolları farklıdır. Ben de bugünlerde sürekli film izliyorum. İzlediğim her film yepyeni soruları aklıma getiriyor. Örneğin “Köstebek” adlı film. Film İngiliz istihbarat dairesinde bir köstebeğin var olduğu bilgisiyle başlıyor. Yani örgütte karşı taraf için çalışan bir istihbarat ajanı var. Bu karşı taraf Rusya da olabilir, Afganistan da, İran da. Film ilerledikçe İngiliz istihbaratının Rusya’daki bir kasabı, İran’daki bir ebru sanatçısını, Afganistan’da bir öğretmeni nasıl kendi çıkarları için kullandığını görüyoruz. Yani kısaca film güçlü bir istihbarat örgütünün nasıl çalıştığını altı yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatıyor. Filmi izlerken birden aklıma, yaklaşık üç yıl önce yapılan Kozmik Oda baskını geldi. Kozmik Oda’da ne vardı? Bir şey vardı elbette, bunu da filmden öğrendim. Kozmik odalar her yerde ajan listelerinin bulunduğu odalar. Bu listeler çok kıymetli, ancak birkaç kişi tarafından bilinen listeler. Bence bizim Kozmik Oda’yı basanlar bu listeyi ele geçirdiler. Yani Türkiye birden dünya üstündeki gözlerini kaybederek kör oldu. Belki hayal gücüm fazla kötüye kurgulanmış ama ülkemizin çevre ülkeleriyTek yaprak kaldı. le ilişkilerine, IŞİD ve PKK ile mücadelesine bakarak, dehşet bir istihbarat zayıflığından rahatlıkla söz edilebilir. Bu arada şunları da söylemek isterim. Her ülkenin başka ülkelerde ajanları, anlı şanlı casusları vardır, Türkiye’nin de olmalıdır. Ayrıca bu filmden sonra anladım ki, barış zamanında da, savaş zamanında da bizim konumumuzda olan bir ülkenin kuvvetli bir orduya ve kuvvetli bir istihbarat ağına ihtiyacı varmış. Gözlerini kaybetmiş bir ülke, bir de hayatında diplomasi nedir bilmeyenlerle doldurulan Dışişleri Bakanlığı’yla ne yapabilir? Sadece güçlülerin emir eri olabilir. Beni etkileyen ikinci film, “Her Gün, Her Gece Günaydın” adlı bir filmdi. Bu filmin kahramanı kadın, bir savaş fotoğrafçısıydı. Elinde makinesi nerede bir savaş, bir yıkım olmuşsa oradaydı. Kocası, kızları artık durmasını istiyorlardı. Son bir işe gitti kadın. Çeşitli ilişkileri sayesinde, Taliban’ın canlı bomba merkezinde fotoğraf çekmeyi başarabilirdi. Yola çıktı, örgütün içine sızdı. Film bundan sonra dokuz yaşındaki bir küçük kızın nasıl canlı bomba seçildiğini, nasıl hazırlandığını gösteriyordu. Fotoğrafçı kadının izlediği sahnelere dayanmak mümkün değildi, ben de dayanamadım. Etkileyici bir dini ayinle seçilen kızı, annesi ve ablaları gözyaşlarını tutarak yıkayıp giydirdiler. Küçücük bedenine bombaları kızın annesi sardı. Sonra kadınlar tek tek gelerek kızın elinden öptüler ve çarşafını giydirdiler, sonra bir Taliban militanı geldi ve kızı götürdü. Annesi ancak o zaman ağlayabildi. Filmi izlerken, sürekli aklımda Ankara, Suruç canlı bombaları vardı. Konuşuyorlardı: “Bu dünyada iş yok, öteki dünyaya geçmeliyiz.” Filmde kızı birileri seçiyordu, biz de ise canlı bomba kendisi ölüme talip oluyordu. Bu dünyadan umudunu böylesine kesmek nasıl bir şey? Bu soruyu bana pek çok kişi soruyor, “Işıl sen oraları bilirsin, bu Adıyaman nasıl bir yerdir?” Yanıt veriyorum, “İki caddesi vardır, bir türkü barı, bir diskoteği yoktur. Bir kültür merkezi yoktur ama her yer kahve doludur, işsiz insanların kahvede oturmaktan başka çareleri yoktur. Sanki bir çöl gibidir.” Bunları anlattığımda dostlarım ağlıyor, evet intihar bombacısı olmak, pek çok genç için bir varoluş nedeni olabilir. Ülkemiz bu gençlerle dolu. Bu arada çevremizdeki umutsuzluk ağının giderek genişlediğini söylemek isterim. Yıllardır alışveriş yaptığım pastaneler, dükkânlar kapanıyor. Soruyorum, “Ne iş yapacaksınız?” İnsanlar omuzlarını silkerek yanıt veriyorlar, “Hiçbir şeyden umudum yok.” 21 EKİM 2015 SAYI: 32886 Durum budur: Umudum yok Kelebeğin dokunuşu Hatta Atatürk, “Hikmet, Bektaşi misafirhanesini öyle restore et ki, ilerde okul olarak kullanılsın” demiş. Ben ve eşim 90 yaşında olduk. Eşim Prof. Altay Gündüz, Cumhuriyet gazetesine yazılar ve bir sürü kitap yazdı, belki bilirsiniz. Ama şimdi, sadece sizin yazılarınızı okuyor. Vaktinizi aldığım için özür dilerim, ama size ufak bir hediye yollayacağım, inşallah hoşunuza gider, güle güle kullanırsınız. Ben Arkeoloji Müzesi’nde çalışırken (Arkeoloğum), şimdi kaybettiğim çok sevdiğim bir arkadaşım, Dürrüşehvar Duyuran Hanım vardı. Ressam olan bu hanım öldükten sonra, hazırladığı bir kitabı kızı bastırdı, bana da gönderdi. Topkapı Müzesi’ndeki Karagöz tasvirlerini kitap haline getirmiş. Ben de o tasvirleri kumaş üzerine işledim. Bütün hayatımı Müze’de ve bir lisede seçmeli Arkeoloji dersleri vererek geçirdiğim için ellerimi kavuşturup oturamıyorum. Onun için el işi yapıyorum. Bu el işlerini de Çağdaş Yaşam Derneği kermesine yolluyorum. Kızlarımızın okumasına, onların uygar çocuklar yetiştirmesine sebep olalım diye. Sizin yazınızı okuyunca, Karagöz tasvirleri işlediğim H bir örtüyü ayırdım, size yolluyorum. Memleketin haline çok üzülüyorum. Ama Pandora’nın kutusundan en son çıkan küçücük bir şeyi, “umut”u da unutmuyorum. Özcan Koyunoğlu Gündüz HHH Dün telefonla konuştum, Özcan Hanımefendi’yle. Bir genç kız sesiyle söylediklerini dinlerken; eğitimle bilenmiş zekânın asla pas tutmadığını, iyiliğin ve doğruluğun da uzun ömür sırrı olabileceğini düşündüm. Laik Cumhuriyet’in en üstün özelliğinin, “yararlı insan” yetiştirmek olduğunu anladım. Altın varaklı koltuğa oturunca adam değil, gülünç olduğunu bile anlayamayacak kadar donanımsız “buldumcuk”ların yönettiği Türkiye’de, böylesi az yetişiyor artık. Bağnaz bağnazlığı, cahil cehaleti, pespaye pespayeliği destekliyor, insan kalitesi hızla düşüyor. Oysa bir ülkeyi yücelten yararlı insanları, batıran da zararlı sayısıdır. CUMARTESİ CKM’DE BULUŞALIM! Bizim vatanımızda, ölmek bir sevgi biçimidir. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde, çocuklar “ölürüm senin için” diye sevilmez. Yarım yüzyıldır paylaşılamayan bu topraklarda, siyasal trajediler birbirini izliyor. Oysa bizler, zarfı paylaşamamaktan içindeki mektubu doğru okuyamıyoruz... 24 Ekim Cumartesi günü saat 15’ten öteye Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi’nde okurlarımla söyleşeceğim. Zamanınız olursa, beklerim. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Köşemen Terör tehdidi gölgesinde kitap fuarı rankfurt Kitap Fuarı’na ilk kez 1989 yılında gitmiştim. Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” yeni yayımlanmıştı. Humeyni’nin fetvası ile ölümle tehdit edilen Rushdie ile birlikte çeşitli dillerdeki yayıncıları ve çevirmenleri de kitabı yayımlamamaları, fuarda sergilememeleri için tehdit ediliyordu. Fuar tarihinde ilk kez bu kadar büyük güvenlik tedbiri alınıyordu. Salman Rushdie sürekli koruma altında çok zor bir hayat yaşadı. Aradan geçen 26 yılda ölüm tehdidi hep onu izledi. Bu yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nın basın toplantısında konuşacağı duyurulduğunda artık rahatlamıştır diye düşünmüştüm. Ama hakkındaki fetva hâlâ kalkmamış. İran, Rushdie’yi sert bir şekilde protesto ederek fuardan çekildi. Sanırım fuar idaresine de tehditler gelmiş. 26 yıl öncekinden çok daha sıkı güvenlik tedbirleri alındı. Sık sık arandık. Salman Rushdie’nin durumu ve kitabı onlarca yıl sonra tekrar yayımlama özgürlüğü açısından tartışma konusu oldu. Rushdie’nin Şeytan Ayetleri’nde yazdıklarının ifade özgürlüğü olduğunu düşünenler kadar İran’ın boş standlarının duvarlarına astığı gibi insanların dini inancına saldırı olduğunu ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini savunanlar da var. Fuarı düzenleyen Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği’nin basın toplantısına Salman Rushdie’yi davet etmesi kadar aynı örgütçe “Barış Ödülü”nün Navid Kermani’ye verilmesi de dikkati çekti. Kermani, İran asıllı bir Alman yazarı ve İslamiyet üzerine çalışmaları ile tanınıyor. Ilımlı biri olduğu anlaşılıyor. Bu gelişmeler yaşanırken her yıl Frankfurt Fuarı’nda yapılan Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) genel kurulunda Çin’in ve Suudi Arabistan’ın üyelik başvuruları tartışılıyordu. IPA’ya üyelik şartlarından biri, başvuru sahibi birliklerin bağımsız yayıncılardan oluşması, yani devlet kontrolünde olmaması ve birliğin yayımlama özgürlüğü için mücadele etmesi. Çin’de yayıncılığın devlet kontrolünde olduğu biliniyor, Suudi Arabistan’da da yayıncılığın ne kadar bağımsız olduğu şüpheli. Yayımlama özgürlüğü için bir faaliyetleri görülmüyor. Bu durumlarına rağmen ABD, Britanya, Hollanda gibi ülkelerin desteği ile üyeliğe alındılar. Yeni pazarlar kazanma arzusunun yayımlama özgürlüğüne ağır bastığı yorumu yapıldı. Belki de bu tartışmalar nedeniyle Frankfurt Kitap Fuarı’nın yaşadığı küçülme çok konuşulmadı. Mekânsal küçülmenin yanında fuara profesyonel katılımın da azaldığı görülüyor. Fuar öncesi yapılan toplantılarla tekrar cazibe yaratılmaya, fuarın son günü kitap satışına izin vererek okurun ilgisini çekmeye çalışarak bu kayıp giderilmeye çalışılıyor. Ama bu da dünyanın en büyük yayıncılık fuarının kimlik değiştirmesi, sektörel fuarken okur fuarına dönüşmesi demek. Yayıncılıktaki durgunluğun, heyecan yaratacak yeni kitapların ve yazarların çıkmamasının da fuara ilgiyi düşürdüğü söyleniyor. Dijital yayıncılığın cazibesini kaybetmesi, okurun ve yayıncıların yeniden basılı kitaba dönmeye başlaması da dikkati çekiyor. Frankfurt Kitap Fuarı’nın ana sponsorlarından biri Türk Hava Yolları’ydı. THY böylece yüzlerce ülkeden on binlerce yayıncıya kendini tanıttı. Almanya’da çok sevilen Feridun Zaimoğlu ile yaptığı etkinlikle de Alman okurla bağ kurdu. Fuar binasının duvarında Fatih Akın’ın bir edebiyat uyarlaması olan yeni filmi “Tschick”in tanıtımı dev bir posterle yapılıyordu. Türk yazarlardan çevirilerin yabancı yayınevleri standlarında daha az yer aldığını gördük. Dünyanın en büyük ajansı Wylie’nin kataloğuna ise Orhan Pamuk’un “Kafamdaki Tuhaflık”ının haklarının 35 ülkeye satıldığı, yeni romanı “Kızıl Saçlı Kadın”ın da yayımlanacağı duyurusu yer alıyordu. F ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.48 05.33 05.56 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.14 12.56 15.53 06.58 12.40 15.39 07.19 13.03 16.04 Akşam 18.25 18.11 18.36 Yatsı 19.45 19.29 19.52 KK bir terör örgütü müdür? Bu soruya toplumumuzun ezici çoğunluğu “evet” yanıtı verecektir. Terör, eğer Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde tanımlandığı gibi “yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş” ise PKK bir terör örgütüdür. Toplumun genel yaklaşımı budur. Bu genel yaklaşımın tersine toplumda “PKK terör örgütü değildir” görüşünde olanlar da vardır. HHH 15.10.2015 tarihinde CNNTürk’te Ahmet Hakan’ın hazırlayıp sunduğu “Tarafsız Bölge” programına konuşmacı olarak katılan, 459 avukatın kayıtlı olduğu Diyarbakır Barosu’nun başkanı Tahir Elçi, “PKK, terör örgütü değildir. PKK’nin bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri, çok ciddi bir desteği olan bir siyasal harekettir” demiştir. Bunun üzerine İstanbul Bakırköy 2. Sulh Ceza Hâkimliği, Tahir Elçi hakkında 19.10.2015 tarihinde yakalama emri çıkarmıştır. Yakalama kararı “terör örgütü propagandası yapmak suçundan şüpheli hakkındaki soruşturmanın sonuçsuz kalması P Bir çifte standart örneği nı sağlamak amacı ile yurtiçinde saklandığı, tüm aramalara rağmen kendisine ulaşılamadığından ve tebligat yapılamayacağı anlaşıldığından” çıkarılmıştır. Yakalama kararında gösterilen gerekçe ilginçtir. Çünkü Diyarbakır Baro Başkanlığı, Diyarbakır Adliye Sarayı’nın 4. katında bulunmakta, Tahir Elçi de gününün büyük bölümünü burada geçirmektedir. Nitekim yakalama emrini yerine getiren polisler Tahir Elçi’yi burada bulmuşlar, İstanbul’a getirmişlerdir. Bu yazının yazıldığı saatte (Salı, 10.40) Diyarbakır Baro Başkanı İstanbul’da gözaltındaydı. HHH Yazımızın konusu “PKK terör örgütü değildir!” sözlerinin bir suç oluşturup oluşturmadığını, düşünce ve anlatım özgürlüğü kapsamında ele alınıp alınmaması gerektiğini tartışmak değildir. Amaç, benzer olaylarda uygulanan çifte standarda dikkat çekmektir. Biraz geriye gidelim… 18.6.2014 tarihinde Ülke TV’de yayımlanan “Bıçak Sırtı” adlı tartışma programında konuşmacılardan biri de o dönem Star gazetesinde köşe yazıları yazan Orhan Miroğlu’dur. Söz terör olaylarına geldiğinde Miroğlu şu açıklamayı yapmıştır: “PKK terör örgütü değil, kendi topraklarında belli bir siyasi programı hayata geçirmeye çalışan bir politik harekettir.” Bu sözler ile Tahir Elçi’nin sözleri arasında hiçbir fark yoktur. Orhan Miroğlu, bu sözleri nedeniyle sulh ceza hâkimliklerince kovuşturulmadığı gibi 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimlerde Mardin’den AKP milletvekili seçilmiştir. HHH Eğer yukarıdaki sözler bir suç oluşturuyorsa yasalar, söyleyenin iktidar yandaşlığına ya da karşıtlığına bakmadan herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Yurttaşlar arasında eşitliği gözetmeyen çifte standartlı hukuk, “hukuk” değildir. C M Y B