19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Ekim 2015 EDİTÖR: ASLAN YILDIZ TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Bize şefkat tokadı vuruldu’ 7 Haziran seçimlerini değerlendiren eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Nimetin kadrini kıymetini çok bilememişiz ki millet bize bir şefkat tokadı vurdu. ‘Gururlanma, kibirlenme’ dedi” diye konuştu. ski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 7 Haziran’da AKP’nin tek başına iktidara gelememesiyle ilgili, “Nimetin kadrini kıymetini çok bilememişiz ki millet bize bir şefkat tokadı vurdu. ‘Gururlanma, kibirlenme, senden büyük Allah var’ dedi. Millet, bize şefkat tokadını vurduysa kızamayız. Bu seçime başımız dik giriyoruz. Millet, 5 ayda her şeyi gördü. Tek başına iktidar olmazsa başımıza hangi çorapların örüleceğini herkes gördü. Memleketi seven herkes, bu seçimde hayırlı bir karar verecek. Biz o karara saygı duyacağız. Tekrar ayağa kalkacağız” dedi. Partisinin Manisa’da düzenlediği toplantıda konuşan Arınç, Manisa’da 6 milletvekili çıkarmayı hedeflediklerini belirtti. Arınç, 7 Haziran seçimlerinden sonra bazı partilerin iktidar olmak gibi bir niyetlerinin olmadığını da vurgulayıp, şöyle devam etti: “Bugün 4 parti barajı aşma iddiasında. İyi de barajı aşmak yetmiyor ki. Bir parti, sadece barajı aşmak için çalıştı. Barajı aşıp ne olacaksın? İktidar mı olacaksın? ‘Barajı aşıp Tayyip Erdoğan’ı başkan yaptırmayacağız. AK Parti’yi iktidardan düşüreceğiz. Memleketin halini ben düşünmem ne olur haber 15 E sa olsun’ düşüncesi var. Hükümet gitsin de ne olursa olsun. Bu memleket hükümetsiz kalırsa terör ne olur, ekonomi ne olur? Bu 4 ay içinde çok yorulduk, çok sıkıldık” dedi. Çolak, Başkan’ın elini öptü 1 Kasım seçimleri için aday olan AK Parti Antalya Milletvekili adayları, Antalya İl Başkanlığınca Antalya Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda bir araya geldi. Proje tanıtım toplantısına, eski milli futbolcu Tanju Çolak da (solda) katıldı. Çolak’ın, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’e sarılıp elini öpmesi dikkat çekti. Öylesine Geriye Gittik ki... lerdi. Arayıp tarayıp İgneada’da Mert Gölü çevresinde karar kıldılar. Turizm Bakanlığı’nın gelişme planında, Bulgaristan sınırından başlayıp İstanbul’a ulaşan bir sahil yolu da öngörülüyordu. Ama Celâl Bayar’ın öncülük ettiği “Bu kış komünizm gelecek” tutturmacası o kadar etkiliydi ki, başta Milli Savunma Bakanlığı’nın çalışmalarında bu yoldan söz edilmiyordu. Çünkü çok tehlikeliydi! İgneada, dünyadaki üç subasar orman (longoz) alanından birine sahipti. Kooperatifin aldığı arazinin bir bölümü de sazlıktı. Proje hazırlıkları sürerken, gençler ayağa kalktılar. Oluşturulacak yerleşim yeri, doğayı tahrip edecekti. Her hafta İgneada’da gösteriler düzenlendi. Sonra kooperatif işi mayna oldu. Kooperatif hayatta ama çözüm arayışı sürüyor. Birkaç gün önce geçici seçim hükümetinin bakanı, İgneada’nın üçüncü nükleer santral için seçildiğini büyük bir başarı olarak açıkladı. Başta Cumhuriyet ve çok az yayın organı yanlışı dile getirdiler ama ayağa kalkan olmadı. Doğayı yok ederek ülkeyi kalkındıracaklarına inananlar(?) İstanbul’un kuzey ormanlarını talan etmekle yetinmemeyi, aksine Batı’ya doğru uzatmayı yeğlemişlerdi. Talanı hoşgörüyle seyretmek gibi bir alışkanlık oluşturulmuştu. Talancılar da bu geriye gidişi tepe tepe kullanmaya koyulmuşlardı. HHH İgneada öyküsünü, geriye gidişin son ve en taze örneği diye yazdım. Hangi alanda geriye gitmedik ki... Alın eğitim alanını. 4+4+4’le başlayıp eğitimin imam hatipleştirilmesi girişimiyle, parlak gençlerimizin kişisel çabaları, kimi örnek eğitim kurumları bile uluslararası eğitim düzeyinde nal toplamamızı engelleyemiyor. Okullara “ölü yıkama” dersi konması zor, ama ölü yıkama kursları açılırsa şaşırmayın. Çünkü ileri gittiğimiz tek alan var: Yağcılık. HHH Yasalarda yapılan değişikliklerin tek amacı ve uygulama nedeni var: iktidar karşıtlarını susturmak ve hapisle terbiye etmek! Son örnek “kuvvetli şüphe”den “makul şüphe”ye dönüş oldu. Yeniden 12 Eylül paşalarının uygulamasına dönüldü. Kimlikleri kontrol etmek ve nüfus kayıtlarına göre makul şüphelilere ulaşmak... IŞİD’in eylemci üyelerinin, hatta canlı bomba adaylarının aralarındaki telefon konuşmaları bile izleniyor, ama ne hikmetse makul şüpheli bile sayılmıyorlar. Terör örgütü PKK’ye silah yığınağı yapması için olanak sağlanıyor, görmezden geliniyor. Şehit cenazeleri birbirini izlemeye başlayınca da suç ortaklığını unutturmak için babalanmalar, atıp tutmalar dönemi başlatılıyor. Kendileri dışındaki herkesi suçlayarak aklanacaklarını sanıyorlar... Kaç yıl geriye gittiğimizi onlar da biliyor ama söyleyemiyor. HHH Geriye gidişimiz yazdıklarımla sınırlı değil. Ama yerim bitti. Birbirimize düşmeyiz Barajı aşsan ne olacak Arınç konuşmasında, 7 Haziran seçimlerinden sonra terör olaylarının arttığına da dikkati çekip, “7 Haziran’dan sonra terörü hortlattılar. ‘AK Parti’ye her taraftan yüklenelim’ diyorlar. Seçimden sonra bu terörün kökü kazınacak. Kafalarına balyoz gibi iniyoruz. İnmeye devam ediyoruz. Biz yıllardır terörle mücadele ediyoruz. Çözüm süreci içinde gözyaşının dökülmediği ülke halindeydik. Şimdi, ‘Ülkeyi yönetirken iktidardan düştüler ve zayıf zamanları’ diyenler sevinmesin, biz birbirimize düşmeyeceğiz. Birliğin ve beraberliğin en güzel örneğini vereceğiz” dedi. Bülent Arınç l DHA 1 970’lerin sonuna doğru kimi gazeteciler uluslararası gazeteciler tatil köyü kurma hayaliyle bir araya gelmiş DHA Üniversitede internete sansür HAKAN DİRİK ge Üniversitesi’nde internete girişte “fiili yasak” uygulanıyor. Akademisyen ve öğrenciler, sitelerin büyük bölümüne erişemiyor. Üniversite yönetimi, mazeret olarak, yasağın video ve ses yayını yapan siteleri kapsadığını, ama video ve ses barındırmayan sitelere de erişimin engellenmiş olabileceğini açıkladı. Yine de bunun so E run edilmemesini isteyen üniversite yönetimi, engellemenin yalnızca “mesai saatlerini” kapsadığını bildirdi. Buna göre akademisyen ve öğrenciler, okulda olmadıkları saatlerde, okuldaki internet sistemine serbestçe girebilecek! “Ege Üniversitesi Network Yönetim Grubu” imzalı iletide “Üniversitenin internet çıkışları, bant genişliğinin yetersiz kalması nedeniyle” bu uygulamaya gidildiği be lirtildi. Akademisyenler, engellemenin yasakçı zihniyetin yeni bir ürünü olduğu görüşünde. Örnek olarak radyo ve televizyon ya da sinema bölümünde okuyan bir öğrenciye “görüntü ve ses içeren bir siteye girme” denilemeyeceğini kaydediyorlar. Ayrıca girilmek istenen adreslerin “gerekçe” ile bildirilmesini istemenin, düşünceyi denetim altına alma çabası olduğunu vurguluyorlar. Emek sayfalarına ne oldu? ncelikle Cumhuriyet gazetedemine daha fazla yer ayırmasını Ö sini her zamankinden daha rica ediyoruz. Çokuluslu şirket CEçok gururla sahiplenebileceğimiz O’larının ya da hangi şirketin kim Gerçekler Saklanabilir mi? er “karanlık” olaydan sonra yayın yasağı konuluyor. Nedenini biliyoruz aslında; karanlıkta kalmasında yarar görülüyor. Önce şu genel geçer gerekçeye bakalım: Hiç kimse, hiçbir yayın organı “soruşturmanın selametini” zedelemeyi, suçluların yakalanmasının önüne geçmeyi düşünmüyor. Yayın yasaklarının bu anlamda bir işe yaradığını da inanan yoktur. İkisini birbirinden ayıralım; soruşturmalarla ilgili, suçluların yakalanmasına yönelik “soruşturma dosyası ile ilgili gizlilik kararları” ile yayın yasaklarının ilgisi yok. Yayın yasaklarının amacının başka olduğu Ankara kıyımı ile ilgili yasakta açık seçik kendini gösterdi zaten. Eskiden yayın yasağı kararlarının içine gizlenen gerçek amaç bu kez resmen yazıldı. Olayla ilgili eleştiri de yayın yasağı kapsamına girdi. Meslek örgütleri yasağın hukuka aykırı olduğunu açıkladılar. Yasaklar şimdi yargı önündedir. Başta Cumhuriyet olmak üzere pek çok gazete ve internet sitesi de bu hukuksuz yasağı tanımayacaklarını açıkladılar. Hukuksuz, çünkü evrensel hukuk ilkelerine açıkça aykırı, ayrıca kanunsuz; anayasaya, yasalara da aykırı, çünkü “basın hürdür sansür edilemez” hükmünü kabaca çiğniyor. Bu hukuksuz, yasalara aykırı karara gazeteler uymayı neden reddettiler? Gazeteciliğin en temel kuralı halkın haber alma hakkıdır. Bu kuralı benimsemeyen, halkın haber alma hakkına konulan, ki iktidarlar bunu sık sık denerler, yasaklara boyun eğenler gerçekte gazetecilikle aralarına mesafe koymuş olurlar. Biz yayın yasakları söz konusu olduğu zaman şu soruyu soruyoruz: Gizlenmek istenen ne? “Soruşturmanın selameti” için, suçluların yakalanabilmesi için teknik kimi bilgilerin gizlenmesi mi amaçlanıyor, yoksa tam tersi sis perdesinin koyulaşması, olayın arka planının, arkadakilerin gün yüzüne çıkmasının önlenmesi mi isteniyor? Bugüne kadarki deneyimlerimiz genellikle gizliaçık yasakların, faillerin bulunmasının zorlaştırılmasına hizmet ettiğini bir seviyeye çıkaran, bu uğurda ter akıtan herkese sonsuz teşekkürler. Gazetenin sadık bir okuru olarak çevremdeki dostlardan da sıklıkla duyduğum bir eleştiriyi aktarmak istiyorum. Kendini ‘sol’da tanımlayan bir gazetenin hiç değilse ekonomi sayfalarında emek gün le birleştiğinin bilgisinden ziyade emek gündemi bizi daha çok ilgilendiriyor. İkinci talep ise şu: Cumhuriyet toplumsal barış için emek veren bir gazete, ancak söylemde bazı hatalar olduğu kanaatindeyim. Hem toplumsal barış deyip ölüler arasın da dahi bir ayrıştırmaya girişilirse bu toplumsal barışa hizmet etmez. Cumhuriyet gazetesinin gerçek dostları sosyalistlerdir. Bu bizce çok önemli olan iki hususu yetkililerle paylaşmanız bizleri çok mutlu edecektir. Zira bu iki husus salt benim değil çok sayıda dostun, yoldaşın talebidir. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Sevgiler... Erkan Doğan H gösterdi. Siyasi cinayetlerle ilgili soruşturmalarda konulan resmi ya da gayri resmi yasaklar, saklama, üstünü örtme, rapor gizleme çabaları hep arkadakileri koruma amacına yönelikti. Bu nedenle Uğur Mumcu cinayeti hâlâ karanlıktadır. Hâlâ “tuğlayı çekersek duvar yıkılır” mantığı egemendir. Hrant Dink cinayeti ile ilgili aradan bunca yıl geçmesine karşın sır perdesi aydınlanamamıştır. Nedeni gizli açık yasaklardır, halkın haber alma hakkının şu ya da bu şekilde engellenmesidir. Bir parça ilerleme kaydedilmişse bu da suçluların peşini bırakmayanların, basının gayreti ile olmuştur. İşte bu nedenle gazeteler, internet siteleri Ankara kıyımı ile ilgili yayın yasağını dinlemeyeceklerini, halkın haber alma hakkını esas alacaklarını açıkladılar. İyi de yaptılar. IŞİD canilerinin yaptıkları ettikleri, hazırlıkları, kanlı kıyımı nasıl planladıkları tam değilse de büyük ölçüde kamunun bilgisine sunulmuş oldu. Peki, basın yayın organları bu yasaklara uymayacaklarını açıklamakla suç mu işlemiş oldular? Hayır, çünkü olayın perde arkasını açıklamakla, eleştiri yasağını reddetmekle yayın yasağı ile amaçlandığı söylenen suçluların ortaya çıkmasına hizmet ettiler. Ayrıca da arka plandakilerin ortaya çıkması konusunda da duyulması gereken haklı kuşkuların derinleşmesini sağladılar. Şimdi yayın yasaklarını koyanların düşünmesi gereken önemli bir konu var. Herkesin bildiği gibi yasakların arkasındaki irade siyasi iradedir ama karar alanların da, yasakların “devleti koruma refleksi” ile konulduğunu söylemeleri pek işe yaramayacaktır. Çünkü herkes yani halk olup biteni bilme hakkının neden önlendiğini soracaktır. O nedenle “soruşturmanın selameti” ile halkın olup biteni bilme hakkını birbirinden net bir şekide ayırabilmek, yasakların sorumluluğuna ortak olmamak gerekiyor. Daha açıklanması gereken pek çok sır var. Ve bu sırlar öyle anlaşılıyor ki, medya olmadan ortaya çıkarılamayacaktır. Kâtibin engelli olmasının önemi ne? .10.2015 tarihli basımlerek haber yapılmış olduğu“kim” sorusuna cevap ararken 02 da yayımlanan “Kâtip nu görüyorum. Haber konuböyle bir niteleme tercih etti. 18 yılı 18 aya indirdi ve ertelesu suçu işlediği belirtilen zabıt Zaten ziyadesiyle toplumsal aydi” başlıklı haberde, Antalya’da asliye ceza mahkemelerinden birinde görev yapan “protez ayaklı”, “engelli” zabıt kâtibinin hâkimin elektronik imzasını kullanarak suç işlediği belirtilmekte. Ancak bir kez daha habercilik tekniği ile bağını kuramadığım şekilde sözcükler seçikâtibinin engelli olduğu yahut protez ayaklı olduğu haberde hangi amaçla belirtiliyor, anlamak mümkün değil? 5N1K’nin “nasıl”ına cevap verirken şüphelinin suçu işlemesinde protez ayaklı veya engelli olmasının bir etkisi olmadığı anlaşıldığına göre muhtemelen haberi yapan rışma ve kutuplaşma yaşıyorken insanları milliyet, ırk, dil, din, cinsiyet, akıl ve beden zaafları ile daha fazla ayrıştırmama konusunda özenli olunması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuyla ilgili yazdığım yorum da ne yazık ki yayımlanmadı. Saygılarımla... M.Emrah Arık Sizi selamlıyorum ncelikle ülkenin karankendilerine şükranlarımı sunduÖ lık günlerinde toplumu ay ğumu bilmenizi istiyorum. Gerdınlatma görevini üstlenen Gaçekleri yazmak zor ve ciddi bir zete ve Gazetecileri saygı ile selamlıyorum. 10 Ekim’de hayatlarını kaybeden Demokrasi ve Barış şehitlerine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türkiye halklarına sabır diliyorum. Benim bugün size yazma nedenim şudur ki; ülkenin bu zor, kanlı ve karanlık günlerinde toplum için çalışan, toplumun gerçekleri görmesini sağlayan ve korkmadan yazan Cumhuriyet gazetesi aydınlarına, yöneticilerinden yazarlarına kadar herkesi tebrik ettiğimi ve İnternet sitenizdeki yazım hataları iştir. Kolay olan yalandır, iftiradır... Gerçekler acıdır ve alışılmışın dışındadır... Irk, din ve mezhep ayrımı yapmadan, eşit bir yurttaşlık ve gazetecilik hizmeti sağladığınız için sizlere minnettarım. Toplumun belli bir kesiminin her geçen gün çeşitli gazeteler tarafından dışlandığına ve hedef gösterildiğine şahit olurken, Cumhuriyet’in bu tarafsız, başı dik duruşunu en içten dileklerimle selamlıyorum. Saygılarımla... Harun Çınardal umhuriyet’i internet üzerinC den takip etmeyi tercih ediyorum, fakat haber içeriklerinde çok fazla yazım yanlışı ve anlatım bozukluğu var. Bazen de üst paragrafta yazılan şeyler aynen aşağıda kopyalanıyor, konudan alakasız biçimde. Pek çok insanın gazete satın almak yerine internetten takip ettiğini düşünecek olursak bu sorunlar fazlasıyla göze batıyor. En basit Word’de bile yazım hatalarını bulan eklenti var. Siz de bence bu konuya özen gösterilmesini sağlayabilirsiniz. Saygılarımla... Nazlı Turan 17 Ekim, 5. sayfa: “Açıklarsam Davutoğlu rahat edemez” başlıklı haberde “zaafiyet” diye geçen sözcük yanlış. “Zaaf” doğru, ama “zaafiyet” değil... “Zafiyet” (a uzun) diye söyleyip yazmak gerekiyor... Emre Yazman Ekim, spor sayfası: Bağış 14 Erten “Estiği, üfürdüğüne göre dünya futbolunda yaktığı cürüm giderek azalan Türkiye”den söz ediyor. “Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın” diye yaygın olarak yanlış söylenen atasözüne gönderme yapmış. “Cürüm” suç, günah anlamına gelir. Atasözünün doğrusu ise “Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın”dır. “Cirim” hacim, cüsse anlamındadır. CürümCirim Demirtaş: Silahları hangi betona gömecekler? KISA... KISA Yapılmışı yapmayın ürriyet gazetesinin H 28 Haziran sayısında Sadettin Teksoy ile Hakan Gence’nin yaptığı bir söyleşi var. 04.10.2015 tarihli gazetenizde ise Sayın Teksoy ile yapılmış tam sayfa bir yer aldı. Sanki kopyalanıp yapıştırılmış gibi. Ya pılmışı yapmak gözümüzün nuru gibi baktığımız Cumhuriyetin yeni yayın düzeninde ne zamandan beri yer alıyor. Kâğıda da günah, sayfayı çıkarmak için emeği geçenlere de günah. Okuyucuyu da umursamazlık. Saygılarımla... Bekir Emre ‘Kürt illeri’ Kasım Perşem8 be günü Sayın Pınar Öğünç’ün “Si lah hepimizin alnında dayandı” röportajının giriş kısmında kullanılan Kürt İlleri tanımının kullanıldığını gördüm. Bildiğim kadarı ile Türkiye’de il ler Türk illeri, Kürt illeri, Laz illeri veya başka etnik gruplara göre ayrılmamaktadır. Burada kullanılan tanıma itina gösterilmesi, bu gazeteyi okuyanlara karşı bir borç olsa gerek. İyi çalışma dileklerimle. Oktay Rauf Basa H Selahattin Demirtaş, Londra Cemevi’ni ziyaret etti. Zencani’nin şovunu da merak ederiz “Babek Zencani şov yaptı” başlıklı haberde, Zencani’nin ne tür hareket, konuşma veya eylem yaptığı belirtilmemiş. Kolay gelsin, iyi çalışmalar. Ali Durmaz Bilginiz olsun istedim. “Ankara uyurken elçilikler önlem aldı” haberinizdeki resim Ankara değil “İSTANBUL Gümüşsuyu ALMAN KONSOLOSLUĞU fotoğrafıdır.” (Lütfen dikkat edin bilen bilir bunları.) Saygılarımla… Kaan Kurşun Elçilik değil Alman Konsolosluğu Deniz Som’u anarken Yazarımız Deniz Som’un ölüm tarihi 15 Ekim 2008 değil, 15 Ekim 2010’dur, Saygılarımla... Serdar Güray DP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Londra’da Dominion Centre Wood Green Kapalı Salonu’nda vatandaşlara hitap etti. Londra Cemevi’ni de ziyaret eden Demirtaş, Ankara’da yaşanan katliama değinerek “Katliama karşı en güzel cevap beraber olmaktır. Temennimiz Ankara Garı’nda bir araya gelen güçlerin iktidar olmasıdır” dedi. Periscope’den canlı yayınla BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “PKK silahları betona gömmelidir” sözlerini değerlendirdi. Demirtaş, “Yani ‘Hadi silahlarınızı betona gömün’ diye Kandil’e seslendiğinde, oradakiler de ‘Hadi getirelim gömelim’ demezler, demiyorlar. Bu iş için bir yasa çıkarması lazım parlamento. Silahlarını nereye bırakacaklar? Hangi betona gömecekler? Bu betonun çimentosunu, kumunu nerden alacak? Erdoğan ve Davutoğlu’nun PKK’nin silah bırakmasını yürekten istediğine inanmıyorum. İnansaydılar bu yasayı çıkarırlardı” dedi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle