19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 14 Ekim 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 nkara’yı kana bulayan dehşetengiz katliam, vicdanı olan tüm insanların soluğunu kesti. Yüreğimiz yaralı. Gözümüz kanlı. Acının ağırlığı altında ezildik, sustuk. Zaten söylenecek ne kaldı ki? Her şey söylendiğinde hiçbir şey söylenmemiş sayılmaz mı? Faili meçhul bir cinayetin aydınlatılmasında sorulacak ilk soru, “kime yarar” olmalıdır: Cui Bono? Formül, çağımızdan 2200 yıl önce Roma Konsülü ve Baş Yargıcı Lucius Cassius Longinus Ravilla’ya aittir. Hatip ve hukukçu Çiçero’nun MÖ 52 yılında suçluluğuna kesin gözle bakılan bir masumu idamdan kurtarmasına yaramış, dünya literatürüne “Pro Milone” diye anılan savunma metniyle kazandırılmıştır. “Kime yarar” sorusu, gayet net anlaşıldığı gibi faili meçhul suçun sonucunu izleyerek nedenine varmayı hedefler. İki bin küsur yıldır geçerliliğini korumuş bir kuraldır. Peki, erken seçimlere çeyrek kala yapılan suikast, Türkiye’de kimlerin işine yaradı, hangi oluşum ya da partiye hizmet etti? Resmi görünürlüğü olan hiç kimseye, hiçbir partiye yarar sağlamadığı kesin. HHH Demek failler kim ise, Türkiye’de birilerinin işine yaramayı düşünmüyorlardı! Doğrudan halkı hedef aldılar, ülkeye zarar vermek istediler. Dolayısıyla failler yerli bile olsa, azmettirici yabancı olabilir. Peki, böyle bir katliam dışardaki hangi güçlerin ve neden işine yarar? Doğrudur, yanlıştır, şahsen iki varsayım üstünde duruyorum. Bunlardan biri, elbette IŞİD olabilir. Zaten Ortadoğu’dan başlayıp tüm dünyada cihat peşinde koşan IŞİD’in Türkiye’yi Suriye gibi yangın yerine çevirmek istemesi olağandır. IŞİD’in yakın zamana kadar Laleli’de “askerlik şubesi” vardı. Avrupa ve Türkiye’den gönüllüler, bu şube üzerinden Suriye’ye geçiriliyor, ellerine de 400’er dolar yol parası veriliyordu. Örgüt Bağcılar’da mağaza açtı, IŞİD tişörtleri, bayrakları falan satıyordu. Reyhanlı’yı da alışveriş merkezi yapmışlardı. Suriye’de savaşanlardan bazıları Bolu’da eğitildiklerini, Sarıkamış’ta talim yaptıklarını söylüyordu. Ankara’yı IŞİD’cilerin vurmasından kolay ne var? A “Politikada her hata, bir cinayettir.” EUGENE CHATELAIN Bakan Bey siz neden gülüyorsunuz? ir çift güvercin havalansa/ Yanık yanık koksa karanfil/ Değil bu anılacak şey değil/ Apansız geliyor aklıma/ Sevdiğim çiçek adları gibi/ Sevdiğim sokak adları gibi/ Bütün sevdiklerim adları gibi/ Adınız geliyor aklıma” (Melih Cevdet Anday). Katliamda ölen tüm yoldaşlar için saygıyla. Bu arada, Bakan Bey, siz neden gülüyorsunuz? Ankara’da yer gök acı; yer gök ana, kardeş, dost çığlığı; yer gök ölüm, siz neden gülüyorsunuz? Kendinizi bir bilgisayar oyununda mı hissediyorsunuz? Gökten parçalanmış insan kemikleri, derileri, kafatasları yağmur gibi yağarken siz neden gülüyorsunuz? Yüzlerce genç insanın, hayalleri uzayın büyük boşluğunda dağılırken, siz hangi hayalin peşindesiniz ki böyle gülüyorsunuz? O anda bir ihale haberi mi aldınız ya da size piyango mu vurdu, öyle neşeli, öyle tasasız gülüyorsunuz? Bakan Bey, yurt sevgisinin, insan sevgisinin başladığı yer, ailedir. Elbette siz de ailenizi korumak istersiniz, yoksa siz “aman benimkiler emin ellerde” diye mi güldünüz? Yoksa ilkokul öğretmeniniz sizin canınızı çok mu sıktı, çünkü ölenlerin pek çoğu gencecik öğretmenler, bir çeşit rahatlama mı oldu sizde, bunun için mi gülüyorsunuz? Yoksa.. yoksa hayatı boyunca evine ekmek götürmek için çalışan, haklarını çiğnetmemek için mücadele eden insanlara “Siz kim oluyorsunuz, bu ülkeyi biz yönetiyoruz, her şey bizden sorulur” diyerek, iyi bir ders verdiğinizi düşünerek mi güldünüz? İçinizden, “bunların iki çift ayakkabıları yoktur ama başkente gelecek parayı bulurlar” diye çok iyi bir kelam bulduğunuzu düşündüğünüz için mi bu gülme? Ya da oynadığını sandığınız bilgisayar oyununda ambulansların 2 kilometrelik yerden yarım saat sonra geldiğini gördünüz, bu size bir artı puan mı getirdi? Onun için mi güldünüz? Yaşasın rakiplerimi atlattım. Bir yazar, bir anne ve bu ülkenin yurttaşı olarak hangi ruh halinde olduğunuz beni ilgilendiriyor. Her şey bir yana insan biraz rol yapar. Üzgünmüş gibi görünür. Ama siz öyle pervasız bir bakansınız ki, aleni gülüyorsunuz. Bunu anlamak benim için öylesine zor ki, lütfen biraz yardım edin. Söyleyin, “barış” için yürüyen bu insanlar sizin için ne ifade ediyor? Dostlar mı, düşmanlar mı, yurttaşlar mı? Merak ediyorum, Tanrı’ya inanır mısınız? Bir yolculuğumda artık bir müze olan Nazi kamplarına gitmiştim. Şöyle bir yazı vardı duvarda: “Eğer Tanrı varsa, kendisine inanmam için benim önümde diz çökmesi gerekir.” Şimdi bu yazıyı düşünüyorum, gökten insan parçaları yağarken hangi Tanrı utanmaz. Hangi insan yaşadığı için utanmaz! Fakat siz gülüyorsunuz? Siz bu ülkenin bakanısınız. Benim, bizim gibi emekçilerin vergilerinden kesilen parayla yaşıyorsunuz. Tanrı size gökten para indirmiyor. Bize karşı bir sorumluluğunuz var. Hemen bu katliamın sorumlularını bulmak! Bu iş gökten insan parçaları yağarken gülmekle olmuyor. Size ödediğimiz paranın hakkını verin! Madem kapitalist bir düzende yaşıyoruz. İşinizi doğru yapın! Gülmeyin! Her yaştan, her görüşten pek çok kadın yoldaşımızı yitirdik. Kadınları ikinci sınıf insan gibi gören bir düşüncenin bakanısınız. Ama sonuçta sizi de bir kadın doğurdu. Sizin de bir ananız, bacınız, kızınız vardır. Onları ağlarken hiç gördünüz mü? Sessizce ağlarlar ama gözyaşları tüm kadınların gözyaşlarıyla oluşturdukları bir ırmağın sularına karışır. Sizin de ananızın gözyaşları Ankara’daki akan kadın gözyaşlarına katıldı. Gülmeyiniz! Gözyaşları sel olmuş akarken gülünmez! Size söyleyecek söz bulamaz hale geldim. Ama 10 Ekim gecesi, televizyonda sizi gülerken gördüm, bunu asla unutmayacağım. Hiçbirimiz unutmayacağız. “B Suçlu bilinmiyor, sorumlu belli! İran Komandoları/Tahran HHH Ama bir olasılık daha var: İran. Petrol paralarının bir bölümü Türkiye’deki alavere dalavereyle iç edilen İran, AKP iktidarına Ortadoğu’daki Şii düşmanlarına ve başta IŞİD; Suriye’de [email protected] Esad rejimini devirmek için çalışan Sünni oluşumlara verdiği destek dolayısıyla çok kızgın, çok kinli… İstikrarsızlaşan bir Türkiye, dünyaya halen Ortadoğu’nun istikrar kalesi olarak görünen İran’ın hem işine yarar, hem de öcünü alır. Üstelik, İran’ın çok gizemli istihbarat örgütü VEVAK, bizim MİT’i suya götürüp susuz götürecek kapasitede olup; geçmişte de gördük, Türkiye’de CIA ile MOSSAD’a parmak ısırtacak işler yapmıştır. Diyelim ki Suruç’tan Ankara’ya Türkiye’yi kana bulayan suçlular bulundu, azmettirenlerin de suçtan ne yarar sağladıkları aşağı yukarı ortaya çıktı. Peki, iktidar sütten çıkma ak kaşık mıdır? Hayır! Katliamların suçlusu olmasa bile, sorumlusu AKP iktidarıdır. Çünkü İran’ın “kaybolan” paralarından Ortadoğu’da izlenen Sünni yanlısı savaşçı politikaya, Türkiye’yi düşman komşularla çeviren, AKP’dir. HHH Zaten düşmanı sınırlarımızdan içeri sokup, bazılarını vatandaşlığa kabul eden de AKP’dir. Devletin istihbarat ve güvenlik kurumlarını yandaş kılacağım diye iğdiş edenler, AKP muktedirleridir. IŞİD’in Türkiye’de cirit atmasına yol açan ve çanak tutan AKP hükümetleridir. Halkı bizler ve sizler olarak bölen, toplumu ayrıştıran, muhalifleri şiddetle bastırmayı seçen, Alevi düşmanlığını körükleyen bu iktidardır! Sonunda mafyanın desteğine muhtaç olacak kadar küçülen, Sedat Peker’e kan ve tehdit dolu seçim nutukları attıran da AKP’dir! Ankara’daki insanlık failleri, kurbanlarıyla birlikte öldü. Azmettiricilerin kökü zaten dışarda. Bu katliamın hesabını suçlusu değil, sorumlusu verecek! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Köşemen Nobel Ödülü’nün yarattığı tartışma ziz Sancar’ın kazandığı Nobel Kimya Ödülü sonrasında özellikle sosyal medyada gelişen, sonra klasik medyaya da yansıyan tartışmayı kastetmiyorum. Ama onunla ilgili birkaç söz de söylemek gerek. Aziz Sancar sonuna kadar hak edilmiş ve tüm insanlığa yarar sağlayacak bir ödül kazanmış. Üstelik ülkesiyle övünen bir bilim adamı. Ama bu nitelikler bazılarımıza yetmiyor. Dünyada verilmiş hiçbir ödülün hak edilerek kazanılmadığına inandığımız için hemen altında bir Çapanoğlu arıyoruz. Hele bu ödülü bir Türk vatandaşı kazandıysa kesinlikle bir şike olduğuna, ödül kazanan vatandaşımızın mutlaka bir falsosu olduğuna, vatanı aleyhine çalışmış olabileceğine, “Türk” olmadığına inanıyoruz. Çünkü bir Türk vatandaşının uluslararası önemli bir ödülü hak ederek kazanamayacağına eminiz. Sevinmesini bilmiyoruz, sevinecek bir durum oldu mu da sevinmemek için gerekçe arıyoruz. Bu toplumsal bir aşağılık kompleksi midir, bilemem. Kuşkusuz toplumbilimcilerin, toplum psikolojisi üzerine çalışanların bu tüm toplumu saran ruh haline açıklamaları vardır. Ama Aziz Sancar’ın vatanı, milleti, ırkı ne olursa olsun insanlığa büyük bir hizmette bulunduğu ve ödülü hak ettiği kesin. Kendisini yürekten kutlarım. Ve ülkemizden böyle büyük bir bilim adamı çıktığı için gurur duyuyorum. “Nobel Ödülü’nün yarattığı tartışma”ya gelirsek. Nobel Edebiyat Ödülü’nü (nedense “Beyaz Rusya” dediğimiz) Belaruslu bir yazar kazandı. Svetlana Aleksiyeviç, gazetecilik eğitimi almış. SSCB’nin dağılması döneminde yaşanan önemli olaylar hakkında yaptığı röportajlarla, belgesel nitelikli kitapları ile tanınmış. Bu faaliyetleri nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalıp, 11 yıl siyasi sürgün olarak yaşamış. En ünlü eseri II. Dünya Savaşı’nda kadınların yaşadıklarını anlattığı, Türkçede “Nazi İşgalinde Sovyet Kadınlar” adıyla yayımlanan kitabı. Kitap 2 milyon satmış, birçok dile çevrilmiş. Aleksiyeviç’in SovyetAfgan Savaşı, Çernobil Faciası gibi konularda da kitapları varmış. 21 belgesel filmin de senaryosunu yazmış. Tiyatro eserleri de var. Ödülün adı “Nobel Edebiyat Ödülü” olduğuna göre Svetlana Aleksiyeviç’in eserlerinde “edebiyat nerede” diye sorulup kuşkulu bir durum olduğu ima ediliyor. Evet, ilk bakışta Aleksiyeviç bir gazetecidir ve kitapları da birer “röportaj”dır. Edebiyat denilince akla “kurgu”, hatta sadece “roman” geldiği için bu düz mantıkla Aleksiyeviç’i “edebiyatçı” sayamayız, ona “Nobel Edebiyat Ödülü”nün verilmiş olması yanlış, hatta şaibelidir, deniyor. Geçtiğimiz aylarda iki büyük ustayı kaybettik. Yaşar Kemal, roman türünün en büyük yazarlarından olmasının yanında röportajın da büyük ustasıydı. Fikret Otyam ise esas olarak “röportajcı”ydı. Yaşar Kemal de Fikret Otyam da sadece gördüklerini yazmakla kalmamış, inceledikleri konuları ve yerleri görünenin ötesinde kavramış ve edebiyat diliyle anlatmıştır. Onların röportajları edebi nitelikleriyle onlarca yıldan bugüne kalmıştır ve ilk yayımlandıkları günkü tadla okunurlar. Bir gazete yazısı gibi geçici değil bir edebiyat eseri olarak kalıcıdırlar. Svetlana Aleksiyeviç’in kitaplarını da bu gözle okumak gerekiyor. Zaten ödül gerekçesinde de bu niteliği vurgulanıyor. Aleksiyeviç’in ödülü aynı zamanda röportajın bir edebi tür olarak taçlandırılması, ödüllendirilmesidir. A ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 14 EKİM 2015 SAYI: 32879 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.41 05.26 05.49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.07 12.57 16.01 06.50 12.42 15.47 07.13 13.04 16.1 1 Akşam 18.36 18.21 18.44 Yatsı 19.55 19.39 20.00 eğerli okurlarım, siz bu yazıyı okurken, ben Kitap Fuarı nedeniyle Frankfurt’ta olacağım. Fuar bugün yazar Salman Rüşdi’nin yapacağı bir konuşmayla açılacak. 1949’dan bu yana her yıl düzenlenen Frankfurt Kitap Fuarı, dünya yayın sektörünün en önemli buluşması ve uluslararası en büyük kitap etkinliği olarak kabul ediliyor. 2008 yılında Türkiye’nin konuk ülke olduğu fuarın bu yılki konuğu Endonezya. Fuarda, TÜYAP’tan dört çalışma arkadaşımla birlikte Türkiye Yayıncılar Birliği ile birlikte düzenlediğimiz Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’na ilişkin çeşitli ülkelerden yayınevleri ve meslek birlikleri ile görüşmeler yapacağız. HHH 22 yıldır düzenli olarak gittiğim Frankfurt Kitap Fuarı öncesinde içimde hem bir yazar olarak hem de Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı yöneticisi olarak yeni bir şeyler görecek olmanın heyecanını duyardım. Bu yıl ise bu heyecandan eser yok! Nasıl olsun? Ankara’daki kanlı kıyımın üzerinden bir hafta dahi geçmedi. Gözlerimi her kapattığımda üst üste yığılmış cesetler, kan gölleri, çevreye dağılmış beden parçaları, dehşet içinde koşuşturan çaresiz insanlar, D Dertleşme acılı yüzler görüyorum. Çaresizliğin çığlıkları kulaklarımda çınlıyor. Yüreğim derinden yaralı. Kolay değil, 97 can yitirdik; hastaneler ölümle pençeleşen yaralılarla dolu. HHH Dilimin ucuna lanet sözcükleri geliyor. Haykırmak istiyorum. O bombaları patlatan, ocaklarımıza ateş düşüren alçaklara lanet olsun! Halkı kutuplaştıran, yurttaşları birbirine düşman eden, nefret söylemleriyle kendilerinden farklı düşünüyor diye insanları canilere hedef gösterenlere lanet olsun! Diyarbakır’da, Suruç’ta ve daha birçok yerde gerçekleştirilen terör saldırılarının faillerini yakalayamayanlara lanet olsun! Yaşadığımız onca terör olaylarından ders çıkarmayan, gerekli güvenlik önlemlerini almayanlara lanet olsun! Basına, halkın haberleşme özgürlüğüne yasaklar getirerek, sosyal medyayı engelleyerek, insanların acılarını paylaşmak, kıyımı protesto etmek için bir araya gelmelerini zorbaca engelleyenlere lanet olsun! Üzgünüm, elimden lanet okumaktan başka bir şey gelmiyor. HHH Frankfurt’a dün geldim. Karşılaştığım, konuştuğum herkes üzüntülerini dile getiriyor. İnsanlar, Türkiye’nin başkentinin ortasında böyle bir terör saldırısının gerçekleşebilmesini anlıyorlar. Çünkü bu tür olayların benzerlerine Bologna’dan Madrid’e, Londra’ya kadar dünyanın birçok ülkesinde de rastlanmış. Anlayamadıkları, tüm toplumu acıya boğan bu kitlesel kıyım sonrasında bile TBMM’de temsilcileri bulunan siyasal parti liderlerinin bir araya gelememeleri. Bu sorulduğunda doğrusu nasıl yanıt vereceğimi bilemiyorum. Önümüzdeki pazar akşamına kadar buradayım. Yazımı sonlandırırken emek, barış, demokrasi şehitlerimize Tanrı’dan rahmet, geride kalanlara sabır ve baş sağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle