28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 14 Ekim 2015 EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 13 ‘Bomba hattında yaşıyoruz’ SELDA GÜNEYSU nkara Tren Garı’ndaki korkunç patlama bir araya getirdi iki Mumcu’yu... Ortak acı telefon konuşmasına döküldü... 24 Ocak 1993’te, bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren babasının adını taşıyan bir gencin Ankara’daki patlamada bombaların hedefi haline geldiğini öğrenince Özge Mumcu, aileyi aradı; üzüntülerini belirtti. Aile Mumcu’ya karşılık verdi: “Uğur’lar bombalara inat yaşıyorlar... Bombaların acımasızlığına direniyorlar, hâlâ...” Mumcu da onlara seslendi: “Babamdan onlara uzanan bir bomba hattında yaşıyoruz...” 24 Ocak 1993’te bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren yazarımız Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu, gazetemizde yer alan “Uğur Mumcu da bombaların hedefi oldu” başlıklı Özge Mumcu, 22 yaşındaki Uğur Mumcu için duygularını paylaştı... A Özge Mumcu haberi gördüğünde, “yüreğine bir acının oturduğunu” belirtiyor. “Yine bir bomba... Yine bir can...” diye geçiriyor içinden, arıyor aileyi... Telefona hastanede tedavi gören Uğur Mumcu Şahin’in ablası Edge Şahin çıkıyor. Edge, o anı şöyle anlatıyor: “Özge Hanım’ın aradığını öğrendiğimizde çok şaşırdık. Ancak bir o kadar da mutlu olduk. Telefonla görüştüğüm sırada annem kardeşim Uğur’un yanındaydı, onunla ilgileniyordu. Özge Hanım, Uğur’un babasının adını taşıdığı için çok duygulandığını belirtti, iyi dileklerini sundu. Kendisi de bir bebek bekliyormuş, o nedenle hastaneye bizi ziyarete gelememiş. Durumu izin verseydi, mutlaka gelirdi. Yaşadığımız olay o kadar korkunç ki ama bu korkunç olay belki Uğur Mumcu’nun o kaderini de değiştirmiştir. Mumcu, bir bombanın hedefi oldu ve yaşamını yitirdi. Benzetme yapmak istemiyorum, çünkü benzetmek bile kâbus, bu bir katliam... Çok şükür ki kardeşim Uğur’un sağlık durumu iyi... O yüzden ben de diyorum ki, Uğur Mumcu katledilmesine karşın yaşıyor, ölmedi. Uğur’lar bombalara inat yaşıyorlar... Uğur’lar bombaların acımasızlığına direniyorlar... Şimdi yüreklerimiz katliamda yaralanan diğer hastaların da iyi olması için atıyor...” ‘Bugünü de dünü de unutmayacağız, asla...’ Uğur’un annesi Arife Şahin de “Özge Hanım da söylemiş, ‘Yıldırmayacak bizi bu acılar’ demiş. Ben de şimdi diyorum, ‘Yıldırmayacak bizi bu acılar...’ Ülkenin kaderini bizler değiştireceğiz...’ Ortak acı Özge Hanım’la bizi bir araya getirdi belki... Ama bu acılar, insanlığımızı da perçinledi...” ‘Kaderi değiştireceğiz’ Telefon görüşmesinin ardından Özge patMumcu kişisel Facebook hesabından Şa cu Mum Uğur n lana lamada ağır yara hin için bir yazı kaleme aldı: “Neye da ıha çok üzülebilir insan? Babamın yazıs nı okuyan bu çocuğun öldürülmüş olma r diğe bir an taşıy ni ismi sına mı, babamın çocuğun hastanede yaralı yatıyor, ope mi? rasyon üzerine operasyon görmesine Öldürülen her bir kişinin yaşadıklarına mı ya da sürekli bir haksızlıkla insanların üzerine gelen topluma mı? 9 yaşındaki l bir çocuğun bir daha açılmayacak güze gözlerine mi, sırıtan bakan müsveddeleri bom bir an uzan ra onla n ne mi? Babamda ba hattında yaşıyor olmamıza mı? Bugü nü de dünü de unutmayacağız. Asla.” Kanlı ve korkak aynı. Şüpheler değişmiyor. Sorular değişmiyor. Aynı şiddet mütemadiyen meydanları kana, aklı sise buluyor. Belli ki terör denen şey lanetlemekle yerin dibine gömülmüyor. Belli ki başka bir şey yapmak lazım... Şimdiye kadar ne yapmıyorsak onu yapmak lazım. Olayın arkasında IŞİD var. Olayın arkasında uluslararası enerji kaynağı avcıları var. Olayın arkasında Ortadoğu planlamacısı çıkar grupları var. Olayın arkasında çirkin zaaflardan bir imparatorluk kurmuş hükümet var. Olayın arkasında kendi halkını bile ateşe atan bir terör örgütü var. Olayın arkası... Olayın arkası kalabalık; mahşer gibi kalabalık. Olayın arkası karanlık; zifir gibi karanlık. Peki ya bizim arkamız? Bizim arkamız da bir o kadar kalabalık ve karanlık. İnsan aklı her koşulda uysal ve kurbanlık. Hükümetler gelsin gitsin; savaşlar çıksın bitsin; çatışmalar başlasın dinsin, umurumuzda değil. İnceliksiz tercihlerimizle başımıza musallat ettiğimiz iktidarlar sırasıyla adımıza pazarlıklar yapsın ve kaderimize az kazançlı, bol yaralı çentikler atsın, itiraz etmiyoruz. Küçük kazançlar uğruna büyük günahlara ortak olmaya eğitildik. Sistemin tüm tehditlerine eyvallah diyoruz çünkü sistem yıkılırsa altında kalırız sanıyoruz. Oysa altında kalmaktan korktuğumuz sistemin dibinde, en derininde çırpınıyoruz. Tam ensemizde, kalbimizde ve beynimizde öğretilmiş, belletilmiş, içimize işletilmiş yapay bir korku; susuyoruz, bekliyoruz, göz yumuyoruz. Zaman geçsin... Her şey bitsin. Zaman patlayarak geçiyor. Zaman her patlamada bizi daha da ufak parçalara bölüyor. Ufaldıkça güçten düşüyoruz. Bize vaat edilen sözde güvenli küçük gezegenlere tamah ediyoruz. Bu güven ihtirasının girdabında evrendeki en büyük tehlikeyi o küçük gezegenlere ikna olarak inşa ediyoruz. Cinayeti işleyenlerden daha kalabalık olmamız ve “güzel” hayaller kurmamız olanları ve olacakları değiştirmiyor. Biz olanların arkasında ne var diye aranırken ve aklı evvel çıkarımlarla nafile varsayımlar denizinde oyalanırken, olanların arkasında, önünde, tepesinde, kalbinde, tam kalbinde tercihlerimizle bizzat duruyoruz. Tüm savaşlar bizim korkularla güdümlü tercihlerimiz yüzünden çıkıyor ve o ardından ağıtlar yakarak gömdüğümüz insanlar, her seferinde bizim yüzümüzden ölüyor. Çünkü gerçekten sahip olmamız gerekenlerin değil, sahip olmamız gerektiği öğretilen şeylerin peşinden gidiyoruz. Ve bedelinin ne olduğunu umursamadan sistemin bir köşesine meşrebimizce siniyoruz. Sonra bombalar patlıyor. Meydanlar, sokaklar, köprüler, koridorlar, odalar, mutfaklar ve yataklar... İnsanın kendini var saydığı her yer bir anda kana bulanıyor. O kanın içinde eriye eriye yok oluyoruz. Kurtuluş yok, cesetlerimizi bundan böyle hep parça parça gömeceğiz. İsyan etmezsek biz olmayı, bir olmayı hiç beceremeyeceğiz. Bu meydan kanlı meydan. Bu insan korkak insan. Y ıllardır aynı yöntemi kullanarak aynı kötülüğü yapıyorlar. Katil hep aynı... Maktul hep 5 GÜNDÜR, BARIŞ İÇİN ÖLEN EŞİNİN CENAZESİNİ BEKLİYOR 23 yıllık eşinin cenazesini hastane kapısında bekleyen Bediha Baykara, “Çocuklarımın bayramda gideceği bir babası olsun, bir el olsun götüreyim” diyor DP’de bir yetkiliyle görüşmek için gittiğimizde görüyoruz Bediha Baykara’yı. Gözleri uzağa dalmış bir köşede oturuyor. Katliamda hayatını kaybeden Alanya’da mermer ustası olan Hasan Baykara’nın eşi olduğunu öğreniyoruz. 5 gündür hastane kapısında eşinin cenazesini bekliyor, Alanya’ya çocuklarına götürmek için. Acı hikâyesini anlatırMAHMUT ken, “Ben hiç ağlamayaLICALI cağım” diyor. Katliam haberini alır almaz eşine telefonla ulaşmaya çalışmış. Ulaşamayınca da Alanya’dan can havliyle gelmiş Ankara’ya. Baykara, “İlk kez Ankara’ya geldim. Buraları soğuk oluyormuş. Örtümüzü ve ceketimizi başkasından aldık. Alanya sıcak olur” diyor. 23 yıllık eşiyle en son katliamdan önce telefonda konuşmuşlar. Sabah saatlerinde aramış Hasan Baykara, “Ben alana giriyorum. Yolda herhangi bir arama olmadı” demiş. “Ben de gelmek istedim” diyor Baykara, “İlk defa içimden geldi. Sonra da hayır dedim kendime. Bir şey olursa birimize olsun. Çünkü çocuklarımız var bizim evde, güzel çocuklarımız var. Bir görsen abisi, hepsi pırlanta gibi” diyor gözleri dolarak. “Ben hiç ağlamayacağım” diyor bir kez daha... Ankara’da hastane hastane dolaş ‘Bari bir eli çıksın’ H Biz gözlerine bakmakta bile zorlansak da Baykara yaşadığı tarifsiz acıya karşın verdiği sözü tutuyor. Konuşmamız boyunca tek damla gözyaşı dökmüyor. mışlar. Eşini bulamayınca da Adli Tıp Kurumu’na gelerek o geceyi orada geçirmişler. “Gitmek istemedim oradan” diyor Baykara, “Eşime yakın olmak istedim” diye ekliyor. Ankara’da bir gönüllünün evinde kalmış daha sonra, zorla ikna edebilmişler Bediha Baykara’yı biraz dinlenmesi için... ekliyor. Baykara, Ankara’nın soğuğunda beklemenin zulme dönüştüğü saatler boyunca hiçbir yetkilinin kendisine gelip bir bilgi vermediğini söylüyor. Ertesi gün anlamışlar eşinin belki de canlı bombaların en yakınındaki kurbanlardan biri olduğunu... Baykara çiftinin ikisi kız, ikisi erkek olmak üzere dört çocukları var. Erkek çocuklardan birinin adı Barış, en büyük kızı 1 Eylül’de, Dünya Barış Günü’nde evlendirmişler. Beş gündür Ankara’da eşinin cenazesini almayı bekliyor Bediha Baykara. Baykara, “Kızımla konuştum. Anne boş mu geleceksin diye sordu. Ben çocuklarıma babalarını götüreceğim” diyor. Baykara, çocuklarından gizlemeye çalışmış katliamda babalarının vücut bütünlüğünün olmadığı gerçeğini... Onları nefretten korumak için. Bize de “Yazmayın, öğrenmesinler” diyor. Ama bunun olanaksızlığının da farkında. “Çocuklar her şeyin bilincindeler, her şeyi görüyorlar, dünya ellerinde” diye de ekliyor. Çocuklarının nefretle büyümesini istemiyor: “Çocuklarımın babalarının durumunu bilmelerini istemiyorum. Bir eli olsun, DNA’da el çıksın. O eli götüreyim tabutun içine koyayım. Çocuklarının bayramda gidebileceği bir babaları olsun. Demesin, parçası yoktu. Devlete nefretle büyümesin. Benim çocuklarım o kadar sevgi dolu ki...” Gazeteler ve televizyonlara tepki gösteriyor Baykara, “Gerçekleri yazın, gösterin” diyor. “Benim çocuğumun yolunu dağa göstermeyin” diye ekliyor. “Nasıl dağa gidiyorlar diye herkes konuşuyor ya; işte böyle... Sen babasını paramparça ediyorsun, sen annesine ya da kız kardeşine bilmem ne yapıyorsun, çocuk tabiki de gidiyor. Çocuğumun oraya gitmesine izin vermeyeceğim. Barış için babaları kendini feda etti” diyor. ‘Tıraş oldu, güzel giyindi’ Alanya’dan Ankara’ya gelen eşinin “bir düğüne gider gibi gittiğini” söylüyor Baykara, “Eşim çok mutlu gitti. O kadar mutluydu ki: Tıraş oldu, güzel giyindi. Çünkü barışa gidiyordu o” diye ‘Gizlemeye çalıştı ama...’ Barış diyen üç kuzenini kaybetti G ebze Belediyesi CHP Meclis Üyesi Dilek Tan, Ankara’daki katliamda kuzenleri Umut Tan (21), Onur Tan (20) ve Sarıgül Tüylü’yü (36) kaybetti. CHP’li milletvekilleri Fatma Kaplan Hürriyet, Haydar Akar, İl Başkanı Cengiz Sarıbay, Gebze ilçe Başkanı Yakup Yılmaz, milletvekili adayları ve il yöneticileri de yaşanan bu acı olayın ardından CHP’li Meclis Üyesi Dilek Tan’ı yalnız bırakmadı. Dilek Tan, “Ölüm onlara hiç yakışmadı. Ankara’ya barış demek için gittiler, ama o gençlerin barış çığlıklarından korktular. Yılın 365 gününe bir felaket sığdırmaya çalışıyorlar. Şu an sözün bittiği yerdeyim. Tüm demokrasi şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum” dedi. Ali İsmail’den Ali Deniz’e... Ankara’daki katliamda ölen Ali Deniz Uzatmaz’ın, Ali İsmail Korkmaz anmasında çekilmiş bir fotoğrafı, 3 gün önceki cenazesinde gençler tarafından taşındı ersin Üniversitesi Elektrik Bölümü öğrencisi, Emek Gençliği üyesi Ali Deniz Uzatmaz, Ankara’daki katliamda hayatını kaybeden onlarca gençten biriydi. Uzatmaz’ın, Gezi eylemleri sırasında ölen Ali İsmail Korkmaz’ın anmasında çekilmiş bir fotoğrafının, 3 gün önce kendi cenazesinde gençler tarafından taşınması sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri oldu. Ali Deniz’i yakından tanıyan Emek Partisi MYK üyesi Mehmet Türkmen, Ali Gülhan öğretmeni arkadaşları unutmadı M CHP Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet ise “Bu acıyı yaşatanlardan tek tek hesap soracağız. Masumların kanı elinde olanlar bizden korksun, hesap verecekleri gün yavaş yavaş yaklaşıyor” dedi. CHP Milletvekili Haydar Akar ise “Sizlerin acısını çok iyi anlıyorum. Oradaki tüm acılar acımızdır” dedi. İl Başkanı Cengiz Sarıbay ise terörü lanetleyerek, “Terör nereden gelirse gelsin, insanlık suçudur. Terörden ve kaostan beslenenler bir gün hesap verecektir” dedi. lCİHAN ‘Tek tek hesap soracağız’ Deniz’in kısacık yaşamına sığdırdığı mücadeleyi anlattı. Ali Deniz’in Gezi Direnişi sonrası kendilerine katıldığını belirten Türkmen, “Çok narindi, çok yufka yürekliydi. Diyelim ki yolda birine çarptı. Defalarca özür dilerdi. Ömrü boyunca kimseyi kırmamıştır diye düşünüyorum. Sesini yükselttiği bile duyulmamıştır. Şöyle bir özelliği vardı: Hiçbir cenazeye gitmezdi. Onun da yakın arkadaşı olan bir gencin babasını kaybetmiştik ona bile zorla gitmişti. ‘Dayanamı yorum’ diyordu. Suruç katliamından sonra onu cenazelere götürdük. ‘Biz orada dik durmak için gidiyoruz’ dedik. İlk kez o gün cenaze törenine katılmıştı. 3 gün önce de biz onun cenazesine gittik” dedi. Sürekli gülümserdi Türkmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öldüğü duyulduğu anda Emek Gençliği ile ilgisi olmayan kesimler bile bizi aradılar, ‘biz bu çocuğu tanıyoruz’ dediler. ‘Sürekli gülümseyen bir çocuk’ diye anlatıyorlardı. İşçi sınıfı bildiri dağıtımlarına katılırdı. Servis duraklarında dağıtırız o bildirileri. Partimizi hiç bilmeyen, ‘bu çocuk bize bildiri vermişti’ diyen işçiler geldi cenazesine. Hep gülerdi, çabuk iletişim kurardı çünkü. İşçi eylemleri olduğunda yerinde duramayan bir gençti. Suruç katliamından sonra ‘Ben anlamıyorum. İnsanlar nasıl bu kadar kötü şeyler yapabilir’ diyordu. Bu katliamları insanların normal görmesine dayanamazdı.” lABİDİN YAĞMUR Ankara’daki bombalı saldırıda 1 yıllık eşi makinist Yılmaz Elmascan ile birlikte yaşamını yitiren rehberlik öğretmeni 25 yaşındaki Gülhan Elmascan’ın okulundaki masası, meslektaşları tarafından karanfillerle donatıldı. Hükümet ve savaş karşıtı sloganlar atan grup adına konuşan Eğitim Sen Adana Şubesi Yöneticisi Şükran Yeşil, Gülhan Elmascan’ı unutmayacaklarını ve barış mücadelesini sürdüreceklerini söyledi. l ADANA /DHA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle