19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 AYM’nin MİT fişlemelerine ilişkin kararına karşın, dosyalar şüpheliler için hâlâ tehdit Yasadışı ama hâlâ delil u MİT fişlemelerinin dava dosyalarından silinmesine ilişkin davada İçişleri Bakanlığı adına savunmanlık yapan Ahmet Saraç, artık bu dosyanın görüşüleceği Danıştay’ın üyesi. HİLAL KÖSE Gülelim Güldürelim SYRİZA iktidarı için “bahisler” açıldı; “ne yapacak köşeye sıkışmış bu yamalı bohça parti” diyenlerle, “AB onu kısa sürede ham yapar” diyenler önde görünüyor. Zaferin kalıcılaşmasına şans tanıyanların sesi şimdilik cılızdır. Ama öte yandan ilginç sahiplenmelere tanıklık ediyor biraz da, elde değil, gülüyoruz. AKP’nin medyadaki aktif savunucularından Hüseyin Yayman örneğin, hem gülüyor, hem güldürüyor bizi. Türkiye’deki CHP dahil sol partilerin SYRİZA’nın zaferine sahip çıkmalarına gülüyor Yayman. HHH Besbelli konusuna çok hâkimdir; şöyle “hüküm” veriyor: “Türkiye solu haklı olarak kendisine pay çıkarmaya çalışıyor. Haklı çünkü Yunanistan’da başarılan pekala bizde de gerçekleştirilebilir. Peki gerçekte durum böyle mi? Tabiki değil. (Çalakalem yazıldığı belli, yazım hatalarını düzeltmiyoruz.) Ortada farklı bir politik gerçekliğin olduğunu söylemek lazım. En yalın biçimiyle SYRİZA’nın başarısının ardında düzen karşıtlığı var.” HHH Ne güzel! Sol, SYRİZA’nın zaferine sahip çıkmakta haklı olabilir ama işte şu “farklı politik gerçeklik” var ortada. Yayman keskin eleştiri oklarını CHP’ye yöneltiyor. Burada da hükmü kesindir: “CHP ile SYRİZA arasında ontolojik bir fark var.” Bu eleştiriye daha sonraki kahkaha hakkımızı saklı tutarak katılmak durumundayız. Gerçekten de CHP ile SYRİZA arasında “ontolojik fark” aramaya gerek yok ama benzerlik bulmak ya da kurmak da zor. CHP daha çok PASOK’a benziyor. Eğer “sağa kayarak sağı yenilgiye uğratma” stratejisinden vazgeçmezse bu benzerlik daha da pekişecek. Tersi durumda, ki ihtimal dışı saymıyoruz, sola, Haziran Hareketi’ne kulak verebilir ve belki düzen karşıtlığı konusunda henüz kendini kanıtlamış sayılamayacak SYRİZA’nın yolunu izleyebilir. HHH Ama biz günlük kahkaha hakkımızı Yayman’ın “Kimler SYRİZA’ya benziyor?” sorusuna verdiği yanıtla alıyoruz. 9 maddelik “ekspoze”nin son maddesinde şöyle diyor AKP medyatörü: “SYRİZA’nın Türkiye’deki karşılığı RP, AK Parti, HDP hatta Genç Parti dahi olabilir ama CHP olamaz.” Refah Partisi ve AKP’nin SYRİZA’ya neden benzediği sanıyoruz “izahtan varestedir.” Ya da AKP’nin şu meşhur “hem iktidar hem düzen karşıtı olabilme” abra kadabrası ürünüdür. TV kanallarında sürekli gülümseyerek rakiplerini nefessiz bırakmakla meşhur Yayman’ın bu kez hepimizi kırıp geçirdiğini itiraf etmeliyiz. Koşar adım “Partili Başkanlık sistemi”ne, İslamcı ideolojiden güç alan otokratik bir rejime giden AKP’nin SYRİZA’ya benzetilmesi gerçekten de yaratıcılık ötesi bir iştir. Bu literatüre geçesi başarı, sanıyoruz SYRİZA Genel Merkezi’ndeki Berkin Elvan fotoğrafları tarafından da kanıtlanmıştır. HHH Yayman bir yana; SYRİZA’nın başarısından etkilenebilecek, etkilenmesi gereken iki hareket var Türkiye’de: Birisi Haziran Hareketi, diğeri seçimlere “etnik bir parti” değil “Türkiye Partisi” olarak gireceğini açıklayan HDP’dir. HDP iktidar partisinin arkasına sığındığı yüzde 10 barajını aşabileceği kanısında. Bunun çok riskli bir politika olduğunu herkes biliyor. Seçim sonucunun HDP’ye parlamento kapısını kapatması olasılığı yüksektir. Ayrıca bu tutumun Haziran Hareketi’nin seçimlerle ilgili olası stratejik adımlarını engelleyeceği de açıktır. HHH Oysa Haziran Hareketi ile kurulacak, daha önceki seçimlerde ÖDP tarafından önerilen “hangi aday nerede güçlüyse ona destek vermeli” esasına dayanan bir işbirliği verimli olabilir. Tehlikenin ve tehdidin büyüklüğü karşısında, tutumunu gözden geçirme gereksinimi duyması olası CHP de böylesi bir işbirliğine çağrılabilir. Parlamento dışı kalmanın yalnızca HDP oylarının değil, dışarıdan destek verecek olanların oylarının da çöpe atılmasına yol açacağı, AKP’nin vekil sayısını haksız bir şekilde yükselteceği ciddi kaygı konusudur. Neyse, sözümüzü söyleyecek, bekleyip göreceğiz. HHH Yayman’la başladık onunla bitirelim. Sağ olasın Sayın Yayman, AKP’yi SYRİZA’ya benzeterek şu sıkıntılı günlerimizde akıllara ziyan yorum nasıl yapılır bize gösterdin, güldürdün bizi. Allah da seni güldürsün! YARGITAY DA MİT FİŞLEMESİNİN DOSYADAN ÇIKARILMASINI KABUL ETMEMİŞ ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Devrimci Karargâh davasında yer alan ve fişleme niteliğinde olan MİT raporunun dosyadan çıkarılması talebini Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin de reddettiği ortaya çıktı. MİT’in Devrimci Karargâh örgütü ile ilgili 17 Mart 2011 tarihli 102 sayfalık raporu Emniyet aracılığıyla dava süresince dosyada yer almıştı. Sanık avukatlarının da fişlendiği raporun dosyadan çıkarılması talebini İstanbul 9. Ceza Mahkemesi, geri çevirmişti. İçişleri Bakanlığı bu konuda tazminata mahkum olduğu davada yaptığı itirazda topu MİT’e atmıştı. Cumhuriyet, bu durumu “Fişlemeleri MİT yaptı, silmeyiz” başlıklığıyla manşetten duyurmuştu. Bu konuda bir bilgi daha ortaya çıktı. Devrimci Karargâh davasının temyiz süresinde sanık avukatları, Yargıtay’dan bu raporun dosyadan çıkarılmasını talep etmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, Hanefi Avcı’nın da cezasını onadığı 24 Aralık 2014 tarihli kararında, bu konuya da değindiği anlaşıldı. 31 sayfalık kararda bu talep “Sanıklar müdafiilerinin İstanbul MİT Bölge Başkanlığı’nın 17 Mart 2011 tarihli raporunun dosyadan çıkarılmasına ilişkin taleplerinin 5 Aralık 2012 tarihli ara kararı ile reddedilmesi, anılan raporun delil olarak hükme esas alınmaması karşısında sonuca etkili görülmemiştir” denilerek reddedilmiş. Bu konuda son başvuru yeri olarak Anayasa Mahkemesi ile AİHM kaldı. İçişleri Bakanlığı aleyhine sonuçlanan fişleme davasında savunman olarak görev yapan Hukuk Müşaviri Ahmet Saraç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından aralık ayında Danıştay üyeliğine seçildi. Saraç, dava dilekçesinde, MİT raporunun soruşturma ve dava konusu yapılmasıyla ilgili olarak “İdaremizce tesis edilen işlemler, yasaların uygulanması suretiyle, kamu çıkarları gözetilerek tesis edilmiştir. Fişlemeyi biz yapmadık” demişti. Saraç’ın meşru bulduğu uygulama, Anayasa Mahkemesi’nce de (AYM) hukuka aykırı bulundu. Ancak, avukatlar AYM’nin kararının da insan hakları hukuku çerçevesinde eksik olduğunu savunuyor. Fişlemeye karşı hukuk mücadelesi veren avukat İbrahim Ergün, “Avukat Gülizar Tuncer adına açtığımız davayı kazandık, fişlemenin hukuksuzluğu tespit edildi ama kayıtlar imha edilmiyor” dedi. Bakanlığın bu davada ilk savunmanı olan Ahmet Saraç’ın Danıştay üyeliğine atandığına dikkat çeken Ergün şöyle devam etti: “Dava, Danıştay’a temyize gitti. Saraç’ın önüne gelir mi bilmiyorum. Saraç, mahkemeye yolladığı dilekçede, etüt çalışmasının meşru ol duğunu savundu. Dosyamızın konusu olmadığı halde Devrimci Karargâh soruşturması operasyonlarını ve yapanları övdü.” Ergün, istihbarat toplama yetkisiyle, kişilerin muhtemel suçlu gibi takip edilip kayıt altına alınmasının kabul edilemeyeceğini vurgulayarak “Raporda Devrimci Karargâh’tan önceye dayanan bilgiler de yer alıyor. Bu, bu örgüte yönelik suç istihbaratından öte bazı insanların yıllarca hayatlarının kaydedildiği anlamına gelir. Bu belge şu anda Em niyet arşivinde duruyor. Yarın tekrar kullanılabilir. Hak ihlali tespiti yapan mahkemeler, fişleme yapılır ancak gizli kalır anlayışında” diye konuştu. AYM, raporda ismi geçen avukat Ercan Kanar’ın başvurusu üzerine, MİT raporunun dava dosyasıyla alenileştirilmesinin “özel hayatın gizliliğini” ihlal ettiğine hükmetmişti. Bu kararın önemli ancak eksik olduğunu ifade eden Kanar, “Mahkemelerin fişlemenin AYM’nin kararı eksik iptali yönünde karar vermemesi, olağan karşılaması, tamamen istihbarat cumhuriyetine dönüşen bir uygulamanın teyidi niteliğinde” dedi. Silinmeyen kayıtların hâlâ kullanımda olduğuna dikkat çeken Kanar şöyle devam etti: “Bu rapor, avukatlık mesleğine yönelik baskı ve tehdidin de çarpıcı bir örneği. MİT yasal dayanak ve usul aramaksızın avukatları sürekli izliyor, yazışmalarını kontrol ediyor. Emniyet’e sunuyor. Emniyet de delil olarak kullanıyor.” Cizre’de yaşanan olayla ilgili olarak Mardin’de görevli özel harekât polisi H.B. tutuklandı Nihat’ın katil zanlısı bulundu u 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın başından vurularak öldürülmesi olayında, polis H.B. tutuklandı. Nihat’ın babası Mehmet Emin Kazanhan, “Hani polis ne gaz ne silah kullanmıştı? Görüntülere göre oğlum yere düştükten sonra da gaz atılmış, silah sıkılmış’’ dedi. SELİN GÖRGÜNER Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Ocak’ta “bilinmeyen bir mühimmatla” vurularak öldürülen 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın ölümüyle ilgili Cizre Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Mardin Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nde görev yaptığı belirtilen ve olay günü Cizre’de görevlendirilen özel harekât polisi H.B. tutuklandı. Kazanhan’ın babası Mehmet Emin Kazanhan, “Hani polis ne gaz ne silah kullanmıştı? Filistinli çocuklara ağlayanlar bizim çocuklarımız öldürüldüğünde inkâr ediyor!” diye konuştu. Nihat’ın ölümüne neden olan yaklaşık 5 santimlik plastik cismin ne olduğu tanımlanamazken, polis kriminal raporunda bunun av tüfeği mermisi olduğu savunulmuştu. Olayın ardından İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, polisin gaz ve silah kullanmadığını savunurken, müfettişlerin incelemelerinin ardından İçişleri Bakanlığı, “Olay yerinde bulunan aracın içindeki güvenlik görevlilerinden bazılarının olayda kusurlu olabileceği değerlendirilmektedir” açıklaması yapmıştı. Kazanhan’ın babası kamyon şoförü Mehmet Emin Kazanhan, olayla ilgli ortaya çıkan görüntülere dikkat çekerek, “Hani polis ne gaz ne silah kullanmıştı? İçişleri Bakanı, Başbakan ‘Benim polisim gaz atmadı, silah kullanmadı’ diyordu. Görüntülere göre oğlum yere düştükten sonra da hastaneye götürülmeye çalışılırken de gaz atılmış silah sıkılmış. Bunu hangi vicdan kabul eder? Mardin’den gelen polisin orada ne işi var? Bir polis tutuklandı ama görüntülerde 3 polis var. Emri verenler var. Benim çocuğum kasıtlı olarak öldürüldü. Devlet eğer samimiyse bizden özür dilesin. Filistin için ağlayanlar bizim çocuklarımız öldürüldüğünde inkâr ediyor” diye konuştu. Soruşturma evraklarının gizlilik kararı bile yokken kendilerine verilmediğini belirten avukat Filiz Ölmez de gizlilik kararının kaldırılması için önümüzdeki günlerde mahkemeye başvuracaklarını belirtti. Savcılık, bu fotoğraflarda Berkin Elvan’a doğru atış yaptıkları açıkça görülen polislerin kimliklerini saptamaya çalışıyor. Teşhisi de saklama çabası Berkin soruşturmasında ’fotoğrafı yok’ denilen polislerden bazılarının görüntü teşhisi için Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne gittiği ortaya çıktı İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi’nde polisin attığı biber gazı fişeği başından ağır yaralanan ve 269 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin soruşturmada Emniyet’in, “İlişikleri kesildiğinden fotoğrafları yoktur” açıklamasını yaptığı 27 şüpheli polisten bazı isimlerin görüntü teşhisi için Çevik Kuvvet Şubesi’ne gittiği ortaya çıktı. Savcılığın polislerin tespit edilmesi amacıyla Okmeydanı çevresinde görev yapan görevlilerin listesi ve fotoğraflarını istemine ilişkin Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü 16 Mayıs 2014’te bir yanıt gönderdi. Yanıtta beşinci birlikte görev yapan polis memurlarından 17’sinin, dokuzuncu birlikte görevli 10 polisin ilişikleri kesildiği için fotoğraflarının bulunmadığı kaydedildi. Ancak Elvan’ın vurulduğu ana ait olduğu ifade edilen görüntülerdeki şüpheli dört polisin teşhis edilebilmesi için Okmeydanı’nda görev yapan polislerin bir kısmı 12 Haziran’da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne çağrıldığı ortaya çıktı. Çağrılan ve şubeye gelen polisler arasında ilişikleri kesildiği için fotoğraflarının bulunmadığı iddia edilen polis A.Ç’nin de olduğu anlaşıldı. Aynı listede yer alan F.D. ve C.Y’nin ise 17 Haziran’da şubeye geldiği ortaya çıktı. Bu isimlerden A.Ç. ve F.D.’nin birlikteki “gaz”cılar olduğu görüldü. Beşinci birlikten de fotoğraflarının olmadığı savunulan M.U.T., E.A., O.K., M.Ö. ve H.B’nin bir ay sonra şubede bulunduğu öğrenildi. ‘3 bin genç çürümeye terk edildi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kimisinin çocuğu Grup Yorum bileti satmaktan; kimisininki Che, Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş fotoğrafı taşımaktan örgüt üyesi sayıldı ve 10 yıla kadar hapis cezasıyla cezaevlerine atıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, sayıları 3 bini aşan cezaevindeki üniversitelilerin aileleriyle Meclis’te basın toplantısı düzenledi. CHP Cezaevleri Komisyonu olarak son 4 yılda gördükleri yeni Türkiye’nin en büyük özelliğinin, “demokrasi ve özgürlüklerin yok hükmünde olması” olduğunu söyleyen Ağbaba, “AKP’nin iktidara geldiği günden beri uğraştığı bir kesim var; gençlik. Çünkü AKP’nin en büyük korkusu gençler” dedi. Cezaevinde yatan öğrencilerden örnekler veren Ağbaba, şunları söyledi: “Cihan Kırmızıgül, sadece bir poşudan yıllarca cezaevinde yattı ve hüküm giydi. Mersin Üniversitesi öğrencisi Duygu Kerimoğlu, Facebook’ta Redhack ile ilgili haberi paylaştığı için aylarca cezaevinde terör örgütü üyeliğinden yattı. Dicle Üniversitesi öğrencisi Rıdvan Çelik, 1 Mayıs kutlamalarına katıldığı ve slogan attığı görüntüsü olduğu için ceza aldı. Erasmus kapsamında Fransa’dan Anadolu Üniversitesi’ne gelen Sevil Sevimli, 1 Mayıs gösterisine ve Grup Yorum konserine katıldığı için terör örgütü üyesi olmakla suçlandı. Erdal Kozan, Gezi eylemlerine katıldığı için gözaltına alındı, LYS’ye elleri kelepçeli götürüldü. Bu isimler kumpas kurulan gençlerden sadece birkaçı.” Ağbaba; Che, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya’nın resimlerini göstererek gençlere yönelik kurulan kumpaslardaki suç delillerini paylaşmak istediğini ifade etti. Ağbaba, şöyle konuştu: “Deniz Gezmiş, Mahir Çayan veya İbrahim Kaypakkaya’yı anmak, parasız eğitim pankartı, terör örgütü üyeliğinde delil oldu. Grup Yorum bileti satmak ceza alma sebebi. Marx’ın kitabı, Cumartesi Anneleri’ne destek vermek, 8 Mart’ı kutlamak, 1 Mayıs, 8 Mart eylemlerine veya YÖK protestosuna katılmak, parasız sağlık ve ulaşım hakkı talep etmek, anadilde eğitim talebinde bulunmak, Munzur Vadisi’ne yapılacak Hidroelektrik Santralı’na karşı çıkmak terör örgütü üyeliği için delil oldu. Öğrencilerin terör örgütü üyeliğine delil olarak gösterilenler ise tam bir komedi: Yumurta, kırmızı kırık bir şemsiye, fular ve atkı, naylon düdük, saç bandı, megafon, boş pet şişeler, Grup Yorum bileti, Komünist Manifesto, duvar takvimi, yelek, tişört, yaş pasta, mp3 çalar, Kâzım Koyuncu belgeseli.” Ağbaba, 3 binin üzerinde üniversite öğrencisinin cezaevinde çürümeye terk edildiğini vurgulayarak “AKP üniversiteleri medreseye, cezaevlerini üniversiteye çeviriyor” dedi. CHP’li vekiller sıradan gerekçelerle örgüt üyesi gösterilip cezaevine atılan gençlerin ailelerini Meclis’e getirdi l 2014’te 9 bin 488 başvuru Türkiye yine AİHM’de listenin başlarında STRASBOURG (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2014 yılına ait istatistiklerini kamuoyuna açıkladı. AİHM binasının bulunduğu Fransa’nın Strasbourg kentinde düzenlenen yıllık basın toplantısında, Türkiye’den 2014’te gelen kayıtlı dava sayısının bir önceki yıla göre azaldığı kaydedildi. AİHM verilerine göre 2013’te 10 bin 950 olan devam eden dava sayısı 2014 yılında 9 bin 488’e düştü. Ancak dava sayısı sıralamasında 2013 yılında 5. olan Türkiye, geçen yıl dördüncülüğe yükseldi. AİHM’de haklarında en fazla dava başvurusu olan ülkeler ise sırasıyla Ukrayna, İtalya, Rusya, Türkiye ve Romanya oldu. Mahkemeye 2014’te Ukrayna’dan 13 bin 635, İtalya’dan 10 bin 87, Rusya’dan 9 bin 990, Romanya’dan 3 bin 385 başvuru yapıldı. AİHM Başkanı Dean Spielmann, mahkemenin faaliyetlerinin 2013 yılına göre olumlu yönde geliştiğini belirterek, devam eden dava sayısında yüzde 30 düşüş görüldüğünü söyledi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle