19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 OCAK 2015 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER l Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu’nun düzenlediği toplantıda ‘İç Güvenlik Paketi’ masaya yatırıldı 5 Sarayı’nda nöbet tutan genç subayların özdeşleşme ödeviyle başlayan bir öykü. Ülke talihini ve dünya tarihini değiştiren bir büyük insan, Mustafa Kemal, doğa yasasına uymuş, saat 9’u 5 geçe gözlerini ‘İktidar istediğine demir yumruğu indirecek’ İstanbul Haber Servisi CHP İstanbul Milletvekili Celal Dinçer, TBMM İçişleri Alt Komisyonu’nda kabul edilen “İç Güvenlik Paketi”nin özgürlüklere vurulan son darbe olduğuna dikkat çekerek, “Hükümet kadife eldivenin içinde demir yumruğum olsun, istediğimde o yumruğu vurayım istiyor. Paket yasalaşırsa demokrasinin son kırıntıları da yok olacak. Rejim tamamen otoriter bir rejim haline gelecek. Korku imparatorluğu ilan edilecek ve açık faşizm rejimine geçeceğiz. Anayasadaki 15 maddeye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bütün içtihatlarına aykırı bir düzenleme. Parti devletinin son adımları. Başkanlık sistemine geçişin ayak sesleri. Valilere padişah yetkisi veriliyor” dedi. Özgürlükçü Demokrat Avukatlar Grubu’nun İstanbul Barosu’nda düzenlediği toplantıya katılan Dinçer, paketin, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve CMK dahil 24’e yakın yasada değişiklik yaptığına dikkat çekti. Polisin arama ve silah kullanma yetkisinin artırılacağını, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin TMK’ye ekleneceğini vurgulayan Dinçer, şöyle devam etti: “Amaç toplumsal gösteriye katılan herkesi tutuklayabilmek. 12 Eylül dönemindeki gibi toplu tutuklamaların önünü açmak. Yürüyüşe katılmak artık suç sayılacak, katılana en az 3 yıl hapis cezası verilebilecek. Bizim itiraz ettiğimiz ama dokunmadıkları ‘saldırmaya teşebbüs eden’ ifadesi yer alıyor. Bu cümle daha çok yargısız infazla karşılaşmamız demek. Yüz kapatmaya 5 yıl ceza verilebilecek. Sapanı da suç delili olarak gösteriyorlar. Bu yasayla polisin geçmişteki suçlarına da gizli af söz konusu olacak. Çünkü lehe çıkan yasalardan sanıklar yararlanabiliyor.” Polisin, MİT’in yaptığı gibi, istediği kişiyi 48 saat boyunca hâkim kararı olmadan dinleyebileceğini vurgulayan Dinçer, Türkiye’nin her yeri için Ankara’dan hâkim kararı ile dinleme kararı alınabileceğine dikkat çekti. Sokağa çıkma yasağına uymamanın eskiden para cezasına tabi olduğunu, tasarıyla hapis cezasına çevrildiğini belirtti. Valinin sokağa çıkma yasağı ilan edebileceğini söyleyen Dinçer, “Jandarma Genel Komutanlığı’nın bütün yetkileri alınıyor. Komutanın atamasında Genelkurmay devre dışı bırakılıyor. Ak emniyetten sonra ak jandarma ile şehirlerde daha çok jandarma göreceğiz” dedi. İnsan hakkı savunucusu avukat Ercan Kanar da şunları söyledi: “Bu tasarıya evet diyen milletvekilleri faşizmin emir kulları olarak tarihin kara sayfasında yerlerini alacak. Barolar, sendikalar suskun. Sendikaların çoktan genel grev ilan etmeleri gerekirdi. Bu tasarı, halka karşı savaş yasası olacak. Tüm toplumsal muhalefeti F Tipi cezaevlerine sokma arzusu ve Kürt sorununun çözümünde de kokuşmuş bir çözümü dayatma isteğinin bir ürünü. Özgürlükler güvenliğe feda ediliyor. Dinci faşizmi yerleştirmek için de içine eklemeler yapılmış. Mülki amirler derebeyine dönüşüyor. Kaldırıldığı söylenen askeri vesayetin yerine polis vesayeti getiriyor.” Zor Oyunu!.. Maviler giymiş çocukların, hayatın sayfalarında akışı vardır ya hani... Düşünceler vardır, sevdalar, aşklar vardır ya hani... Daha az sömürü, daha çok özgürlük! Tüm bunları, yurtseverliğin itici gücü olup olmadığını tartışmak, bilincin, aklın süzgecinden geçirmek. Dopdolu bir yürek, insan sevgisi... Yağmurun toprağın kokusunu buharlaştırdığı anlarda, güz yapraklarının rengi içinde hüzünle uyumlu yarınları oluşturması... Oysa kış güneşinin altında yürüyorum dostlarla... Gündüzleri güneş, akşamları usul usul esen lodos. Yaşamın temel geriliminde yaşamak neden zordu benim ülkemde? Bakkaldan ekmek çalan çocuk 20 yıl hüküm giyerken, soytarılar malı götürürken, milyon dolarları sağa sola serpenler neden özgürdü? Bunları konuşurken yıllar önceye gittim, soygun düzeninin izlerini, hayali ihracatçıları düşündüm... HHH Sabah güneşli, masmavi bir günün içine uyandım Güre’de... Biraz yürüdüm, kahvemi içerken eski dostlarla karşılaştım... Yeniden otele döndüm... Yanımda getirdiğim, sevgili Erol Toy’un Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Zor Oyunu” romanını okuyup bitirdim. İnsan belleği unutkandır... Erol’un romanını 80’li yıllarda Narlıdere Askeri Cezaevi’nde yatarken üç günde okumuştum... Bu kez biraz uzun sürdü... Okurken anladım bunu... Aradan 34 yıl geçmişti... Zor Oyunu, hem ordunun, hem Türkiye’nin geçiş dönemlerinin öyküsüydü... Dün ve bugün... Kuruluş ve Kurtuluş! 1938’de Dolmabahçe 3 GÜN ÇIKMAYAN BOYA Gezi’nin ve üzeri kapatılan yolsuzluk soruşturmasının intikamının alınmak istendiğini vurgulayan CHP İstanbul Milletvekili Celal Dinçer, “Polis, gösterilerde 3 gün çıkmayan boyalı su sıkabilecek. Gezi’de de yasadışı bir şekilde boyalı su sıktılar. Şimdi yasal kılıfı uydurdular. Polis kapı kapı gezip, gösteriye katılan insanları toplayacak. Toplumu baştan aşağı boyayacaklar” diye konuştu. Tasarının en erken 29 Ocak’da Meclis’e sunulabileceğini, 1 ay içinde de yasalaşacağına dikkat çeken Dinçer, aydınlara da kamuoyu oluşturma çağrısı yaparak, “42 madde geldi, 132 maddeye çıktı. Toplum vehameti anlamış değil. Güncel tartışmaların içinde kaynayıp gidiyor. Ben kendi örgütüme de bu konuda sitem ettim. Halkı uyandırmak görevi aydınlara, barolara düşüyor. Kamuoyu oluşturmak zorundayız. Milletvekilleri el altından tehdit ediliyor. Beyefendi her yurtdışına gidişte ‘ben dönene kadar çıkarın’ diye talimat veriyor” dedi. Valiler derebeyi olacak l Kılıçdaroğlu Gökçek’e tazminat ödeceyek ANKARA (AA) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’e yönelik konuşmasından dolayı 6 bin lira tazminat ödemeye mahkum edildiği bildirildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan yazılı açıklamada, Kılıçdaroğlu’nun partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek’e yönelik beyanlarda bulunduğu hatırlatıldı. Kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Gökçek adına açılan davanın gerekçeli hükmünün açıklandığı belirtilerek Kılıçdaroğlu’nun, Gökçek’e yönelik sarf ettiği sözleri nedeniyle toplam 6 bin lira tazminat ödeyeceği bildirildi. Hizbullah’ın gövde gösterisi MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Diyarbakır’da Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Mustazaflar Cemiyeti öncülüğündeki “Peygamber Sevdalıları Platformu”nun düzenlediği “Peygambere saygı” mitingi Hizbullah’ın gövde gösterisine dönüştü. Binlerce kişinin katıldığı harem selamlık mitingde “Biji Hizbullah (Yaşasın Hizbullah)” sloganları atıldı ve dövizleri taşındı. İstasyon Meydanı’ndaki alana kurulan platforma “Anamız, babamız feda olsun sana ya Resulallah” yazılı pankart asılırken, Türkçe, Kürtçe, Arapça, İngilizce ve Fransızca, “Lanet olsun biz Charlie’yiz diyenlere”, “Biz Charlie değiliz”, “Haçlı zihniyetine hayır” ve “Peygamberimiz kırmızı çizgimizdir” yazılı dövizler taşındı. Haremselamlık mitingde sürekli tekbir getirilirken, domuz bağları ve faili meçhul cinayetlerle anılan katliamcı örgüt Hizbullah’a destek veren kalabalık “Biji Hizbullah (Yaşasın Hizbullah)” sloganları attı. Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen HüdaPar üyesi Melle Osman Teyfur, “Sizler Allah resulüne düşman oldukça bizler size düşman olacağız. Çünkü bizler Allah resulünün dostunu dost, düşmanını düşman kabul etmişiz. Hiçbir şekilde Allah resulüne onun haysiyetine, onun getirdiği değerlere l Diyarbakır’daki mitingde ‘Biz Charlie’yiz’ diyenlere lanet okundu yummuştu. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni, başında nöbet tutanların da kendilerini içinde saydığı gençliğe emanet etmiş ve “çağdaş uygarlığı yakalama, hatta aşma” ödevini yüklemişti. HHH Doğduğum, okuduğum coğrafya, İda Dağı, söylenceler, uygarlığın beşiği Kuzey Ege... Akçay’da dolaşırken, hayatımın kesitlerinden kalmış anılar, çocukluk yıllarım... O “çokuluslu altın avcıları”, dağların, ovaların yağmalanması... O benim çok sevdiğim uzun kirpikli yarasalar, Behramkale (Asos), Ören, Homeros’un “Işık Sahili”, faili meçhul cinayetler, Cizre’deki çocuk ölümleri... Hepsi yumak yumak olmuştu yüreğimin derinliğinde... Zeytin ağaçları sanki ölüme yatmış gibiydi. Erol Toy, tarihi yaşamı, çok partili dönemi, İkinci Dünya Savaşı’nı, Batılı ülkelerin desteğini, NATO’ya girişimizi, iktidar ve muhalefetin “düşman kardeşler” sarmalını, Sovyetler Birliği’ni, sosyalizmin, Varşova Paktı’nın “demirperde” olarak algılanmasını yalın bir dille anlatıyor. Genç subaylar o dönem NATO adına düşman arıyor. 12 Eylül 1980 darbesi, 1938’in saf subaylarının, üstün birer NATO generali zamanına rastlamış, tıpkı 12 Mart’ta olduğu gibi. Kayıtsız koşulsuz ulusal egemenliğin bekçisi sayılan asker, egemenliğin “kayıtlı koşullu hale geldiğini” sezememiş. Böylelikle 1980 Eylül, bugüne, 2015’e taşınmış... Mutlaka ama mutlaka Erol Toy’un “Zor Oyunu”nu okuyun, derim... Yaşamın derinliğine inin, yakın tarihimize bir de edebiyatçı gözüyle bakın! Zor oyunu nasıl bozarız sizce! hiç kimsenin hakaret etme özgürlüğü olamaz. Kimse bunu düşünce, fikir özgürlüğü diye sunamaz. Bunlar ikiyüzlüdür. Allah resulünü bütün saldırılardan korumak zorundayız. Bugün de Allah resulüne uzatılan dillerin kesilmesi gerekir” diye konuştu. HüdaPar üyesi Melle Beşir Şimşek ise “İstiyorlar ki kendi gönüllerine göre bir İslam inşa etsinler. Her gün Allah’ın Peygamberine saldırıyorlar, tesettüre saldırıyorlar. Küfür âlemine bakıyoruz; İslamın kalelerini yıkmaya çalışıyorlar. Onlar bilsinler ki 1400 yıl önce nasıl ki Allahu Tealü onların zulmüne rağmen dinini tamamladıysa ey İslamın düşmanları korkun. Bu terbiyesizliklere karşı çıkmalı, peygamberimizin sünnetini göz önüne getirmeliyiz” dedi. l Demirtaş’tan milli yas tepkisi ‘Senin kralın olabilir ama biz tanımayız’ BARIŞ YAMAN Yıl 1967. Sonbaharın son ayları. Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Müjdat Gezen, Umur Bugay, Mustafa Alabora, Aydın Engin bir tiyatro kurdular: Halk Oyuncuları. Topluluğun ilk oyununu Aydın Engin yazdı; yazdığını sahneye de koydu: Devri Süleyman. İstanbul’da salaş bir tiyatroda ilk oyun sahne ışıklarına kavuştu. Aynı gece İstanbul Valiliği oyunu yasakladı, tiyatro binasını da mühürledi. Ekip baskılara boyun eğeceklerden değildi. Sabahleyin Ankara’nın yolunu tuttular. Oyun Ankara’da tekrarlandı. Ankara Valiliği aynı gece oyunu yasakladı, tiyatro binasını da mühürledi. Selahattin Hakkı Esatoğlu, Turan Güneş gibi bileği bükülmez hukukçular Danıştay’a bir dilekçe ile itiraz ettiler. Dilekçenin taslağını genç bir idare hukuku asistanı yazdı. Adı Uğur Mumcu’ydu. Danıştay yasak kararını durdurdu. O zamanlar hükümetler Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına uyulmayabileceğini henüz öğrenmemişlerdi. Yasak kalktı. Elde kapı gibi Danıştay kararı ile tiyatro binasının önüne gelindi. Aydın Engin sordu: Karar tamam da kapı mühürlü. N’apacağız? Uğur Mumcu dalgasını geçti: Oğlum sen güya hukuk okudun. Hiç mühür fekki diye bir laf duymadın mı? Çalışmadığım yerden soruyorsun. İyi. Öğren öyleyse. Turan Güneş’in “Dur, yapma. Öyle olmaz…” demesine kalmadan bir tekmede mührü taşıyan ipi kopardı. İkinci tekmeyle zaten kilitli olmayan kapıyı ardına kadar açtı. Mühür böyle mi fekkedilir? Bir makasla ipi kessen de olur ama devrimci mühür fekki böyle olur. Devri Süleyman iki yıl sürecek kapalı gişe oynama serüvenine böyle başladı. Arkadaşlıkları da böyle başladı. HHH Cebeci’de, bir apartmanın bodrum katında, duvarları her daim ıslak bir daire kiralandı. Uğur Mumcu asistan maaşına talim ediyor. Ötekine ise yazar olarak, rejisör olarak, ortak olarak epey para akıyor. Kiranın üç çeyreğini varsıl, bir çeyreğini yoksul ödeyecek. Öyle anlaştılar. Samanpazarı’ndan iki somya, bir ayağı sallanan bir koltuk, bir trapez masa, dört de tahta iskemle; Sümerbank mağazasından da iki kalın battaniye alınarak ev donatıldı. Bodrum katta perdeye ne gerek değil mi? Ankara Hukuk’tan bir asistan arkadaşı (Mukbil Özyörük?) evimize konuk geldi. Islak duvarlara, sefil mobilyalara ve mutuk şarabı (25 kuruş şişe depozitosu dahil 115 kuruş), turşu, beyaz peynir, helvadan oluşan sefil soframıza bakıp dudak büktü: Yaşanır mı bu evde be? Aydın Engin söze giremeden öteki atladı: Oturmayacağız ki. Yatmaya geleceğiz biz buraya. Bir de garson yiyeceğiz… Misafirimiz iyi aile çocuğu. “Garson yemek”ten “garsoniyer”e geçemedi: Nasıl yani? Ne demek bu şimdi? Hiiiç… Garson yiyeceğiz işte. Garson buğulama, garson ızgara, garson tava, garson salatası… HHH O sefil ve güzel bekâr evinde siyasal ideolojik tartışmalardan garson yemeye pek vakit kalmadı. Daha sonra sahiden derinleşecek olan ideolojik ayrılığın tohumları da zaten o tartışmalarda atıldı. Bizim kuşağın “Kendi birikimimiz ne ki halkı eğitmeye kalkışıyoruz” sorusunu sormayı akıllarına bile getirmediği yıllardı (1968’deyiz denmişti değil mi ?). Türkiye’de sosyalizmi kuracağız da nasıl kuracağımızı henüz bilemiyoruz. Aydın Engin “İşçi sınıfını bilinçlendirmek için ne yapmak gerek? Tiyatro işçi sınıfını bilinçlendirme de işlevsel midir” gibi sorular üstünde kafa yormaya çabalıyordu. Öteki ise her zamanki pratikliği ile itiraz ediyordu: Saçmala lan… Bir fabrika dolusu işçiyi bilinçlendirmek bir ömür sürer. Halbuki bir albayı bilinçlendirsek, kestirmeden sosyalizme gideriz… HHH Aydın Engin, tiyatro ile işçi sınıfı bilinç Gülümseyen, Gülümseten Uğur Mumcu lendirmenin mümkün olamayacağında karar kıldı. 1970 sonbaharında tiyatroyu da Ankara’yı da terk edip İstanbul’a döndü; gazetecilikte karar kıldı. Meslek acemiliğini DİSK sendikalarının yayınlarında attı. Meslek ustalarından Kemal Bisalman haftalık bir dergi çıkarma hazırlığındaydı. Aydın Engin’e işçi ve sendika haberciliği önerdi. O profesyonel gazeteciliğe geçme sevincindeyken generaller 12 Mart Muhtırası’nı dayadılar. Mart 1971’de Türkiye’nin üstüne faşizmin karanlığı çöktü. Yeni Ortam’a yazıişleri müdürü olacak Osman Arolat afişlerle aranan terörist ilan edildi ve yeraltına geçti. Yeni Ortam dergisi bu koşullarda yayına başladı. Üç gazeteci aynı gün, aynı saatte Yeni Ortam’da profesyonel gazeteci oldular: Yazıişleri Müdürü Aydın Engin, dış haberler sorumlusu Osman Ulagay ve Ankara büro şefi Uğur Mumcu. Dıştan bakan anlı şanlı, zengin kadrolu bir dergi sandı. Oysa bir iş hanında biri küçük, öteki epey büyük iki oda kiralandı. Küçük oda Patron Kemal Bisalman’ın makamı oldu. Büyük odadaki bir masaya yazıişleri müdürü, karşısındaki masaya da dış haberler sorumlusu kuruldular. Koskoca odada düzeltmen, sayfa sekreteri, öteki bölümlerin sorumlusu, odacı filan yok. Topu topu iki kişi. Ankara büro şefi deseniz, o daha da beter. Büro filan yok. O zamanlar Ankara Rüzgârlı Sokak’ta yuvalanmış gazetelerin ofislerinde boş bir masa, çaktırmadan kullanılabilecek bir telefon ve o sırada başında kimsenin oturmadığı bir daktilo bulduğu an Yeni Ortam dergisi Ankara Büro Şefi Uğur Mumcu haberlerini hazırlıyor. Türk Hava Yolları’nın kargo servisi ile İstanbul’a yolluyor. Yazıişleri müdürü Aydın Engin belediye otobüsü ile Cağaloğlu’ndan Şişhane’ye gidip kargo paketini alıyor. Büroya dönüp haberleri düzeltiyor, düzenliyor, sayfalarına yerleştiriyor ve o karanlık günlerde demokrasiye, özgürlüğe açılan ve faşizme itiraz eden tek pencere olarak kabul edilen Yeni Ortam dergisi cumartesi günleri okurlarla buluşuyor. Yeni Ortam Ankara büro şefi telefonla yazıişleri müdürünü aradı: İki ayrı haber zarfı yolluyorum. Kargoya yalnız gitme. Yanına birini al. Küçük zarfı ona ver. Kalın zarfı sen al. Yolda durdurup ararlarsa itiraz etme. İçinde rutin haberler var. Sonrasını küçük zarfı açınca anlayacaksın. N’oluyor oğlum? Bana illegalite numarası çekme… Oyun mu oynuyoruz? Cevap tek kelimelik oldu: “Ciddiyim!” Sonra da şak diye telefonu kapattı. Şair Kemal Özer dergiye sohbete gelmiş. Birlikte Şişhane’nin yolunu tuttuk. Yolda durumu anlattım. Anlamadı ama itiraz etmedi. THY ofisinde küçük zarfı o aldı, önden çıktı. Büyük zarfla da ben ve birbirimizi tanımazmış gibi ayrı otobüslerle Cağaloğlu’na döndük. Küçük zarf açıldı. Haber elimi yaktı: Mahir Kaynak MİT ajanı çıktı. Vay be!.. İstanbul Üniversitesi’nin jiletten bile keskin devrimci asistanı Mahir Kaynak MİT ajanıymış. Madanoğlu davası diye anılan, içinde emekli subayların, İlhan Selçuk’un, Doğan Avcıoğlu’nun, daha nice ünlünün yer aldığı grubun bütün sırları, bütün planları, bütün toplantıları tüm ayrıntısı ile MİT’e Mahir Kaynak eliyle taşınmış. Yeni Ortam o sayısında haberi kapaktan duyurdu. Haftalık dergi ikinci baskı yapar mı? Biz üçüncü baskı bile yaptık; yine de yok sattık. Bizimki Ankara’dan ağzı kulaklarında telefon etti: Patrona söyle bize ikramiye versin. Hak etmedik mi oğlum? Patron birer buçuk maaş ikramiye verdi. Bizimki yine telefon etti: Parayı sakın yeme lan… Yakında sen de, ben de nasıl olsa hapse düşeceğiz, o zaman ihtiyacımız olacak. Dediği gibi de oldu… HHH 22 yıl sonra onu böyle gülümseten ve gülümseyen anılarla yazıya taşımak istedim. Bence iyi ettim… KONYA HDP, Konya’da ilk kez kongre düzenledi. Kongrede konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Suudi Kralı Abdullah’ın ölümü nedeniyle milli yas ilan edilmesini eleştirerek “Kral senin kralın olabilir. Ama biz kralını da tanımayız. Bu ülkede her gün çocuklar öldürülüyor, Roboski’de çocuklar öldürüldü, başınız sağ olsun bile demediniz” dedi. HDP’nin bir otelde düzenlenen Konya İl Kongresi’ne Eş Genel Başkan Demirtaş, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bileşeni siyasi partiler ve yurttaşlar katıldı. Konya’da ilk kez kongre yaptıklarını belirten Demirtaş, bütün ezilenlerin, sorunlarını birlikte çözmeleri gerektiğini vurguladı. On binlerce ailenin asgari ücretle yaşamaya çalıştığına dikkat çeken Demirtaş, “İnsanın onurunu elinden alıyorlar kömür, makarnalarla kendi kurumlarının önünde saatlerce kuyrukta bekletiyorlar. Mesele adil dağıtım meseledir. Ülkenin servetinin yarısını yiyorlar. Bıktık artık halka bağırıp çağıran siyasetçiden, koltuğunu sadece ailesinin menfaatleri için kullanan, devleti babasının malı gibi kullananlardan. Biz bu halkın oyunu alıp saraylarda saltanat kuranların bu ülkeyi yönetemeyeceğini gördük. Halkların demokratik iktidarını kurmak istiyoruz. Biz inanırsak bütün barajlar yıkılır. Herkes artık onurlu ve özgür yaşam istiyor” diye konuştu. Suudi Kralı Abdullah’ın ölümü nedeniyle milli yas ilan edilmesine tepki gösteren Demirtaş, “O topraklarda Hz. peygamberin emanetleri var diye o saraylarda oturanlar kutsal mı oluyor? Kusura bakma, 30 karısı, 60 çocuğu var. Bir yerden bir yere 40 uçakla gidiyor. Allah günahlarını affetsin. Şimdi ölmüş diye yas mı tutacağız? Kusura bakmayın, biz yas tutmuyoruz. Kral senin kralın olabilir ama biz kralını da tanımayız. Bu ülkenin 12 milyon taşeron işçisi var. Sen utanmadan açlık sınırı altında yaşanan ülkede insanlara ‘kralımız öldü yas tutun’ diyeceksin. İnsanların buna üzüldüğünü zannetmiyorum. Başbakan neye dayanarak ulusal yas ilan ediyor?” diye konuştu. erkes heryerden aday olabilir’ Kongrenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirtaş, kendisinin İstanbul’dan aday olacağı, birçok milletvekilinin de aday olacağı bölgelerin değiştirileğiyle ilgili çıkan haberler üzerine, “Bunların hiçbiri tartışılmadı. Adaylar bir başvursun bakalım, biz değerlendireceğiz. ‘Kimi nereden aday gösteririz, hangi bölge daha uygun olur, hangi şehir daha uygun olur’ bunların tamamı kapsamlı çalışma bittikten sonra ancak netleşir. Doğulusu Batılısı yok, herkes her yerden aday olabilir” yanıtını verdi. ‘H C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle